2. Ergenekon İddianamesi/I.BÖLÜM 2008/623 SAYILI İDDİANAME ÖZETİ

Vikikaynak, özgür kütüphane

I.BÖLÜM: 2008/623 SAYILI İDDİANAME ÖZETİ

Telefon ihbarı üzerine İstanbul Ümraniye ilçesindeki bir evde 27 adet el bombası bulunmuştur. İlk aşamada bombalar ile ilgili olarak ev sahibi Mehmet DEMİRTAŞ ve evde daha önce kiracı olarak oturan Ali YİĞİT ile daha sonrasında Mehmet DEMİRTAŞ’ın kolluk görevlilerine sözlü beyanlarına göre Oktay YILDIRIM yakalanmışlardır.

İhbar eden Şevki YİĞİT, Mehmet DEMİRTAŞ'ın evinde oturan oğlu Ali YİĞİT’in yanında geçici olarak kalmakta iken tahta aramak için çatıya çıktığında sandık içinde bombaları gördüğünü, Ali YİĞİT’e sorduğunda "Bombalar dayımın komutanınındır, fazla karıştırma" dediğini, manav dükkânı kapanınca Trabzon'a döndüğünü, ilk etapta oğlunun başına da bir iş gelir düşüncesi ile ihbarda bulunmadığını, ancak maddi durumu iyi olmayan oğlunun kandırılıp bir olayda kullanılabileceği endişesi ile ihbarda bulunduğunu, daha sonra basında yer alması nedeni ile Ali YİĞİT’in bombaların sahibi olarak bahsettiği komutanın Mehmet DEMİRTAŞ'ın gaz istasyonuna gelip giden Oktay YILDIRIM olduğunu anladığını söylemiştir.

Ali YİĞİT, babası Şevki YİĞİT’in evin çatısında tesadüfen el bombası sandığı görerek kendisine söylediğini, ev sahibi olan dayısı Mehmet DEMİRTAŞ’ın bundan sonra kendisine “çatıda askeri bir sandık içinde el bombaları var, bu malzemelere bir şey olursa başınız belaya girer, kurtaramayız, kimseye bu konudan bahsetme seni de alırlar, bu evde sen oturuyorsun” diyerek bombaların 1,5 yıl kadar önce Oktay YILDIRIM tarafından getirildiğini söylediğini, korktuğu için ihbarda bulunamadığını, ancak bu sebeple evden taşındığını, ihbarı da babasının yapmış olabileceğini söyleyerek, askerliğinde Mehmet DEMİRTAŞ’ın komutanı olduğu söylenen Oktay YILDIRIM’ı bir dönem kendisinin de çalıştığı Mehmet DEMİRTAŞ’a ait LPG istasyonuna gelişlerinde tanıdığını, sonrasında Mehmet DEMİRTAŞ’a ait ancak kendisinin işlettiği manava zaman zaman Oktay YILDIRIM ve Mahmut ÖZTÜRK’ün Mehmet DEMİRTAŞ’ı görmeye geldiklerini, bu kişilerin manavda kendisine duyurmamaya çalışarak gizli konuşmalar yaptıklarını, Oktay YILDIRIM’ın manavda olduğu bir tarihte sonradan adını öğrendiği Muzaffer TEKİN’in siyah renkli bir Mercedes ile manavın önüne gelip durduğunu, dikkatlice manava bakmasından sonra uzaklaştığını, arkasından Oktay YILDIRIM’ın manavdan ayrılıp bir süre sonra Mahmut ÖZTÜRK ile birlikte sarı renkli Opel Corsa ile manava geldiğini, Danıştay saldırısında isimleri geçen bu kişileri televizyonda görerek Mehmet DEMİRTAŞ’a sorduğunu, onun da kendisine bu kişilerin devlet için çalıştıklarını, devletin her yerinde adamları olduğunu, bu yolla bilgi aldıkları için Muzaffer TEKİN’in Çavuşbaşı'ndaki evinde arama yapıldığı halde silahların bulunamadığını söylediğini beyan etmiştir.

Oktay YILDIRIM, Mehmet DEMİRTAŞ ve Ali YİĞİT ilk aşamada tutuklanmışlardır. Ali YİĞİT, tehtid edildip suçu üstlenmesinin istendiği iddiaları nedeni ile yeniden alınan ifadesinde özetle; Tutuklandığı gün Cezaevinde Oktay YILDIRIM’ın "…Ben burada kaldığım süre içerisinde, sen veya oğlunun, ailenin rahat yaşayabileceğinizi zannediyor musun? Onları öldürmek bana kalmaz, dışarıdakiler zaten o işi halledecekler…” sözleri ile kendisini tehdit ettiğini, “…babasının daha önce silah kaçakçılığı ile uğraştığı, bu bombaları da alıp satmak amacıyla orada bulundurduğu, emniyette verdiği ifadenin polisin vaatleri sonucunda olduğu, polisin bu konuda kendisine baskı yaparak ifadesini aldığı, ifadesinin doğru olmadığı…” içeriğindeki bir yazı vererek aynısını yazıp ezberlemesinin istendiğini, kendisine verilen bu yazıyı Cezaevi Müdürüne ilettiğini söylemiştir. Cezaevi idaresinden temin edilen bu yazıda Ali YİĞİT’in ifadesinde geçtiği şekilde anlatımlar olduğu, kriminal inceleme sonucu da yazının Mehmet DEMİRTAŞ’a ait bulunduğu tespit edilmiştir.

Ali YİĞİT’in ifadesi ve Muzaffer TEKİN’in basında yer alan Oktay YILDIRIM’ı savunmaya yönelik beyanları üzerine Muzaffer TEKİN ve Mahmut ÖZTÜRK yakalanmışlardır.

Oktay YILDIRIM’ın bilgisayar ve flaş belleğinde internetten aldığını söylediği Lobi isimli doküman bulunmuştur. Bu dokümanın giriş bölümünde “…Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon’a bağlı olarak “Sivil Unsurların” örgütlenmesi zorunluluğu kaçınılmaz bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle hazırlanan ve “Lobi” adı verilen bu gizli örgütsel çalışmanın amaçları doğrultusunda şimdiye değin faaliyet gösterilmemiş olması, bize göre büyük bir talihsizliktir…” denmektedir.

Muzaffer TEKİN’in işyerinde “Devletin yeniden yapılanması için öneriler (Master plan ön çalışması)” başlıklı doküman, Genelkurmay Başkanlığı bilgisayarlarında hazırlandığı anlaşılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı öncesi Kuvvet Komutanlarının kendi aralarında yapmış oldukları gizli toplantılara ait yazılar ve Muzaffer ŞENOCAK ile ilgili resim ve yazılar içeren CD, bilgisayarında da internetten aldığını söylediği Lobi isimli doküman bulunmuştur.

Devletin yeniden yapılanması için öneriler (Mastır plan ön çalışması) başlıklı bu dokümanın yapılanmanın temel felsefesi alt başlığında “…Planlama Yürütme Kurulu (PYK) üye sayısı (?) dir. Üye sayısı arttırılamaz. Üyeler değiştirilemez. Vefat halinde yeni üye oybirliği ile seçilir. Kabul töreninde ritüel uygulanır. İhanet ve ayrılmak ancak hakka teslimiyet ile olur. PYK’nun alt birimleri vardır. Alt Kurul (AK) başkan ve alt birim temsilcilerinden oluşur. Yapılanma sacayağı diyalogu şeklinde olur. Yani kendi alt birimleri 3 kişiden oluşan 21 temsilciden oluşur. Alt birimler uygun sayıda danışman ile çalışırlar. Her alt birimin kendi konularında fikir üreten 3 kişilik grupları vardır. Öneri halinde gelen fikirler temsilcileri aracılığı ile PYK’na sunulur. (?)+21 isimleri kesinlikle gizlidir ve deklare edilmez. Kod isim kullanırlar. Toplu seyahat etmezler. Toplantıları gizlidir…” ve sızma stratejileri geliştirmek alt başlığında “Yargı, Emniyet, Eğitim, Sağlık, İstihbarat, Ordu, Sivil yeraltı Örgütleri (Mafya), Sivil toplum örgütleri, Meslek odaları, Kooperatifler ve Birlikler, Medya, Camiler ve tarikatlara sızmak ve denetim mekanizmaları oluşturmak…” yazmaktadır.

Muzaffer TEKİN’in Devletin yeniden yapılanması için öneriler (Mastır plan ön çalışması) dokümanının, geçmiş dönemde Mehmet Fikri KARADAĞ ve Hüseyin GÖRÜM ile birlikte Ankara’daki Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi içindeki (Soruşturma aşamasında ölen) Kuddusi OKKIR tarafından bu hareketin İstanbul grubunu oluşturmak için hazırlanarak incelemesi için kendisine getirildiği, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK’ün de kendisinin tavsiyesine uyarak bu hareketten ayrıldığı ancak kendisi ile irtibatını koparmadığı şeklindeki beyanlarına göre Kuddusi OKKIR ve Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK yakalanmıştır.

Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK’ten bir dönem çalıştığı Ulusal Kanal Haber Merkezinden aldığını söylediği Octobus (State Organized Crime) Mafia (La Cosa Nostra), Osmanlıdan günümüze masonik bilderberg çetesi siyonizm ve protokol finans odakları ve teknokratlar uluslara nasıl egemen oldu? başlıklı dokümanlar ve Lobi ve Devletin yeniden yapılanması için öneriler (Mastır plan ön çalışması-CD içerisinde) başlıklı dokümanlar ile gizli askeri belgeler ele geçmiştir.

Octobus (State organized crime) Mafia (La Cosa Nostra) başlıklı dokümanın bazı bölümlerinde “…bu çalışma ulusal ve uluslar arası entrika labirentlerinde çıkarları doğrultusunda diledikleri gibi at koşturan narko/ekonomik/politik prensiplere sırtını yaslamış kamuoyunda mafia tanımlaması ile anılan state-organized-crime (devletçe örgütlenmiş) güç odaklarının reorganizasyonu için hazırlanmıştır… , …Türk mafiasının çökertilmesi yok edilmesi yerine mafianın reorganize edilmesinin getireceği yararlar küçümsenebilecek veya vazgeçilebilecek ölçekte değildir… , …önce yapılması gereken bir zamanlar Pentagon’un yaptığı gibi Türk Genel Kurmayının denetiminde yepyeni bir mafia örgütlenmesinin gerçekleştirilmesidir, Türkiye’de mafianın yeniden yapılandırılabilmesi mutlaka askeri bir gelişim olarak ele alınmalıdır… , …Türkiye’de istihbarat birimlerince kurulan tüm örgütler başarısız kalmıştır… , …Türkiye’de yapılması gerekli ve zorunlu olan doğrudan Genel Kurmay’a bağlı sivil bir kurul tarafından oluşturulacak mafia yapılandırılmasıdır…” yazılarının bulunduğu görülmüştür.

Kuddusi OKKIR’ın bilgisayarında Devletin yeniden yapılanması için öneriler (Mastır plan ön çalışması) dokümanının yanı sıra Danıştay saldırısı ve Atabeyler davası olarak bilinen olaylar ile kişilerin özel yaşamına ilişkin istihbari mahiyette bilgi ve belgeler bulunmuş, bunların bir örgüt faaliyeti içerisinde Ayşe Asuman ÖZDEMİR tarafından derlenip Gazi GÜDER’e, onun tarafından da Kuddusi OKKIR’a iletildiği belirlenmiş, Gazi GÜDER, Ayşe Asuman ÖZDEMİR ve bağlantılı olduğu anlaşılan Halil Behiç GÜRCİHAN yakalanmıştır.

Halil Behiç GÜRCİHAN’ın bilgisayarında, kapsamlı bir istihbarat çalışması ile oluşturulabilecek şekilde 366 milletvekilinin bazılarının “…sadakati tam, yakından izlenen milletvekillerinden, siyasi dalgalanmalardan etkilenebilir, profili AKP’nin en önemli negatiflerinden, Kürtçülüğü ile gündemde, Recep Tayip Erdoğan’ı ilk terk edecek milletvekillerinden, bir anda parti değiştirebilir, ABD, İngiltere ve İsrail’in etki alanında, AKP ve Recep Tayip Erdoğan’a sadık ancak provokasyonlara açık, dikkatle izlenmeli, AKP’ye yönelik operasyonlarda kullanılabilir, özellikle enformatik provokasyonlara açık, AKP içindeki hareketlenmelerde rol alabilir, siyasi sadakati konjonktüre tabidir, siyasi operasyonlara katılabilir, gemiyi terk edecek gerekçeler üretebilir, etnikçilik yapabilir, dezenformasyona açık, sadakati asgari ölçülerde, İsrail’in etkisinde ancak direkt teması yok, İngiliz ve ABD takibi altında, RTE’ ye küs Abdullah Gül ekibinde, takip dışı…” ve benzeri yazılarla sınıflandırıldığı bir liste bulunmuştur. Halil Behiç GÜRCİHAN bu listenin içinde bulunduğu bilgisayarı bir dönem başkan yardımcılığını yaptığı SESAR isimli şirketten olan alacağına karşılık aldığını söylemiştir.

Yine Muzaffer TEKİN’in, içerisinde gizli askeri bilgiler bulunan CD nin eski bir polis aracılığı ile Mete YALAZANGİL tarafından kendisine getirdiğine ilişkin beyanına ve CD içeriğindeki bilgilere göre Aydın YÜKSEK ve Muzaffer ŞENOCAK yakalanmışlardır.

Aydın YÜKSEK ve Muzaffer ŞENOCAK’tan, Muzaffer TEKİN’den de elde edilen Genelkurmay Başkanlığı bilgisayarlarında hazırlandığı anlaşılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı öncesi Kuvvet Komutanlarının kendi aralarında yapmış oldukları gizli toplantılara ait yazıları içerir CD ele geçirilmiştir. Muzaffer ŞENOCAK’tan ayrıca frekans bozucu jammer cihazı ile kimyasal maddeler, dinamit lokumu parçası, 1,5 voltluk AA ebadında kalem pil, 13 cm fitil, ele geçirilmiş, aldırılan ekspertiz raporunda özetle “…bulunan maddelerin belli bir düzenek içerisinde bir araya getirilerek el yapısı bir bomba yapılabileceği …” belirtilmiştir.

Muzaffer ŞENOCAK’ın, gizli askeri bilgileri bir dönem Ankara’daki bir özel güvenlik şirketinde birlikte oldukları Şamil ismi ile bildiği Emekli Binbaşı Fikret EMEK’in bilgisayarından kopyaladığını, bu bilgilerin Aydın YÜKSEK’e kendisinden geçtiğini söylemesi üzerine Fikret EMEK yakalanmıştır.

Fikret EMEK’in annesine ait Eskişehir’deki evde; Kalashnikov marka otomatik silah, Kanas marka silah ve dürbünü, 7,65 mm. çapında Lama marka tabanca ve susturucu, el yapımı kesik eski tüfek, çeşitli çap ve markalarda bol miktarda fişek, 12 adet savunma ve taarruz tipi el bombası, 11 kg. C-3 (27,5 libre) plastik patlayıcı, 210 gr. 12 adet TNT kağıdına sarılı vaziyette malzeme, 6 adet yabancı menşeli 1’er librelik TNT , 3 adet 1’er librelik TNT, 1360 gr. tahrip kalıbı, 17 cm. imha kiti, 13 cm imha kiti, kendisine ait Ankara’daki evde de yapılan aramada da muhtelif gizli askeri belgeler ele geçirilmiştir.

Oktay YILDIRIM’da ele geçirilen dokümanlarda ve Kuddusi OKKIR’ın beyanlarında KMT olarak ifade edilen kuruluşun Ergenekon örgütünün legal kurumu olarak nitelenen Kuvva-i Milliye Teşkilatı (Derneği) olduğunun anlaşılması üzerine İstanbul İl Başkanlığını Oktay YILDIRIM’ın yaptığı merkezi Ankara’da bulunan Kuvva-i Milliye Derneğinin genel başkanı Bekir ÖZTÜRK yakalanmıştır.

Kuvva-i Milliye Derneğinin Ankara’daki genel merkezinde yapılan aramada Bekir ÖZTÜRK’e ait bilgisayarda Fuat ERMİŞ/SESAR imzalı Recep Tayyip ERDOĞAN veya AKP’den her hangi birinin Cumhurbaşkanı olması durumunda 1. Şok suikast Fener Patriği Bartholomeos’ un öldürülmesi, 2. Şok suikast Ermeni Patriği Mutayfan’ın öldürülmesi, 3. Şok suikast İshak ALATON’un öldürülmesi konularını içerir yazı bulunmuştur.

Bu yazıyı SESAR isimli şirket ve internet sitesi sahibi İsmail YILDIZ’ın yazıp kendi sitesinde yayınladığı, Kuvva-i Milliye Derneği üyesi olan Fuat ERMİŞ’in de bu yazıyı kendi imzası ve Bekir ÖZTÜRK’ün onayı ile kuvvaimilliye.net.com isimli internet sitesinde yayınlandığı anlaşılmış, bu tespitler üzerine Tuğrul DERME, İsmail YILDIZ ve Fuat ERMİŞ yakalanmışlardır.

İsmail YILDIZ’dan yukarıda da anlatılan milletvekilleri hakkındaki istihbari içerikli yazı, Ergenekon’un istihbarat yapılanması içerikli belge, şema ile illegal olduğu anlaşılan istihbari raporlar ele geçirilmiş, bilgisayarında da birçok çok gizli belge bulunduğu tespit edilmiştir.

Tuğrul DERME’nin bilgisayarında GYP, GTA Hareketi olarak isimlendirilen illegal gençlik oluşumlarının kurulmasına ve faaliyetlerinin düzenlenmesine ilişkin yazılar bulunmuştur.

İsmail YILDIZ’ın ifadesi ve aramalarda elde edilen diğer delillere göre Kemal ŞAHİN, M. Murat Yücel Ferudun Refik NUHOĞLU yakalanmışlardır.

Halil Behiç GÜRCİHAN’ın bilgisayarında Ergün POYRAZ’ a ait olup, yayınlanmadan önce Halil Behiç GÜRCİHAN’ a verildiği anlaşılan word formatında yazılar bulunduğunun tespit edilmesi ve diğer şüphelilerden ele geçirilen delillerin incelenmesi sonucu Ergün POYRAZ’ın da bu oluşumun içinde olduğu, yakın ilişki kurduğu asker kişilerden elde ettiği gizli bilgi ve belgeleri diğer şüphelilere aktararak örgütün hareket ve stratejisinin oluşumuna katkı sağladığı anlaşılmıştır.

Ergün POYRAZ’dan içerisinde Kara Kuvvetleri Komutanlığının istihbarat çalışmalarına, askeri gizli iç yazışmalara, Batı Çalışma Grubu (BÇG) tarafından hazırlanan raporlara, birçok kamu kurumunun çalışmalarına ilişkin gizli belgeler ile birçok kamu görevlisi, milletvekili, bakan ve başbakanlara ait fişleme bilgileri içeren istihbari mahiyette yazı ve notların bulunduğu CD ler ele geçirilmiştir. CD ler içerisindeki gizli askeri bilgileri içeren birçok word belgesinin ise Genel Kurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığına ait bilgisayarlarda hazırlandıkları tespit edilmiştir.

Muzaffer TEKİN ve Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK’ün beyanları ve elde edilen diğer delillere göre, bu kişiler ile bağlantılı faaliyette bulundukları anlaşılan İsmail EKSİK, Rafet ARSLAN, Zeki Yurdakul ÇAĞMAN, Mete YALAZANGİL, Saipir DEBZLELVİDZE ve Tuncay HACIBEKTAŞOĞLU yakalanmışlardır.

Bu aşamada geçmişte konu ile ilgili bir çalışma yapılıp yapılmadığı İstanbul Emniyet Müdürlüğüne sorulmuş, alınan cevapta 2001 yılında başka bir suç nedeni ile Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğünce gözaltına alınan Tuncay GÜNEY’den Ergenekon, Lobi ve aşağıda anlatılacak olan birçok doküman ele geçirildiği bildirilmiştir.

Dokümanlarda devletin Ergenekon örgütünce yönetilmesinin temini için yapılanma ve yayılma planları yapıldığı, dokümanların örgüt tarafından kabul edilmesinden sonra uygulamaya konduğu anlaşılmıştır. Alınan mahkeme kararları ile soruşturma derinleştirilmiş, toplanan delillerden örgütün yeniden yapılanmasını gerçekleştirip faaliyetlerini sürdürdüğü anlaşılmış, örgüt bağlantısı olduğu yönünde kuvvetli şüphe doğuran delillerin elde edilmesinden sonra Veli KÜÇÜK ve arkadaşlarının örgütsel bağlantılarının deşifresi yönünde çalışmalara başlanmıştır. Devam eden soruşturmada örgütsel yapının geniş bir alana yayıldığı, örgütün aldığı kararlar çerçevesinde örgüt tabanını genişletmek, örgüt amacına hizmet edecek legal ve illegal eylemlerde istihdam etmek ve istihbarat sağlamak amacı ile birçok dernek ve platform kurulduğu anlaşılmış, Kuvayı Milliye l919 Derneğinin de bu amaçla kurularak faaliyetlerini sürdürdüğü tespit edilmiştir.

Toplanan tüm delillere göre Veli KÜÇÜK, Sami HOŞTAN, Ali YASAK, Güler KÖMÜRCÜ, Sevgi ERENEROL, Kemal KERİNÇSİZ, Ümit OĞUZTAN, Mehmet Fikri KARADAĞ, Abdullah ARAPOĞULLARI, Erdal İRTEM, Hüseyin Gazi OĞUZ, Kahraman ŞAHİN, Erkut ERSOY, Recep Gökhan SİPAHİOĞLU, Oğuz Alparslan ABDÜLKADİR, Raif GÖRÜM, Hüseyin GÖRÜM, Yaşar ARSLANKÖYLÜ, Tanju OKAN, Muhammet YÜCE, Coşkun ÇALIK, İhsan GÖKTAŞ, Atilla AKSU ve Asim DEMİR ile daha sonra Ali KUTLU ve Murat ÇAĞLAR yakalanmış, cezaevinde bulunan Selim AKKURT’un da talimat yolu ile ifadesi aldırılmıştır.

Veli KÜÇÜK’ten Ergenekon dokümanının orijinal sureti, örgütün yapılanmasına ilişkin Tuncay GÜNEY’den elde edilen dokümanların orijinal metinleri ile Tuncay GÜNEY’ den elde edilenler arasında bulunmayan örgüte ait birçok doküman ele geçirilmiştir.

Sevgi ERENEROL’un basın sözcüsü olduğu ve gizli örgüt toplantıların yapıldığı anlaşılan Türk Ortodoks Kilisesinde yapılan aramada içerisinde “Derin Ergenekon” başlıklı doküman ve üniversite öğretim görevlilerinin fişlendiği “Selçuk” isimli word belgesi bulunan CD’ler ele geçirilmiştir.

Derin Ergenekon başlıklı dokümanda “…Ergenekon’un gizli yapılanmasından, gizlilik gereği bazı şeylerin açıklanmaması gerekliliğinden, Özel Kuvvetler Komutanlığının Ergenekon’un göz bebeği olduğundan, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dahi bu örgütün tarikatvari yapısı içerisinde olduğundan, ancak bunun henüz açıklanması zamanı gelmediğinden…” bahsedildiği görülmüştür.

Ümit OĞUZTAN’ dan elde edilen disketler içerisinde Veli KÜÇÜK’ten ele geçirilen dokümanlardan bazıları ve daha önce diğer şüphelilerden elde edilemeyen birçok farklı örgütsel içerikli doküman ve yazışma word belgesi olarak bulunmuştur.

Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK’ ün kendisinden ele geçen bir kısım örgüt dokümanını İşçi Partisi’ne danışmanlık yaptığı dönemde Ulusal Kanal’dan aldığını beyan etmesi, Veli KÜÇÜK’ten ele geçen “Fabrikatör” isimli dokümanda Doğu PERİNÇEK ve grubunun ayrıntılı analizinin yapılmış olması, Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN’dan elde edilen “Ulusal Medya 2001” isimli dokümanda Cumhuriyet Gazetesinin örgüt tarafından reorganizasyonu çalışmalarından, bu konudaki görüşmelerden bahsedilmesi ve Tuncay GÜNEY’in 2001 yılında kendisi ile yapılan mülakatta bu bağlantıları açıklar mahiyetteki beyanları üzerine Doğu PERİNÇEK ve grubu ile İlhan SELÇUK’un da örgütle bağlantılarının araştırılması amacı ile adı geçen kişiler alınan Mahkeme kararları uyarınca teknik takibe alınmıştır.

Çanakkale Cumhuriyet başsavcılığının proje aşamasındaki bir soruşturmasında yapılan teknik takiplerde kendisini Türk İntikam Tugayı (TİT) Ergenekon örgütü üyesi olarak tanıtan Vatan BÖLÜKBAŞOĞLU’nun, Veli KÜÇÜK’ün tutuklanması üzerine Veli KÜÇÜK’ten aldığı talimat gereği Ergenekon operasyonuna misilleme olarak Başbakan veya Emniyet İstihbarat Daire Başkanının öldürülmesi için silah ve tetikçi temin etmeye çalıştığı yönünde görüşmeler yaptığı bilgisinin alınması üzerine, Çanakkale Cumhuriyet başsavcılığının soruşturması bu soruşturma ile birleştirilmiş, olası bir suikastın önlenmesi için Vatan BÖLÜKBAŞOĞLU yakalanmış, bilgisayarında söz konusu suikast planlarından bahsedilen elektronik postalar bulunduğu tespit edilmiştir.

Devam eden teknik takip çalışmalarında örgüt bağlantıları tespit edilen Emin GÜRSES, Habip Ümit SAYIN, Orhan TUNÇ, Vedat YENERER, Muammer KARABULUT, Hayrettin ERTEKİN ve Abdulmuttalip TONÇER yakalanmışlardır.

