Atatürk'ün TBMM 1. dönem 3. yasama yılı açılış konuşması (1 Mart 1922)
BAŞKAN MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİ - Efendiler, bu gün ikinci yasama yılımızı tamamlayarak üçüncü yasama yılına giriyoruz, Bu erişmeden dolayı Büyük Tanrıya şükürler ederim. Bu geçen yıl içinde yüce meclisçe, milletçe ve ordu tarafından gösterilen özverili çalışmayı da saygı ile anarım. Pek çeşitli olaylarla dolu olan bu mücadele yılları birbirini izledikçe, asker ve millet arasında bağımsızlık ruhunun ateşli taraftarları çoğalmaktadır. Geçirdiğimiz ikinci yasama yılının göze batan niteliği, iş ve ordu saflarında çalışan halk ve askerlerin, dayanılmaz baskılar altında kalarak içine zorla itildiğimiz bu kanlı maceraya alışmaları ve buna neden olan elim zorunlulukları anlamış bulunmalarıdır. Sözlerimin başında ülkenin en kutsal unsurları olan halkımız ve askerlerimizle ilgili övgülerimi tekrarladıktan sonra, iç, dış ve genel siyasi durumumuz konusundaki görüşlerimi açıklamaya geçiyorum:
Efendiler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin iç yönetimde ve politikasındaki genel kural, Teşkilât-ı Esasiye Kanunumuzun (Anayasa ) birinci maddesiyle Misakı Millimizin (Milli antlaşma) birinci ve beşinci maddelerinde kesin ve açık olarak gösterilmiştir. Buna göre yönetimimiz, kayıtsız şartsız egemenliğine sahip olan halkın geleceğini kendi eli ile ve fiili olarak yönetme esasına dayanmaktadır. Yüce Meclislerine sunulmuş olan umumi müfettişlik, il özel idareleri ve yasak bölgeler tasarıları bu ruhu kapsamaktadır, kanunlaşacaklarına inanıyorum. Bu kanunlarla birlikte görüşülmekte olan bakanlar kurulunun görev ve sorumluluğu ile ilgili tasarı kanunlaştığı takdirde, genel yönetimimizde önemli açıklık ortaya çıkacaktır. Efendiler; Türkiye halkı, ırk, din ve kültür yönünden tek vücut, birbirlerine karşı karşılıklı saygı ve özveri dolu duyguları taşıyan ve yazgısı ile çıkarları aynı olan bir topluluktur. Bu toplulukta ırk haklarına, sosyal haklara ve çevre şartlarına uymak, iç politikamızın önemli noktalarındandır. İç yönetimimizde bu önemli noktanın, halk yönetiminin geniş anlamda uygun bulunan en yüksek düzeye çıkarılması, politikamızın gereklerindendir.
Ancak dış düşmanlara karşı sonsuza dek birlik ve dayanışma içinde bulunmak zorunluluğu vardır. Türkiye halkı içinde bulunup, azınlık durumunda olan Hıristiyan unsurların haklarının, dünyanın en medeni ülkeleri içinde yaşayan azınlıklara da verilmesi, İtilâf devletleri ile düşmanları ve bazı ortakları arasında kararlaştırılan anlaşma hükümlerinde yer alması nedeni ile diğer yabancı ülkelere sığınan Müslüman halkın da aynı haklardan yararlanmasının sağlanmış olması en içten dileğimizdir. Azınlıklarla birlikte bütün halkın varlık ve mutluluğunun ve kanunların verdiği her türlü hak dokunulmazlığının sağlanması ve memlekette kanun hâkimiyetinin kurulması iç yönetim ve politikada değişmez genel kuralımız olmuştur. Geçen yılki iç durumu özetle sunabilmek için bazı noktaları anlatmak istiyorum.
Bu yıl ülkemizin bütün yörelerinde genel olarak bağımsız ve olaysız, sakin bir biçimde geçmiş olup güvenlik sürdürülmüştür. Bazı aldatmalar sonucu önceki yıl Koçgiri'de meydana gelen olay alınan önlemlerle bastırılmıştır. Aldatılanlar hakkında da, hükümetçe gereken işlemler adalete uygun biçimde yerine getirilmiştir. Yunanlıların kışkırtması ve düzenlemesi ile ihtilâle benzer girişimlerde bulunanların da amaçladıkları olaylar sonuçsuz bırakılmıştır. İçişlerinde güvenlik yürütülmesinde en önemli ve maddi araç olan jandarma teşkilâtı, önemli birliklerin eklenmesi ile kuvvetlendirilmiş ve birçok jandarma okulu açılmıştır.
İçişleri ile ilgili görevleri arasında posta ve telgraf idaresinde oluşturulan bazı yenilikler de kıvanç vericidir. Efendiler, ulusumuzu güven içinde yaşatmak amacımız olduğu gibi, onun sağlığına özen göstermek ve olanaklarımızın elverdiği oranda sosyal acıları dindirmek de hükümetimizin görevlerindendir. Bu cümleden olmak üzere ülkemizin doktor ihtiyacı olanakların elverdiği oranda karşılanmaya çalışıldı. 1920 yılında iki yüz altmış doktor görevli idi. Bu sayı, bu geçen yıl zarfında üç yüz on ikiye yükseltildi. Elli doktor daha bulunup, doktorsuz ilçelere gönderilmeleri düşünülmektedir. Bu yıl bulaşıcı hastalıkların yayılması önlendi, başgösteren hastalıklar derhal sıhhi önlemler alınarak, bulundukları yerde yok edildi. Bulaşıcı hastalıklara karşı en kesin önlem olan aşılar, artık tümüyle ülkemizde yapılmaktadır. Üç milyondan fazla kişiye yetecek çiçek aşısının Sivas'ta yapılmış bulunduğunu belirtmekle bu konuda gerekli bilgiyi vermiş oluyoruz. Ülkenin sıtmalı bölgelerine yeterli miktarda kinin dağıtılmıştır. Frengi hastalığının yok edilmesi için de gerekli olan para sarf edilmiştir. Sosyal hastalıklar ile uğraşımızın daha etkili ve daha ayrıntılı bir şekilde yerine getirilmesinin gereğini de belirtmek isterim.
Efendiler,
Sosyal yardım işlerinden de kısaca söz etmek isterim. I. Dünya Savaşı sırasında, bu yörelere sığınmak zorunluluğunda kalan doğu illeri ve kurtarılmış halkından dörtte biri memleketlerine gönderilmiştir. Bunların hemen yarısı yurtlarına ulaşmışlardır. Bu yıl geri kalan mültecilerin de iadesi kararlaştırılmıştır. Sonradan kurtarılan Adana ve Gazi Antep mültecileri memleketlerine iade edildiler. Henüz kurtarılmayan Batı illeri mültecilerine imkân buldukça yardıma devam olunuyor. Yurtlarına yeni dönenlere bu konudaki kanun gereğince yemeklik, tohumluk verilmesi, ayrıcalık tanıma ve bunun gibi kolaylıklar sağlamak suretiyle yardım edilmektedir. Göçmen ve mülteci öksüzler için açılan yetim yurtlarının birer sanat okulu haline getirilmesine çalışılmaktadır. Milli sınırlarımızın dışında kalan yerlerden sığınan dindaşlarımız, şimdilik yalnız parasal yardım görmektedirler. Bu yıl bunların ve ülke içinde iskân edilmek isteyen diğer göçmenlerin yerleştirilmesine başlanacaktır. Sağlık ve sosyal yardım konusunda izlediğimiz amaç şudur: Ulusumuzun sağlığının korunması ve kuvvetlendirilmesi, ölüm oranının azaltılması, nüfusun artırılması, sosyal hastalıkların ve bulaşıcı hastalıkların etkisiz bir duruma sokulması, böylece ulus fertlerinin dinç ve çalışmaya yetenekli kusursuz vücut yapılarına sahip olarak yetiştirilmesi...... Yurtları düşman elinde kalan vatandaşlarımıza yardım ve onların ilmi bir şekilde iskân edilmelerine özel önem verilmektedir. Bu konuda gereken inceleme yapılmakta ve bu amacı sağlayacak programlar düzenlenmektedir.
Efendiler,
Hükümet ülkede kanunu egemen kılmak ve adaleti iyi bir şekilde dağıtmakla yükümlüdür. Bunun için adalet işi çok önemlidir. Bundan dolayı adalet politikamızı açıklamayı faydalı buluyorum. Adalet politikamızda izlenecek amaç, önce halkı yormaksızın süratle, kanuna uygun ve güvenli biçimde adaleti dağıtmaktır. Bunun yanı sıra sosyal kurullarımızın bütün dünya ile ilişkilerini sürdürmeleri de gereklidir. Bunun için, adalet düzeyimizi bütün uygar ülkelerle aynı düzeyde tutmak zorundayız. Bu amacı yerine getirmek için, elimizdeki kanun ve usulleri bu görüşe göre düzeltiyor, canlandırıyor ve yeniliyoruz. Ve buna devam edeceğiz. Bu çalışmalarda ülkemizin genişliği, seri araçların eksikliği ve buna benzer engeller ve güçlüklerden başka, bazı yörelerin sosyal hayatlarının özellikleri de göz önüne alınmaktadır.
