Can Atalay'ın 25 Haziran 2019'daki savunması

Vikikaynak, özgür kütüphane

En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Bu iddianame esas olarak Türkiye tarihinin, topraklarının en onurlu toplumsal olaylarından birini karalama çabasının en güncel örneği. Bu iddianame uzun yıllar boyunca siyasi ve toplumsal hayatı, ceza yargılamasını basit bir aracı haline getiren bir örnektir, yamalı bir bohçadır.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın anayasal düzenden ne anladığını anlamadık. Savcılık, anayasal düzenden sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 8’inci Maddesi’ni anlıyor (Madde şöyle: Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir/Diken). İddianame, anayasal düzenin diğer unsurlarıyla ilgilenmediği gibi hükümetin yükümlülükleriyle de ilgilenmemiş ve hiçbir şey dememiştir. Anayasal düzenden bahsederken 25’inci maddeyi, 28’inci maddeyi 33’üncü maddeyi konuşmayacak mıyız?”

Anayasal düzenden bahsederken herkesin izin almaksızın gösteri düzenlemekten, konut hakkından, sağlıklı çevre hakkından, sosyal güvenlik hakkından bahsetmeyecek miyiz?

Mücella Yapıcı’nın neredeyse tüm ömrü kültür ve tabiat varlıklarını korumakla geçti.

İddianame eksiktir, yamalı bohçadır, esaslı bir yöntem sorununa sahiptir. Böylesi bir iddianamede, savcılık bizler için ağırlaştırılmış müebbet istiyor. Ama kendi tezinde cebir ve şiddet unsuru o kadar zayıf ki Türkiye’nin dört bir yanında kırılan camı çerçeveyi, öldürülen hayvanları bizim hanemize yazıyor. Bize bu cebir ve şiddet unsurunu oluşturmak için sıraladıklarından ortaya karışık 30-50 verseniz, kimimiz çok yaşlılıkta cezaevinden çıkarız ya da hiç çıkamayız.

Sizin (heyet) dünkü yumuşak tavrınız, bu iddianamenin ağırlığını ortadan kaldırmıyor. Burada toplumsal hayata müdahale için yargının araçlaştırılmasını izliyoruz. Bunu Fethullahçı çetenin AKP ile nasıl yaptığını biliyorum. Karşı karşıya kaldığımız tehlikenin farkındayım.

Ağırlaştırılmış müebbet isteyen bir savcı, hukuk fakültesi mezunuysa TMK7/2’nin unsurları oluşmamışken bize, Taksim Dayanışma’ya ağırlaştırılmış müebbet isteyemez. İddianamede bir tane TMK7/e oluşmuştur diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Tek bir örnek gösteremezsiniz.

Mücella Yapıcı beraat etti. 2911’den beraat etti. Ama sizin şunu tartışmanız gerek: nasıl başladı? 27 Mayıs’ta, 31 Mayıs’ta nasıl başladı? O günden beri 2911 ihlal edildi mi? Suçun nitelikli halleri oluştu mu? OLUŞMADI! Çünkü yapılan inşaat yasak! İmar planına aykırı!

Yayalaştırma projesi diyorlar, yaya kaldırımı yapmayı unutuyorlar. Bir gece İstanbul büyükşehir belediyesindeki taşeron kardeşlerimizle oradaki ağaçları sökmeye çalışıyorlar. 28 Mayıs sabahı, kim olduğu belli olmayan 50 erkek, herkesin üzerine hücum ediyor, insanlar onlara itiraz ediyor.

Elektrik tesisatı kopuyor, Bunların hiçbirinden bahis yok. Taşeron işçilerin ardından insanların üzerine taarruz eden kolluk kuvvetlerinden bahis yok ama bize 2911’den ceza istiyor.

İddianamenin açıklanmasından sonra savcılık bize ve müdafiilerimize laf yetiştirdi. Biz konuşabiliriz ama devlet güçleri, ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan insanlara yanlış bilgi vererek açıklama yapamaz.

Biz iddianameyi öğrendikten sonra savcılık bize tezvirat yaparak yanıt verdi: ‘Biz Fethullahçı çeteye mensup hakimler, savcıların dinleme kararlarıyla ilgili yeniden kıymetlendirme yaptık’ diyerek. Yeniden kıymetlendirme kabul edilebilir bir unsur değildir.