Yapılan teknik takip ve soruşturma kapsamında elde edilen diğer bilgi ve belgelerden örgütün üst düzeyinde oldukları anlaşılan İlhan SELÇUK, Doğu PERİNÇEK ve Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU ile bu kişiler ile bağlantılı oldukları anlaşılan Mehmet Adnan AKFIRAT, Ferid İLSEVER, İbrahim BENLİ, Serhan BOLLUK ve Yusuf BERİŞİK yakalanmışlardır. Ayrıca teknik takipte olmamakla birlikte İşçi Partisi binasında yatıp kalktıkları yerde ruhsatsız tabanca bulunduran Mahir Çayan GÜNGÖR, Aydın GERGİN ve Yusuf TUNCER’de silahları ile yakalanmışlardır.

Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU’nda bulunan Kuvayi Milliyeci Aydınlar Hareketi başlıklı dokümanın bazı bölümlerinde özetle “…mütakere hükümeti olarak belirtilen mevcut hükümetin eğitim sistemini çökertmek ve yerine medrese yapısını getirmek için kadrolaşma yaptığı, Türkiye Cumhuriyetinin tüm yapılarının kaybedilmek üzere olduğu, Türkiye Cumhuriyetinin ana niteliklerini tekrar kazanması için Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Genelkurmayı ile koordine içinde örgütlenilmesi, ülkenin iç ve dış düşmanlara karşı korunması, yitirilmekte olan bağımsızlığın tekrar kazanılması gerektiği, mütareke hükümetinin bir ordusunun bulunmadığı, Amerikan ordusu ile işbirliği içinde olduğu, bu nedenlerden dolayı filizlenerek çoğalacağına inanılan bir Kuvayi Milliye hareketinin başlatılmak istendiği, biraz daha geç kalınması halinde ülkenin daha da kötü bir hal olacağı, Kuvayi Milliye hareketinin temel hedefinin ulusalcı tüm güçleri kısa sürede bir çatı altında toplamak olduğu, bu amaçla en küçük birimler olan ve periyodik toplantılar yapan 8–10 kişilik çalışma grupları ile işe başlamak gerektiği, bu çalışma gruplarının hedeflerinin ve aktivitelerinin ulusalcı pek çok konuda fikirsel platformda çalışma yapmak ve zincirin halkalarını arttırmak olduğu, bu konuda ADD gibi sivil toplum kuruluşlarıyla direkt ve güçlü koordinasyonun şart olduğu…” yazılıdır.

İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık Dergisinin Ankara ve İstanbul binalarında yapılan aramalarda basılı şekilde ve dijital veriler içerisinde örgüt dokümanları ile birçok gizli belgeler ele geçirilmiştir. Bunlardan birkaçı aşağıda özetlenmiştir.

“Yargı - Nusret SENEM” isimli klasör içinde Yargıtay binasının ayrıntılı krokisi ve krokinin açılımının tarif edilip Yargıtay binasının ana giriş çıkış, güvenlik ve aydınlatma zafiyetleriyle güvenlik kameralarının bulunduğu noktalar ve güvenlik zafiyetlerinin ayrıntılı olarak anlatıldığı, Yüksek yargıda görev yapan birçok hâkim ve Cumhuriyet savcısının siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgilerinin kişisel veri olarak kayıt edildiği metin belgelerinin bulunduğu CD,

“İzmir’den Hayati ÖZCAN’ dan gelen” isimli klasör içinde Ege Ordu Komutanlığı’nca hazırlanan muhasebe kayıt ve harcamaları ile bunların dışında birçok askeri gizli bilgi ve belge bulunan CD,

“Hikmet ÇİÇEK’e ulaşanlar” isimli klasör içinde Genelkurmay Başkanlığı iç istihbarat ve Genelkurmay Başkanlığı İç Güvenlik Daire Başkanlığı raporları, Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu döneme ilişkin Yaşar BÜYÜKANIT’a ait koruma planı ile birçok gizli belge bulunan CD,

“A.Gül. Eminağaoğlu hazırladı” başlıklı dosya ile, Ergün POYRAZ’ın Jandarma üst düzey görevlilerinden yaptığı işlere karşılık para aldığına ilişkin tutanaklar, örgüt dokümanları, Ergenekon yapılanmasına ilişkin şema, Fırat Üniversitesinde görevli bazı öğretim üyelerinin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgilerinin kişisel veri olarak kayıt edildiği metin belgelerinin bulunduğu CD ele geçirilmiştir.

İşçi Partisi Genel Merkez binasında üzerinde “Çok gizli kopya” yazılı İşçi Partisi Karargâh Evlerinin anlatıldığı bir belge bulunmuştur. Belgede özetle İşçi Partisinin Türk Silahlı Kuvvetlerinde gizlice örgütlendiği belirtilerek, örgütlenmenin ne şekilde yapıldığı, bağlantı kurulan asker kişilerin lojmanlarında patlayıcı madde bulunduğu anlatılıp, yapılanmadaki kişilerin isim ve telefon numaralarının yazıldığı görülmüştür. Bu belge Milli İstihbarat Teşkilatına sorulmuş, alınan cevapta belgenin Mit Müsteşarlığı tarafından hazırlandığı, elde edilen belgenin Genelkurmay Başkanlığına sunulan nüshanın sureti olduğu” bildirilmiştir. :Elde edilen bu CD’ler ve soruşturma kapsamında elde edilen diğer delillere göre CD’lerde ismi yazan Nusret SENEM, Hikmet ÇİÇEK ve Hayati ÖZCAN’ın örgütle bağlantılı oldukları yönünde şüphe oluştuğundan adı geçen kişiler yakalanmıştır.

Hayati ÖZCAN’ın İzmir’deki işyeri ve ikametinden elde edilen CD içerinde, İzmir Şirinyer’de bulunan NATO müttefik kuvvetlerine yapılacak olası bir sabotaja ilişkin oldukça ayrıntılı plan, kroki, bilgi ve resimler bulunmuştur.

Ele geçen “Mafia” başlıklı örgüt dokümanında gösterilen “…bu çalışma ulusal ve uluslar arası entrika labirentlerinde çıkarları doğrultusunda diledikleri gibi at koşturan narko/ekonomik/politik prensiplere sırtını yaslamış kamuoyunda mafia tanımlaması ile anılan state-organized-crime (devletçe örgütlenmiş) güç odaklarının reorganizasyonu için hazırlanmıştır… , …Türk mafiasının çökertilmesi yok edilmesi yerine mafianın reorganize edilmesinin getireceği yararlar küçümsenebilecek veya vazgeçilebilecek ölçekte değildir…” şeklindeki örgüt amacına uygun olarak Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN ve Mehmet Fikri KARADAĞ aracılıkları ile kendileri ile bağlantı kurulduğu anlaşılan, organize suç örgütü liderleri olduklarından bahisle tutuklu olarak yargılanan Sedat PEKER ve Semih Tufan GÜLALTAY’ın ifadeleri alınmıştır.

Son olarak CMK 48 maddesi uyarınca tanık olarak dinlenilen Cumhuriyet Gazetesi ve Danıştay saldırısı olaylarının hükmen tutuklu sanığı Osman YILDIRIM’ın, Cumhuriyet Gazetesine atılan bombaların Muzaffer TEKİN tarafından verildiği toplantıda olup, Muzaffer TEKİN’in talimatı ile bombaları bir odadan diğerine getirdiği şeklindeki ifade ve fotoğraf teşhisi ile bu kişinin daha önce Muzaffer TEKİN ile aynı ortamda fotoğraflarının bulunduğunun tespiti üzerine Rasim GÖRÜM yakalanmıştır.

YAZIŞMA VE ALINAN CEVAPLAR[değiştir]

Elde edilen bir kısım örgüt dokümanında Ergenekon’un (Sözde) Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde faaliyet gösterdiğinden, Ergenekon’a bağlı olarak sivil unsurların örgütlenmesi zorunluluğundan bahsedilmesi üzerine yapılan yazışmalara Genelkurmay Başkanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatından alınan cevaplarda söz konusu yapılanmanın kurumları ile ilgisinin bulunmadığı belirtilmiştir.

Konu ile ilgili geçmişte bir çalışma yapılıp yapılmadığı Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünden sorulmuştur.

Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının yazısında özetle; “…Müsteşarlığımıza 03.07.2002 tarihinde intikal eden isimsiz mektup ve ekindeki CD’lerde yer alan Ergenekon ve Lobi isimli projeler ile iddia niteliğindeki bilgiler çerçevesinde hazırlanan kitapçık; 10.07.2003 tarihinde Sn. Genelkurmay Başkanı’na ve 19.11.2003 tarihinde ise Sn. Başbakan’a intikal ettirilmiştir. Bahse konu çalışmanın özeti niteliğinde hazırlanan başka bir bilgi notu ise 19.01.2006 tarihinde Sn. Başbakan’a ve 26.05.2006 tarihinde Sn. Genelkurmay İstihbarat Başkanı’na sunulduğu…” belirtilmiş, aynı kurumca 19.11.2003 tarihinde Başbakanlığa arz edilen Ergenekon konulu yazıda da özetle; “… 03.07.2002 tarihinde Müsteşarlığımıza İstanbul’dan posta kanalıyla intikal eden, ancak kaynağı tespit edilemeyen 2 sayfalık isimsiz bir mektup ve CD’lerin incelenmesi sonucunda; ‘Ergenekon’ isimli bir yapılanma hakkında bazı bilgiler tespit edilmiştir...” ve sonuç kısmında “…Mevcut bilgilerden hareketle, kesin belirleme yapılamamakla birlikte ‘Ergenekon’ adı kullanılarak yürütülen çalışmaların; bu aşamada Devleti/Rejimi hedef alan bir grubun kendi çıkarları çerçevesinde organize olma çabalarını içerdiği izlenimi edinilmiştir. Ancak, iddia niteliğindeki bu bilgilerin, bir birinden müstakil değişik kanallardan gelmesi ve birbirini büyük ölçüde teyit eder olması, olaya dedikodu çizgisinin ötesinde bir anlam kazandırmakta ve yönlendirilmiş organize bir faaliyetin işaretlerini taşımaktadır. Bu nedenle, konuyla ilgili mevcut bilgiler; Asker orijinli yönlendirici bir kadronun kontrolünde, Bazı Sivil Toplum Örgütleri (STÖ), Siyasi Parti ve Medya kuruluşlarının kullanılması suretiyle, Sivil idarenin örtülü biçimde denetime tabi tutulması ve yeni bir yapı altında yeni bir yönetim biçimi yaratılması amacına dayalı olduğu değerlendirilmektedir.” denilmektedir.

Emniyet Genel Müdürlüğü yazısında; “… Söz konusu soruşturmaya kadar ‘Ergenekon’ isimli terör örgütüne ilişkin daha önceden intikal etmiş soruşturma ve kovuşturma bilgisi bulunmadığı ve dolayısı ile soruşturma konusu yapılanmanın yeni ortaya çıkarılmış bir yapı olduğu anlaşılmıştır” denilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü :Ergenekon yapılanması hakkındaki değerlendirme yazısında özetle;

Ergenekon isimli yapılanmanın görünüşte devletin yeniden yapılandırılarak iktidara ulaşmak şeklinde özetlenebilecek bir amaca sahip olduğu dokümanlarda görülmekle birlikte; yapılanmanın, amacına ulaşabilmek için “naylon terör guruları oluşturularak, terör dünyasına yön verilmesi” , “ ülke çıkarları ve mevcut rejim ilkelerine aykırı ideolojilere sahip siyasilerin engellenebilmesi için suikastin de kullanılabileceği”ne ilişkin bilgi, “kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mubah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için; geriye kalan tek yolun suikast” olduğuna ilişkin saptama, “ içte ve dışta ortak ve benzer idealler doğrultusunda faaliyet gösteren, ulusal ve uluslar arası, legal ve illegal örgütler ile işbirliğine yönelmenin kaçınılmaz bir zorunluluk” olduğuna ilişkin bilgi ve “karşı istihbarat örgütlerine geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykırı hareket eden herhangi bir ajanı öldürmeyi” kabul eden anlayış göz önüne alındığında; Ergenekon yapılanmasının amaçlarına ulaşabilmek için salt demokratik ve yasal stratejilere yönelmeyeceği, nihai hedefinin iktidar olmak ile birlikte bu hedefine yasal olmayan yöntemlerle ulaşmayı planladığı görülmektedir. Bu kapsamda Ergenekon yapılanmasının temel hedefinin yasal olmayan faaliyetleri ile devlet otoritesini kendi amaçları doğrultusunda baskı altına almak, O’ nu yönlendirmek şeklinde tezahür eden siyasal bir hedef olduğu söylenebilir.