Efendiler,
Çağdaş gelişme, ulusların uygar ihtiyaçlarındaki genişleme, çoğalma ve çeşitlenme bu uygar ihtiyaçlar ile orantılı olarak uygar hakların gelişmesini gerektirir. Her devletin ilişkili olduğu sosyal yaşamın uygarlık derecesine uygun, hukuki mevzuatı vardır. Dünyada bulunan, bütün uygar devletleıin medeni kanunları hemen hemen birbirlerine benzemektedir. Bizim Milletimizin ve hükümetimizin adalet düşüncesi ve anlayışı, bu konuda hiçbir uygar ulusunkinden aşağı değildir. Belki tarih bu noktada yüksek olduğumuza tanıklık eder. Bu nedenle hukuki mevzuatımızın bütün uygar devletlerin kanuni mevzuatından eksik olması düşünülemez. Gayretli çalışmalarımızın amacı olan tam bağımsızlık kavramında adli bağımsızlığın da bulunması doğaldır. Bundan dolayı her bağımsız devletin ayrılmaz bir bütünü olan adalet dağıtımı görevine kimseyi karıştıramayız. (Bravo sesleri)
Efendiler,
Bizim halen yürürlükte olan medeni kanunumuz Mecelledir. Bu medeni kanun yaklaşık olarak yarım asır önce merhum Cevdet Paşa'nın başkanlığındaki bir bilimsel kurul tarafından hazırlanmıştır. İşte, o mecellenin genel kuralındaki «Zamanın değişmesi dolayısıyla hükümlerin değiştirilmesinden vazgeçilemez» fıkıh kuralı, adli politikamızın temelini oluşturmaktadır. Bu ana kural içinde hareket eden Adalet Bakanlığımız, mecellenin içermediği veya belirlemediği güç ve açık olmayan durumların, uygun hükümlerle genişletilmesi ve sağlamlaştırılması gereğine inanmıştır. Ve bu konuyla uğraşmak üzere, uzmanlardan oluşan bir heyet kurulması için bir kanun önerisi hazırlamak üzeredir. Adalet Bakanlığı bu prensip içinde çalışmalarının sonucu olarak, tek yargıç kuruluşunun hemen yüzde doksan oranında, bütün ülkede uygulanması ve özellikle tek yargıçlı mahkemelerde yargılama usulünün sulh yargıçları usulüne uygun olarak adaletin acele dağıtılmasının sağlanması ve yine adli işlerin seri ve başarı ile yönetilmesini sağlamak için on adliye müfettişliği kurulması ve suçlama işlemlerinin kaldırılması ve adli tıp müessesesinin kurulması hususları söylemeye değerdir. Ceza muhakemeleri usulünün düzeltilmesi, aşiret hayatı geçiren bazı bölgeler halkının doğal ihtiyaçları ve sosyal durumları ile uygun basit bir usulde hazırlanması, cezaevlerinin düzeltilmesi gibi, diğer önemli hususlar adı geçen bakanlığın yeni yıl içindeki çalışma konularını oluşturmaktadır. Yargıçlar ve adliye mensuplarının şerefli görevlerine uygun seçkin değere sahip bulunmaları adliyemizin övünç kaynağıdır. Adalet Bakanlığının ve mevcut mahkemelerimizin özel niteliklere sahip yargıçlarla donatılması ve sağlamlaştırılması için, bir hukuk fakültesi kurulmasını uygun görerek karar veren Yüce Meclisimize teşekkür ederim. Bu yüksek kurum için 1922 yılı bütçesine gereken para konmuştur. Önemli bir kısım gerçekleştirilen ve diğer bölümünün gerçekleştirilmesine çalışılan bu hususların tamamlaması, adli hayatımızın bütün dünyaca kabul edilebilir gelişmiş bir duruma gelmesini sağlayacaktır.
Efendiler,
Adli politikamızdan sonra, milli yaşamımızın en çok ilgili bulunduğu ekonomik durumumuz hakkındaki düşüncelerimi de arz edeceğim. Bu konuya girmeden önce görüşümü açıklamak için yüce heyetinize ve bütün dünyaya bir soru sormama izin veriniz.
Türkiye'nin sahibi ve efendisi kimdir? (Köylüler sesleri) Bunun cevabını derhal birlikte verelim: Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi olan köylüdür. (Şiddetli ve sürekli alkışlar) O halde herkesten çok bolluk, mutluluk ve varlığa hak kazanan ve buna layık olan köylüdür. (Sürekli alkışlar) Bundan dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ekonomik politikası bu önemli amacının sağlanmasına yöneliktir.
Efendiler,
Diyebilirim ki, bu günkü felâket ve yoksulluğun tek nedeni bu gerçeği ihmal etmiş olmamızdır.
Doğrusu yedi yüzyıldan beri dünyanın çeşitli yörelerine gönderilerek kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi yüzyıldan beri emeklerini ellerinden alıp gereksiz yere harcadığımız ve buna karşılık daima onurunu kırdığımız ve hor gördüğümüz ve bunca özveri ve iyiliklerine karşılık nankörlük, küstahlık ve zorbalıkla uşak durumuna indirmek istediğimiz bu ülkenin gerçek sahibi huzurunda bu gün büyük utanç ve saygı ile gerçek durumumuzu alalım. (Şiddetli alkışlar)
Efendiler,
Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını çağın ekonomik tedbirleri ile en yüksek düzeye çıkarmalıyız. Köylünün işlerinin sonucu ve çalışmasının semeresini kendi yararına en yüksek düzeye çıkarmak ekonomik politikamızın ana prensibidir. Bundan dolayı bir yandan çiftçinin çalışmasını artıracak ve verimli kılacak bilgi, araç ve fenni aletlerin tamamlanması ve sağlanmasına ve diğer yandan onun bu çalışmasının sonucundan en fazla yararlanmasını sağlayacak ekonomik tedbirlerin alınması için çalışmak gereklidir. Şimdiye kadar yolun olmaması, modern taşıma araçlarının bulunmaması, değişim usullerinin çiftçi aleyhine olması ve hükümet kanunlarının çiftçiyi korumaması gibi engellerin kaldırılması gereklidir. Bu noktada özellikle zirai ürünlerimizi buna benzer yabancı ürünlere karşı koruyamaz duruma düşmemizden dolayı milletimizi bu günkü ekonomik sefalete düşüren kaldırılmış kapitülâsyonların feci durumunu hatırlatmadan geçemem. Bildiğiniz gibi, ülkemiz ekonomik kuruluş ve çevre yönünden kuvvetli durumda değildir. Özel sektör kuruluşları da serbest ticaret mücadelesine dayanabilecek bir güce gelmemişlerdi. Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri Avrupa rekabetine karşı kendisini koruyamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülâsyon zincirleriyle bağladı. Kuruluş ve özel sektör yönünden ekonomik alanda bizden çok kuvvetli olanlar, memleketimizde bir de ayrıca imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Gelir vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman istedikleri eşyayı, istedikleri şartlar altında ülkemize sokuyorlardı. Bütün ekonomimizin her bölümüne bu sayede kesin olarak hâkim olmuşlardı.
Efendiler,
Bize karşı yapılan rekabet gerçekten, çok gayri meşru, gerçekten çok yok edici idi. (Kahrolsunlar sesleri) Rakiplerimiz bu davranışlarıyla gelişmeye elverişli sanayiimizi de öldürdüler. Tarımımıza da zarar verdiler. Ekonomi ve maliyemizin gelişmesi ve olgunlaşmasını önlediler.
Efendiler,
Artık engelsiz ve bağımsız bir hayata atılan Türkiye için, ekonomik yaşamı boğmakta olan kapitülâsyonlar yoktur. (Şiddetli alkışlar) Ve olamaz. Ekonomik yaşamımızın belirli amaçlara yöneltilmesi ve süratle gelişmesi ve yükselmesi için alınacak önlemler içine ülkemizde Avrupa rekabeti yüzünden yok edilmiş ve şimdiye kadar gelişmemiş olan tarımsal sanayimizi güçlendirip, modern ekonomik araçlarla donatmayı önemle göz önünde bulunduracağız. (İnşallah sesleri) Gerek tarım, gerek memleketin varlık ve genel sağlığı konularında önemi kesin olan ormanlarımızı da modern önlemlerle iyi duruma getirmek, genişletmek ve en yüksek faydayı sağlamak da önemli kurallarımızdan biridir. Ekonomik politikamızın önemli amaçlarından biri de genel yararı doğrudan doğruya ilgilendirecek kurumlar ve iktisadi teşebbüslerin mali kudretimizin ve teknolojimizin izni oranında devletleştirilmeleridir. Özet olarak, topraklarımızın altında kullanılmadan duran maden hazinelerinin kısa sürede işletilerek milletimizin yararına sunulması da ancak bu yöntemle mümkündür. Bununla birlikte, sadece ekonomik yararlanma amacı ile gerek madenlerimizde, gerek diğer ekonomik konularda, bayındırlık hizmetlerinde çalışmak isteyen sermaye sahiplerine Hükümetimizce her türlü kolaylığın gösterileceği şüphesizdir. Bu sermayelerin kanunlarımıza uygun şekilde kullanılması gereklidir. Ülkenin ekonomik temelleri, tarım ve tarımsal sanayie bağlı olmakla birlikte, ülkede öteden beri var olan örneğin dokuma sanayii gibi kurumların korunması ve canlandırılması ve bazı bölgegelerde yeniden kurulabilecek diğer sanayinin her şartta gözetilmesi göz önünde önemle bulundurulacaktır. İktisat Bakanlığımızın bir yıllık çalışması bu açıkladığım görüş içinde yürütülmüştür. Özetleyecek olursak, çalışanların rahat yaşamalarını sağlayacak Zonguldak Amele Kanunu, Anadolu'da genel taşımacılığı kolaylaştırmak üzere otomobil ve kamyon işletmelerine izin verilmesini sağlayan tüzük, cephede savaşan asker ailelerine yardım esaslarını da içine alan tarımsal yükümlülük tüzüğü, Meclisçe kabul edilen tohumluk ödeneğinden ihtiyaç beliren yerlere usulüne uygun şekilde dağıtım yapılması, Ziraat bankaları vasıtasıyla çiftçi âletleri ve tarımsal araçların uygun fiyatlarla dağıtılması ve diğer bir özel kurul vasıtasıyla da bunların önemli miktarlarda yeniden sağlanması ve gümrüklerimizde milli üretimimizin saygınlığının korunması için bir tutum belirlenmesi ve bunun yürürlüğe konulması hususlarını bu konu ile ilgili çalışmaların sonuçları olarak saymaya değer buluyorum. Bundan sonra da genel ekonomik çalışmalarımız ve ekonomik politikamızın değindiğim ve gösterdiğim bu görüş içinde ve bir plan dahilinde, düzenli bir biçimde yürütülmesi Bakanlar Kurulumuzun çabalarını bu nokta üzerinde toplaması ile sağlanacaktır. Böyle bir projemizin hazırlanmasında bayındırlık hizmetlerinin büyük önemi vardır. Çünkü ekonomik hayatın faaliyet ve canlılığı ancak ulaştırma araçlarının, yolların, demiryollarının, limanların durumu ve derecesiyle orantılıdır.