Neyi yeniden kıymetlendiriyor? Bu kadar önemli bir toplumsal olayda, içinde onurla bulunduğunu söyleyen insanlar olarak, Taksim Dayanışması’nda olduğunu bir gün reddetmemiş insanlara diyor ki ‘Sizinle ilgili soruşturma 15 Haziran 2013’te başladı.’

27 Mayıs’ta başlayan, 28 Mayıs’taki ağır polis şiddetiyle başka bir kriz haline dönüşen bir olay. Her gün olayın vehametini anlatıyoruz. Kimse bizi soruşturmanın 15 Haziran’da başladığına inandıramaz.

Bu dosyadaki ilk işlem İstanbul’da başlamıyor. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı 1. Sınıf Emniyet Müdürü Mehmet Yeşilkaya’nın İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne 15 Haziran 2013’teyazdığı ‘Gezi Parkı Olayları’ konulu bir yazı var. Yazı İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde Nazmi Ardıç tarafından karşılanıyor. Bu Fethullahçı çetenin en örgütlü olduğu iki yerden biri.

İddianamenin özeti, imzasız Fethullahçı çete ve AKP işbirliği ile hazırlanmış bir rapordur. Gezi direnişini anlayamadığınız, anlamazdan geldiğiniz gibi, tıpkı AKP ve Fethullahçı çete gibi Taksim Dayanışması’nı da anlayamazdınız. Taksim Dayanışması bir bütündür.

Neden 135. maddeden bahsetmiyoruz? Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere yani barolar, TMMOB’a bağlı tüm odalar, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarıdır. Tıpkı hükümet ve dönemin İBB’si gibi anayasal kuruluşlardır.

Ben anayasal düzeni beğenmeyebilirim, eşitlikçi özgürlükçü bir anayasal düzen isteyebilirim. Ama mevcut anayasal düzen, Şehir Plancıları Odası neyse Beyoğlu Belediyesi de odur, diyor. Bu anayasal kuruluşların itirazları, devlet yönetimine katılma biçimleri suçlulaştırılamaz.

1980’lerde 12 Eylül’ün sonrasında neoliberalizmin cisimleştiği uygulamalarla birlikte, İdari Yargılama Usulü Kanunda 1994’ te yapılan değişiklikten bu yana meslek örgütlerinin kamu yararını korumasının önüne geçmeye çalışılmıştır.

Bu ideolojik-hukuki kamusallık karşıtı kampanyanın en önemli adımlarından birisinin 2010 tarihli Anayasa referandumu olduğunu, yargının kritik tüm noktalarının tamamıyla Fethullahçılara teslimidir.

2010’da ceza yargılamasında Fethullahçı çetenin önündeki son engel kaldırıldıktan sonra gözümüzün önünde idari yargı çöküyor.

Nükleere karşı çıkmak bir suç olarak nitelendirilebilir mi Hakim Bey? Sağlık hakkımızın gaspına, su kaynaklarının ticarileştirilmesine, tarım hakkımızın elimizden alınmasına kulp takma çabası beyhudedir. Biz bunların hepsini yaptık.

Bunların hiçbirinde suç yoktur, burada da suç olarak nitelendirilemez! Eğer bugün Haydarpaşa Garı rantçılara peşkeş çekilemediyse ve orası hala trenlerini bekleyen bir gar ise bu Haydarpaşa Dayanışması’nın mücadelesiyledir. Suç mudur? Türkiye kamunun yararını korumak suç mudur?

Özcesi, Mimarlar Odası Ve Şehir Plancıları Odası kamu yararını korumak için tüm yurttaşlara ve yurttaşların meşru örgütlerine çağrıda bulunmuştur: ‘Gelin İstanbul’un kent merkezindeki son müşterek kamusal yeşil alana, son afet sonrası toplanma alanına sahip çıkalım’ demiştir.

Savcılığın esas motivasyonu gezi direnişinin karalanmasıdır. Milyonlarca insanın ortak kararının, bu ülkenin geleceğine ilişkin sözünü karalamak istiyor savcı.

Bakanlıklar, çeşitli fonlar kullanmasına rağmen fon kullamını suçlaştırıyor. Fon kullanımı suç değil. Ama diyor ki: Gezi fonlarla finanse edilmiştir. Yalan! Tek bir kör kuruşun benim ya da Tayfun Kahraman’ın ya da Mücella Yapıcı’nın cebine girdiğinin delili yok.