Ergenekon isimli yapılanmanın; belirlenen amaçlar etrafında insan sayısı olarak üç ten fazla kişinin bir araya geldiği, hiyerarşik, görev dağılımının yapıldığı, gizliliğin esas alındığı, iş bölümünün, faaliyet alanlarının sorumlulukların önceden tespit edildiği, eleman ve finansal kaynak temini, üyelerinin eğitimi gibi hususların açıkça ortaya konulduğu, yapılan iş bölümü çerçevesinde görevli gurupların faaliyet alanlarına ilişkin raporlar sunarak yapının hayata geçirildiği, profesyonel bir örgütlenme olduğu değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda örgütlü yapının tam olarak oluşturulduğu ve hayata geçirildiğinden bahsetmek mümkün görülmektedir.

Ergenekon isimli yapılanmanın “Ülke çıkarları ve mevcut rejim ilkelerine aykırı ideolojilere sahip siyasilerin engellenebilmesi için” “suikast” inde kullanılabileceğine ilişkin bilgi, “kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mubah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için; geriye kalan tek yolun suikast” olduğuna ilişkin bilgi, “karşı istihbarat örgütlerine geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykırı hareket eden herhangi bir ajanı öldürmeyi” kabul eden anlayış, soruşturması kapsamında ele geçirilen silah, mühimmat ve bomba yapımında kullanılan malzemeler, soruşturma kapsamında ele geçirilen ve polisiye deneyimlere göre eylem öncesi istihbarat faaliyeti kapsamında olduğu değerlendirilen Yargıtay binasına ilişkin detaylı yerleşim krokisi, soruşturma kapsamında gözaltına alınan bazı kişilerin ifadelerinde ve bu kişilere ait iletişim tespit bilgilerinde yer alan kamuoyunda bilinen bir takım kişilere yönelik suikast düzenlemesi planlarına ilişkin bilgiler, soruşturma kapsamında İstanbul ili Ümraniye İlçesinde ele geçirilen (27) adet MKE ve yabancı menşeili savunma tipi el bombaları ile yine soruşturma kapsamında gözaltına alınan bir kişinin annesinin evinde yapılan aramada ele geçirilen (12) adet taarruz ve savunma tipi el bombalarının incelenmesinde aynı/yakın kafile ve stok numaralı bombaların kullanıldığı (18) olayın tespit edildiği, bunlardan (7) sinin şiddet içerikli eylemlerde kullanıldığına dair Kriminal Polis Laboratuarları Dairesi Başkanlığının raporu, soruşturma kapsamında 12.03.2008 tarihinde Ankara da tanık sıfatı ile dinlenen bir kişinin beyanlarında; bu soruşturma kapsamında gözaltına alınan bir takım kişilerle İstanbul da bir villada buluştuklarını, bu şahısların kendilerine (3) adet el bombası verdiklerini, bu bombaları bir gazeteye atmaları karşılığında kendilerine para vermeyi vaat ettiklerini, bombalardan ikisini kendisinin, birini ise arkadaşının aldığını, daha sonra bu bombaların belirtilen gazeteye yönelik saldırı amaçlı atıldığını beyan ettiği görüldüğünden,

Ergenekon isimli yapılanmanın 3713 sayılı Terörle Mücadele Konunu 1. ve 7. Maddelerinde ifade edilen örgütlü yapıya sahip bir örgütlenme olduğu kanaati oluşmuştur. Ayrıca bu raporun ‘Cebir ve şiddet’ başlığı altında ifade edilen faaliyetler (Silah ve patlayıcı madde bulundurma, eylem hazırlıkları, bomba irtibat bilgileri), dikkate alındığında; soruşturmanın tamamına ve ele geçirilen delillerin tümüne vakıf olan Savcılığınızca Cebir ve şiddete ilişkin verilerin bu unsurun gerçekleşmesi olarak göz önüne alınması ile, 3713 Sayılı kanunun tanımladığı ‘Terör Örgütü’ niteliklerinin tamamlanacağı ve soruşturma konusu yapının ‘Terör Örgütü’ olarak nitelendirilebileceği değerlendirilmektedir.” denmektedir.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğü, 2001 yılında dolandırıcılık ve sahtecilik suçları nedeni ile Asayiş Şubesi Müdürlüğünce yakalanan Tuncay GÜNEY’in organize suç örgütleri hakkında beyanlarda bulunması üzerine Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğüne teslim edildiği, Tuncay GÜNEY’ den, Ergenekon (Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi), Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine, Lobi, Oluşum, İşçi Partisinin Türk ve Kürdü Birlikte Örgütleme Tasarımı Analiz, Türk ve Kürdü Birlikte Örgütleme Tasarımı, Birleşik Komün, Kemalist Model Ulusal Gençlik Hareketi Dinamik Ulasal Güç Birliği&Kuvayi Milliye Cephesi Araştırma Gözlem Analiz Teori, Dinamik/Antitez, Ulusal Medya 2001, Securıty A.Ş. Protokol A.Ş başlıklı dokümanlar ile istihbari mahiyette birçok yazı ele geçirilmesi üzerine kendisi ile görüntü ve ses kaydına alınan mülakat yapıldığı bildirilmiştir.

1992 yılından itibaren Veli KÜÇÜK’ün yanında bulunup onun adına birçok görüşmeye katılarak aldığı bilgi ve belgeleri Veli KÜÇÜK’e ilettiğini iddia eden ve kendisini Veli KÜÇÜK’ün mutemedi, Veli KÜÇÜK’ü ise Ergenekon’un hükümet sözcüsü olarak tanımlayan Tuncay GÜNEY’in kolluk tarafından çözümü yapılan mülakatında, Ergenekon örgütünün yanı sıra Susurluk olayı, Jitem, Eşref BİTLİS’in ölümü, Sabancı cinayeti, Cem ERSEVER’in öldürülmesi, Akın BİRDAL suikastı, Kısmetim 1 gemisinin batışı, Hizbullah, PKK ve DHKP/C terör örgütleri ve uyuşturucu bağlantıları gibi önemli birçok olay hakkında sansasyonel iddialarda bulunduğu anlaşılmıştır.

Tuncay GÜNEY’in bazı beyanları ilgili bölümlerde özetlenmiştir.

Tuncay GÜNEY’den elde edilen dokümanlar ve mülakatında anlattıkları üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğünce “…Gerek elde edilen belge ve dokümanlar, gerekse Tuncay GÜNEY’in samimi beyanlarının kapsadığı iddiaların ciddiyetinden yola çıkılarak Veli KÜÇÜK liderliğindeki yapılanmanın araştırılarak ortaya çıkarılabilmesi, oluşumun üyeleri ile eylem ve faaliyetlerinin tespit edilebilmesi amacıyla, 4422 sayılı kanun ve yönetmeliği gereğince, proje çalışma grubunun oluşturularak çalışmalara başlanması için gerekli iznin verilmesi…” yazısı ile İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığından proje çalışması izni istenildiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 16.03.2001 tarihli yazısı ile ön çalışma izni verildiği, verilen izin üzerine proje çalışmasına başlandığı, ancak yapılan çalışmalarda ilerleme sağlanamadığının bildirilmesi üzerine proje çalışmasının sonlandırıldığı anlaşılmıştır.

ÖRGÜT DOKÜMANLARI;[değiştir]

Soruşturmada elde edilen dokümanlar, kimden veya nereden ele geçirildiği bilgisi ile aşağıda sıralanmıştır.

  • Ergenekon, Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi / İstanbul–29 Ekim 1999 (Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, İşçi Partisi İstanbul İl Örgütü Binasında, Tuncay GÜNEY)
  • Reaksiyon, Etnik/Fundamentalist/Bölücü/Yıkıcı Unsurlar Analiz ve Tasfiye Projesi/ İstanbul-Kasım 1999 (Veli KÜCÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • Kanal 6, Analiz Yönetim ve Geliştirme Projesi “Türkiye’de televizyon yaşlılar için çok yeni gençler için çok eskidir” / İstanbul-Kasım 1999 (Veli KÜÇÜK)
  • NBC Silahları Üretim Analizi / İstanbul–13 Kasım 1999 (Ümit OĞUZTAN)
  • Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine / 25 Kasım 1999 (Tuncay GÜNEY, Doğu PERİNÇEK)
  • Devletin Yeniden Yapılanması İçin Öneriler (Mastır plan ön çalışması) / (Kuddusi OKKIR, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK)
  • Lobi / Aralık 1999 (Oktay YILDIRIM, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Muzaffer TEKİN, Sevgi ERENEROL, Tuncay GÜNEY)
  • Oluşum / Aralık 1999 (Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, Tuncay GÜNEY)
  • Biyografi / 18 Ocak 2000 (Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, Mehmet Adnan AKFIRAT)
  • Gözlem & Analiz / Şubat 2000 (Ümit OĞUZTAN)
  • Fabrikatör, Gözlem Analiz / İstanbul, Şubat 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • Harp ve NBC Silahları / İstanbul, 26 Mart 2000 (Ümit OĞUZTAN)
  • Fundamentalist Terör / İstanbul, 27 Mart 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • Panzehir, Etnik / Bölücü Operasyonların Tasfiyesi, Kürt Hareketi ve Türk-Kürt Kardeşliği / İstanbul, 27 Mart 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • Osmanlıdan Günümüze Masonik Bilderberg Çetesi, Siyonizm ve protokol finans odakları ve teknokratlar uluslara nasıl egemen oldu / İstanbul, 30 Mart 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Doğu PERİNÇEK)
  • Türk ve Kürdü Birlikte Örgütleme Tasarımı / 30 Mart 2000 (Doğu PERİNÇEK, Ümit OĞUZTAN, Tuncay GÜNEY)
  • Örtülü faaliyetler Bir / İstanbul, 6 Nisan 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Doğu PERİNÇEK)
  • İşçi Partisinin Türk ve Kürdü Birlikte Örgütleme Tasarımı, Analiz / İstanbul, 7 Nisan 2000 (Ümit OĞUZTAN, Doğu PERİNÇEK, Tuncay GÜNEY)
  • Sanat-Sanatçı-Entelektüel ve İletişim Dünyasında İstihbarat Faaliyetleri, Arenadaki Sanat, Gladyo Sanatçılar, Türk Toplum Yapısında Değişim / İstanbul, 10 Nisan 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • USİAD, Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği / İstanbul, 12 Nisan 2000 (Ümit OĞUZTAN, İşçi Partisi İstanbul İl Örgütü binasında)
  • Rav Sabetay Zwi, Sabetaycılık ve Türkiye Sabetayları (Dönmelik), Reosta, Operasyon Projesi / İstanbul, Mayıs 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • Redaktör Casuslar, Hayalet Yazarlar / İstanbul, 29 Mayıs 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • 13.Kabile, Alevi Kimliği, Ali’nin Musevileri=Ale (Musevi) viler / İstanbul, 29 Mayıs 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • Protokol A.Ş., Uluslar arası Halkla İlişkiler Şirketi Projesi / İstanbul, 26 Haziran 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • Security A.Ş., Uluslar arası Güvenlik Şirketi Projesi / İstanbul, 26 Haziran 2000 (Ümit OĞUZTAN)
  • Birleşik Komün / 27 Haziran 2000 (Doğu PERİNÇEK, Tuncay GÜNEY)
  • Televizyon Analiz Yönetim ve Geliştirme Projesi (Türkiye’de televizyon yaşlılar için çok yeni gençler için çok eskidir) / Temmuz 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • Özel Güvenlik Şirketi / İstanbul, 11 Temmuz 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • Dergi Analiz & Proje / İstanbul, 22 Temmuz 2000 (Ümit OĞUZTAN, Mehmet Adnan AKFIRAT)
  • Octobus (State Organized Crime) Mafia (La Cosa Nostra) / İstanbul, Eylül 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK)
  • Kemalist Hareket / İstanbul, Eylül 2000 (Ümit OĞUZTAN)
  • Kemalist Model, Ulusal Gençlik Hareketi, Dinamik, Ulusal Güç Birliği & Kuvayı Milliye Cephesi, Araştırma Gözlem Analiz Teori / İstanbul, 29 Ekim 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Doğu PERİNÇEK, Tuncay GÜNEY, Bilim ve Ütopya Dergisi binasında)
  • Doğu-Batı Bloku ve Soğuk Savaş Cephesi, NATO Yeni Stratejik Konsept, 21. Yüzyıl Stratejileri, Araştırma Gözlem Analiz / İstanbul, Kasım 2000 (Ümit OĞUZTAN)
  • AB Katılım Ortaklığı Belgesi / 26 Kasım 2000 (Veli KÜÇÜK)
  • Dinamik Anti/Tez / İstanbul, 9 Aralık 2000 (Ümit OĞUZTAN, Tuncay GÜNEY)
  • 21.Yüzyılda Emperyalizm, Ulusal Program, NATO-AB-Ulusal İlkeler, Global 2000, Araştırma Gözlem Analiz / İstanbul, Aralık 2000 (Ümit OĞUZTAN)
  • 21. Yüzyılda Casusluk, İletişim ve Bilgi Çağında Global İstihbarat İstasyonları ve Değişen Casusluk Mesleği, Action+Obligation=Integration!, Araştırma Gözlem Analiz Raporu / İstanbul, Aralık-2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Hikmet ÇİÇEK)
  • Şirket ve Gizli Gerçekler, Gözlem Analiz / İstanbul, Aralık 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN)
  • MİT, Medya ve Ajan Gazeteciler / İstanbul, Aralık 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Hikmet ÇİÇEK)
  • Şirket, Köstebekler, Gözlem Analiz / İstanbul, Aralık 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK)
  • Ulusal Medya 2001 / İstanbul, Aralık 2000 (Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Doğu PERİNÇEK, Mehmet Adnan AKFIRAT, Tuncay GÜNEY)
  • Yezidilik Adavilik, Araştırma / İstanbul, Ocak 2001 (Ümit OĞUZTAN)
  • Ermeni Sorunu, 21.Yüzyılda Avrasya Entrikası, Kliise Devleti, Tarihsel Belgeler Işığında Ermeni Soykırım İddiaları, Emperyalist Devletlerin Örtülü Savaşı, Araştırma Gözlem Analiz / İstanbul, Ekim 2000-Şubat 2001(Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, Ümit OĞUZTAN)
  • Hizbullah / İstanbul, Şubat 2001 (Ümit OĞUZTAN)
  • Yeni Milis (Çözülme sürecinde akıllı direniş için; kanının son damlasından önce beynin son hücresine kadar mücadele gereği) Behiç GÜRCİHAN / Haziran 2004 (Halil Behiç GÜRCİAN, İsmail YILDIZ, Ayşe Asuman ÖZDEMİR)
  • Genel Yapı / (Veli KÜÇÜK)
  • Ermeni Kürt İlişkileri ve Türkiye’ye Karşı Stratejiler / (Veli KÜÇÜK )
  • Türkiye’yi Türksüzleştirme Operasyonu / Haziran 2004 (Halil Behiç GÜRCİHAN, Erkut ERSOY)
  • 2023 Platformu / (Halil Behiç GÜRCİHAN, Bekir ÖZTÜRK)
  • GTA Hareketi, GYP Kanunu (Tuğrul DERME)

BİR KISIM ÖNEMLİ ÖRGÜT DOKÜMANININ ÖZETİ[değiştir]

Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999[değiştir]

25 sayfadan oluşan bu doküman Tuncay GÜNEY, Veli KÜÇÜK ve Doğu PERİNÇEK’ ten ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“Amaç ” başlığı altında; “…Türkiye Cumhuriyetini yıkmak isteyen güç odaklarının yerli iş birlikçi uzantıları olduğu, devletin her kademesine sızdıkları ve hatta TBMM’ ne girerek iktidar dönemleri bile yaşadıkları, bu nedenlerle Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon’ un daha fazla önem arz ettiği…”

“Kapsam” başlığı altında; “…Ergenekon içinde yer alan TSK mensupları ile Kemalizm’e ve ülkesine bağlı her meslekten sivillerin organizasyonu ile ortaya çıkacak olan yeni yapılanmaya ihtiyaç duyulduğu…”

“İstihbarat ve Örgütlenme” başlığı altında ; “…İstihbaratın öneminden bahsedildiği…”

“Yöntem” başlığı altında; “ …21. yüzyılda Ergenekon’un resmi istihbarat kuruluşlarının yanı sıra legal ve illegal örgütlenmelere karşı mücadele etme zorunluluğu ile karşı karşıya kalacağı, faaliyetlerini yeni ve gelişmiş yöntemlerle ve faaliyet alanlarını da geliştirerek sürdürme zorunda olduğu…”

“21. Yüzyıla girerken dünyada istihbarat ve örgütsel yapılanma ile faaliyet alanlarının önemi ” ve “Genel” ve “Örnekler” başlıkları altında; “ …Türkiye’nin 21. yüzyılda entelektüel birikimli, yaratıcı güvenilir insan kaynaklarından istihbarat çalışmalarında yararlanması gereğinin kaçınılmaz olduğu… , ... Ergenekon’un Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli personeli dışında entelektüel ve her meslekten seçkinlerinde içinde yer alacağı sivil personelden yararlanılmasının faydalı olacağı…”

“Terör” başlığı altında; “… 21. yüzyılda en önemli sorunlardan birisinin terör olacağı, Türkiye için terörün yalnızca toprak bütünlüğünün ortadan kaldırılması ve bölgesel istikrarsızlaştırma amacı taşımadığı, bunların yanı sıra Türkiye’nin ticaret ortaklarına yönelik terör ile Türkiye’nin dış ticaretine büyük darbe vurarak önünün kesilmesinin sağlanmaya çalışıldığı, bu nedenle terör gruplarının kontrol altında tutulması gerektiği, gereğinde naylon terör grupları oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınması gerektiği…”

“Politikalar” başlığı altında; "…21. yüzyılda dünya politikacılarını ve siyasetçilerini istihbarat örgütlerinin biçimlendireceği… , … Dünyada var olabilmiş tüm sistemlerin ülke çıkarları ve mevcut rejim ilkelerine aykırı ideolojilere ait siyasileri engellediği, bunu ise Suikast, Dez-Enformasyon yöntemleri ile yaptığı… , … Türk insanının okumadığı, kültürel anlamda dünya görüşünün gelişmediği, bu nedenle kolayca kandırılabildiği, dolayısıyla Dez-Enformasyonun olumsuz olduğu, kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mubah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için geriye kalan tek yolun suikast olduğu…, … suikast operasyonlarına gerek duyulmaması için siyasi portrelerin çok ciddi biçimde analiz edilmesi gerektiği, ideallere uygun siyasilerin seçim kampanyalarının organize edilerek parlamento da etkin ve güçlü bir biçimde yer alabilmelerinin sağlanması gerektiği, bu ve benzer faaliyetlerin tüm dünyada istihbarat örgütlerinin varlık ve görev nedenleri arasında yer aldığı…”

“Yeni yapılanma organizasyonu ve personel analizi” ve “Genel durum ve sorunlar” başlığı altında; “…İstihbarat örgütlerindeki insan unsurundan bahsedilerek insanlık onurunu yitirmemiş, asalete ve yetenek donanımlarına sahip dünya gerçeklerini görebilecek nitelikte Türkiye Cumhuriyetinin temel varlık nedeni Kemalizm’e inanmış Atatürk ilke ve prensiplerine sahip çıkmanın önemini kavrayabilmiş, özveriden kaçınmayan personel kazanımının önemli olduğu, bu nedenle ordu birlikleri içinde yer alan askerler ile üniversitenin birinci ve ikinci sınıflarında öğrenim gören gençlerden yararlanabileceği…, … Ergenekon gibi çok özel bir yapılanma içerisinde yer alması uygun görülecek sivil personelin seçiminin de olabildiğince dikkatli titiz ve özen gösterilerek yapılması gerektiği, aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti resmi istihbaratı MİT’ in bugün içinde bulunduğu sorun ve çelişkilerin benzer versiyonlarının Ergenekon bünyesinde taşınmış olacağı… , … Ergenekon’un benzer bir örneği kendi içinde Jitem gerçeği ile yaşayarak yeterli deneyimi elde ettiği…”

“Güçlü bir istihbarat örgütünün anahtarı” başlığı altında; “… 21.yüzyılda güçlü bir istihbarat örgütünün anahtarının uluslar arası finansal organizasyonları engellemek olacağı…, … İstihbarat örgütlerinin para politikalarının türlü senaryoları ile ülkelerdeki hükümetleri rahatlıkla devirebileceği ya da çıkar ve amaçları doğrultusunda yönetimler uygulamaya mecbur bırakacakları… , … Ergenekon’unda kaçınılmaz bir biçimde çağın ve koşulların gereği olarak ekonomi alanında çok etkin faaliyetler uygulamaya koyması ve para akışını kontrol altına alma zorunluluğu olduğu…”

“İstihbarat toplama hedefleri” başlığı altında; İstihbarat toplama yöntemlerinden bahsedilerek “… bu çerçevede örgüt elemanlarından sağlanan bilgiler, yabancı örgütlerden elde edilen bilgiler, yabancı örgütlere sızdırılan ajanlar aracılığı ile elde edilen istihbaratlar olduğu, sonuç olarak Ergenekon’un gözlerinin her şeyi görmesi gerektiği, kulaklarının her şeyi duyması gerektiği…”

“Sivil toplum örgütleri” başlığı altında; “…Ergenekon’un kendi kuracağı sivil toplum örgütlerine ihtiyacı olduğu, sivil toplum kuruluşlarının içte ve dışta kamuoyunda kutsal bir insanlık görevi yerine getiren örgütler olarak değerlendirildiği, Ergenekon’ un Türkiye’de faaliyet gösteren tüm sivil toplum örgütlerini kontrol altına alması gerektiği, çünkü bu örgütlenmelerin finans kaynaklarının dış ülkeler olduğu …”

“Eleman ve Organizasyon” başlığı altında; Ergenekon’un merkez yönetimi ve personel profili hakkında bilgiler verilerek “… Örgüt için ne denli yararlı olursa olsun kamuoyunda imajı zedelenmiş bir elemanın örgüt içinde tutmanın ve korumaya yönelmenin sakıncalı olduğu…”

“Köprü personel” başlığı altında; “… Seçilecek üç kişinin Ergenekon içinde ve örgüt dışında, örgütü temsilen hareket edebilmelerinin sağlanması, bu kişilerin örgüt dışında legal bir işte istihdam edilmeleri gerektiği…”

“Medya ” başlığı altında; “ …Medyanın en yararlı reklâm aracı olduğu, 20. Yüzyılda güçlü istihbarat örgütlerinin medyadan sonuna değin yaralandıkları, 20. yüzyılın son yıllarında ise kendi medya kuruluşlarını devreye sokarak bunları uluslararası platformda güçlendirdikleri…, …Ergenekon’un medya kuruluşlarını kontrol etme yönündeki faaliyetlerini, kendi medya kuruluşlarını oluşturarak mevcut ulusal ve uluslar arası oluşumların doğal işleyişi içinde örtülü bir biçimde etkileme, denetleme ve kontrol altına alma yöntemini uygulamaya koyması gerektiği…”

“Uluslar arası ticaret ve bankacılık ” başlığı altında; “…21. yüzyıl dünyasında uluslar arası ticaret arenasının istihbarat örgütlerinin denetim ve yönetimde olacağını bu nedenle Ergenekon’unda doğrudan kendi örgütüne bağlı holdingler ve bankaları süratle kurup ideolojiye uygun ekonomik politik denge sağlaması gerektiği, Ergenekon’un üretim tesislerine, ticari holdinglere ve bankalara ihtiyacının olduğu…”

“İlaç-Kimya sanayi ve taşımacılık” başlığı altında; İlaç ve kimya sanayinden, Almanya’nın çok kısa sürede gelişmesinde kimya sanayisinin ve özellikle uyuşturucu üretiminde kullanılan asit anhidrit maddesinin tek üreticisi olmasının etkisinden bahsedildiği,

“İllegal işler” başlığı altında; “…Türkiye’nin silah üreten bir ülke olmadığı, bu nedenle Jeo-stratejik açıdan kaçınılmaz olarak uyuşturucu satışında köprü durumunda olduğu, dolayısıyla uyuşturucu ticaretinin denetim altında olması gerektiği, diğer taraftan da Türkiye’nin bir başka şansının kimyasal silah üretimi olabileceği…”

“Organizasyon planı” ve “Merkez yönetim” başlıkları altında; Ergenekon örgütünün yapılanmasından bahsedilerek, bu yapının aşağıda yazılı şekilde oluşturulduğu,

1-Ergenekon Başkanlığı

2-İstihbarat Dairesi Komutanlığı

3-İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Dairesi Komutanlığı

4-Operasyon Dairesi Komutanlığı

5-Finansman Daire Başkanlığı (Sivil)

6-Örgüt İçi Araştırma Dairesi Komutanlığı

7-Teori Tasarım ve Planlama Dairesi Başkanlığı (sivil)

“Kontrol dairesi” başlığı altında; “…Bu dairenin varlığından Ergenekon başkanından başka hiç kimsenin bilgisinin olmaması gerektiği, operasyonlarda yer alması zorunlu olan bu dairede yer alan ajanların ilk görevinin operasyon alanı içinde bulunmak, operasyon esnasında temizleme ve ortadan kaldırma gibi işlemlerde doğabilecek sorunları çözümlemek olacağı, ikinci görevinin ise karşı istihbarat örgütlerinde geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykırı hareket eden herhangi bir ajanı öldürmek olduğu…, …Kontrol dairesinde görevlendirilecek ajanların mutlaka Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinden ve özel operasyon ünitelerinden seçilmesi gerektiği, bu ajanların merhametsiz olması ve emirleri doğrudan Ergenekon komutanından alması gerektiği…”

“Kaynak yaratılması” başlığı altında “… Finansal kaynaklar yaratılabilmesi için orta ve büyük ölçekli AŞ, yapılanmasındaki şirketlerden yararlanılması gerektiği, onların içine sızılması, elde edilecek banka işlemleri, hesap ve şifre kodları ile yine uluslar arası bankalar ile yurt dışındaki çeşitli ülke bankalarına sızdırılmış ajanlar aracılığı ile hesaplardan para aktarımlarının yapılabileceği…”

