Cizre davası iddianamesi/Genel değerlendirme

Vikikaynak, özgür kütüphane
GENEL DEĞERLENDİRME

Yukarda anlatılan tanık beyanları ile dosyamız kapsamına alınan öldürme olaylarına ilişkin soruşturma dosyalarının değerlendirilmesi ışığında şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün 1993 yılı Haziran ayında Cizre ilçe jandarma komutanlığında bölük komutanı olarak göreve başladığı, göreve başlamasından itibaren Cizre ilçesinde terörle mücadele ediliyor görüntüsü altında korucu, itirafçı ve uzman çavuşlardan oluşan bir grup oluşturduğu,

Söz konusu grubun Şahin-Bedran kod Adem YAKİN, Ferit kod Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN), Tayfun kod Hıdır ALTUĞ, Yavuz kod, Selim Hoca kod, Tuna kod ve Cabbar kod isimli kişilerden oluştuğu,

Şahin-Bedran kod şüpheli Adem YAKİN’in yasadışı PKK terör örgütü adına kırsalda silahlı faaliyet yürüttükten sonra 1990 yılının Temmuz ayında güvenlik güçlerine teslim olduğu, yargılanarak örgüt suçundan dolayı aldığı ceza hükmünün 1993 yılında infaz olunduğu, 1993 yılında askerlik görevini ifa için Cizre ilçe jandarma komutanlığına gönderildiği,

Ferit kod şüpheli Fırat ALTIN (Abdulharim GÜVEN) 1988 yılında yasadışı PKK terör örgütüne katılarak 1990 yılında yargılandığı ve o yıllarda kullanılan ifade ile itirafçı olduğu, cezasının Diyarbakır cezaevinde infaz olduğu, 1993 yılında doğduğu ilçe olan Cizre ilçesine gönderildiği,

Tayfun kod şüpheli Hıdır ALTUĞ’un 1980’li yılların sonunda yasadışı PKK terör örgütüne katılarak kırsal alanda faaliyet yürüttüğü, 1990 yılında güvenlik güçleri ile yakalanarak o yıllarda kullanılan ifade ile itirafçı olduğu, cezaevinde 5 yıl kadar infazı yapıldıktan sonra Cizre ilçe jandarma komutanlığına gönderildiği,

Yavuz Kod, Tuna Kod, Cabbar Kod ve Selim Hoca Kod isimli kişilerin anılan tarihlerde Cizre ilçe jandarma komutanlığında görevli uzman çavuşlar oldukları, bu kişilerden Tuna Kod isimli kişinin uzman çavuş Gündür GÜLER olduğunun tespit edilmesine rağmen şahsın trafik kazasından öldüğünün anlaşıldığı, diğer kod isimli kişilerin kimlik bilgilerinin tespit edilemediği,

Soruşturmanın uzamaması ve dosyamızda şüphelilerin tutuklu olması nedeniyle şüpheliler Yavuz kod, Cabbar kod ve Selim Hoca kod isimli kişilerin soruşturma evrakının dosyamızdan tefrik edilerek C.Başsavcılığımıza ait 2009….. soruşturma numaralı dosya üzerinden devam olunduğu, Tuna kod isimli şüpheli Gündür GÜLER’in 19.02.1995 tarihinde öldüğü alınan nüfus kayıt örneğinden anlaşıldığından hakkında ek takipsizlik kararı verildiği.

Söz konusu grubun süreç içerisinde asli görevinden ayrılarak yasadışı PKK terör örgütüne yardım ettiğini değerlendirdiği, yada özel sebeplerden dolayı gözaltına aldığı kişileri sorgulayarak bir kısmını öldürdükleri,

Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün göreve başladığı sırada, korucu başı olan Kamil ATAĞ’ı kurduğu ekip içerisinde değerlendirerek Kamil ATAĞ’ın emrinde bulunan bir kısım koruculardan da yararlandığı,

Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün 1994 yılı yerel seçimlerinde ilkokul diploması şartı aranan belediye başkanlığı için gerekli alt yapıyı oluşturarak Kamil ATAĞ’ın belediye başkanı olması için faaliyet yürüttüğü, 1994 yılı yerel seçimlerinde Kamil ATAĞ’ın belediye başkanı olmasını temin edip tanık anlatımlarına göre belediye başkan adayı olan Salih ŞIK’ı tehdit ederek Kamil ATAĞ’ın belediye başkanlığına itirazını engellemeye çalıştığı,

Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün bu dönemden başlamak üzere Metin kod adını kullandığının tanıklar tarafından anlatıldığı, Tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanında; Cemal TEMİZÖZ’ün 1998 yılanda Diyarbakır ilinde görevli olduğu sırada da yanında Şahin-Bedran kod Adem YAKİN ve Ferit kod Abdulhakim GÜVEN ile birlikte sık sık Cizre ilçesine geldiği, bu tarihlerde de Metin kod adını kullandığını söylediği,

Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün emrinde bulunan şüpheliler Şahin-Bedran kod Adem YAKİN, Ferit kod Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN), Tayfun kod Hıdır ALTUĞ, Yavuz kod, Selim Hoca kod, Tuna kod ve Cabbar kod isimli kişileri ve korucu başı şüpheli Kamil ATAĞ ile emrindeki bir kısım korucuları suç işlemek amacıyla kurulmuş bir teşekkül haline dönüştürdüğü,

Emrinde bulunan kod isimleri belirtilen uzman çavuş rütbesindeki kişilere talimatları bizzat kendisinin verdiği, bu kişilerinde kendilerine verilen talimatları yerine getirdikleri ve gerçekleştirdikleri eylemleri direk şüpheli Cemal TEMİZÖZ’e rapor ettikleri,

Kod isimli uzman çavuşların itirafçı diye isimlendirilen kişiler ile birlikte yukarda anlatılan eylemleri gerçekleştirdikten sonra öldürdükleri kişilere ait kimlik belgelerini eylem akabinde şüpheli Cemal TEMİZÖZ’e teslim ettikleri, böylece şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün vermiş olduğu talimatı yerine getirdiklerini bildirdikleri, yukarda anlatılan bir çok eylemde öldürülen kişilerin üzerlerinden kimlik belgelerinin çıkmamasının da bu hususu doğruladığı,

Kod isimli uzman çavuşların ve itirafçıların bölükte görev yapan diğer rütbeliler ve askerlerden farklı olarak kaleşnikof marka tüfek ve tabanca taşıyıp, eylemleri bu silahları gerçekleştirdikleri, Cizre ilçe merkezinde meydana gelen olaylara ilişkin adli evrak tanzim etme görevinin merkez jandarma karakolunda olmasına rağmen yakalama, gözaltı, savunma ve gözaltından bırakma gibi adli işlemleri tanıkların sorgu ekibi diye isimlendirdikleri, kod isimli uzman çavuşlar tarafından yerine getirildiği, yukarda anlatılan bir çok öldürme olayında olay yeri tespit tutanaklarında tutanak tanzimi yapan görevlilerin isim ve tanıtıcı sicil bilgilerinin olmayıp, ilçe jandarma komutanlığında görevli şeklinde yazının bulunduğu, bir kısım tutanaklarda ise kod isimlerin yazılı olduğu,

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20.03.2009 tarihinde ilgisi nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilen telefon tespit tutanağında;

Bedran-Şahin kod Adem YAKİN’in Abuzer GÜN isimli kişi ile;

              09.03.2009 tarihli yaptığı görüşmesinde;
- Abuzer: Efendim
- Şahin: Ha televizyonlar çıktı, haberler vermeye gelmeye başladı
- Abuzer: Hayırdır
- Şahin: O Silopi ile ilgili
- Abuzer: He
- Şahin: Silopi ile ilgili açıklamalardan ötürü
- Abuzer: Hı hangi kanal
- Şahin: Star bu yeni bir haberlerinde verdiler
- Abuzer: Geçenlerde şey yapmıştık iptal etmişlerdi
- Şahin: Ertelenmişti kadınlar gününde ertelenmişti, bu gün başladılar oraları
- Abuzer: Valla
- Şahin: Açtılar isim zikrediyor direk ya
- Abuzer: Valla
- Şahin: VALLA İSİM ZİKREDİYOR, BEN ŞİMDİ Bİ BURDA KALIRSAM GAFİL AVLANACAĞIM, BAŞKA BİR ŞEY YOK
- Abuzer: Bakalım akşama, ya sabaha çıkalım he
Şeklinde konuştukları,
10.03.2009 tarihli yaptığı görüşmede
- Abuzer: Alo
- Şahin: Hı
- Abuzer: Napıyorsun
- Şahin: Napıyorum bi yere geçecem gazte okumaya çalışacam
- Abuzer: Gazete okudum ya bir şey yok
- Şahin: Taraf’ı aldın
- Abuzer: Hem aldım, Taraf’ı da okudum iki tane kemik çıkmış, hayvanmı şeyinmi belli değil
- Şahin: Bu günde devam edecekte sen ne yapacan şimdi
Şeklinde konuşmalar yaptıkları.

Şüpheli Adem YAKİN’ın 2009 yılında halen Şahin kod ismini kullanmasının dikkat çekici olduğu,

Karakol hiyerarşisinde karakola bağlı olarak çalışması gereken kod isimli uzman çavuşların çalıştıkları dönemde karakol komutanının emir ve komutasında olmayıp direk şüpheli Cemal TEMİZÖZ’den talimat aldıkları,

Bu konularla alakalı tanık beyanlarına baktığımızda;

Cizre ilçe merkez jandarma karakolunda 1992-1994 yılları arasında karakol komutanı olarak görev yapan tanık Ahmet ÖZNALBANT’ın Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından alınan 30.04.2009 tarihli beyanında; “Ben 1992 yılı mayıs ayında Cizre ilçe jandarma karakolunda merkez karakol komutanı olarak göreve başladım.

……………

1993 yılı Temmuz ayında ilçe jandarma komutanlığımıza Cemal TEMİZÖZ binbaşımız gelerek göreve başladı. O gelmeden kısa bir süre önce örgüt mensupları iki korucuyu petrol istasyonunda asmışlardı. Hatta ağızlarına da para soktuklarını hatırlıyorum. Aydın BACIK binbaşım zamanında ilçe jandarma karakol komutanlığına ait bina ve civarında sivil kıyafetli personel yada başkaları yoktu. Fakat zaman zaman Şırnaktan benim tanımadığım kişiler gelirdi. Onlar bizimle görüşmezdi. Genelde bölük komutanı ile görüşürlerdi. Çünkü istihbari konular olduğu değerlendirilirdi.

Cemal TEMİZÖZ zamanında Abdulhakim isimli Cizreli bir itirafçı gelmişti hatta Hıdır isimli kişide o sıralarda gelmişti. Bu kişiler genellikle komutanız Cemal TEMİZÖZ ile birlikte olurlardı ve onunla görüşürlerdi. Bizimle ancak karşılaşırsak konuşma imkanımız olurdu. Zaten ben Hıdır ve Abdulhakim'i isimleri ile hatırlıyorum. Çünkü Abdulhakim Cizreli eşide Diyarbakırlı idi ve PKK örgütü ile irtibatlarının olup itirafçı olduklarını iyi hatırlarım. bu şahıslar karakolda yatmıyorlardı. Nerede yatıyorlardı ben bilmiyorum. Büyük bir ihtimalle korucuların bölgesinde bir yerlerde kaldıklarını tahmin ediyorum. Ayrıca Adem YAKİN'i ismen tanımıyorum. Ama sivil kişiler vardı ve bu kişiler Cemal TEMİZÖZ ile görüşürlerdi. Ayrıca bu kişiler ile birlikte 6-7 kişi sivil giyimli karakolumuzun sorgu bölümünde çalışır ve ifade alırlardı. Hatta ifadeler 3-4 suret alınırdı. Bir sureti bize verilirdi. Biz onu adliyeye intikal ettirirdik. Bir suretide kendi arşivlerinde saklanır. Bir sureti ise şırnak alaya gönderilirdi. Bu altı yedi kişilik grupta iki üç tane rütbeli yani uzman seviyesinde personel olduğunu biliyorum. Ama ben isimlerini bilmiyorum. Ayrıca Silopiden de sivil bu şekilde gelenler olurdu. Onlar bizimle irtibata geçmez genellikle sorgu ekibi ile konuşurlardı. Ben Yavuz isimli bir uzman çavuşu hatırlıyorum ama ben bu şahsın açık kimlik bilgisini bilmiyorum, bilmemde söz konusu değil çünkü biz arada görüşürdük. Ayrıca Selim Hoca yada Cabbar kod isimli kişileri hatırlamıyorum. Fakat Tuna isimli birisinin trafik kazasında öldüğünü duymuştum.

