Ayşe Nüket Eralp'in savunması

Vikikaynak, özgür kütüphane

Şimdiye kadar Bu Suça Ortak Olmayacağız metnini imzalamış bulunan onlarca meslektaşım Ağır Ceza Mahkemeleri’nde savunma yaptı.

Bu savunmalarda 2015 Eylül’ünden itibaren yaşanan çatışmalarda meydana gelen çeşitli hak ihlallerini ve bunları belgeleyen raporları mahkemelere sundular. Ben de burada çatışma ortamının başka bir veçhesinin altını çizmek istiyorum.

Ben uzun bir süredir toplumda kadının yeri, yaşadığı zorluklar, yaşam şartlarında çeşitli faktörler sonucu meydana gelen değişiklikler üzerine çalışmaktayım. Toplumsal ilişkilere kadın gözünden bakmaya, bu ilişkilerdeki dönüşümlerin negatif ve pozitif sonuçlarını düşünmeye alışığım.

Hayata tam da buradan baktığım için internette gördüğüm Bu Suça Ortak Olmayacağız başlıklı metnin altına ismimi yazdım.

Bu son cümleyi biraz açayım. Yaşım gereği bu ülkede nelerin mümkün olduğunu, nelerin mümkün olmadığını, kağıt üzerinde var olan hakların hangilerinin yaşama sokulabileceğini, hangilerinin kağıt üzerinde kalmaya mahkûm olduğunu az çok biliyorum. Ama 2013-2015 yılları arasında insanların fikirlerini ve inançlarını daha özgürce dile getirebildikleri bir dönem yaşadık, barış içinde yaşamanın ne demek olduğunu bir nebze olsun tattık.

Bu yıllarda barış tesis edilememişti ama ihtimali doğmuştu. İhtimali bile gündelik yaşamda ve özellikle de kadınların yaşamında bir çok şeyi değiştirmişti. Yaşayarak gördük.

Bu süre içinde insanlar daha üretken, daha yaratıcı, daha sabırlı, daha anlayışlı oldular. Birbirlerini dinlemeye, birbirlerine tahammül etmeye daha yatkın hale geldiler.

Kızgınlık ve gerginlik azaldı. Bu değişiklik gündelik hayatımı sürdürdüğüm üniversiteyi çok olumlu etkiledi. Daha çok tez, daha çok makale yazıldı, tartışmalar daha verimli oldu.

Toplumun genelindeki bu değişim kadınlar açısından da olumlu sonuçlara yol açtı. Genel gerginliğin azalmasıyla kadın erkek ilişkileri daha yumuşadı.

Kadın haklarının korunması ve gelişmesi için çeşitli çalışmalar yapıldı. Kadına yönelik şiddette 2013-1015 arası bir azalma olup olmadığına ilişkin sayılar, 2009 yılından bu yana bu konuda veri yayınlanmadığından dolayı kamuoyunca bilinmemektedir ama yalnızca medyaya yansıyanlardan dahi 2015 sonrasında ciddi bir artış olduğu söylenebilir.

2015 Eylül’ünden Ocak 2016’ya kadar geçen sürede gerginlik tekrar tırmanmaya başladı.

Çatışma bölgelerinde yaşanan sivillere ve özellikle de kadınlara ve kadınlığa yönelik hak ihlallerini burada sıralamak istemiyorum, zaten şimdiye dek sıkça bahsedildi.

Amacım, buralarda, bu çatışmadan uzak olduğu sanılan yerlerde yaşananların altını çizmek. Haberlerde çatışma bölgelerindeki cinsiyetçi küfürler, duvar yazıları arttıkça gündelik dil de sertleşti, büyük şehirlerin sokakları kadınlar için yeniden tekinsiz olmaya başladı.

Fiziki güç hayatın her alanında kutsanır hale geldi, otobüste metrobüste en ufak tartışmalar yumruklaşmaya döndü.* Kadınların temsil ettiği değerler güçsüzlüğün sembolü oldu.

Başka ülkelerde yapılan araştırmalar da çatışma süreçlerinde kadına yönelik şiddetin arttığını, toplumun kadınları değersizleştirdiğini ve yaşam kalitelerinde ciddi düşüşler yaşadıklarını göstermiştir.

Örneğin 1930’lardan 1990’lı yıllara kadar devam eden Guatemala iç savaşında sayısız kadın taciz ve tecavüze uğramış, bunlar belgelenmiş ve bunun sonucunda 1996 yılında başlayan barış sürecinde kadınlara yönelik hak ihlallerini araştıran komisyonlar kurulmuştur.

Kadınların çatışma ve iç savaşlar öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşadıkları hak ihlalleri ve özellikle cinsel şiddet artışı birçok ülkede komisyonlarca ya da ulusal ve uluslararası yargılama süreçlerinde tespit edilmiştir.