“Naylon şirketler” başlığı altında; “…Naylon şirketler kurularak ithalat-ihracat, temsilcilik, dağıtım ve pazarlama alanlarında faaliyet göstermeleri, işlemler tamamlandıktan sonra naylon şirketlerin kurulması için kullanılan elemanların ortadan kaldırılması, elde edilen ekonomik girdilerin örgütün kuracağı legal şirketlerde değerlendirilerek aklanması gerektiği…”

“Yurt dışından kaynak aktarımı” başlığı altında; “… Çeşitli ülkelerdeki bankalara sızdırılacak bilgisayar hırsızlarından yararlanılarak likit kaynak aktarımı yoluna gidilmesi, bu türden kaynak aktarımları operasyonlarının 48 saat içerisinde tamamlanması gerektiği…”

“Yurt dışı ticari faaliyetler” başlığı altında; “…Çeşitli ülkelerde kurulacak ticari şirketler kullanılarak finansal güç kazanımı yoluna gidilmesi gerektiği, bu çerçevede o ülkelerdeki askeri ataşelerden yararlanılabileceği…”

“Spekülatif kaynaklardan yararlanılması” başlığı altında; “… Özellikle hazine arazilerinden spekülatif kazanç anlamında yararlanılarak kaynak oluşturulması gerektiği…”

“Genel değerlendirme” başlığı altında “…Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon’un yeni bir yapılanmaya ihtiyacının olduğu, Ergenekon’un kamuoyunda imaj ve düşünce değişiminin sağlanması zorunluluğunun bulunduğu, kamuoyunun kafasının karıştığı içinden çıkamadığı mantıklı ve tatmin edici açıklamalar alamadığı zamanlarda gelişen her olay karşısında Ergenekon sözcüğünü anımsayıp dehşete kapılarak içten içe Ergenekon sözcüğünü yinelediği…”

Dokümanın sonunda “En içten saygı ve şükranlarımızla, Strateji Grubu” yazdığı, “Strateji Grubu” yazısının üzerinin ise karalandığı anlaşılmıştır.

Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine–25 Kasım 1999[değiştir]

11 sayfadan oluşan bu doküman Tuncay GÜNEY ve Doğu PERİNÇEK’ ten ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“ Durum ve amaç” başlığı altında; “…Türkiye’nin son 50 yıl içinde Kemalist Devrim yapısından çıkartıldığı, Cumhuriyetin kurumları ve ilişkilerinin büyük ölçüde yıkıma uğratıldığı, Cumhuriyetin yeniden kazanılması için Atatürk’ün altı ok programıyla yeniden örgütlenmesi gerektiği, Cumhuriyet’in yeniden yapılanması için silahlı gücünün olduğu, bütün meselenin, yeniden yapılanmanın diğer ayaklarını teşkil eden Meclis, Hükümet, Yargı ve Halk örgütlenmesi olduğu…”

“Cumhuriyet devrimi hükümeti için seferberlik” başlığı altında; “…Yapılan bütün saptamaların, Türkiye’yi yeniden Kemalist Devrim rotasına sokacak bir Cumhuriyet Devrimi hükümetinin kurulmasını zorunlu kıldığı, Türkiye’nin sorunlarının bugünkü iktidarları yönlendirerek çözülemeyecek kadar ağırlaştığı, 28 Şubat’ın bir tür üçüncü meşrutiyet rolü oynadığı, meşrutiyetin arkasından Cumhuriyet’in gelmesinin kaçınılmaz olduğu ve bugün de öyle olduğu, Cumhuriyet Devrimi Hükümetinin kurulmasının kaçınılmaz olduğu, bu hedefe ulaşmak için de ideolojik hegemonya ve halk örgütlenmesinin gerçekleştirilmesi gerektiği…”

“Öncü örgütlenme” ve “Milli teşkilatın öncü örgütlenmesi” alt başlıkları altında; “…Cumhuriyet iktidarının kurulması sürecinde, ideolojik hegemonyanın gerçekleştirilmesi ile halk örgütlenmesinin inşasının birlikte yürütüleceği, bu iki görevin strateji ve taktiğini belirleyecek ve eş güdüm içinde yürütülmesini sağlayacak bir öncü örgütlenme gerektiği, bu öncü örgütlenmenin sivil ve asker öncülerden oluşacağı, öncü örgütlenmenin bir ya da birden fazla partinin oluşturduğu bir güç birliği olabileceği…”

“Cumhuriyet aydınlarının örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi” başlığı altında; “…Kemalist devrimin gerçekleşmesi için Kemalist ideolojiyi benimsemiş aydınlara ihtiyaç olduğu, bu nedenle Cumhuriyet’in kendi aydınlarının uygun örgütlerde, araştırma kurumlarında ve akademik çevrelerde örgütlemesi gerektiği…”

“Teori ve program merkezi: Avrasya Enstitüsü” başlığı altında; “… Cumhuriyet devrimi hükümetini kurmak ve Kemalist devrimi tamamlayabilmek için hem sivil ve askeri öncülerin, hem de kitle önderlerinin eğitilmesi gerektiği, bunun içinde program ve siyaset üretilmesi gerektiği, bu faaliyetlerin kurulacak bir teori ve program merkeziyle olabileceği, bu merkezin de “Avrasya Enstitüsü” adı altında kurulabileceği…”

“Medya araçlarının örgütlenmesi” başlığı altında; “…Cumhuriyetin ideolojik hegemonyası ve kamuoyuna önderlik etmesi için doğrudan önderlik ettiği gazete, televizyon, radyo ve dergilerin örgütlenmesi gerektiği…”

“Halkın örgütlenmesi” ve “Kitlelerin örgütlenmesi” başlıkları altında; “… Halkın örgütlenmesinin iki yolla olacağı, bunlardan birincisinin siyasal iktidar amaçlı öncü örgütlenme, ikincisinin ise halka önderlik etmesini sağlayacak olan halk örgütleri olduğu, bunların ise işçi ve memur sendikaları, esnaf, sanatkâr, tabip, mühendis, mimar ve avukat odaları gibi kuruluşların olacağı, bunların yanı sıra Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD), Çağdaş Yaşam Derneği (ÇYDD), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) gibi ideolojik yönelişli örgütlerle olacağı, ayrıca gençliğin kitlesel örgütlenmesi ile gerçekleştirileceği…”

“Sonuç” başlığı altında; “…Yeniden yapılanma için çok önemli saptamaların yapıldığı Türkiye halkının 21. yüzyılın başında ikinci büyük atılımı gerçekleştireceğinin…” belirtildiği anlaşılmıştır.

Devletin yeniden yapılanması için öneriler (Mastır plan ön çalışması)[değiştir]

23 sayfadan oluşan bu doküman Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve soruşturma aşamasında ölen Kuddusi OKKIR’ dan ele geçirilmiştir. Kuddusi OKKIR’ın bir parti veya dernek projesi olarak kendisi tarafından yazıldığını beyan ettiği bu dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“Bizi amacımıza götürecek araçlarımız nelerdir?” ve “Eksilerimiz” başlıkları altında; “…Henüz örgüt değiliz, Çok uluslu şirketlerin ve vakıfların fiili işgali var, Medya kontrolümüz zayıf, Yasama ve yürütmemiz bağımlı, Büyük Ortadoğu Projesi eylem halinde, İsrail Devleti’nin kutsal topraklar projesi var, Parasal gücümüz yok…” şeklinde toplam 19 maddenin sıralandığı,

“Yapılanma için model önerisi” başlığı altında; “…Kullanılmak istenen sistemin doğayı kopyalama modeli şeklinde olmasının önerildiği, yani yapılanmanın görünenler ve görünmeyenler şeklinde teşkilatlanması gerektiği…”

“Görünmeyenler” başlığında “…teşkilata lojistik destek sağlayacak olan ticari, teknolojik, eğitimsel, kolluk kuvvetleri vs. yapılanmalarının olması gerektiği, teşkilatın bir sivil toplum kuruluşu olarak dernek ve şubeleri şeklinde örgütlenmesinin yanı sıra ticarethaneler zinciri şeklinde yapılanması… , …görünmeyen yapılanmasının planlama ve yürütme kurulu ve ona bağlı alt birimler şeklinde oluşturulması gerektiği, iç tüzüğün hazırlanması, ödül ve ceza sistemlerinin oluşturulması gerektiği…”

“Planlama ve yürütme kurulu” başlığı altında; “…PYK’ nın teşkilatın en üst birimi olduğu, PYK’nın devletin ve milletin bekası, yurt içinde ve yurt dışında milli hakların ve menfaatlerin savunulması, kısa, orta ve uzun vadeli devlet politikalarının belirlenmesi, dünya devletleri arasında ticari, kültürel ve teknolojik güç olarak öne çıkılabilmesi için gerekli çalışmaların yapılmasından sorumlu olduğu…”

“Yapılanmanın Temel Felsefesi” başlığı altında; “…PYK’nın üye sayısının (?) olacağı, üye sayısının artırılamayacağı, üyelerin değiştirilemeyeceği, vefat halinde yeni üyenin oy birliği ile seçileceği, kabul töreninde ritüel uygulanacağı, ihanet ve ayrılmanın ancak hakka teslimiyet ile olacağı…, …PYK’nın alt birimlerinin olduğu, Alt Kurul’un (AK) başkan ve altı birim temsilcisinden oluşacağı, alt birimlerin 3 kişiden ve 21 temsilciden oluşacağı, alt birimlerin ortaya koyduğu fikir ve önerilerin, temsilciler aracılığı ile PYK’ya sunulacağı, alt birim üye ve temsilcilerinin isimlerinin kesinlikle gizli olacağı, kod isim kullanacakları, toplantılarının gizli yapılacağı ve toplu seyahat etmemeleri gerektiği…”

“Ön hazırlık süreci” başlığı altında; “…Planlama ve Yürütme Kurulunu oluşturmak, başlangıç sermayesini oluşturmak, çalışma mekânları oluşturmak, uzman kadrolar oluşturmak, birimler arası sağlıklı iletişim sistemleri kurmak, gizlilik mekanizmasını tesis etmek, kontrol ve takip sistemlerini kurmak, örtülü ödenek sistemini kurmak…” şeklinde 15 maddenin sıralandığı,

“Sızma ve denetim süreci” başlığı altında; “…Mevcut devlet işleyişinin analizini yapmak, Mevcut kadrolara alternatif adaylar belirlemek ve eğitmek, Sızma stratejileri geliştirmek (Yargı, Emniyet, Eğitim, Sağlık, İstihbarat, Ordu, Sivil yer altı örgütleri (mafya), sivil toplum örgütleri ve meslek odaları, kooperatifler ve birlikler, medya, camiler ve tarikatlar), Denetleme mekanizmaları oluşturmak…” yazdığı anlaşılmıştır.

Lobi - Aralık 1999 İstanbul[değiştir]

25 sayfadan oluşan bu doküman Muzaffer TEKİN, Sevgi ERENEROL, Oktay YILDIRIM, Erkut ERSOY (E-mail olarak) , Doğu PERİNÇEK, Ümit OĞUZTAN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve Tuncay GÜNEY’ den ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

Giriş” başlığı altında; “…Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon’a bağlı sivil unsurların örgütlenmesi zorunluluğu olduğu, bu faaliyetinde lobi adı verilen gizli örgütsel çalışma ile yapılacağı, Lobinin faaliyetlerinin siyasi otorite grupları ile dış kaynaklı iş birlikçi sözde sivil toplum örgütlerinin bölücü ve yıkıcı girişimlerini etkisiz kılacağı…”

“Amaç ” başlığı altında; “…Öncelikle yabancı ülkelerin Türkiye’de faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin, Türkiye Cumhuriyetini bölerek yıkmayı, başaramaz ise de çıkarlarına yönelik yönlendirmelerle bir anlamda yönetebilmeyi hedef aldığı, yabancı sivil toplum örgütlerinin Türk halkının demokratik haklarını kullanabilmek amacıyla kurdukları sözde sivil toplum örgütleri, dernekler, vakıflar, medya ve benzer faaliyetlerini de finanse ederek kendilerine yerli işbirlikçiler oluşturdukları ve sonuçta rejim karşıtı fundamantalist görüşün iktidar olabildiği, bu iktidara son veren koşulların oluşturulabilmesi için büyük ve olağanüstü bir karşı çaba gereği doğduğu ve sonucunda dış ülke otoriteler ile yerli işbirlikçilerinin tarih önünde sivil darbe tezgâhı, Türk Silahlı Kuvvetleri dayatması olarak tanımlama cüretini gösterebildikleri 28 Şubat sürecinin yaşandığı…, …lobinin göstereceği faaliyetler ile daha kolay ve sağlıklı istihbarat toplanacağı, kontra senaryolar üretileceği, kamuoyunun Kemalist ideolojiye ve ulusal çıkarlara uygun sivil hareketi sahiplenerek katılımını sağlayabileceği… , … etnik-fundamantalist-bölücü-yıkıcı unsur ve oluşumlar içine çekilmek istenen gençliğin böylece tuzaklara düşürülerek kullanılmasının önüne geçilmesini sağlayacağı…”