Mimarlar odası TMMOB’a bağlıdır. Tek kuruş fon kullanılmaz. Tekrar ediyorum, fon kullanımı suç değildir. Ama Gezi direnişinde sokağa çıkanları, fon kullanan garibanlar olarak resmetmek hiç kimsenin haddi değildir.

Biz bilmiyor muyduk, geziden sonra bize yönelineceğini? Fısıldamıyorlar mıydı kulağımıza? Taksim Dayanışması bir ilk miydi?

Haydarpaşa Dayanışması ha keza. Kuzey Ormanları’na sahip çıkmamız suç olabilir mi? İstanbul’un Anayasası olarak adlandıran İstanbul Çevre Düzeni Planı kuzeye doğru genişleyen her şeyi ihanet olarak tanımlar.

Bu 2009 tarihli bir plan. Kuzey Ormanları’na, AKM’ye sahip çıkışımız suç olabilir mi? Türkiye’nin kamu kaynaklarının, bir insanın hırsları nedeniyle kaderine terk edilip yıkılmasına karşı çıkmak suç mu? Biz, AKM’nin nasıl yıkıma terk edildiğini izledik.

Vapurlara sahip çıkmak suç olabilir mi? Demokrasi dediğimiz şey sadece sandık olabilir mi? Kaldı ki bazen o bile olmayabilir. Demokrasi sandığa sıkıştırılabilir mi? Devlet yönetimine katılmanın tek yolu sandık olabilir mi?

Dava açarak, imza toplayarak, dilekçe yazıp, telefonla, görüşmeyle, sokakta itiraz ederek devlet yönetimine katılmaya çalışıyoruz.

Geçtiğimiz yıl kapitalist metropollerin tümünde, Avrupanın neredeyse tüm başkentlerinde, küresel iklim krizine dikkat çekmek isteyen lise öğrencileri eğitimi durdurdular, boykot yaptılar. Haftalarca sürdü.

Anayasal düzeni cebir ve şiddetle değiştirmek istedikleri iddiası kimsenin aklına gelir mi?

Demokrasi tüm kurum kuruluş ve kurallarıyla bir bütündür. Sadece sandığa indirgenemez. Demokrasi bir bütündür bölünemez.

Sayın heyet, Gezi direnişi esas olarak iki ana kavramla özetlenebilir. Gezi direnişi kurucu bir iradedir. Demokrasinin yeniden kurulmasının, nasıl olması gerektiğinin bir iradesidir. Gezi direnişi bir itiraz hareketidir. Anayasal hakkı kullanarak itiraz hareketidir.

Taksim neden önemlidir? Taksim, İstanbul’un daha doğrusu Türkiye’nin meydanıdır. Emek ve Cumhuriyet Meydanı’dır. Resmi adı önemlidir.

İnsanlar sevinçlerini, üzüntülerini Türkiye’nin meydanında yapmak isterler. Yasaklanana kadar Polis Günü de futbol şampiyonluğu da burada kutlanırdı. Artık polis gününde serbest, diğer herkese şiddet serbest.

Bazı meydanlar meydan olmaktan çıkarılmıştır. Sultanahmet Meydanı mesela. Tüm toplumsal olaylarda Taksim meydanı önemli bir bahisti.

1969’da Türkiye’nin emperyalizmle olan bağlarının koparılması istemiyle yapılan mitinge, önce 6. Filo’ya doğru namaz kılanların saldırmasıyla öldürülen iki işçi Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan orada can verdi.

1 Mayıs katliamı sonrasında katliamın 30 yılında, 1 Mayıs’larda Taksim’de toplama kararı açıklandı ve milyonlarca insan yıllar boyunca Taksim’e aktı.

Dünyanın her yerinde mekan önemlidir. Muhalefetin itiraz seslerini kent merkezinden sürme çabasında AKP yalnız değil. Olmuş ve olan tüm neoliberal liderler muhalefeti kent merkezinden sürmek istiyor.

Taksim Gezi’si, kent merkezindeki son yeşil kamusal alan, afet sonrası toplanma alanı, tek boş alan, kent merkezinde farklı sınıfların karşılaşmasını mümkün kılan, evsizlere ev alan, canınız sıkıldığında para harcamaksızın vakit geçirebileceğiniz bir alan.