Benim çalıştığım dönemde ciddi miktarda faili meçhul olaylar oluyordu. Çünkü bölge karışıktı. Burada bölgesel aşiretler arası problemlerde yaşanıyordu. Mesela Tayyen kerevan aşireti ile Şık aşireti arasında problemler vardı. Tayyen kerevan aşireti o günün şartlarında daha devletçi bir aşiretti ve içlerinden bir kısmına yasal mevzuaata göre silah ve teçhizat verilmişti. Bu aşiretin temsilcisi olan Kamil ATAĞ'da öne çıkan ve sık sık komutanımızla görüşen birlikte olan bir kişiydi. 1994 yerel seçimlerinde de zannediyorum bu nedenle Kamil ATAĞ desteklendi. Hatta o dönem ben bu şahsın diplomasının olmadığını duymuştum. Fakat buna rağmen nasıl belediye başkanı oldu bilemem.

Ben Salih ŞIK isimli kişiyi ise tanımam.

Ramazan ELÇİ isimli kişinin bana gösterdiğiniz teşhis tutanağında olan fotoğrafını görünce söz konusu Seyrantepe tesislerine o tarihlerde savcımız ile beraber gittiğimi hatırlıyorum. Ama soruşturmayı polis yapmıştır. Çünkü karayollarındaki sosyal tesislerin mıntıkası polise aittir.

Ben her ne kadar 1994 yılı Temmuz ayına kadar merkez jandarma karakol komutanı olarak görev yapmışsamda bu döneme kadar genellikle ben ve ekibim resmi kıyafetimizle çalışır. Resmi kıyafetimizle yol devriyesi yada diğer güvenlikli alakalı görevleri ifa ederdik. Adli evrakların tamamını sorgu diye belirttiğimiz 6-7 kişilik itirafçı ve rütbelilerden oluşan grup yapardı. Onlar evrakı oluşturarak savunmaları ve yazıları yazıp ilçe jandarma komutanımızın imzası ile adliyeye intikal ettirirlerdi. Ayrıca gözaltı işlemlerinide yine bu grup yapar bize herhangi bir bilgi vermezlerdi. Nezarethane defterleride onlardaydı. Ayrıca olaylara ilişkin vukaat diye adlandırdığımız raporlarıda onlar çekerlerdi.

Bizim jandarma olmamıza rağmen valilik yada tugay komutanlığının emri ile Cizre ilçe merkezinde bulunan köprünün kontrolü ile ilçenin merkezi olan Cudi mahallesinin asayiş kontrolleride bize devredilmişti. Bu fiili bir durumdu elimizde resmi bir yazı yoktu, ama komutanımızın talimatı ile bu yerlerin güvenlik ve emniyet işlemlerini biz yürütüyorduk. Hatta ben Cemal komutanımıza itiraz ederek benim personelim yetersiz rütbeli köprüye vermek için bir gün tank taburundan gelsin bir gün sınır taburundan gelsin bir günde ben vereyim dedim. kendisi bunu kabul etti ve o birliklerden rütbeli gelmeye başladı.

Çalıştığım yıllarda Cudi mahallesindeki bir çok hadiseye ilçe merkezi olmasına rağmen biz müdahale etmek zorunda kaldık. Ciddi miktarda adam öldürmeler yaşanıyordu.

Karakolumuzda ve civarında bulunan bahsettiğim sivil kıyafetli 6-7 kişi sorgu ekibi diye bilinirdi. Fakat bunların resmi bir birim olup olmadığını ben bilemem ama bizim karakol şemamızda böyle bir kadro yoktu. Bu birim direk ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ ile birlikte çalışırdı. Emir ve komutayı ondan alırdı. O olmadığı zaman Hasan BAŞKÖK teğmenim yada Erhan PATIR üst teğmenim ile görüşürlerdi.

Cemal TEMİZÖZ binbaşımız ile Kamil ATAĞ samimi ve sıkı görüşürlerdi. Çünkü Kamil ATAĞ'ın korucu başı sıfatı vardı. Hatta korucuların maaşlarını biz komutanımızın talimatı ile yada bizzat kendisi imza karşılığı Kamil ATAĞ'a verilirdi. O da ilgililere dağıttığını söylerdi.

Ben Kamil yada Kukel ATAĞ'ın evlerinin altında nezarethane olup olmadığını bilemem. Ama evlerine koruculuklarından dolayı mühimmat ve silah teslimi için gittiğimde öyle bir şey görmedim.

