Bebek türküsü hikayesi
İlk derleme gezisine çıkıldığı yıllarda Darülelhan’ın müdürü olan Yusuf Ziya (Demirci) Bey, bu türkünün öyküsüne dair şunları anlatır: 1926 senesi ilk Anadolu tetkik seyahatımızda Niğde’de Yüzbaşı zade Ali Bey’in bize anlattığı Bebek hikayesi: Bir aşiret beyi ile evlenen bir Yörük kızının yedi yıl çocuğu olmamış. Bu sebeple Aşiret ve aile arasında mahcub ve bedbaht bir hayat geçirmekte olan aşiret beyinin gelini yedinci yılın sonunda bir erkek evlada kavuşarak muradına eriyor. Fakat çocuk bir buçuk iki aylık olmadan, yapılan bir göç esnasında gelin çocuğunu beşiğiyle bir devenin üstüne koyarak yola koyuluyor. Geceleyin bir ormandan geçerlerken çocuğun beşiği bir çam dalına takılarak asılıp kalıyor. Faciadan habersiz, yavrusunu devenin üstünde sanarak yoluna devam eden gelin, sabahleyin yurt yerine varıp çocuğunu devenin üstünde bulamayınca birdenbire donup kalıyor. Aşiret beyinin amca dayı gibi yakın bütün akrabası geldikleri yollara dökülüyorlar. Fakat ormanın aç ve yırtıcı kuşları çoktan çocuğu parça parça etmişler, yüzünü, gözünü oymuşlardır. Bu kara haber gelinin kulağına erişince yedi yılda bir bulduğu yavruyu böyle elim bir şekilde gaip eden genç gelin evlat acısıyla delirip dağlara düşüyor. Bize hikayeyi anlatan Ali Bey, aşağıda söylediği Bebek Türküsü’nü anasından öğrenmiş. Anası da kocası, vaktiyle, şimdi adı Ulu kışla olan Şecaattin nahiyesinin müdürü iken oraya gelen Kaçar aşiretinden geçmiştir. Ali Bey’in anası şimdi seksen yaşından fazladır.
Ali Bey’in ağızından iki tarafı plak üzerine tamamen tespit edilen Bebek Türküsü: Kolombiya Plak No.9197 ve 9192 (Demirci, 1938, s. 358-359).