Bu meta dışındaki alanın betonlaşmasına, sermaye düzenine tabi kırılmasına bir reddiyedir Gezi. Gezi direnişi, bu ağacı kesmek isteyenlere NO PASARAN çizgisi çekmiştir.

Savcılığa teşekkür ederim bizi bu kadar mahir gördüğü için. İştirakçısı olmaktan mutluyum. 28’inde taşeron işçi ve kollukla üzerimize saldıran, 30’undaki şafak baskınında, 31 Mayıs -31 Mayıs’tan ölü çıkmaması şanstır.

31 Mayıs akşamı itibariyle her bir kent yurttaşı kent meydanına itiraza geldi. Türkiye tarihinde bu kadar farklı toplumsal kesimin yan yana gelip kardeşleştiği başka bir örnek yoktur.

O kadar ilgi çekicidir ki Türkiye’de son 10 yılda sendika hakkı ortadan kaldırıldığı için o kadar çok işçi direnişi gerçekleşti. Kadın kurtuluş hareketini bu kadar güçlendiren şey bu son 10 yıllık durumdur Kadınların, Benim bedenim benim kararım sözü.

Benim bedenimle ilgili konuşmak hiçbir kimsenin haddi değildir. Onur Yürüyüşü, LGBTİ bireylerin artarak gerçekleştirdikleri onur yürüyüşü, hayvan hakları eylemi, internet yasağına karşı eylemler… O kadar büyük bir tepki vardı ki…

AKP iktidarı neoliberal iktidarların biricik örneği değil. Hepsi kendi yurttaşlarına ve insanların ortak kazanımlarına zarar veriyorlar. AKP bunun özel bir örneği çünkü dinbaz. Kapitalizmin değersizliğini dinbazlığın içinden geçirmeye çalışan neoliberal bir otoriteryenlik.

Peki Gezi’nin kurucu yönü? Gezi kurucudur. Demokrasinin nasıl bir şey olması gerektiğine ilişkin somut bir işarettir Gezi bugün parayı esas alan sermayenin biricik değer olarak saptandığı dünyaya karşı başka bir dünyanın olduğunu gösteren bir kurucudur.

Geziye Komün denmesi boşuna değildir. Sandviç göndermişler, öyle diyor iddianame. Ben hayatımda yediğim en güzel börekleri, en güzel dolmaları gezide yedim. O el yapımı börekleri Osman Kavala fonlamadı.

Geziyi finanse etmek Kavala’nın, Mücella Yapıcı’nın ya da Can Atalay’ın haddi değildir!

Gezinin 1. gününde kafa travması ne kadar biliyor musunuz? Kimse bilmiyor TTB’nin erken tarihli açıklamasına göre 1500’ün üstünde. Ense köklerine, kafaya atılan atışların sonucu. İnsanlar bunu göze alarak geldiler.

Göz kayıplarının çoğu ilk iki günde oldu İnsanlar bunu göze alarak geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi diliyle konuşuyorum ama: Böyle bir şey olabilir mi? Gezi’nin altına bostan kurdular, fide ekiyorlardı insanlar. Gezi’den sonra kaç tane kent bostanı kuruldu biliyor musunuz? Savcılık bakmamış bile.

Emperyalizmin göbeğinde itirazını yükselten Occupy hakkında kimsenin aklına anayasal düzeni cebirle değiştirme suçlaması gelmedi. Vietnam Savaşı sırasında asker olmayacağız diyen gençler, İsrail’in Filistin’i işgalini protesto edenler… Suç mu bunlar?

Arap Baharı’ndan bahsediliyor. AKP iktidarı Arap Baharı’nın en büyük destekleyicisi değil miydi? Tunus’ta, Mısır’da ilk desteği AKP yapmadı mı? Libya’da ‘Fransa’ya ne oluyor? Biz ordumuzu göndereceğiz’ diyen Erdoğan değil miydi?

Gezi direnişi sırasında biz buradaydık. Erdoğan ise o tarihte Tunus’taydı. Aklımızla dalga mı geçiyorlar? Biz kamu yararı için gücümüz yettiğini yapmaya devam ettik.

Abdülhamit tarafından tüm İstanbullulara tahsis edilmiş olan bir yeşil alana Gökkafes’in dikilmesine itiraz suç olabilir mi?