Bizim çalıştığımız dönemde operasyon talimatları üzerine bölgedeki operasyon sırasında gerek bizim resmi arananlar listemize göre, gerekse sogu ekibinin kendi listesine göre bir kısım kişiler kimlikleri ile beraber alınarak komando birliği ile birlikte götürülerek sogu ekibi diye bahsettiğim kişilere teslim edilirdi. Sonrasında ne yaparlardı ben bilemem. Çünkü biz güvenlik ile alakalı işlemlerle yoğun bir şekilde uğraşırdık. Ayrıca bu sorgu ekibinin beyaz renkli bir renault araçları vardı. Genelde onu kullanırlardı.

Kamil ATAĞ'ın belediye başkanı olmasında resmi görevlilerin gayret gösterdiklerini hatırlarım, ama amaç devlet adına iyi şeyler yapacağı idi. gerçekten bu dönemde ilçe merkezinde güvenlik konusunda güzel gelişmeler oldu.

Sorgu ekibi diye bilinen sivil 6-7 kişilik grup genellikle kaleşnikof silah ve tabanca kullanırlardı. Onları girip çıkarken görürdük. Diğer tüm askeri personel G-3 piyade tüfeği kullanırdı. Oysaki bu gruba bu şekilde bir teçhizat verilmişti. Kuştepe köyü 1993 yılının sonundan itibaren boşaldı. Bu dönemden sonra buraya hizbullahçıların geldiğine dair duyumumuz oldu. Ama bizzat gidip görmedik. Cudi mahallesinin güvenliğide her ne kadar fiilen bizdeymiş gibi görünsede, orada güvenlik gönüllü köy korucularına bırakılmıştı. Onların başındada Kamil ATAĞ vardı.

Biz mühimmat ve silah teslimi sırasında korucu başı olan Kamil ATAĞ'dan imza alır bir senet karşılığı teslim ederdik. Hatta 3 aylık dilimler ile kontrol ettiğimizi hatırlıyorum. “ Dediği.

Cizre ilçe merkez jandarma karakolunda 1994-1996 yılları arasında karakol komutanı olarak görev yapan tanık Mehmet AKSOY’un Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından alınan 30.04.2009 tarihli beyanında; “17 Temmuz 1994 yılında Cizre ilçesinde merkez jandarma karakol komutanı olarak görev başladım. Benden önce Ahmet ÖZNALBANT bey görevli idi. Ben göreve başladımdı ilçe jandarma komutanımız Cemal TEMİZÖZ binbaşımızdı.

Benim görev yaptığım sırada, sorgu ekibi diye bilinen Selim Hoca, Tuna, Yavuz, Cabbar isimli kişiler ile sivil olan isimlerini bilmediğim 2-3 kişi daha vardı. Bunlar sorgu işlemlerinin tamamını hallederlerdi. Yani terör ile alakalı tüm adli işlemleri yani gözaltına alma, bırakma, sorgu, savunma alma ve adliyeye götürme işlemlerini bahsettiğim bu 6-7 kişilik sivil ekip hallederdi. Biz normal adli vakalarla alakalı işlemleri halleder ayrıca emniyet ve asayişle alakalı tüm işlemleri ikmal ederdik. Ayrıca Cizrenin merkezinde bulunan köprü ile Cudi mahallesinin fiili olarak tüm güvenlik ve asayiş işlemleri bizdeydi. Ayrıca yol emniyetinide biz sağlıyorduk. Yine birliğin yakın korunma hizmetleride bize aitti.

Bu sorgu ekibinin beyaz renkli bir renault marka araçları vardı. Ama bu araç bizim jandarmamızın envanterinde yoktu. O aracın ne şekilde temin edildiğini ben bilemem, fakat fiilen genellikle bu aracı kullanırlardı. Bizim bu sorgu ekibi ile belki haftada bir iki defa görüşmemiz ya olurdu ya olmazdı. Çünkü o grupla bir samimiyetimiz yoktu. Ben bu kişilerin gerçek isimlerinide bilmem. Bizim karakol teşkilat kadromuzda sorgu diye bir birimimiz o dönemde yoktu. Ama fiilen devam eden böyle bir birim vardı. Neden vardı bilemem.

Ben gittiğimde Kamil ATAĞ hem korucu başı hemde belediye başkanı idi. Kamil ATAĞ ile komutanımız Cemal TEMİZÖZ sık sık görüşürlerdi samimi olduklarını biliyorum ama ne konuştuklarını bilmem.

