Bitlis'te Beş Minare'nin öyküsü
Osmanlı Devleti’ni hasta adam olarak nitelendiren sömürgeci batılı devletler, yaptıkları çok gizli anlaşmalarla ülkemizi bir bir pay etmişler. Ülkenin neresi hangi düşman devlete düşecek çoktan karar verilmiş. Bu paylaşmalara göre güney illerimiz Fransızlar, Akdeniz yöremiz İtalyanlar, Karadeniz yöremiz İngilizler ve Ege yöremiz de Yunanlılar tarafından birer birer işgal edilmeye başlanmış. Ruslar ise doğu illerimize saldırmış. Yıl bin dokuz yüzlerin henüz başları. Sayısız cephede çarpışan Türk milleti uzun süren savaşlar ve yetersiz silah, erzak ve de hastalıklar sebebiyle bitkin düşmüş. Zaten bu kadar fazla cephede, bu kadar çok düşmana karşı hangi millet dayanabilir ki? İşte bu zor şartlara bu millet uzun zaman karşı koymuş ama artık Anadolu’da ne yiyecek, ne giyecek, ne silah ne de savaşacak erkek kalmış.
Bu millet artık kadınıyla, kızıyla, çocuğuyla, dedesiyle hayın düşmanlara karşı savaşmak zorunda kalmış. Elde silah yok ama onlar kazmalarla, küreklerle karşı koymuşlar. Bu milletin bu kadar bitkin düştüğü bu yıllarda Ruslar da doğu illerimize işbirlikçi hayınlarla birlikte saldırmışlar. İçerdeki hayınlar da bu milleti arkasından hançerlemiş. Kadınlara kızlara olmadık çirkef işler yapmışlar. Millet bu zulme hep birlikte karşı koymuş. Çok insanımız şehit olmuş. İşte o çok şehit veren yörelerimizden birisi de Van ve Bitlis illerimizdir. Bu yörelerde ölümüne bir mücadele verilmiş. Ölenler şehit olmuş, geri kalanlar da düşman eline düşmemek için çoluk çocuk, hasta, ihtiyar yollara düşüp yayan yapıldak daha içerilere göç etmişler. Şehirler adeta ıssız örenlere dönmüş.
İşte bu Rus işgali sırasında Bitlis de, bir harabe şehir haline gelmiş. Zorlu mücadelelere giren bu millet sonunda bu giriştiği bu yiğitçe mücadeleyi kazanmış ve düşman Bitlis’i, Van’ı terk edip gitmiş. Bitlis’ten düşmanın çekilip gitmesinden sonra savaş esnasında Bitlis’ten yaralı ve perişan halde göç eden bir baba ve oğul, Bitlis’e dönmek üzere yola çıkarak şehre hâkim konumdaki Dideban Dağı eteğine gelmişler. Babası, şehirde bir canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu şehre göndermiş... Baba orada hasta ve bitkin bir halde beklerken bir süre sonra oğlu geri dönmüş ve uzaktan babasına şöyle seslenmiş: Baba şehirde yaşama dair hiçbir iz yok, Bitlis’te sadece beş tane minare ayakta kalmış, geriye kalan her şey harap olmuş... Bunu duyan baba adeta yıkılmış. Çünkü tüm sevdikleri, hatıraları, evi barkını, yeri yurdu bu topraklarda idi. Baba bulunduğu yere diz çökmüş ve oğlunu yanına çağırarak kanlı gözyaşları içinde bu ağıdı yakmış...
Kaynak: Güven, Merdan (2005). "Türkiye Sahasındaki Hikâyeli Türküler Üzerine Bir Araştırma (Doktora Tezi)" (PDF). Erzurum. 14 Kasım 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi.
|