Köprüler… 1/25 ölçekli 2. köprü planında Birinci Köprü’nün İstanbul için hayırlı olmadığı söylenmiştir. Üçüncü Köprü’de ‘Şehircilik bilimi çok ilerledi, 3. köprüde aynı olmayacaktır.’ dediler. Ben ne olursa olsun Zap’a Köprü diyenlerin haklı olduğunu düşünüyorum.

Akkuyu. Nükleer enerji Türkiye’ye yapılan en büyük kötülüklerden biri.

Bergama. Bergama’da köylülerin direnişi suçlanabilir mi? Alman ajanlığından yargılanıp beraat ettiler. Sonra ne oldu? Fethullahçı çeteye teslim edilen en verimli alanlardan biri oldu. Fethullahçıları köşe etmek için oradaki insanların itirazlarını yerle yeksan ettiler.

Geziden sonraki Cerattepe direnişi… Çok isim not aldım. Türkiye’de avukatlık böyle bir şey. Türkiye’deki avukatlık geleneğimiz, Türkiye’nin yüz aklarından biridir. Tahir Elçi, dört ayaklı minareye zarar vermeyin derken bir kurşunla öldürülmüştür.

Türkiye’de tüm toplumsal mücadelelerde avukatlığın özel bir konumu olmuştur. Benim kendime ait gördüğüm avukatlık geleneği budur.

Biz para kazanmak için değil doğru bildiğimizi yapmak, toplumsal mücadelelere katkıda bulunmak için avukatlık yapıyoruz. 1908’in o sloganı gibi, istibdatın karşısına dikilen milyonlar gibi: eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet…

Mimarlar Odası avukatı olarak yaptığım işlerin bir bölümünü almış savcı. Ben sayayım: 2004’te ‘NATO hukuka karşıdır, biz de NATO’ya karşı avukatlarız.’ dedik. Duruşma kapısında linç edilen aydınlarımızın, üstlerine gaz boşaltılan halkın yanında olmaya çalıştık.

2009’da IMF’nin toplantısının İstanbul’da yapılmasını istemedik. Emperyalizm suçlaması var ya, ondan diyorum. O dönemde tüm hakları ihlal edilen vatandaşların avukatlığını yaptık.

Meselenin muhatabı olmamasına rağmen, kendisini muhatap haline getirmiş bir hükümete, seçilmiş olması hukuka aykırı, anayasaya aykırı davranma, hukuku bir araç haline getirme, insanlığın yüzyıllar içinde elde ettiği kazanımları çiğneme hakkı vermez.

Hukuk konserve açacağı değildir!

‘Hükümet istifa’ sloganı taleplerde yazmıyordu. Ama 2013’ün o yazında ‘Hükümet istifa’ sloganı herkese anasının ak sütü gibi helaldir!

‘Hükümet istifa’ sloganı Türkiye’deki her siyasi görüşün, her dili konuşan insanların kardeşleşmesi oldu. Bu slogan ‘anayasal düzeni cebirle değiştirmek’ değildir. Dediğim gibi demokrasi bir bütündür bölünemez.

İddianamede ‘Anayasal düzene şirk koşmak’ diyor. Şirk koşmak, ticaret hukukunun, ceza ya da anayasal hukukun bir kavramı değildir. Şirk koşmak dini bir kavramdır.

17 Ağustos depreminde Geziciler, çapulcular olarak oraya koştuk. Çok büyük dayanışma gösterdik. Taş kaldırdık, koli taşıdık, arama kurtarma yaptık ve kimse bize anayasal düzene şirk koşuyorsun demedi. Biz yurttaş olarak görevimizi yerine getirdik.

Gezi direnişi bu ülkenin en önemli toplumsal deneyimidir. Gezi, Türkiye’de biriken gerilimin fayının kırılmasıdır. Biz kırmadık o fayı. Gerilime karşı her şeyi yaptık.

Doğal fay kırılınca deprem bölgesine dayanışmaya koşanlar, toplumsal fay kırılınca anayasal şirk koşuyor mu diyeceksiniz?

Gezi direnişini Taksim Dayanışması’na sıkıştırmak mümkün mü? Değil! Taksim Dayanışması hiçbir şiddet çağrısı yapmadan tercümanlık vazifesi yaptı. Fakat milyonlarca insanın sokağa çıktığı hali Taksim Dayanışması’na sıkıştıramayız, Taksim Dayanışması’nın gerçekliği bu değil.