Benim dönemimde bir kısım faili meçhul olaylar oldu. Mesela Abdurrahman AKYOL isimli kişinin öldürüldüğünde olay yerine gidip tutanak tutmuştuk. Fakat o zaman faili bulunamadı. Bir de yine belediyede çalışan bir kişi vücudundan birden fazla defa kaleşnikof silahla vurulmuştu. Yine bir kişide enseden iki kurşunla vurulmuştu. Bu olayın gündüz olduğunu hatırlıyorum. Bizim karakolumuza ait nezarethane defteri ve vukuat raporları yani terör suçlarına ilişkin bu işlemler sorgu ekibine aitti ve fiilen onlar yürütürdü.

Sorgu ekibinde olan itirafçılardan Cizreli olan Abdulhakimi hatırlıyorum. Ama diğerlerini tanımıyorum fakat sürekli görürdüm. Bu şahısların hiç biri karakolda kalmıyorlardı. Tahmin ediyorum Cizre merkezinde bir yerlerde kalıyorlardı. Sorgu ekibi şüphelileri aldığında yada bıraktığında bize hiç bir şekilde bilgi vermiyorlardı. Bu şahıslar bize bilgi vermezlerdi. Sadece ilçe jandarma komutanımız olan Cemal TEMİZÖZ'e bilgi verir, tüm talimatlarıda ondan alırlardı. Bizim ile hiç bir irtibatları yoktu. Ben Cemal TEMİZÖZ ile birlikte bu şahısların bir yere gittiğini görmedim. Yanlız operasyonlar sırasında gittiğini biliyorum. O yıllarda Cizre merkezinde yada civarında faili meçhul olaylara ilişkin olarak hiç kimse ifade vermediği gibi görenlerde korkarak kaçıyorlardı, o yüzden bir çok olayda tüm gayretimize rağmen olayları aydınlığa kavuşturamadık. Benim söyleyebileceklerim bunlardan ibarettir.” Dediği.

Yukarda anlatılan eylem tarihlerinde Cizre ilçesi merkez jandarma karakol komutanı olarak görev yapan tanıkların alınan tanık beyanlarının, gizli tanıklar TÜKENMEZ KALEM, SOKAKLAMBASI ve tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanları ile eylem evraklarına paralellik arz ettiği.

Yukarda anlatılan eylemlerde; Maktullerin gözaltına alınmaları, alan kişilerin aynı kişiler olması, beyaz renkli Renault marka bir araç ile alınmaları, kaleşnikof tüfeği ya da tabanca ile öldürülmeleri, benzer yerlerde öldürülmeleri, öldürüldükten sonra birçoğunun özensiz 8–10 cm toprak altına üzerine taş koyulmak suretiyle gömülmeleri, üzerlerinden kimlik belgelerinin çıkmaması gibi verilerin benzerlik arz ettikleri,

Yukarda anlatılan öldürme eylemlerinden birçoğunun adli evraklarının eylemden kısa bir süre sonra görevsizlik kararı ile Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine rağmen, gizli tanık beyanları ile birebir uyumlu olduğu. Yer, zaman, kişi, olay şekli, olayda kullanılan silah ve sonuçları itibariyle eylem içerisinde olmayan bir kişinin bu bilgileri bilmesinin mümkün olmadığı, bundan dolayı gizlik tanıklar SOKAK LOMBASI ve TÜKENMEZ KALEM ile tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanlarının doğruluk arz ettiğinin değerlendirildiği,

???ŞÜPHELİ SAVUNMALARI
….??????????????

????????????

Talimatımız üzerine, 1990-2000 yılları arasında Cizre ilçesinde meydana gelen faili meçhul olaylara ilişkin Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlettirilen tabloya göre;

1993-1994-1995 yıllarında toplam 48 adet faili meçhul adam öldürme dosyasının varlığından bahsedilip, 1996-1997 yıllarında ise toplam faili meçhul adam öldürme dosya sayısının 7 olduğunun dikkat çekici olduğu,

Böylece tüm değerlendirmeler ışığında şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün liderliğinde 1993 yılından itibaren Cizre ilçesinde suç işleyen bir teşekkül meydana getirdiği, bu teşekkülün mensuplarının şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile kasten öldürmede dahil olmak üzere bir çok suç işledikleri, bu teşekkülün amaçladıkları suçların işlenmesi sırasında terörle mücadele edilmesi amacıyla devlet tarafından kendilerine sağlanan her türlü imkanıda kullandıkları, mevcut delillerden anlaşıldığı,