Sırbistan’da cinsel şiddetin bir savaş aracı olarak kullanıldığı Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde görülen davalarda tescillenmiş,* savaş sırasında yaşanan şiddet ile savaş sonrasında yaşanan ev içi şiddet arasında bir süreklilik olduğu kadın kurumları tarafından vurgulanmıştır.*

Burada barışın tesisi için kurulan çeşitli uluslararası mekanizmalarda Türkiye’nin de gözlemci olarak yer aldığını hatırlatmak adına Filipinler’de oluşturulan barış sürecinde Suudi Arabistan, Japonya, Malezya ve İngiltere ile birlikte tarafların temaslarını gözlemleyen Uluslararası Temas Grubu’nda bulunmuş olduğunu belirtmek isterim.

Kadınların savaştan nasıl etkilendiklerine dönecek olursam: Kosova’da savaş ihtimali bile kadınların aileleri tarafından eve kapatılmasına, eğitim ve sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmalarına, dolayısıyla gelecek açısından güvencesiz kalmalarına yol açmıştır.*

Bu bağlamda yoksulluk özellikle kadınların savaş neticesinde yaşadığı önemli bir sorundur. Sri Lanka, Kolombiya ve Suriye gibi örneklerde savaşın kadınları yoksulluğa, yoksulluktan ötürü her türlü şiddete mahkûm ettiği, şiddetten uzaklaşma mekanizmalarından yoksun bıraktığı saptanmıştır.

Kadınlar kocaları savaşta ölmüş ya da kayıp olduğu için bir yandan aile geçindirme işini tek başına üstlenmek durumunda kalıyor, öte yandan da bunu yapabilmelerini sağlayacak geçim kaynaklarını, yani tarım, hayvancılık ve balıkçılık gibi geleneksel çalışma alanlarını savaştan ötürü yitiriyorlar.

Bu kıskaç onları ya seks işçiliğine ya göçe zorluyor, büyük şehirlerde veya ülke dışında en niteliksiz işleri yapmaya mecbur bırakılıyorlar.*

İç savaş ve çatışma durumlarının gündelik yaşamı kalıcı olarak alt üst etmesi, bu alt üst edişten de en çok kadınların zarar görmesi uluslararası anlaşma ve sözleşmelerce artık kabul edilmiştir.

Nitekim, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1325 sayılı Kadınlar Barış ve Güvenlik Kararı* silahlı çatışmaların kadın ve kızları erkekleri etkilediğinden farklı biçimlerde etkilediği noktasından hareket etmektedir.

Karar, Türkiye’nin de aralarında olduğu imzacı ülkelerin bu etkileri araştırmasını, çatışma sürecinin cinsiyet boyutunu ortaya çıkarmasını ve bu ihlallerin tazmininin barış süreçlerinin parçası haline getirmelerini talep etmiştir.

Bundan dolayı barışın inşası ve çatışmaların çözüm süreçlerine kadınların taraf olarak katılmasının sağlanması öngörülmüştür.

Bu farklı deneyimlerin raporları ve Türkiye’nin de bir kısmına taraf olduğu uluslararası sözleşmeler/metinler çatışma koşullarının kadınlara şiddet, yoksulluk ve güvensizlik getirdiğini, bu olumsuz koşulların çatışma sonrasında da sürdüğünü ve ev içi şiddetle ciddi bir bağı olduğunu kanıtlamıştır.

Savaş ve çatışma ortamları kadınların yaşamını olumsuz olarak etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Dolayısıyla, kadınların yaşam koşullarının iyileştirilmesi için çalışan bir kişi olarak elbette ki çatışma süreçlerinin sona ermesini, barışın tesis edilmesini ve kadınların daha eşit ve adil koşullarda yaşamalarının sağlanmasını arzu etmem, bunun için çabalamam normaldir.

2013-2015 süreci barışın gerçek bir ihtimal olabileceğine, toplumun daha huzurlu bir yaşama kavuşabileceğine dair umudumu yükseltmişti.

Çatışmalar başladıktan sonra yaşananların bu ihtimali yok etmesini istemediğim için metne imzamı verdim.

İmzamla yaptığım, şiddeti körüklemek değil, tam tersine barış ve huzurun tesisini, böylece uluslararası örneklerle de etraflıca anlattığım üzere kadınların her an ölüm, tecavüz ve yoksulluk endişesiyle yaşamaya mahkûm edilmedikleri bir ortamın var edilmesini talep etmektir.

İsnat edilen suçlarla bir ilişkim olmadığından dolayı beraatimi talep etmekteyim.

Temel kaynaklar

Metinde yıldızla belirtilen kaynaklar sırasıyla şu şekilde:

http://www.icty.org/en/features/crimes-sexual-violence/in-numbers.

Kaynak: "Ayşe Nüket Eralp'in Beyanı". Bianet. 8 Ekim 2018. 8 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Ocak 2019. 
Telif durumu: