İlker Başbuğ’un Trabzon’da yaptığı konuşma (17 Aralık 2009)
Değerli Medya Mensupları,
Trabzon’da sizlerle birlikte olmaktan ve Trabzon’u ziyaret etmekten çok büyük mutluluk duyuyoruz. Karadeniz insanı, zor koşulların insanıdır. Mücadele azmi yüksek, zeki, pratik ve çalışkandır. Her şeyden önce millî konulara duyarlıdır. Ülkesi için fedakarlıktan hiçbir zaman kaçınmaz. Böyle bir yerde bulunmaktan kıvanç duyuyoruz.
Değerli Medya Mensupları,
Son zamanlarda artan toplumsal olaylarda şiddete başvurulduğunu görmekteyiz. Bu olaylar, hiçbir şekilde kabul edilemez. Toplumun bütün kesimleri, sağduyulu olmak, tahriklere kapılmamak zorundadır. Herkes itidal ile hareket etmelidir. Toplumsal çatışma hiç kimseye ve ülkemize fayda sağlamaz. Büyük zararlara neden olabilir ve ancak düşmanlarımızı sevindirir. Güvenlik kuvvetlerimiz gerekli tedbirleri zamanında alarak halkımızın güvenliğini sağlamak için büyük bir özveriyle görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu konuda herkes güvenlik kuvvetlerimize yardımcı olmalıdır.
Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu da hiç kimse unutmamalıdır. Toplumsal huzura giden yolun ortak değerlerimizin güçlendirilmesinde olduğunu düşünüyoruz. Farklılıklara elbette saygılı olmalıyız. Ancak farklılıklara saygılı olmak her zaman farklılıklarımızı öne çıkarmayı da gerektirmez. Özellikle bugünlerde, bizi birbirimize kenetleyen binlerce yıldır sahip olduğumuz ortak değerlerin sıkça vurgulanması ve bu değerlere sahip çıkılması ayrı bir önem taşımaktadır.
Türkiye 1984’ten beri bölücü terör örgütüyle mücadele etmektedir. Bu süreçte ülkemiz ve milletimiz, özellikle de terörün yoğun olduğu bölgedeki insanlarımız, terörden büyük zarar görmüştür. Türk Silahlı Kuvvetleri, bölücü terör örgütüne karşı mücadelesini yasalar çerçevesinde, her türlü fedakârlığı ve gayreti göstererek kararlılıkla sürdürmüştür ve sürdürmeye de kararlıdır.
Bölücü terör örgütü ile mücadeledeki ana hedefimiz, terör sorununun Türkiye gündeminin en alt sıralarına indirilmesidir. Teröristlerin ve destekleyicilerinin gündemin kan, gözyaşı, kin ve nefret üzerinde oluşmasını istediği unutulmamalıdır. Ülkenin ve milletin bütünlüğünün korunmasının her zaman bir bedeli olduğu da unutulmamalıdır.
Saygıdeğer Medya Mensupları,
Son olarak çeşitli vesilelerle değindiğim, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülmekte olan asimetrik psikolojik harekâta ilişkin bazı hususlara değinmek istiyorum. Bugün, bu konulara özellikle üzerinde olduğumuz TCG Oruç Reis Firkateyni’nde değinmemin özel bir anlamı var. Herhalde herkes, açıkça ne demek istediğimi anlamaktadır. Bakınız, Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, zor bir coğrafyadır, ülkemizin etrafı sorunlarla çevrilidir. Bu coğrafyada güçlü olmayan devletler ayakta kalamaz. Millî gücün asli unsurlarından biri de askerî güçtür. Etkin ve caydırıcı niteliklere sahip bir silahlı kuvvetlere sahip olunması hayatidir ve ülkenin beka sorunuyla doğrudan ilgilidir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin öz güveni tamdır. Bundan kimsenin en ufak şüphesi olmasın. Sahip olduğumuz bu öz güven Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendisine yönelik gerçeklere ve doğrulara dayanan, ön yargılı olmayan sağduyulu eleştirileri her zaman saygıyla karşıladığının ve bu tip eleştirilere her zaman açık olduğunun bir kanıtıdır. Buna karşın, son zamanlarda gerçek dışı olaylara, yalanlara dayalı, ön yargılı olarak bazı çevreler ve kişiler tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı asimetrik psikolojik harekât yürütülmektedir. Ne acıdır ki; özellikle Türkiye’de medyanın bir kısmının var oluşunun temel nedeni gerçeklere ve doğrulara dayanmayan, ön yargılı ve özel amaç taşıyan eleştiriler yaparak, Türk Silahlı Kuvvetlerini haksız yere her gün gündemde tutmak ve Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine kampanya yürütmektir. Bunlar, aynı zamanda kendilerini demokrasinin savunucusu olarak da göstermektedir. Onlar için demokrasiyi savunmanın tek çıkar yolu Silahlı Kuvvetlerin karşısında olmaktır. Halbuki Türk Silahlı Kuvvetleri, her vesile ile demokrasinin ve hukuk devletinin yanında olduğunu ifade etmektedir. İçinde bulunduğumuz bu süreçten rahatsızız. Bu rahatsızlığımızı her vesileyle yetkili ve ilgili makamlara ilettiğimiz gibi yasal olarak yapılması gerekenleri de yapıyoruz. Ülkesini ve milletini sevdiğini söylerken bir yandan da Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı psikolojik harekât yürütmek bir arada olamaz. Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı planlı ve kendi amaçları ve menfaatleri çerçevesinde haksız şekilde psikolojik harekât yürütenlere diyorum ki, tuttuğunuz yol ve bulunduğunuz yer doğru değildir. Türk milletinin büyük çoğunluğu da ne yaptığınızın farkındadır.
Son dönemde meydana gelen her terör olayını, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkilendirme yönünde çabalar da vardır. Her gün bu çabalara yenileri ilave edilmektedir. Terör olaylarını Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkilendirmeyi, PKK destekleyicileri ve PKK sempatizanları yapabilir. Ancak, böyle ilişkilendirmeleri ve bu amaca yönelik imalı konuşmaları siyasiler, akademisyenler ve medya mensupları yapamaz, yapmamalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Her şey yasalara uygun olarak yürütülür. Ciddi hukuk devletinde imalı konuşmalara, dedikodulara yer yoktur. Bizi en çok üzen ve yaralayan noktalardan biri de, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bizlere canları emanet edilen Mehmetçikler üzerinden kanlı hesaplar yapanlar olduğunun düşünülmesi ve böyle iddiaların ileri sürülmesidir. Bu düşünceleri kapalı ve açık şekilde söyleyenler ve ima edenler, bize göre bu yaptıklarıyla, kendilerinin ne kadar zavallı bir konumda olduklarını Türk milletine göstermektedirler. Bu kapsamda, adli makamlarımıza da bazı sorumluluklar düşmektedir. Adli makamlar ihbar mektuplarına, özellikle itirafçıların ve gizli tanıkların verdikleri ifadelere karşı daha duyarlı ve daha dikkatli olarak hareket etmelidir. Böyle durumlarda adli makamlar, Türk Silahlı Kuvvetleri ile bilgi teatisi ve iş birliğinde bulunmalıdırlar. Aksi durumlar kurumlar arası çatışmalara neden olabilir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde hiçbir zaman hataları örtme, suçluları koruma durumu olmamıştır. Ancak artık haksız ve mesnetsiz suçlamalara karşı da Türk Silahlı Kuvvetleri sessiz kalamaz. Meydana gelen bazı terör olaylarında, elbette bazen hatalar, eksiklikler olabilir. Bunlar, görevin icrasında olabilecek ihmalli davranışlardır. Ancak ihmal başka, kasıtlı hareket etmek başka bir şeydir. Türk Silahlı Kuvvetleri, ihmal ve eksikliklerin olduğu bütün olayları da yargıya taşımak zorundadır ve taşımaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerini başka ülkelerin ordularıyla karıştıranlar, bu şekilde amaçlarına ulaşacaklarını sananlar, ne Türk toplumunun tarihî gerçeklerini ne de Türk Silahlı Kuvvetlerini bilmektedirler. Kendilerine bile yabancılaşmış olanlar ne yaparlarsa yapsınlar Türk Silahlı Kuvvetlerinin etkinliğini, Türk halkıyla olan bağını, sevgisini azaltamazlar. Elde ettikleri tek şey belki komuta katını, yani bizleri, gereğinden fazla meşgul etmek ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün personelini ve en önemlisi de Türk milletini üzmektir. Fakat Türk milleti nelerin olduğunu, nelerin yapılmak istendiğini çok iyi bilmektedir. Her ülkenin caydırıcı bir güç olarak silahlı kuvvetlere mutlaka ihtiyacı olacağının bilinci içerisindeki Türk Silahlı Kuvvetleri, dün olduğu gibi bugün de yarın da dimdik ve öz güvenle, yasalarla kendisine verilen görev ve sorumlulukları yerine getirmeye hazırdır ve hazır olmaya da mecburdur. Türk Silahlı Kuvvetleri, gücünü Türk milletinden almaktadır.
Her vesileyle ziyaret ettiğimiz bölgelerde halkımızın, Türk ordusuna ve komutanlarına olan sevgisini görmekteyiz. Bu, bizim için en büyük güçtür. Gücümüzün kaynağını da halkımızın Türk Silahlı Kuvvetlerine duyduğu sevgi, saygı ve güven oluşturmaktadır. Biraz sonra Trabzon’da Trabzon halkıyla da beraber olacağız ve biliyorum ki aynı sevgi ve saygıyı, belki de daha büyük boyutta hep beraber yaşayacağımıza inanıyorum. Türkiye'nin önünde elbette zorluklar güçlükler vardır. Ancak inancımız şudur ki; Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik beraberlik ve bütünlüğünü koruduğu müddetçe her türlü zorluğu ve güçlüğü yenebilecek güçtedir. Gün, birlik beraberlik ve bütünlük günüdür.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.