Şüphelilere atılı bulunan suç işlemek için teşekkül oluşturmak ve mensubu olmak suçu ile alakalı öğretideki değerlendirmelere baktığımızda;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01/02/2000 gün ve 8/299-1 sayılı kararında 765 sayılı TCK’nun 313 maddesinde düzenlenen suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak suçunun unsurları: “Suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak suçun maddi öğesidir. Teşekkül ise iki veya daha çok kişinin birlikte cürüm işlemek amacıyla birleşmeleridir. Maddede öngörülen suç hazırlık hareketlerinin cezalandırıldığı, bir tehlike suçu olup, düzenlemeyle, müstakbel suçları önleme amacı güdülmüştür. Yasanın amacı basit bir birleşme olmayıp kamu için tehlike yaratacak birleşmeyi cezalandırmaktır, suçu basit birleşmeden ayıran devamlılık, birden fazla suç için bir araya gelme ve sürekliliktir” şeklinde belirttiği,

5237 sayılı TCK yürürlüğe girdikten sonra “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunun düzenlendiği TCK’nun 220. maddesi ile alakalı olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu verdiği 3.4.2007 gün ve 10/253-80 sayılı kararında bu suçun unsurlarını; “suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan bahsedilebilmesi için,

a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması,

b) Üyeler arasında gevşek te olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

c) Suç işleme amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte zorunluluk arzetmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde fail örgütteki konumuna göre üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.

d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir şuç işlemek için bir araya gelmesi halinde örgütten değil ancak iştirakten sözedilebilecektir.

e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir” şeklinde gösterdiği, Bundan başka cürüm işlemek için teşekkül oluşturma suçlarına bakmakla görevli Yargıtay 8. Ceza Dairesinin hem 765 sayılı TCK hem de 5237 sayılı TCK düzenlemelerine ilişkin kararlarında da suçun unsurlarına ilişkin tespitlere yer verildiği, bu kapsamda; 27.12.2001 gün ve 13322-17611 sayılı kararda; “dava konusu olayın kendi içindeki sürekliliği ve sanıkların aralarındaki teşkilatlı işbirliği ve sanıklar haklarındaki diğer davalar da dikkate alındığında TCK. nun 313. maddesinde tanımı yapılan çete oluşturmak suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğu….” ,

12.7.2001 gün ve 2198-12855 sayılı kararda; “Yaşar K. liderliğinde bir örgütlenme disiplini ve dayanışması içinde bir araya gelip, onun emir ve talimatıyla alacaklarını tahsil edemeyen alacaklıları bulup, onlardan ellerindeki çek ve bonoları alıp, değişen yüzdelerle cebir, şiddet uygulayarak tahsilat işini üstlendikleri, eylemlerini gerçekleştirmek için silahlanıp, borçluları telefonla, bizzat ve hatta silahla tehdit ederek zor kullandıkları, işyerini kurşunlayarak tahsilatı gerçekleştirdikleri, ödeyemeyenlerden haraç aldıkları….olması nedeniyle eylemlerinin TCK.nun 3l3. maddesindeki suçu oluşturduğu…” ,ve aynı mahiyette 8.11.2001 gün ve 12280-15756 sayılı şeklinde kararların olduğu,