29 Mayıs’ta yürütmenin durdurulması için dilekçe verdim. “Bakın bu iş başka iş oluyor” dedik ama hakim karar vermedi. Uzun süre karar vermedi. 15’inde parktan çıkartıldık. 18’inde salı günü Ulusal Yargı Ağı’na giriyorum ve orada bir görüşme tutanağı görüyorum.

Başkan ve üyeler, iptal yazıyor. Bütün arkadaşlarıma diyorum ki “görüşme tutanağını gördüm iptal yazıyor. Ama benim önemin gerekçeyi görmeden açıklama yapmayalım. Birincisi hakime ayıp olur. İki gerekçesini görmedik, o nedenle iptalin niteliğini bilemeyiz”

İdari yargıda gerekçesiz karar hiçbir şey ifade etmez. Üçüncüsü biz gerekçe yazılmadan bunu açıkladığımız için heyete baskı kurabilirler ve gerekçe değişebilir.

Sonra uzun bir ara geçti. 3 Temmuz’da Zaman Gazetesi muhabiri aradı. Başka bir kararda bu davanın bilgisini gördü. Bence o kararı kendisi de gördü. Tabi ki Fethulahçı, tabii ki suç ortağı, o dönemki iktidarla kader birliği içinde.

Ben de asker arkadaşımla konuşuyormuş gibi olabildiğince açıklamaya çalışıyorum. 4 Temmuz’dan sonra Zaman Gazetesi’ne bakın, şahsım kaç defa hedef gösterilmiş. Ama savcılık bir suç ortaklığı var gibi anlatmaya çalışıyor ama mümkün değil.

3 Temmuz’daki bu konuşmanın ardından, yalvardım vermediler kararı, 3’ü akşamı meydana gidip kararı açıkladık. Ferahladı mı? Biraz ferahladı.“

Ama iddianame o kadar AKP-Fethullahçı suç ortaklığının bugünkü ifadesidir ki, 15 Temmuz’da kamuflajıyla tanktan çıkan Mithat’ın hakkını savunuyor. Savcı, Fethullahçılara inanarak karara kağıt parçası diyor. Tankçı Mithat’a inanıyor, hakim kararına kağıt parçası diyor.

6 Temmuz’da o kadar panikliyorlar ki 8 Temmuz’da Taksim Dayanışması üyeleri panikle gözaltına alınıyor. Ben Ocak 2014’ten beri bizim hakkımızda gözaltı kararı çıkarma planları olduğunu biliyorum. 16 Temmuz’da İBB’nin kararın durdurulduğuna dair bize tebliğ yok dediği yazısı var.

Kadir Topbaş neden görevden alınmadı bilmem ama Fethullahçılarla da emperyalistlerle de iş tutanlar bellidir ve bizimle bunun bir alakası yoktur.

Gezi direnişi, emperyalizmin parçası olamayacağı gibi, Fethullahçıların temsil ettiği karanlığın da tam karşısındadır.

Akif Beki isimli gazeteci kılığındaki iş takipçisinin, utanmazın ismini neden iddianameden çıkartıyorsunuz? Her gün CNNTürk’de şahsıma ve Taksim Dayanışması’na hakaret etti KCK’dan, Ergenekon’dan biliriz. Fethullahçı alçaklar TV ve basından hönkürür ardından operasyon başlar.

Neden Akif Beki’nin ismini mahlaslıyor, çıkartıyorsunuz da onunla ilgili yazılan sözlere yer veriyorsunuz? Garaj İstanbul toplantısıyla ilgili kim neyin toplantısını yaptığını bilmiyoruz. O dönem herkes Geziyle ilgili bir şeyler yapıyordu.

Yiğit Aksakoğlu’nun fotoğrafını görmeden kim olduğunu hatırlamadık mesela. Ben Kavala’yı tanırım. Herkes gibi basından tanırım. Konuşmamızda bir tek para pul meselesi yok ki mahkeme kararıyla dinlenmiş bir sürü telefon görüşmesi var.

Alman Konsolosluğu ile konuşma meselesi… Bu iki metreden çekilen fotoğrafı hatırlıyorum. Bokunu çıkardınız, dedim. Mahkeme kararını veriyorum orada. Neden Türkiye’nin en önemli toplumsal meselesiyle ilgili bilgi alma ihtiyacı olarak görmüyoruz?

Randevuyu Taksim Hill’e verdim. Neden? Tüm görüşmeler Gezi Cafesi’nde ya da Taksim Hill’de bu kadar polisin olduğu yerde?