Efendiler,
Sırası gelmişken bayındırlık işleri hakkındaki fikirlerimi de arz edeyim: İnşaat donanımı ve işletilmesi yerel veya genel kaynaklarımızın gelirlerinden sağlanabilecek olan bayındırlık işlerinde en önemli olan, önemli olanın önünde tutarak, ülke ihtiyaçları giderilecektir. Ancak, inşaat donanımı ve işletilmesi, bu günkü mali olanaklarımızla karşılanamayacak büyük sermayelerle gerçekleşebilecek bayındırlık hizmetleri, yabancı sermaye ve gerekirse yabancı uzmanlardan en üst düzeyde yararlanılarak ülkemizin bayındırlığını ve ulusumuzun mutluluk ve refahını kısa zamanda sağlamak gereklidir. Bununla birlikte, bunda da üreticinin ve çalışanların genel yararları gözden uzak tutulmayacaktır. Bayındırlık Bakanlığımızın bu yıl içindeki çalışmalarının sonucu bakanlığın bu günkü gücü ile uygun kabul edilebilecek durumdadır. Gerçekten sahip olduğunuz demir yolları başarı ile işletilerek, ulaşım ve asker taşımacılığı sağlanmaktadır. Askeri harekât sırasında düşman tarafından zarar görmüş bir kısım demir yolları ve İmalat Sanayi onarılmış ve yeniden kurulmuştur. Ankara - Sivas hattında önemli bir tünelin inşaatı tamamlanmış ve diğer tamamlanmayan iki tünel çevresinde de yol durumları değiştirilerek ulaşım sağlanmıştır. Erzurum, Erzincan arasındaki demir yolu inşaatının tamamlanması ve kükürtlü kömür madenlerine bir istasyon yapılması konusunda önemli işler gerçekleştirilmiş ve kuruluş tamamlanmıştır. Samsun - Havza hattının kuruluşu için gerekli konuların hazırlığına başlanmıştır.
Sivas’dan Erzurum'a ve Kastamonu'nun Koçhisar'ından başlayarak, Tosya, Osmancık, Amasya, Erbaa, Niksar, Kelkit ve Erzincan'a kadar olan demir yollarına ait ilk araştırmalar yapılmış ve bazı kara yolları üzerindeki bozukluklar da onarılmıştır.
Efendiler,
Bayındırlık işlerindeki çalışmaların sonucunun milleti sevindirecek durumda olmadığını kabul etmek gereklidir. Ancak devlet işleri ve işlemlerinin her bölümünde olduğu gibi, bayındırlık işleri çalışmalarında da uygun düzeye ulaşılması mali kudretimizle ilgilidir. Mali kudretimizin yerinde kullanılmasının önem derecesini saptamak konusunda bulunduğumuz şartların ve tehlikeli yerlerin birinci derecede etkisi olduğunu söylemek zorunluluğundayım. Bu sözlerimin amacının ne olduğu açıktır.
Efendiler,
Her şeyden önce yaşam ve bağımsızlığımızı sağlamak demek olan milli amacımıza ulaşmaktan başka bir şey düşünemeyiz. Bundan dolayı, bizce en önemli nokta mali kudretimizin bunu karşılayıp karşılayamayacağıdır. 1920 ve 1921 yıllarının canlı deneylerine, bütçemizin denk durumuna, bu günkü iç duruma ve ekonomimizin bu geçen iki yıla oranla, kıyas kabul etmez derecede iyi bir düzeye ulaşmasıyla oluşan kesin ümitlere dayanarak arz edebilirim ki ülkemizin gelir kaynakları milli davamızın güven içinde sağlanmasına yeterlidir. (Alkışlar) Mali kudretimiz, bu güne kadar olduğu gibi dış borçlanma yapılmadan da orta halli bir düzeyde, ülkeyi yönetecek ve amacına ulaştıracaktır.(Alkışlar)
Bununla birlikte, ben yalnız bu gün için değil özellikle gelecekle ilgili olarak devlet hayatı ve ülkenin refahı konularında şimdiki ve ilerideki mali durumumuzu çok önemli bulduğumu vurgulayarak maliyemizle ilgili endişeli görüşlerimi özetle anlatmak isterim:
Efendiler,
Bu günkü mücadelemizin amacı tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tam sağlanabilmesi ise ancak mali bağınısızlık ile mümkündür. Bir devletin aslı bağımsızlıktan yoksun olunca o devletin bütün hayatı bölümlerinde bağımsızlık sakat durumdadır. Çünkü her devlet organı ancak maliye ile yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart bütçenin ekonomik bünye ile uygunluğu ve denk olmasıdır. Bundan dolayı devlet yapısını yaşatmak için dış ülkelere başvurmadan ülkeyi gelir kaynakları ile yönetmek çözüm ve önlemlerini bulmak gereklidir ve bulunabilir.
Efendiler,
Milli prensibimiz tutum olmalıdır. (Şiddetli alkışlar)
Bundan dolayı mali yöntemimiz, halkın baskı altında tutulup ezilmesinden kaçınmakla birlikte elden geldiğince dışarıya ihtiyaç göstermeden ve gereğinden çok harcamadan mevcut gelirle yetinmek prensibine dayanmaktadır.
Şimdiki durumda yararlanılamayan gelir kaynaklarından yararlanmak ve halkın vergi yükünü azaltmak igin bazı maddeler üzerinde tekel konulması gerekmektedir.
Efendiler,
Geçmişin ve düşmanların ülke ve ulusumuzu bütün medeni dünya ile birlikte gelimeye doğru ilerlemekten yasaklamış olan zincirleri, bu gün bizi, az zamanda olağanüstü girişim ve icraata bulunmaya zorluyor. Ancak bu zorunluluğun sağlanması ve kaybedilenlerin yerine konması bu günkü mali kudretimizin üzerindedir. Bundan dolayı Hükümetimizin her medeni devlet gibi dış borçlanma antlaşmaları yapması gereklidir. Yalnız alınan yabancı paraların, şimdiye kadar Babıalinin yaptığı şekilde ödemeye mecbur değilmişiz gibi amaçsız kullanılması ve tüketilmesine, dış borçlarımızın artırılmasına ve mali bağımsızlığımızın tehlike altına sokulmasına kesin olarak karşıyım.
Biz, ülkede memuriyeti, üretimi ve halkın refahını sağlayacak, gelir kaynaklarımızı geliştirecek yararlı borçlanmalara taraftarız.
Efendiler, buraya kadar değindiğim konular milletin maddi kudretini geliştiren, devamını sağlayan önerilerdir. Bununla birlikte insanlar yalnız maddi değil özellikle; bu maddi kudret içinde yer alan manevi kuvvetlerin etkisi altında bulunan, ülkeler de böyledir. Manevi kuvvet ise özellikle bilim ve iman ile yüce bir biçimde gelişir.
Bundan dolayı, Hükümetin en verimli ve önemli görevi eğitim işleridir. Bu görevde başarılı olabilmek için öyle bir program uygulamak zorundayız ki, o program milletimizin bu günkü durumu ile sosyal ve yaşamın ihtiyaçları ile, yerel şartlarla ve çağın gerekleri ile tam anlamıyla denk ve uygun olsun. Bunun için büyük, hayali ve anlaşılması güç görüşlerden tamamen arınarak gerçeklere en iyi bir biçimde yaklaşmak gereklidir. Yapılacak girişimin neleri kapsadığı ancak bu suretle kendiliğinden açığa çıkar.
Efendiler, yüzyıllardan beri milletimizi yöneten hükümetler eğitimi genelleştirme dileğini belirtmişlerdir. Ancak bu dileklerine ulaşmak için Doğu ve Batıyı taklit etmekten kurtulamadıklarından, sonuç milletin cahillikten kurtulamamasına neden olmuştur. Bu hazin gerçek karşısında bizim uygulamak zorunda olduğumuz eğitim politikamızın ana hatları şöyle olmalıdır: Demiştim ki, bu ülkenin gerçek sahibi ve sosyal yapımızın gerçek unsuru köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bu güne kadar eğitim nurundan yoksun bırakılmıştır. Bundan dolayı, bizim uygulayacağımız eğitim politikasının temeli ilk önce var olan cehaleti yok etmektir. Ayrıntıya girmekten çekinerek bu düşüncemi birkaç kelime ile açıklamak için diyebilirim ki, genel olarak bütün köylüye okumak, yazmak ve vatanını, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafya tarih, din ve ahlâk ile ilgili bilgiler vermek ve dört işlemi öğretmek eğitim programımızın ilk amacıdır. (Bravo sesleri)
Efendiler,
Bu amaca kavuşmak tarihi eğitimimizde kutsal bir aşama olacaktır.
Bir yandan cahilliğin kaldırılması ile uğraşırken diğer yandan da memleket çocuklarını sosyal hayat ve ekonomide fiilen etkili ve yararlı kılabilmek için gereken basit bilgileri uygulamalı bir biçimde vermek yöntemi eğitimimizin temelini oluşturmalıdır.
Efendiler, medeni ve çağdaş bir sosyal topluluğun bilim ve kültür yolunda yalnız bu kadarla yetinemeyeceği şüphesizdir.
Ulusumuzun zekâsının gelişmesi ve böylece uygun olan medeniyet düzeyine ulaşması, doğal olarak yüce görevleri yürütecek elemanları yetiştirmekle ve milli kültürümüzü yüceltmekle mümkündür.
Bu, ilk ve son iki eğitim aşaması arasında, orta eğitimin gerekliliği tabiidir. Orta eğitimin amacı, ülkenin ihtiyaç duyduğu çeşitli hizmet ve sanat elemanlarını yetiştirmek ve yüksek eğitime aday hazırlamaktır.
Orta eğitimde de eğitim ve öğretim yöntemlerinin pratik ve uygulamalı olması temeline uymak şarttır. Kadınlarımızın da aynı öğretim aşamalarından geçerek, yetişmelerine önem verilecektir. (Bravo sesleri ve alkışlar)
Milli Eğitim Bakanlığımız 1921 yılında eğitim durumumuzu bu görüşe göre yönlendirmek için çalışmıştır. Bakanlık girişimleri ve gelecek uygulamalarına temel olacak programları hazırlayıp, Yüce Meclisinize takdim ettikçe bunların açıkladığım görüşe uygun olarak, kanunlaşıp yürürlüğe konacağı konusunda ümidim tamdır.
Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri eğitim sınırı ne olursa olsun, en önce ve her şeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığı için kendi benliğine ve milli geleneklerimize düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. (Alkışlar) Uluslararası dünyanın bu günkü durumuna göre, böyle bir savaşın gerektirdiği mücadele ruhunu taşımayan insanlara ve bu nitelikteki insanlardan kurulu topluluklara yaşama ve bağımsızlık hakkı yoktur. (Bravo sesleri)
Efendiler,
Bir sosyal topluluğun ortak ve genel duyguları ve düşünceleri vardır. Sosyal toplulukların değerleri, uygarlaşma aşamaları, istek ve eğilimleri ancak bu genel duygu ve düşüncelerin belirme ve görülme derecesiyle anlaşılır. Bir sosyal topluluğu yönlendiren ve yöneten insanlar için, sosyal toplulukların sonu üzerinde hüküm vermek durumunda bulunan dostlar veya düşmanlar için ölçü, bu sosyal toplulukların kamu oyundan anlaşılan yeteneği ve değeridir. Bundan dolayı uluslar kamu oyunu dünyaya tanıtmak zorundadırlar. Bütün dünya kamu oyunun bunu öğrenmesini sağlamak ise, yaşamlarının düzenlenmesi için şüphesiz gereklidir. Bu konuda bilinen araçlardan birincisi ve en önemlisi basındır. Basın, ulusun genel sesidir. (Şiddetli alkışlar) Bir ulusu aydınlatmak ve uyarmakta, bir ulusa ihtiyacı olan düşünce gıdasını vermekte, özet olarak bir ulusun, amacı mutluluk olan ortak yönde yürümesini sağlamakta basın, başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir yol göstericidir. (Alkışlar) Bu önem ve yüceliği ile medeni dünyada söz hakkı kazanan basına, Hükümetimizin birinci derecede önem vermesi, bu konuya ayıracağı zamanı ulusa yapmakla yükümlü olduğu yararlı hizmetlerin en önünde sayması, Yüce Meclisin kesin olarak isteyeceği hizmetlerden olmasındandır. (Alkışlar)
Şeri’ye Vekâletimizin ( Din işlerini yürüten bakanlık) yıllık çalışınalarını büyük bir önemle inceledim. Varılan sonucu takdire lâyık buldum. Teşekkür ve tebrik ederim. Din işlerinin yürütülmesi konusunda görüş açıklamaya aslında gerek yoktur. Çünkü bu konu Kuran ile açıklık kazanmıştır. Yalnız akla gelebilecek olan bir noktayı söylemeden geçemeyeceğim.
Efendiler,
Camilerin kutsal minberleri halkın ruhani, ahlâki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır.
Bu nedenle camilerin ve mescitlerin minberlerinden halkı aydınlatacak ve yol gösterecek kıymetli hutbelerin içeriğinin halkça anlaşılır olmasını sağlamak yüce Şeri’ye Vekâletinin önemli bir görevidir. (Şiddetli alkışlar, bravo sesleri)
Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve bilince hitap olunmakla İslâm topluluğunun vücudu canlanır, zihni saflanır, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. (Alkışlar)
Fakat diğer yandan, hutbeyi yapanların sahip olmaları gereken bilimsel nitelik, özel yeterlik ve dünyadaki olayların durumunu anlama yeteneği önem taşımaktadır.
Bütün vaiz ve hatiplerin bu bilince yararlı olacak surette yetiştirilmesine Şeri’ye Vekâletinin güç harcayacağını umarırn.
Vakıf sorununa gelince: Bildiğiniz gibi, vakıf, ülkemizin önemli bir varlığını oluşturur. Bu servetten millet ve memleketi hakkıyla yararlandırabilmek için Şeri’ye Vekâletiyle birlikte bütün bakanlar Kurulumuz ve hatta Yüce Meclisin bu konuyu önemle inceleyerek bu büyük kurumun çöküntüden kurtarılmasını ve ülkeye faydalı bir duruma dönüştürülmesini dilerim.
Efendiler,
Vakıfların kuruluş nedeni göz önünde tutulunca, bunun dini kuruluşu ile birlikte hizmet ve sosyal yardım amaçladığı ortaya çıkar. (Pek doğru sesleri)
Vakıfların, hayırevleri, akıl hastahaneleri ve diğer hastahaneler ile misafirhaneler, kütüphaneler, kervansaraylar, hamamlar, çeşmeler, okullar, medreseler ve diğer kültür kurumlarını kapsamış olması, vakıf sorununun düzeltilmesinde uyulması gerekli olan kuralları göstermektedir. (Pek doğru sesleri)
Efendiler,
Bu yıl dış ilişkilerimiz sonuçlarına göre, bizce hayırlı birçok güzel olayla doludur.
Genellikle dış ilişkilerimizi iki kısma ayırmak mümkündür.
Rusya dadıil Doğu devletleri ve Batı devletleri.
Rus Şuralar Cumhuriyetiyle mevcut ilişkilerimiz ve iyi bağlarımız bu geçirdiğimiz yıl içinde, kusursuz bir şekilde gelişmeye devam etmiştir. (Alkışlar) 16 Martta Moskova'da bir dostluk anlaşması imzaladık. Bu anlaşma ile, emperyalizmin şiddetli saldırılarına hedef olan iki devlet arasında doğal nedenlerle oluşan dayanışma, hukuki bir şekilde de belirlendi. Yakında ekonomik ve ticari işler ile konsolosluk sorunlarını düzenleyecek olan antlaşmaların imzalanmasına da karar verildi.
Türkiye - Rusya anlaşması, Rusya'nın müttefil olan diğer devletlerle yaptığımız mutlu antlaşmaların birincisidir.
Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Sovyet Cumhuriyetleriyle Moskova antlaşmasının esasları içinde, Kars'ta 13 Ekim tarihli antlamayı imzaladık.
Bu antlaşma, Doğuda hukuki bir biçim alan fiili durumumuza Sevr Antlaşmasının uygulanamaz olduğunu gösteren bir olaydır. (Şiddetli alkışlar)
Ermeni sorunu denilen ve Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenilen sorun, Kars antlaşması ile, en doğru şekilde çözüme ulaştırılmış oldu. (Alkışlar) Yüzyıllardan beri dostluk içinde yaşayan iki çalışkan halkın iyi ilişkileri memnuniyetle yeniden kuruldu.