“Kapsam” başlığı altında; “… Lobinin yapılanması ve tüm faaliyetlerinin mevcut hukuk platformu içerisinde yapılacağı, lobinin her girişiminin kendi içinde oluşturulan hukuk birimi tarafından yasal koşullara uyumlu hale getirileceği …, … lobi geniş halk kitlelerine yönelik çalışmalarında özellikle gençlerin Kemalist ideolojiye ve ülke çıkarları doğrultusunda yeniden örgütlenmelerini sağlamasının tasarlandığı…”

“Politika” başlığı altında; “…Lobi’nin prensip olarak hiçbir zaman doğrudan doğruya toplumsal eylemler içersinde yer almaması, oluşturacağı sivil toplum kuruluşlarının etkinlik ve eylemler düzenlemesini organize ve kontrol eden güçlü bir mekanizma olarak kalması gerektiği…”

“Hedef” başlığı altında; “…Lobi’nin öncelikle ticari şirketler aracılığı ile ekonomik güç kazanması, ardından kuracağı vakıf ile de ekonomik gücünü artırma çalışmalarına yönelmesi … , …bu çerçevede ülke ekonomisini elinde tutan ve kişisel çıkarları adına ulusal çıkarları hiçe sayabilen çok uluslu şirketler ile ortakları olan güçlü holdinglerin faaliyetlerinin kontrol altına alınması …,…bunun yanı sıra güçlü ticari kuruluşlarda kadrolaşma sağlanabilmesi, yine aynı amaçla bir güvenlik şirketi kurularak iş adamlarının güvenliğinin sağlanabilmesi ve böylece her alanda kadrolaşma gerçekleştirilmesinin gerektiği…, … mafya gruplarının tümüyle yeniden gözden geçirilmesi, deneyimli mevcut grupların karşısına yeni ve güçlü bir grup oluşturularak denetim ve kontrol altına alınmasının sağlanması gerektiği…”

“Yöntem” başlığı altında; “ …Lobi’nin prensip olarak hiçbir girişim ve eylemin içerisinde yer almaması, siyasetten tümüyle uzak bir yapı olarak faaliyet göstermesi, ayrıca tüm çalışma ve faaliyetlerinde gizlilik prensiplerine sadık kalınması gerektiği…”

“Organizasyon planı” başlığı altında; Lobi’nin organizasyon planının anlatılarak bu yapının aşağıda yazılı şekilde oluşturulduğu,

  1. Merkez
  2. Araştırma ve bilgi toplama
  3. Analiz ve değerlendirme
  4. Finans ve ticaret
  5. Kültür ve bilim
  6. Teori ve senaryo
  7. İletişim ve propaganda
  8. Hukuk
  9. Uluslar arası ilişkiler

“Merkez” başlığı altında; “…Lobinin merkezinde görev alması için Ergenekon tarafından atanmış güvenilir beş sivil yönetici bulunacağı…”

“Araştırma ve bilgi toplama” başlığı altında; “…Araştırma ve bilgi toplama departmanının merkez üyelerince seçilmiş bir başkan ve on kişilik yardımcı kadrodan oluşacağı, bu birimin görevinin ise Lobi’nin amaçları doğrultusunda istihbarat verileri toplamak, arşivlemek ve merkeze sunmak olduğu…”

“Analiz ve değerlendirme” aşlığı altında; “…Analiz ve değerlendirme departmanının bir başkan ve beş kişilik yardımcı kadrodan oluşacağı, bu birimin görevinin ise elde edilen istihbarat verilerinin analiz raporlarının hazırlanması olduğu…”

“Finans ve ticaret” başlığı altında; “…Finans ve ticaret departmanının bir başkan ve altı kişilik yardımcı personelden oluşacağı, bu departmanın ticari koşulları yakından izleyeceği ve ticari faaliyet ve yatırım alanlarını belirlemeden sorumlu olduğu…”

“Kültür ve bilim” başlığı altında; “…Kültür ve bilim departmanının bir başkan ve altı yardımcı personelden oluşacağı, bu departmanın bilimsel ve kültürel gelişmeleri yakından izlemesi gerektiği…”

“Teori ve senaryo” başlığı altında; “…Teori ve senaryo departmanının bir başkan ve beş senaristten oluştuğu, bu departmanın görevinin ihtiyaç duyulması halinde elde edilen analiz raporlarından yararlanarak kontra teori ve senaryolar üretmek olduğu, ulusal çıkarlara aykırı teori ve senaryoların çürütülmesinde belirleyici rol oynayacağı, kültürel bilimsel senaryo kurguları ile kamuoyunun ajite edilmesinin önüne geçecek argümanlar üreteceği ve medya kuruluşlarının yönlendirme çalışmalarına katkıda bulunacağı…”

“İletişim ve propaganda” başlığı altında; “…İletişim ve propaganda departmanının bir başkan ve beş yardımcıdan oluştuğu, bu departmanın görevinin, amaçlara uygun olarak medya kuruluşlarını bilgilendirmek, yönlendirmek ve bu yolla kontrol altında tutmak olduğu, ayrıca faaliyetlerde amaçlara uygun kamuoyu oluşturulması ve kamuoyu desteğinin sağlanması çalışmalarını yürüteceği…”

Hukuk” başlığı altında; “…Hukuk departmanının bir başkan ve beş yardımcıdan oluştuğu, organizasyonun girişim ve faaliyetlerinin mevcut yasaların hukuksal temeline dayandırılabilmesi çalışmalarını yürüteceği…”

“Uluslararası ilişkiler ” başlığı altında; “…Bu departmanın bir başkan ve altı yardımcıdan oluştuğu, görevinin ise organizasyonun uluslar arası alanlardaki faaliyetlerini sağlıklı biçimde yürütülmesini sağlamak olduğu…”

“Kadro ” başlığı altında; “…Lobi yapılanmasında yalnızca sivillerin yer alacağı ve köprü elaman aracılığı ile Ergenekon”a bağlı faaliyet göstereceği…”

“Eleman profili” başlığı altında; “…Lobi örgütlenmesi içersinde yer alacak elemanların çağa ayak uydurabilecek donanım, bilgi ve deneyimine sahip olması gerektiği, özellikle sistemle barışık olmayan, aradığını bulamamış yapıdaki kişiliklerden seçilmesi gerektiği…”

“Birim başkanları” başlığı altında; “…Örgütlenme içinde departmanların işlev ve amaçlarına uygun, konusunda deneyim sahibi kişilerin tercih edilmesinin gerektiği…”

“Köprü personel” başlığı altında; “…Ergenekon tarafından atanacak iki sivilin mutlaka başka kuruluşlarda görevli olanlar arasından seçilmesi gerektiği, böylece gizliliğin korunmuş olacağı…”

“Finans” başlığı altında; “…Lobi’nin faaliyetlerinin finansının başlangıç noktasında Ergenekon tarafından karşılanması, sonrasında ise oluşturacağı şirket ve vakıflarla kendi finansını sağlaması gerektiği…”

“Ticari şirket faaliyetleri” başlığı altında; “…Organizasyonun kısa süre içinde belirleyeceği alanlarda ticari şirketler kurup yönetmesi ve giderek artan finans kaynaklarına sahip olması gerektiği…”

“Vakıf faaliyetleri” başlığı altında; “…Organizasyonun mutlaka birkaç vakıf oluşturması gerektiği, oluşturulan bu kurumlar aracılığıyla uluslararası ilişkilerin kurulacağı, arıca fundamantalist faaliyetler doğrultusunda kurulan çeşitli vakıfların yurt içi ve yurtdışında halktan para toplayarak güçlenmesinin önüne geçilmesinin aynı kulvarda kurulacak naylon bir vakıfla mümkün kılınacağı…”

“Genel değerlendirme” başlığı altında “ …21. yüzyılda ülkelerin kaderlerini siyasi aktivitelerden daha çok ve kesin olarak ekonomik güçlerin belirleyeceği, bu nedenle Lobi’ nin ilk adımlarını ekonomik alanda atmasının ve ekonomik alanda giderek güç kazanıp denetleyici ve belirleyici unsura dönüşebilmesinin en önemli ve birincil amaç olması gerektiği, ikinci hedef olarak da Türk toplumunun Kemalizm ve ulusal çıkarlar doğrultusunda yeniden yapılandırılması çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiği…”

“Sonuç ve öneriler” başlığı altında da; “…Emir ve tensiplerinize sunulan bu çalışmamıza Masonik Bilderberg Örgütü, Alman Nazi örgütlenişi, İngiliz istihbaratının örtülü örgütlenme modelleri ve bazı Avrupa ülkelerinin sivil toplum örgütlenişleri ile doğu kaynaklı bazı istihbarat ve siyasi örgütlenmeleri kaynaklık etmiş ise de, yapılandırılmasının planlanması ile hiçbir benzerliği olmamasına özen gösterilmiştir. …” yazdığı görülmüştür.

Octobus (State organized crime) Mafia (La Cosa Nostra) İstanbul-Eylül 2000[değiştir]

30 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve Ümit OĞUZTAN’ dan ele geçirilmiştir. Bu doküman Ergenekon Pkk/Kongra-Gel Terör Örgütü bağlantısının anlatıldığı bölümde özetlenmiştir.

NBC Silahları üretim analizi, İstanbul–13 KASIM 1999[değiştir]

23 sayfadan oluşan bu doküman Ümit OĞUZTAN’ dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

Başlıklar halinde kimyasal silahlar ile ilgili tarihçe ve ayrıntılı bilgiler verilerek Birinci Dünya savaşında kullanılan kimyasal silahlardan bahsedildiği, göz yaşartıcı gazlarla ilgili ayrıntılı açıklamalar yapıldığı, NBC Savaşları, kimyasal ve biyolojik silahların önemi hakkında bilgiler verildiği,

“Kimyasal ve biyolojik silah üretimi” başlığı altında; “…Yukarıdaki gerçeklerden hareketle Türkiye kimyasal ve biyolojik silah üretimine yönelmeli ve bu alanda kontrolü elinde tutacak bir üretim ünitesi kurabilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları dışında kontrol altında tutabileceği bir bölgede kuracağı kimyasal ve biyolojik silah üretim fabrikası bu alanda etkin bir güç elde edilmesini sağlayacağı gibi, Türkiye’ye yönelebilecek tehditleri önceden haber alıp gerekli önemler alarak, tehditleri ortadan kaldırabilmesini de sağlayacak kesin bir çözüm yolu olacaktır…, … Kurulacak bir kimyasal ve biyolojik silah üretim tesisi, tüm dünyada terör gruplarının denetlenerek kontrol altına alınabilmesini sağlayacaktır…”

“Genel değerlendirme” başlığı altında; “…Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermekte olan Ergenekon’un dikkatlerine sunulan bu analiz ve öneri çalışmasının amacı, kimyasal ve biyolojik silah üretimine yönelmenin kaçınılmaz gerekliliğine olan inancımızdır…,…Türkiye kimyasal ve biyolojik silah üretimini gerçekleştirebilecek bilgi donanımına sahip genç bilim adamlarına sahiptir. Bu alanda faaliyet gösterecek bir üretim tesisini kurup işletmeye sokmakla kalmayıp bu alanda bugüne değin geliştirilebilmiş mevcut silahlardan çok daha etkili ve güçlü yeni silahlar üretebilecek yetenekte insan kaynağına sahip olunması görmezden gelinmemelidir….” yazdığı, devamında ise “…Türkiye’nin nükleer silah üretimini gerçekleştirebilecek finans kaynağının ve bilgi birikiminin olmadığını, fakat kimyasal ve biyolojik silah üretimini kolaylıkla gerçekleştirebilecek potansiyele sahip olduğu…,…Ergenekon Türkiye’nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığına çok büyük katkıları olabilecek bu çalışmaları rahatlıkla organize ederek gerçekleştirebilir. Ayrıca 21. yüzyılda dünyanın en önemli sorunu haline gelecek olan terör gruplarını kontrol altına alırken küçümsenmesi olanaksız büyük bir finans gücünü de elde edecektir…” yazdığı ve “Saygılarımızla, Strateji Grubu” yazısı ile bitirildiği görülmüştür.