Murat Pabuç meselesi… Murat Pabuç’un nasıl ifadesi alınmış bunu soruyor mu savcı? Murat Pabuç’un dilinin çamurunu bize sıçratmaya hakkı yoktur!

Murat Pabuç ya da mensubu olduğu parti kendi rezilliğini kendi kapatsın ama savcılık bunu alıyorsa bu ifadenin hukukiliğini tartışsın.

Hanzade Germiyanoğlu ile ilgili de dediğim gibi fon kullanmak suç değil. Fakat biz fon kullanarak çalışmıyoruz. Taksim Dayanışması’nın bir tek kuruş yabancı para kullandığına ilişkin tek ima yok. Kişisel olarak kursağımızdan tek kör kuruş geçmedi – ki mimarlar odasının da genel kurul ilanı var.

Ama şu itirazı da söylemek istiyorum: Bu şahıs, Gezi sürerken, Ethem, Berkin, Ali daha hastanedeyken Ahmet daha sağken Gezi vesilesiyle para kazanmaya niyetlenmiştir, bizimle de ahlaken de uzak yakın ilgisi yoktur.

Bizimle alakası olamayacak meselelerle ilgili bu kadar açık kuvvetli konuşması ceza yargılaması açısından bana biraz manidar geliyor…

Ben 2013 haziranı itibariyle Mısır’da şeriatçı Mursi ile darbeci Sisi arasında tercih yapmak zorunda mıyım? Mısır’da da Tunus’ta da ne şeriatçılardan ne darbecilerden yana değiliz. Biz üçüncü tarafız: demokrasiden, eşitlikten tarafız.

Gezi direnişi anti faşisttir, polis şiddetine geçit yok, no pasaran demektir.

Gezi emperyalizme karşıdır. Hiçbir yabancı oyunu ile ‘komplo’ ile izah edilemez. Bu başından beri geziyi anlamama-anlayamama-anlamazlıktan gelme halinin devamıdır.

Bu memleketin ağacına, ormanlarına sahip çıkmak, tarım topraklarının tarumar edilmesine itiraz etmek, akan suyunun bütün ekosistemi bozar şekilde talan edilmesini kabul etmemek, işçisinin ölüm koşulunda çalıştırılmasına karşı direnmek, çocuğunun eğitim hakkından mahrum edilmesi sonucunda kaçak cemaat yurtlarında öldürülmesinin peşini bırakmamak esas yurtseverlik budur.

Emperyalizm dahi diyemeyip kırk dereden su getirenler geziyi karalayamaz. 1960’da 6. filoyu kıble alıp namaz kılanlar bize antiemperyalizmi anlatamaz.

İddianamede Kadıköy’de akla ziyan gaz kullanımı ile öldürülen Elif Çermikli ablamızdan söz edilmiyor.

Parktaki pankartta yazdığı gibi, mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma, ormanıma, köyüme, kentime, bedenime dokunma. Ben sıradan bir vatandaş olarak, emeği ile geçinen bir yurttaş olarak kendi kaderime karar vermek istiyorum.

Haklardan bahsetmeden kurallardan bahseden hukuk düzenine itiraz ediyorum. Türkiye’de hangi dili konuşuyor konuşsunlar, hangi inancı yaşıyor olsalar da, hangi görüşten olasalar da bu kadar kardeşleştiği başka bir pratik yaşamadık.

Gezi’nin bu kadar güzel anımsanmasının sebebi budur. GEZİ, insanın kendi kaderini eline alma iradesi, kararlılığıdır. GEZİ, bu ülkenin Ortadoğu’nun karanlıktan çıkacağını ihtimalidir. GEZİ, bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur.

Taksim Dayanışması’nın yaptığı açıklamalar gözleri kapalı medya kuruluşları tarafından yayımlanmıyordu. İddianamede de açıklamalar yok. Bunlar kabul edilemez. Onlarca yaralı, şiddet dilinin kullanılması kamuoyunu harekete geçirmiştir.

Dayanışma’nın açıklamalarında darbeye teşebbüs teşvik edilmemiştir. Demokratik taleplere ses verilmesi istenmiştir, Bu anayasal bir haktır. Bu sırada Türkiye Cumhuriyeti hükümeti hedef alınmamış, aksine yetkililerle görüşme yapmıştır.“

Can Atalay, 25 Haziran 2019