Yine aynı Daire 15.1.2002 gün ve 16176-125 sayılı kararında, soruşturmamıza konu olayda olduğu gibi devlet imkanlarını oluşturdukları teşekkülde suç işlemek amacıyla kullanan görevlilerin de yer aldığı bir teşekkülle ilgili olarak ; “Susurluk kazasından sonra Mehmet Ö. sahte kimlikli şahsın, yurt dışında uyuşturucudan mahkum olmuş ve yurt içinde de katliam sanığı olarak aranan Abdullah Ç. olduğunun anlaşılması, aracı kullananın Emniyet görevlisi, araç sahibinin de Milletvekili olması karşısında, söz konusu kazanın, ilk değerlendirmede dahi olayın derinliğine, devlet içini de kapsayacak şekilde çok yönlü araştırılmasını gerekli kılmakla, bu bağlamda yapılan soruşturmalarda, ulaşılan bilgi ve belgelerin olayın arkasındaki ilişkilerin çözülmesinin güç, karmaşık ve duyarlı makamları ve görevlileri de kapsayacak ölçüde olduğunu ortaya çıkardığı, haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar dışındaki kimi görevliler ile bunlara yardım edenlerin yargı önüne çıkarılmaları görevi devletin yetkili organlarında olmakla birlikte emniyet teşkilatında görevli olup haklarında kamu davası açılan sanıkların terörle mücadele adı altında yola çıkıp bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek her türlü yasa dışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimseyerek yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı, ile katliam sanığı ve hükümlüsünü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip çeteleşme sürecine girmeleriyle eylemlerinin suç tarihi itibariyle TCK.nun 313. maddesindeki suçu oluşturmasının ötesinde Anayasanın 6. maddesindeki “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” hükmüne karşın bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna gittiklerinin görüldüğü, bunun ise hukuk devleti kuralları içinde savunulur yerinin olamayacağı, terörle mücadele adı altında da olsa açıklandığı gibi hukuk dışı bir örgütlenme ile devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak yürürlükteki yasalar yerine kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmanın, devleti, hukuk devleti olmaktan çıkaracağı, bu koşullarda da güçlünün sözünün geçtiği, nerede başlayıp nerede sona ereceği belli olmayan her türlü yasadışılığın egemen olduğu bir sistem oluşacağı, sonuçta yurttaş-devlet ilişkisinde hukuk kuralları yerine korku ve kaygının geçerli olacağı, bunun da bir Anayasa ve Yasa ihlalinin ötesinde tam bir hukuk ihlali niteliği taşıyacağı ve hukuk devletinin bütünü ile ortadan kalkması sonucunu doğuracağı göz önüne alındığında mahkemenin sanıkların eylemlerini TCK.nun 313. maddesine uyar niteliktedir” tespitini yaptığı, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bu olaya ilişkin yaptığı ve yukarıda açıklanan tespitlerin gerek yapılanma gerekse kullanılan yöntemler açısından neredeyse tamamının olayımızda şüphelilerin oluşturduğu teşekkül açısından da büyük benzerlikler gösterdiği,

5237 sayılı TCK yürürlüğe girdikten sonra da 4.6.2007 gün ve 3981-4415 sayılı kararda; “tam bir işbirliği, eylemli paylaşım anlayışı ve disiplinli biçimde hareket edip amaçları doğrultusunda hareket ettikleri, örgütün yapısı, sahip olduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olduğunun anlaşılması karşısında sanıklar ….hakkında 5237 sayılı TCK’nun 220/1 madde ve fıkrası uyarınca hüküm kurulmasında bir isabetsizlik yoktur” denildiği, aynı Dairenin 19.11.2007 gün ve 8693-7884 ile 3.12.2007 gün ve 9222-8495 sayılı kararlarda da benzer açıklamalar yapıldığı, Yukarıda verilen yargı kararları doğrultusunda tüm deliller değerlendirildiğinde, şüphelilerin meydana getirdikleri örgütlenmenin gerek 765 sayılı TCK.nun 313., gerekse 5237 sayılı TCK.nun 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçlarını oluşturduğu sonucuna varıldığı,

Şüphelilere atılı bulunan Cürüm İşlemek İçin Teşekkül Oluşturmak ve Teşekkül Mensubu Olmak, Kasten Adam Öldürmek, Kasten Adam Öldürmeye Azmettirmek suçlarının 765 sayılı TCK’nun 313, 450/4-5 maddelerinde düzenlenip 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun atılı suçlarla alakalı düzenleme yapan maddelerinin lehe düzenlemeler içermediği, bu nedenle şüpheliler yönüyle 765 sayılı TCK’nun lehe olarak değerlendirildiği,

Şüphelilerin üzerlerine atılı bulunan Cürüm İşlemek İçin Teşekkül Oluşturmak veya Bu Teşekküllerin Mensubu Olmak suçunun suç tarihi itibariyle 765 sayılı TCK’nun 313 maddesinde düzenlendiği, bu suç tipi ile alakalı soruşturma yapma görevinin 5190 sayılı yasa gereğince o tarihlerde kurulu DGM Cumhuriyet Başsavcılıklarına ait olduğu, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma suçunu 220 maddesinde düzenlediği, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 250 maddesinde bu suç tipi ile alakalı soruşturma yapma görevinin CMK’nun 251 maddesi gereğince Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından CMK 250. Maddesindeki suçları soruşturma görevli Cumhuriyet Başsavcılıklarının görevinde olduğu, CMK’nun 250/3 fıkrasına göre 1. Fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu kanun ile görevlendirilmiş, ağır ceza mahkemelerinde yargılanır şeklinde düzenleme içerdiğinin anlaşıldığı,