Ukrayna Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti ile de 2 Ocakta, Ankara'da yine Moskova Antlaşması esasları içinde bir antlaşma imzaladık. Bu antlaşmayı imzalamak üzere, şehrimize gelen olağanüstü delege ve değerli asker: Frunze yoldaşın pek içten ve dostça davranış ve tutumuyla, aramızda ne kadar iyi bir izlenim ve anı bırakmış olduğunu söylemek isterim. (Alkışlar)
Kars Antlaması hükümlerine göre, antlaşmayı yapan taraflar arasında ticari ve ekonomik ilişkişlerin kurulması ve bir konsolosluk antlaşmasının imzalanması için, Tiflis'e bir kurul gönderdik. Bu kurul halen Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetlerinin delegeleri ile görüşme yapmaktadır. Tarafların yararına uygun kararlar kabul edilerek, görüşmelerin yakında iyi bir şekilde sona ereceğini ümit etmekteyim.
Rusya Şuralar Cumhuriyetinin değerli temsilcisi olarak, Ankara'da bulunan Aralov yoldaşın..... (Alkışlar) Büyük Millet Meclisine hitaben gönderdiği mektupta yer alan konulardan memleketimiz hakkında beslediği sevgi ve samimi duyguları öğrenmiş oldunuz.
Azerbaycan Sovyet Cumhuriyetinin sevimli temsilcisi İbrahim Abilof Beyi ise...... (Alkışlar) geçen yazdan beri Ankara'da aramızda görmekle memnunuz. Rusya Sovyet Cumhuriyetine müttefik devletlerden Buhara Halk Sovyet Cumhuriyeti de Ankara'ya haberciler göndererek, mevcut antlaşma bağlılığını (Alkışlar) şeklen de tespitini arzu etmiş, bu arzusunun yerine getirilmesi tarafımızdan sevinçle çabuklaştırılmıştır.
Buhara'ya bu günlerde önemli devlet adamlarımızdan bir zatın başkanlığında bir elçilik heyetimiz gitmek üzeredir.
Rusya Şuralar Cumhuriyeti ve müttefikleriyle en iyi ilişkileri kurup, iyi bir şekilde devam ettiğimiz gibi, bizimle aynı durumda ve dert ortağı olan Doğu İslâm devletleriyle de, mevcut iyi ilişkilerimizin kuvvetlendirilmesini bir amaç olarak kabul ettik. (AIkışlar)
Bu amaca doğru yürürken, ilk antlaşmayı Afganistan İslâm Hükümeti ile 1 Martta Moskova'da imzaladık. (Alkışlar) Bu antlaşmanın uygulanmasından olmak üzere, Afganistan geçen yaz Ankara'ya hir elçi gönderdi. Bu kardeş devletin elçisi Sultan Ahmet Han...... (Alkışlar) Ankara'da hepimizin kalplerinin sevgilisidir. Afganistan’da bir temsilcimiz mevcuttur. Ünlü devlet adamlarından birinin başkanlığında bir elçilik heyeti de bu gün Kâbil'e doğru yola çıkmak üzeredir. Şevketlü (Azametli, heybet sahibi) Afgan Emiri Hazretleri tarafından Büyük Millet Meclisi Başkanlığına hitaben bütün Türkiye halkına gönderilen soyluluk ve içtenlikle dolu değerli ve zarif mektupların da prenslik zamanından beri (ki birkaç gün önce huzurunuzda okunup hep birlikte ve hararetle alkışlanmıştı) Afganistan'la Türkiye arasında mevcut dostluk ilişkilerini bir kat daha sağlamlaştırmıştır.
İran İslâm Hükümeti ile de yerleşmiş bulunan iyi ilişkilerimizi bölge barışı ile pekiştirmek en büyük amacımızdır. İran Devleti Fahimesi (Çok kuvvetli, itibar ve nüfus sahibi - Şah) tarafından Ankara'ya bir elçi gönderilmiş olduğunu haber aldık. Elçinin gelişi ile ilişkilerin sağlamlaştırılması için bütün önlemlerin tarafımızdan alınacağı şüphesizdir. (İnşallah sesleri)
Sonuç olarak, Rusya ve Doğu devletleriyle ilişkilerimizin bu günkü durumu, dünyanın ekonomik ve politik durumundan doğan değişmesi mümkün olmayan birtakım tabii nedenlerin etkisinde hepimizin yararına, emeline uygun bir biçimde gelişmekte ve sağlamlık kazanmaktadır. (Sürekli alkışlar)
Bu yıl doğu devletleriyle olan ilişkilerimizde daha önceki yıla oranla, daha iyi gelişmeler bekliyoruz.
Efendiler,
Ülkemizin gerek politik gerek ekonomik ölüm hükmünü ilan eden Sevr Antlaşmasının uygulanmasına engel olmak üzere, ulusumuzun girişmek zorunda kaldığı kararlı mücadelesi karşısında, o antlaşmanın bize zorla kabul ettirilemeyeceğini birçok kanlı mücadelelerden sonra anlayan İtilâf devletleri, bizi Londra'ya davet etmişlerdi. Pek az süre önce asi sayılan Hükümetimizin böyle bir konferansa resmen davet edilmesi, ulusumuz yönünden önemli bir siyasi başarıdır. Bu davet Sevr Antlaşmasının fiilen ve hükmen yok olduğunu göstermesi dolayısıyla da, giriştiğimiz bu mücadele yolunda, başarıyla bir aşamaya ulaştığımızı görmekteyiz. Milli Misakımız içinde akdedilebilecek bir barışı imzalamaya hazır olduğumuzu bütün dünyaya göstermek amacıyla katıldığımız bu konferanstan hiçbir sonuç çıkmadı. Londra Konferansı görüşmeleri sırasında ne kadar anlaşmaya yatkın hareket ettiğimizi hepiniz biliyorsunuz. Belki, olayı silah kuvvetiyle çözümleyebileceğini zanneden Yunanistan anlaşmaya yanaşmadı. (Kahrolsun sesleri)
Geçen yıl - Fransızlarla esirlerin değiştirilmesi hakkında başlatılan ve iyi bir şekilde sonuçlandırılan görüşmeler, Ankara'da imzalanan Türkiye - Fransa anlaşması ile sona erdi.
Efendiler,
Bu anlaşmanın genel ve temel bir önemi vardır ki, o da bununla Sevr Antlaşmasını sağlayan İtilâf devletlerinin önemli bir taraftarı olan Fransa'nın adı geçen antlaşmanın uygulanmasının mümkün olmadığını fiilen ve hukuken kabul etmiş olmasıdır. (Alkışlar) Bu anlaşma ile yüksek manevi değer taşıyan bazı haklarımızı kazanmış olmakla birlikte, vatanın aziz bir parçasını da kurtarmış olduk. Üç yıldan fazla süren bir ayrılıktan sonra, ana vatana kavuşan bu bölgenin, gerçek sahibine geri verilmesini kabul edemeyen bazı düşmanlarımız oralarda karışıklık çıkarmaya uğraştıkları halde harcadıkları çabalar tamamen boşa çıkmıştır. Teslim etme ve teslim alma tam bir düzen içinde yapılmış ve sonuçlandırılmıştır. Ankara Anlaşmasının ardından Fransa Cumhuriyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti arasında siyasi ilişkiler kuruldu ve hükümetimizin temsilcisi Paris'e gönderildi.
İngilizlerle bu güne kadar aramızdaki tek olumlu olay kendileri tarafından tutuklanıp Malta'ya gönderilmiş bulunan vatandaşlarımızı kurtarmak olmuştur.
İtalya hükümeti her ne kadar Ankara'ya bir görevli göndermiş ise de, ilgili kişi resmi görüşmelerde bulunmak yetkisine sahip değildi.
Efendiler,
Geçen yılın olaylarını açıklarken dış politikamızın ana hatlarını da bir dereceye kadar açıklamış olduğumu zannediyorum. Bu hatlar basit, doğru ve açıktır.
İç politikamızda olduğu gibi, dış politikamızda da ana amacımız Misakı Milli hükümlerini içermektedir. (Alkışlar) Ve Misakı Milliyi kabul ederek, maddi ve manevi alanda tam bağımsızlığımızı kabul edenleri derhal dost kabul ederiz. Tam ve gerçek bağımsızlığımızı açık ve samimi şekilde ilk önce kabul ederek, bize barışma elini uzatan Rus Şuralar Cumhuriyeti ile dostluk bağlarımızın kuvvetlendirilmesi dış politikamızın temelidir. (Sürekli şiddetli alkışlar) (Çok doğru, yaşasın dostlarımız sesleri)
Bu temel tam bağımsızlığımızı kabul edecek herhangi bir devletle ilişki kurmamıza tabii ki engel olamaz.
Efendiler,
Dış politikamızda dost bir devletin hukukuna saldırı yoktur. Ancak hakkımızı, hayatımızı, ülkemizi, namusumuzu koruyoruz ve koruyacağız. (Evet sesleri ve şiddetli alkışlar)
Medeni dünyanın uluslararası ilişkilerde de ortaya attığı yüce, asil düşünce ve arzunun bir özeti demek olan «Her milletin kendi geleceğine kendisinin egemen olması hakkını biz yer yüzünde yaşayan milletlerin hepsine tanıyoruz. Bizim de bu hakkımızın kayıtsız şartsız tanınmasını istiyoruz.»
Bu meşru ve haklı isteğimizi tanımamak yüzünden akan ve akacak olan kanların sorumluluğu şüphesiz sebep olanlara ait olacaktır. (Kahrolsun sebep olanlar sesleri) Bizi milli davamızı izlemekten yıldıracak hiçbir araç, hiçbir kuvvet düşünülemez. (Alkışlar) Milli davamız bizim hayatımızdır. Hayatına son verilmek istenen en zayıf yaratığın bile bu harekete karşı isyan ve nefretle, son nefesine kadar kendisini korumaya çalışmasından daha tabii bir şey yoktur. (Bravo sesleri) Kaldı ki, bizim uIusumuzun kararlılık ve inancında, mücadele yeteneğinde ve kudretinde en küçük bir zayıflama yoktur. (Yoktur sesleri) Tam tersine, her geçen gün sağlamlık derecesini artırmaktadır. (Şüphesiz seleri) Ülkemizin ekonomik kaynakları bütün dünyanın dikkatini çekecek verime ve zenginliğe sahiptir. Halkımızın çiftçi olması, topraklarımızın dünyanın en bereketli topraklarından bulunması, maddi hayat için korku duyulacak hiçbir konu bırakmamaktadır.
Ordumuz her gün bir kat daha gelişmekte, varlığımızı, milli bağımsızlığımızı ve ülkemizi güvenle korumayı üstlenmektedir. (Alkışlar)
Düşmanlarımız bizi, zorlayıcı önlemler uygulayacakları tehdidi ile bağımsızlığımızı güvenceye almayan şartlar içinde barış yap tırmaya zorlayabileceklerini sanıyorlarsa bunda çok aldanıyorlar. (Alkışlar) Düşmanlarımız, Türkiye halkının kutsal varlığını korumak için giriştiği savaşta yorgun düştüğünü sanıyorlarsa, bunda çok aldanıyorlar. (Alkışlar, asla sesleri)
Düşmanlarımız, bizim şimdi ve sonra tutsaklığa düşmemize neden olacak şart ve kayıtları reddetmede duraksama göstereceğimizi sanıyorlarsa, bunda daha da çok aldanıyorlar. (Sürekli alkışlar) Düşmanlarımızın bu gizli arzularından henüz kurtulamamaları, hâlâ çevrelerindeki gerçekleri görememelerinden kaynaklanıyor.
Efendiler,
Bilirsiniz ki, ana sınırı bütün dünyaca bilinen milli davamızı Avrupa'da savunmak ve insanlıkla karşı karşıya bu davayı bir daha doğrulamak ve kabul ettirmek üzere Dışişleri Bakanımız İstanbul üzerinden Avrupa'ya gönderilmiştir.
Efendiler,
İstanbul, büyük Peygemberimizin özel ilgi gösterdiği, Eba Eyyubi Ensari Halid Hazretlerinin (Eyüp Sultan hazretleri) on dört yüzyıldan beri mezarının bulunduğu ve manevi gözetimi altında tuttuğu bir şehirdir. Beş yüzyıl boyunca Türkiye'nin başkenti olmuş bir şehirdir. (Yine olacaktır sesleri) Milletimiz bu gönül alan şehirde beş yüzyıl yüce hilâfet makamını korumaktadır.
İstanbul şehri, milletimizin sonsuz çalışma özverisi sonucu olarak elde edilen Allah'ın bir lütfudur. Doğrusu milletimizin maddi ve manevi varlığını yücelten anıtlar ve kuruluşlar ve medeni eserler İstanbul'da yoğunlaşmıştır.
Ulusumuz, ülkenin tümünün zararına olarak, bütün varını yoğunu, en büyük çaba ve yardımlarını can evi kabul ettiği bu şehirden esirgememiş ve hatta gereksiz yere harcamıştır. Bundan dolayı İstanbul bizce çok değerlidir, çok önemlidir. Bunun içindir ki, İstanbul şehrinin güvenliğinin her türlü bozulmadan korunması ile ilgili ilke, Misakı Millimizin dördüncü maddesinde en kuvvetli amaçlarımızdan birini oluşturmaktadır. (Alkışlar) Bu gün düşman işgali altında bulunmak felâketiyle ağlayan bu talihsiz şehir halkının, bu bizim aziz kardeşlerimizin, milli davamıza olan ilgi ve ilişkilerini ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine gönülden bağlılıklarını, hiçbir kuvvetten yılmayarak açığa vurmakta ve kabul ettirmekte gösterdikleri maddi ve özellikle manevi özveriyi takdir ederek anarım. (Alkışlar)
Bu değerli kardeşlere içinde bulundukları talihsiz günlerin, uzak olmayan kurtulma günleri karşısında sonsuzluğa dek ölüme mahkum olacağını hatırlatırım. (İnşallah sesleri) Bu noktada bir an duralamaya mecburum. Zira bütün millete, bütün dünyaya gerçek olan bir durumu bildirmek gereğini hissettim.
Efendiler,
Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türkiye'nin ve Türkiye halkının geleceğini ve bağımsızlığını sağlamaya çalışıyor. Çünkü Türkiye'nin asıl sahibi, meşru sahibi ve gerçek sahibi olan Türkiye halkının arzu ve kesin iradesi bu yoldadır. (Evet, evet sesleri) Bu yüce milli iradenin karşısında harekete cesaret gösterenler ve girişimde bulunanlar ulusa karşı asi, serkeş ve haindirler. (Bravo sesleri ve alkışlar) Bu gibi günahkârlar, şimdi ve sonra milli iradenin adaletinden kendilerini kurtaramazlar. (Bravo sesleri) Bunun için, İstanbul'da bazı devlet adamlarının ve sarayın Türkiye Büyük Millet Meclisinin durumuna ve çalışmalarına zarar verici ve engelleyici tutumlarından sakınmalarını beklemekteyim. (Bravo sesleri)
Efendiler,
Milli davamızla ilgili olması nedeniyle bu günkü durumumuzla ilgili bulunan Balkan devletlerinden de biraz söz etmek isterim. Bu günkü dünyanın genel politik durumunun etkisi altında, Bulgaristan hükümetinin suskun ve hareketsiz kaldığı görülüyor. Fakat, Bulgar halkının hayati yararlarının Türkiye ile ortak olduğu bilincinde bulunduğundan eminim. Bulgaristan'ın şimdi veya sonra bu yakınlığın gereğini yapacağına inanıyorum. Türkiye dostluğunun kendilerine sağlayacağı büyük yararlardan Bulgarların uzak kalacakları beklenemez.
Arnavutluk hükümetine gelince: Bu İslâm hükümeti halkı ile yüzyıllarca beraber yaşadık. Uzun süre kendileriyle hayatlarımızı birleştirdik ve alın yazılarımız bir idi. Aynı dinden olan bu halk ve hükümetin, varlığını koruması ve mutluluğunu sağlaması için bize bağlı olduğu gerçeğini anlaması gereklidir. Bu günkü güç durumlarının doğuracağı acıklı zorunlu hallerden kurtulmaları için önlemler alınacaktır. Bunu kuvvetle ümit ederim.
I. Dünya Savaşından sonra Yugoslavya devleti şekline dönüşen eski Sırbistan'da önemli bir İslâm çoğunluğu bulunmaktadır. Bundan başka, bu devletin hayati yararları ile ilgili hedefler vardır ki, bu hedefler, bu gün bize saldıran düşmanın elindedir. İşte bu noktalar incelenmesi gerekli bir durum yaratmaktadır. Bu hükümet içinde bulunan dindaşlarımızın bu günkü durumumuza ilgisiz ve seyirci gibi kalmakta devam edecekleri beklenemez.
Efendiler,
Dış faaliyetler konusundaki konuşmamı tamamlamak için hepinizce duyulan ve nitelikleri az çok bilinen birkaç genel politik olayı yalnız hatırlatmakla yetineceğim.
Deniz kuvvetlerinin silahlandırılmasının kayıtlanması, İngiltere - Japonya antlaşmasının feshi, Çin'de açık pazar politikasını görüşmek üzere yapılan Washington konferansı, Amerika - İngiltere - Japonya ve Fransa arasında dörtler anlaşmasına neden oldu.
Çin'de bütün devletlerin serbest ticaret yapabileceklerinin ilanı, çok önemli bir noktadır. Bununla Avrupa devletlerinin Uzak Doğuda şimdiye kadar uyguladıkları nüfuz bölgeleri ve memleket istilâsı politikalarından vazgeçtikleri anlaşılıyor. Yakın Doğu'da aynı politikayı uygulamaya karar vermekten daha doğru bir yol olamaz.
Cannes'da yapılan konferans, Avrupa'nın onarımı ve canlandırılması adını verdikleri sorunun çözümlenmesini ve İngiltere ile Fransa arasında bulunan bazı sorunların kaldırılmasını amaçlıyordu. Fakat, Fransa Cumhuriyeti Başbakanı Mösyö Brian'ın istifaya mecbur olmasıyla konferans sonuçlanmadan dağıldı. Bu onarım ve canlandırma sorununun ortaya atılmasında İngiltere'de bulunan milyonlarca işsizin etkisi olmuştur. Bu işsizliğin doğuracağı bunalım nedeniyle İngiltere açık pazarlar bulmak zorundadır. Bunun için İngiltere'nin ilk düşüncesi Almanya ve Rusya olmuştur. Bundan dolayı Almanya'nın ve Rusya'nın ekonomik durumları ve bu durumlarla İngiltere'nin kuracağı ilgiler ve ilgilerin doğuracağı politik ilişkiler başlı başına görüşülmeye değer sorunlardır.
İngiltere'nin Almanya'dan yararlanma zorunluluğu, Almanlar lehinde borçların ertelenmesi sorununu doğurdu. Bundan da İngiliz, Fransız garanti antlaşmasının yapılması gereği ortaya çıktı. Borçların ertelenmesi sorunu tamamen kesin sonuca erişmiş sayılamayacağından Cenova Konferansına ertelenmiştir. Cenova Konferansına zaten Cannes Konferansı sebep olmuştur.
Mart başlarında toplanmak üzere davet olunacağı söylenmiş olan bu konferansa (Türkiye dışta bırakılmak üzere) bütün Avrupa devletleri davet olunmuştur..... Türkiye'nin katılmasını sağlamak için Paris temsilcimiz kanalı ile girişimde bulunduğumuz gibi, dostumuz Rus Şuralar Cumhuriyetinin de bu konuda girişimleri olmuştur. Amerikalılar katılmayı kabul etmemiştir.
Alalbildiğimiz bilgilere göre İngiltere - Fransa garanti antlaşması, Almanya tarafından Fransa topraklarına kışkırtma olmadan bir saldırı olursa, İngiltere'nin deniz ve kara kuvvetleri ile Fransa'ya yardım etmesini öngörmektedir.
Efendiler,
Bu anlaşma belgesindeki (kışkırtma olmadan) kaydı gerçekten varsa önemle araştırılması, incelenmesi gerekir. Çünkü dünyada, gereklilik ve kışkırtmanın tarifi, sınırlandırılması ve nitelendirilmesi yapılmamıştır. Herhangi bir işlem düşünceye göre olumlu veya olumsuz yorumlanabilir.
Efendiler,
Son zamanlarda bir Doğu Sorunu Konferansı da konu edildi ve edilmektedir. Bir konferansın ne dereceye kadar ciddi amaçlarla ve ne zaman toplanacağı hakkında henüz güvenilir bir belirti yoktur. Doğu Sorunu Konferansı’nın toplanması için, ordularımızın harekete geçmesinin beklenmekte olduğunu kabul etmek en ihtiyatlı düşünce olur. (Bravo sesleri) Hazır ol cenge eğer istersen sulhü salâh (Eğer barış düzlüğüne çıkmak istiyorsan savaşa hazır ol ) gerçeğini bir an akıldan çıkarmamak milli davamızın arzuladığı varsayımdır. Bu görüşe dayanarak uyanık olmak ve hazır bulunmak olan prensibimize uymaya devam edeceğiz, arkadaşlar.
Bütün bu ayrıntılardan sonra milli tarihimizin en fedakâr yüce unsuru olan kahraman ordumuzdan söz edeceğim. (Sürekli alkışlar) Doğu cephesindeki ordumuz, birinci yasama yılı içinde vatanın kendisine verdiği görevi özveri ile yerine getirmiş ve gerçekleştirmiştir.
Komşu hükümetlerle de arzu olunan dostça ilişkiler kurulmuş bulunduğundan olgun ve sakin bir biçimde hazar görevini yerine getirmeyi, talim ve eğitim ile uğraşarak sürdürmektedir. (Var olsun sesleri)
Elcezire (Mezopotamya; Dicle ve Fırat ırmakları arasındaki yerin adı) cephesiyle merkezde ve ülkenin diğer bölgelerinde birliklerimiz verilen görevleri sükunetle yerine getirmektedirler. Batı cephesine gelince: Geçen yıl başlarında Birinci İnönü Savaşından yeni çıkmış bir durumda bulunan ordumuz, aslında düşmanlarımızdan gizli olarak kuruluşunu genişletme ve tamamlama çalışmaları yapıyordu. Bu sırada, Yunanlılar Londra Konferansını zaman kazanacak ve Türkleri baştan çıkaracak bir araç olarak düşünüyor, harekete geçme mevsimini bekliyorlardı. Mart ortasında harekete geçme mevsimi geldi ve Yunan ordusunun hazırlığı bitti, artık zamana ihtiyaçları kalmamıştı. Büyüklük taslayan bir biçimde Londra Konferansını bir yana bıraktılar.
Martın yirmi üçünde her yandan saldırıya geçerek emperyalistlerin bir büyük sömürge içindeki harekâtına benzer biçimde vatanımızı istilâya başladılar. (Kahrolsun sesleri)
Gösterişli duyurular ile geçen ilk günlerden sonra çetin savaşlara girişildi. Sonuç olarak tarihin İkinci İnönü Savaşı dediği bir büyük olay meydana geldi. Bu büyük olayı Dumlupınar'daki taarruz harekâtımız ve başarılarımız izledi.
İkinci İnönü Savaşı, ulusumuzun davasındaki gerekliliği ve kutsallığı bütün dünyaya duyurdu. Yunan savındaki gerçek olmayan durum da bütün dünyaca anlaşılmış oldu. Yine İkinci İnönü'den sonra Yunanlılar ülkemizi yakmakla, silahsız ve silah kullanma imkanı bulunmayan evlatlarımızı öldürmekle yaradılışlarındaki vahşiliği bütün dünyaya kanıtlamış oldular. Bilecik, Bozüyük, Söğüt, Yenişehir yangınlarını ve saymakla bitmeyen namusa saldırıları ve öldürmeleri Yunan komutanlarının emriyle ve özel olarak kurulan timlerle yaptırdıkları, inceleme sonucunda ortaya çıkmış ve anlaşılmıştır.
Yunanlılar, olayın sandıkları kadar basit olmadığını İkinci İnönü Savaşında anladılar. Bunun üzerine genel seferberlik görüntüsünde önemli önlemlere başvurdular. Bütün ordularıyla ciddi bir sefere karar verdiler. Bir yandan bu hazırlığı sürdürürken, diğer yandan politik olarak bizi baştan çıkaracak ve gevşekliğe itecek siyasi propagandalar faaliyete geçirildi. Yunan kralı Anadolu'ya geldi. Köylerde kan dökme ve namusa saldırı için emir veren generallerini yakından yönetti. (Barbar sesleri) Yunan seferberlik hazırlığı temmuz başlarında bitmiş ve saldırı harekâtı başlamıştı. Temmuz başlarında bizim hazırlıklarımız henüz bitmemişti. Bunun için askeri eylemlerimizi ona göre yönetmek gerekiyordu.
Yunanlılar askeri eylemlerine başlangıç olarak, Afyon, Kütahya ve Eskişehir’i işgal ettiler. Ve bütün dünyaya yayımladıkları duyurularla Türkiye ordularını yok ettiklerini iddia ettiler. Akıl sahibi ve mantıklı olanların inanmadığı bu düşman propagandalarına bizzat düşman tarafının inanmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu düşünce ile süren askeri eylemler Sakarya kanlı savaşlarına sebep oldu. Bu kanlı savaş sonucunda düşman ordusu kesin yenilgiye uğradı ve sonucu bu gün bütün dünya öğrenmiş oldu.
Büyük yenilgiden sonra kral ve prensler tarafından verilen emirlerle Yunan ordusu tekrar vahşi olaylara başvurdular. Bu gün bütün dünya, yakılan köylerimizi, saldırıya uğrayan kadın ve çocuklarımızı ziyaret edebilir. Yunan prensleriyle generalleri özellikle ırza tecavüz ettirmekten zevk almaktadırlar. (Kahrolsun sesleri) Halbuki bizim ulusumuzda olduğu gibi, bütün uluslarca da ırza saygı kutsaldır.
Düşman, insanlık dışı olan yıkma ve yakmaları ile namusa saldırılarını dünya karşısında gizlemesi ve kabul etmemesinin imkan dışı olduğunu görünce bunların galibin izlemesi gerekli zorlaştırıcı askeri önlemler olarak ilan etti. Bu duyurunun kimse için inandırıcı olmadığı kesindir.
İşte efendiler geçen mart başında durumu bilinmeyen ordumuz bir yıl içinde sürekli olarak gelişip ilerleyerek ve birbiri ardından çetin savaşlarla düşmanı sürekli olarak yenerek bu günkü büyük ve değerli duruma yükselmiştir. (Bravo sesleri, Alkışlar) Bu günkü kuvvetinin derecesini gelecek olaylar açıklayacaktır. (İnşallah sesleri, Alkışlar)
Efendiler,
Ordumuzu anarken, savaş gücümüzün kuruluşu ve hazırlanması, noksanlıkların tamamlanması ile ilgili çalışmaları da kısa bir sekilde anlatmak isterim.
Özellikle, savaş sanayii üretimi yapan fabrikaların çalışmalarını özel takdirlerimle anmayı bir değerbilirliğin gereği olarak kabul ederim. Bu son yıl içinde bu fabrikaların eksiklikleri yavaş yavaş tamamlanmıştır. Bu gün her türlü ihtiyacın imal edilmesi mümkün bulunmaktadır. Yeni kurulan mermi ve fişek fabrikalarında çok miktarda topçu piyade cephanesi ile bombaların hazırlanması ve yapımı sağlanmıştır.
Ordu saflarına telsiz telgraflarla diğer modern haberleşme gereçleri ve istihkâm araçları gibi birçok araç ve gereç eklenmiştir. Elbise ve kunduranın ülke içinde yapılması ile ilgili çalışmalarımız sürdürülmektedir. Bu yıl içinde Anadolu'da bazı önemli kuruluşların kurulmasına karar verilmiştir.
İkinci yasama yılı içinde ordunun sağlık durumu memnuniyet verici bir durum göstermiştir. Ordu içindeki hastalık durumu normal zamanlarda meydana gelen oranı geçmemiştir. Sari hastalıklar ve bununla ilgili olanlara ordumuzda rastlanmamıştır. Yapılan görüşmelerde kırsal sağlık hizmetleri memnuniyet verici bir biçimde yürütülmektedir. Milli ordumuzun kuruluş döneminde yapılan Birinci İnönü Savaşı’nda ordunun sıhhi araçları dört araba, dört sedyeden kurulu küçük sağlık birliklerinden oluşurken, bu günkü ordumuzun hastahaneler ve yaralı taşıma birlikleri kurularak, ihtiyaç ve sağlık kuruluşları tamamlanmıştır. Bu arada Kızılay Derneği ilgililerinin yaralı gazilerimiz için yaptıkları seçkin hizmetleri, özel olarak övgü ile anmayı gerekli görürüm. (Alkışlar) Milli Savunma Bakanlığında çalışmaya başlayan harita dairesi, ordunun tüm harita gereksinmelerini karşılamayı başarmıştır. Bundan sonraki çalışmaları ile ülkenin daha kapsamlı ve ayrıntılı haritalarını hazırlayacaktır. Kıyılarımızın genişliğine ve deniz araçlarımızın az olmasına karşılık gayretli deniz subaylarımız anılmaya değer hizmetler yapmaktadırlar. Orduya ait açıklamalarımı bitirmeden önce savaşa hazırlanmada güvenilir kaynak olan bunu milli vergiyle karşılama konusunda bütün halkın ve ulusun gösterdiği heyecan ve özveriyi şükranla anmayı görevim sayarım. Tarihi mücadelemizin olumlu bir çalışma yeri olan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin bu yıl içindeki milli hizmetlerini de övgü ile anmayı bir görev sayarız. Bu kuruluşun dünkü ve bu günkü çalışmalarında olduğu gibi, bundan böyle de yeniliklerde ve milli gelişmeler konusunda en önemli önder görevini yaparak milli yaşamımızda yüce yerine uygun görevleri başaracağına inancım tamdır.
Efendiler,
Meclisimizin ikinci yasama yılı içindeki çalışmalarını da özet olarak millete arz etmek isterim. Bu gün yüce üyelere dağıtılan yıllık çalışma cetvelinde bu açıklamalarımın ayrıntıları yer almaktadır. Yüce meclisin bir yılda yaptığı bileşim 167'dir. Bu birleşimlerde 271'i açık ve 69'u gizli ve 19'u kısmen gizli, kısmen açık olmak üzere toplam 359 oturum yapılmıştır. Yüce meclis bu geçen yıl içinde 177 kanun tasarı ve teklifini birinci yasama yılından devir almıştır. İkinci yasama yılında da 355 kanun tasarı ve teklifi geldi. 10 tane de tezkere ve önerge olarak geldikten sonra kanun işlemine tâbi tutuldu. Böylece 542 kanun tasarı ve teklifinden bu yıl içinde 94'ü kanunlaştı. 65'i reddedildi. 30'u Bakanlar Kuruluna gönderildi. 15'i Bakanlar Kurulu veya sahipleri tarafından geri alındı. 18 kadarı ilgili kanunlarla birleştirildi. 6 adedi karar şeklinde kabul edildi ki, toplam 228 eder, 1922 yılında yüce Meclisçe işlemleri tamamlanan kanun tasarı ve tekliflerinin toplamı budur. 106 tasarının da komisyonlarca işlemi tamamlanmış ve Genel Kurula gönderilmiştir. Geri kalan 208 tasarı ve teklif komisyonlarda bulunmaktadır ki, bu yıl tamamlanacaktır.
Birinci yasama yılında olduğu gibi, ikinci yasama yılı içinde de Meclis üyesi bulunan bazı arkadaşlarımız Meclis dışında birtakım hizmetler ve önemli görevler yapmışlardır. Bu arada sayın arkadaşlarımızdan bir kısmı halen orduların ve birliklerin başında ve düşman karşısında savaşma görevini yürütmektedirler. Bu gün Mecliste bulunan bazı arkadaşlar bile bu bir yıl içinde yapılan savaşlara fiilen katılmışlardır. Arkadaşlardan bir kısmı önemli politik dışişleri görevlerini yapmak üzere Doğuya ve Batıya gönderilmişlerdir. Bunlardan bir kısmı görevlerini yaparak dönmüşler, bir kısmı henüz gittikleri yerlerde çalışmaktadırlar. İnceleme ve araştırma yapmak üzere bir kısım arkadaşlarımız Meclis tarafından doğu bölgelerine gönderilmişlerdir. Ve birçok arkadaş savaşlardan sonra Meclis ile ordu arasında ilişki kurmak için uğraşmışlardır. Ordunun durumu hakkında Meclise bilgi vermişlerdir. Yine bazı arkadaşlarımız önemli olayları incelemeye memur edilmişlerdir. Üyelerden bazıları yayınlarla kamu oyunu zararlı dış propagandaların etkisinden kurtarmak için halkı aydınlatma ve yol gösterme amacı ile ülkede dolaşmışlardır. Ordunun geri hizmetlerini gözetme ve yardım görevleri ile de bir kısım arkadaş çeşitli bölgelere gitmişlerdir. Bunlardan başka, iç tüzük dışında kurulan heyetler ve komisyonlar da Meclis görevlerinden artan zamanda uğraşı vermişlerdir. Birçok arkadaşımız çeşitli bölgelerde İstiklâl mahkemelerini kurarak büyük bir çaba ve uğraş vererek gerek vatan yararına gerek halkın hukukunu korumak için ellerinden gelen çalışmayı göstermişlerdir. Arkadaşlar, geçen yıl başında 350 üye ile işe başlamıştık. Bunlardan dört kişi, görülen lüzum üzerine istifa ederek Meclisten ayrıldılar. Mevcut açıklar nedeni ile usulüne uygun olarak yapılan seçimler sonucunda yıl içinde aramıza dokuz yeni arkadaş katıldı. Yine yıl içinde sayın arkadaşlarımızdan sekiz kişi hayatlarını kaybederek (Allah rahmet eylesin sesleri) bu kutsal mücadele sırasında yüce savaş cennetliği oldular, bu şekilde üçüncü yasama yılına 347 üye ile başlıyoruz. Geçen yıl Malta'da bulunan arkadaşlarımızın da bu yıl başlarında aramızda olmalarını bu arada özel olarak vurgulamak isterim. Yıl içinde vefat eden merhum kardeşlerimizin adlarını da burada saygı ile anıyorum. İsmail Fazıl Paşa (Yozgat), Hamza Hayati Bey (Menteşe), Hasan Tahsin Bey (Mardin), Cemaleddin Çelebi Efendi (Kırşehir), Murad Bey (Kastamonu), Fuad Bey (Çorum), Salâhaddin Bey (İstanbul), Hacı Hayali Efendi (Urfa).
Bu yüce arkadaşlarımızla birlikte bağımsızlık uğrunda cephelerde şehit olan bütün arkadaşlarımızın ruhlarına ayakta fatihalar armağan edelim.
(Hep birlikte ayakta fatiha armağan edildi)
Muhterem ve aziz arkadaşlarım,
Meclisin ve milletin dayanışması için yeni işlerin ve olayların yükleyeceği özverileri kabulde göstereceğimiz istek ve heyecan son başarı için gerekli bulunmaktadır.
Efendiler,
Geçen iki yılın yavaş yavaş fakat emin sonuçlarını önümüzdeki çalışma dönemi için ölçek yaparsak kurtuluş günlerini elde etmemizin uzakta olmadığını görünür. Bu yeni yıla her zamandan çok emin, her zamandan çok rahatlamış, ağır başlı ve temkinli olarak giriyoruz. (İnşallah sesleri)
Bezginlik ve uyuşukluktan arınmış olarak giriyoruz. Sonsuz bir azim ve imanla dolu olarak giriyoruz. Bizim için yaşam ateşi gelecek nesiller için kurtuluş ümidi olan kutsal amacımıza boyun eğmeden yürüyeceğiz ve Allah'ın yardımı ile ne yapıp yapıp başaracağız.... (Sürekli alkışlar, Bravo sesleri)
Ölmez bu vatan farzımuhal ölse de hatta.
Çekmez kürenin sırtı bu tabutu cesimi
Mithat Cemal Kuntay'ın şiirinden bir mısra. «Ölmüş gibi düşünsek bile bu vatan ölmez, zira dünyanın sırtı bu tabutun büyüklüğünü çekemez» (Yaşa sesleri ve sürekli alkışlar)
Kaynak: "TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ I. DÖNEM 3. Yasama Yılı Açış Konuşmaları". tbmm.gov.tr. 14 Şubat 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Şubat 2024. Bu eser, başka bir eserin bilimsel olmayan metodlarla oluşturulmuş bir transkripsiyonu veya faksimilesi olup ana eserden bağımsız bir telif hakkı korumasına sahip değildir. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'un işlenmiş eserleri tanımlayan 6. maddesine göre; henüz yayımlanmamış olan bir eserin ilmi araştırma ve çalışma neticesinde yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi (ilmi bir araştırma ve çalışma mahsulü olmayan alelade transkripsiyonlarla faksimileler istisna olmak üzere) halinde oluşturulan eser telif korumasına tâbi olacaktır. Ancak bu eser kanunun gösterdiği istisna kapsamında olduğundan kamu malıdır. |