Ulusal medya 2001, İstanbul-Aralık 2000[değiştir]

17 sayfadan oluşan bu doküman Tuncay GÜNEY, Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, Mehmet Adnan AKFIRAT ve Ümit OĞUZTAN’ dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

Bağımsız ulusal medya kuruluşlarının yaratılabilmesi için; yurtta ve yurt dışında faaliyet gösteren Türk iş adamları arasından seçilecek kişilerden Medya-Finans Konseyi’nin oluşturulması, bu konseyde yer alan iş adamlarının devlet kurumlarınca ticari faaliyetlerinin desteklenmesi, ticari şirketlerinin ilan ve reklâmlarının ücretsiz olarak yayınlanması gerektiği,

Bu çerçevede öncelikle Cumhuriyet Gazetesinin ele geçirilerek ulusal medya oluşumunun merkez üssü olmasının kararlaştırıldığı, bunun yanı sıra PERİNÇEK grubuna ait Ulusal TV’nin ise görsel yayın kanadını oluşturabileceği, ancak bu televizyon bünyesinde bir ameliyat gerektiği, yine de Ulusal TV’nin Cumhuriyet Gazetesi ile elde edilecek başarıya gölge düşürebileceği, bu nedenle Cumhuriyet Gazetesi ile Kanal 6 televizyonunun evlilik yapmasının daha akılcı olduğu,

“Cumhuriyet Gazetesinin reorganizasyonu” başlığı altında; “…Gazetenin yönetimine saplantıları olmayan, değişik koşullara uyum sağlayabilme ve öngörü yeteneğine sahip, gerçek bir gazeteci portesinin iş başına getirilmesi, gazetenin haber merkezinde görev yapan redaktör yazı işleri görevlileri ve köşe yazarlarının tümüyle değiştirilmesi, bu kadro değişikliğinin ardından yayın politikasının yeniden belirlenmesi gerektiği…”

“Cumhuriyet Gazetesi reorganizasyon çalışması” başlığı altında ise; Cumhuriyet Gazetesinin ele geçirilmesiyle ilgili Gürbüz ÇAPAN’la yapılan görüşmenin yazıldığı, “…Gürbüz ÇAPAN’ın Cumhuriyet Gazetesinin ulusal medyanın merkez üssü olarak seçilmesini ve hisselerini parasız olarak devir etmeyi kabul ettiği, yapılan çalışma sonucunda gazetenin %10’unun İlhan SELÇUK’ a, %10’unun halka açılım hissesine, %80 ya da %90 hissenin en az %51’inin örgütün aidiyetine geçmesinin kararlaştırıldığı…” belirtilmiştir.

Kanal 6 Analiz yönetim ve geliştirme projesi (Türkiye’de televizyon yaşlılar için çok yeni gençler için çok eskidir) İstanbul Kasım–1999[değiştir]

34 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK’ten ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

Çalışmanın amacının Türkiye’de ulusal yayın yapmakta olan Kanal 6 televizyonunun reorganizasyonuna katkıda bulunmak olduğu, bu amaç doğrultusunda Kanal 6 televizyonunda personel görevlendirildiği ve televizyonla ilgili ayrıntılı bilgiler elde edildiği belirtilmiştir. Kanal 6 televizyonunun yönetim, organizasyon ve personel yapısının irdelendiği, sorunların maddeler halinde tanımlandığı ve bu sorunlara çözüm önerileri getirildiği, sonuç olarak da Kanal 6 televizyonunda gerekli reorganizasyonun yapılarak örgüte kazandırılmasının yararlı olacağının belirtildiği anlaşılmıştır.

Televizyon analiz yönetim ve geliştirme projesi (Türkiye’de televizyon yaşlılar için çok yeni gençler için çok eskidir) İstanbul Temmuz–2000[değiştir]

39 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN’dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

Kurulacak olan özel televizyon kanalının kuruluş ve faaliyet aşamalarında karşılaşılabilecek sorunları sıralanarak çözüm önerilerinin sunulduğu, daha kaliteli yayın yapılabilmesi için haber ve eğlence programlarında aranılan kalite standartlarının belirlendiği, bunların yanı sıra teknik kalite ve reyting problemlerinden bahsedilerek, sonuç olarak yayın hayatına yeni atılan Ulusal kanalın yeniden yapılandırılmasının gerektiğinin, Ulusal kanal ve Cumhuriyet Gazetesinin bir anonim şirket çatısı altında birleştirilmesinin hedeflenen başarıya ulaşılmasını ve mevcut medya kuruluşları ile rekabet olanağı sağlayacağının belirtildiği anlaşılmıştır.

Dergi Analiz & Proje, İstanbul–22 Temmuz 2000[değiştir]

18 sayfadan oluşan bu doküman Mehmet Adnan AKFIRAT ve Ümit OĞUZTAN’ dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

Çalışmanın amacının Haftalık-Siyasi-Aktüel-Kültürel-Haber içerikli derginin projelendirme yapılanma ve ulusal ölçekte etkin yayın yapabilmesini sağlayan temel unsur ve yöntemlerin tespit ve işaret edilmesi olduğu belirtilerek; “…Yayınlanacak olan dergininin ilk bir yılının kendisini kamuoyuna kabul ettirmekle geçeceği, bu sürecin çok önemli olduğu, hiçbir konuda aksaklığa izin verilmemesi, mutlaka zamanında bayilere ulaşması gerektiğinin… , … derginin yayına geçebilmesi için gerekli unsurların ve derginin tüm departmanlarının ve departman personelinin unvanlarının ayrı ayrı belirtildiği…,… teknik donanımların zemini, kağıt ve baskı kalitesinin öneminden bahsedilerek…, … hazırlanan bu analiz ve proje çalışmasında bir derginin yayınlanabilmesi için en temel ve en önemli unsurların ele alındığı, yayınlanması düşünülen derginin burada ifade edilen hususlar dikkate alındığı takdirde başarısızlık riskinin tamamen ortadan kalkacağı belirtilmiş…,…son olarak da, yayıncılık beyaz kağıdın boyanarak satılması, bir başka anlatımla en büyük oyunlardan yalnızca birisidir. Saygılarımızla” yazdığı anlaşılmıştır.

Securıty A.Ş.Uluslararası Güvenlik Şirketi Projesi, İstanbul–26 Haziran 2000[değiştir]

3 sayfadan oluşan bu doküman Ümit OĞUZTAN’ dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“Giriş” başlığı altında; “…Terör, şiddet ve mafya grupları karşısında kolluk kuvvetlerinin yetersizliği ile ortaya çıkan boşlukta hukuksal düzenlemelerle biçimlendirilerek faaliyetlerinin sınırları belirlenen güvenlik kuruluşlarının, uluslar arası alanda çok ciddi hizmet verdiği ve bu hizmetin bedelinin de oldukça yüksek olduğu…”

“Amaç” başlığı altında; “…Güvenlik şirketlerinin istihbarat örgütleri için çok önemli olduğu, oluşturulacak güvenlik şirketinin istihbarat görevlerinde yer alarak uzmanlaşmış emekli bir kurmay albayın başkanlığında kurulması ve tüm personelin yalnızca emekli istihbarat subaylarından oluşturulması, bu şirket bünyesinde kesinlikle emekli emniyet mensuplarının yer almaması gerektiği, böylece örtülü bir biçimde yepyeni bir yapılanma ile güçlü bir istihbarat biriminin oluşturulmuş olacağı, bu istihbarat biriminin doğal olarak operasyonal hizmetlerin sorumluluk ve yükümlülüğünü de üstlenebilecek yeterlilikte olacağı…”

“Sonuç” başlığı altında; “…Kurulması planlanan güvenlik şirketinin anonim şirket olarak faaliyete geçeceği, kurulacak güvenlik şirketiyle hem gelir elde edileceği, hem de istihbarat verilerinin toplanacağı, gereğinde ise Operasyonel faaliyetler sürdürebileceği…” belirtilmiştir.

Protokol A.Ş. Uluslararası Halkla İlişkiler Şirketi Projesi, İstanbul–26 Haziran 2000

3 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN’ dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“…Türkiye’de uluslararası platformda kaliteli servis verebilen ve güvenilir özelliğe sahip Protokol Şirketi bulunmadığı, günümüz dünyasında pek çok ülkenin bütçesini aşan bütçelere sahip dev şirketlerin bulunduğu, bu şirketlere servis verebilen Uluslararası Halkla İlişkiler ve Protokol Şirketinin öneminin kendiliğinden ortaya çıktığı, gerek uluslararası gerekse ulusal alanda protokol hizmetlerinin düzenlenmesi hizmetini üstlenecek olan şirketin, ilk etapta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının Çay Bahçeleri ve Otopark işletmeciliği ihalelerini alarak çok kısa sürede ekonomik güç kazanacağı, bu konuda A… ile görüşme yapıldığı ve kendisinden gerekli desteğin sağlanacağı teminatının alındığı…” “…Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler Şirketinin güçlü bir anonim şirket olarak faaliyete sokulması, bu şirketin yönetim kurulu başkanlığına emekli bir kurmay albayın görevlendirilmesi, şirketin kontrol ve faaliyetlerinin ise Merkez Birim tarafından denetlenmesi gerektiği, şirketten elde edilecek gelirin personel ve ofis giderleri karşılandıktan sonra başkanlık emrine ait olacağı…” belirtilmiştir.

Birleşik Komün Girişim, İstanbul–27 Haziran 2000[değiştir]

5 sayfadan oluşan bu doküman Doğu PERİNÇEK ve Tuncay GÜNEY’ den ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“Giriş ” bölümünde; “…Ulusal çıkarların gereği olarak Lobi faaliyet yapılanması içinde yer alması uygun görülen Birleşik Komün adı ile kodlanan program içerisinde yer alması planlanan girişim önerileriniz:1.Uluslararası Özel Güvenlik A.Ş. (Securıty A.Ş.), 2.Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş., …, …Örtülü faaliyetlerde azami hassasiyet ve dikkatin gösterilmesi esas alınarak süratle, ciddi ve özenli olarak faaliyete geçirilmesi uygun görülmüştür….,…Anılan ticari şirketlerin faaliyete geçmesinin ardından ilk uygulamalar ışığında Birleşik Komün geliştirilerek pek çok alanda özgün yapılanma kazanması desteklenecektir….”

“Girişim ” başlığı altında; “…1. Uluslararası Özel Güvenlik A.Ş., 21. yüzyılda giderek artış gösterecek olan terör ve mafya grupları ülkelerin en önemli sorunları arasında yer alacaktır. Bu nedenle güvenlik şirketleri giderek çok daha büyük önem kazanacaktır. Bilinen bir gerçektir ki özel güvenlik şirketleri istihbarat birimlerinin arka bahçesi olacaktır…,…Güvenlik Şirketinin yönetim kurulu başkanlığına istihbarat birimlerinde uzmanlaşmış emekli bir albay getirilecektir…,… Şirket bünyesinde yer alacak tüm personel subay kadrolarından oluşturulması uygun görülmüştür. Temel prensip kararlarının gereği olarak şirket personeli içinde Emniyet birimlerinde görev almış kişilere yer verilmeyecektir…,…2. Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş. Birleşik Komün faaliyetleri içersinde yer alması planlanan protokol ve halkla ilişkiler şirketi yatırımcıların henüz çok yabancı olduğu bir faaliyet alanıdır…,…Giderek önemi artan protokol hizmetleri veren şirketlerin seçiminde doğal olarak en önemli faktörler arasında her alanda etkin ve dinamik güçlere sahip olma özelliği aranmaktadır….”

Dokümanın son sayfasında; “Sayın Ali YASAK” hitabı altında “…Öncelikle son derece memnuniyet verici içten yaklaşıklarınızın titiz ve ciddi bir dikkatle değerlendirmeye alındığını bilmenizi isteriz. Ticari şirket girişim önerileriniz kurumumuza bir rapor olarak sunulmuştur. Raporlarda yer alan öneriler dayanışma prensipleriyle değerlendirilmiştir. Özetle ifade edilen hususların dikkate alınması önemle rica edilir. Başarılı çalışmalarınızın devamlılığını dileriz. Ekte bilgilerinize sunulan Lobi kodlu doküman Birleşik Komün’ün amaçlarını açıklıkla ortaya koymaktadır. Saygılarımızla. Birleşik Komün…” yazdığı görülmüştür.

Özel Güvenlik Şirketi, İstanbul–11 Temmuz 2000[değiştir]

32 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN’dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

Özel güvenlik şirketi kanun tasarılarından bahsedilip yazı ekinde olduğu belirtilerek “…Öneriniz üzerine dikkatlerinize sunulan bilgilerden ve gelişmelerden yararlanılarak uluslar arası özel güvenlik şirketi kuruluş çalışmalarının başlatılması, Lobi koduyla tanımlanan faaliyet alanı içerisinde yer alması uygun görülen projenizin hayata geçirilmesinin yararlı olacağı görüş birliği ile kabullenilmiştir. Gereğini rica ederiz…” yazdığı, ekinde de özel güvenlik şirketleriyle ilgili kanun tasarıları ve bilgilerin olduğu görülmüştür.

21. Yüzyılda Casusluk, İletişim ve bilgi çağında global istihbarat istasyonları ve değişen casusluk mesleği, Action+Obligation=Integration!, Araştırma Gözlem Analiz Raporu İstanbul, Aralık-2000[değiştir]

24 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN ve Hikmet ÇİÇEK’ten ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“…Casusluk mesleğinin insanlık tarihinin en eski mesleklerinden birisi olduğu, günümüzde istihbarat örgütlerinin gerçek güçlerini, sahip oldukları teknolojik olanakların ve kadrolarında yer alan altın beyinli yaratıcı uzmanların belirlediği…, …İnsanlık bilgi çağını geride bırakıp iletişim çağına adım attığı günden bu yana güçlü ülkelerin istihbarat servislerinin Global İstihbarat İstasyonları oluşturmaya yöneldiği, geri kalmış bilimsel ve teknolojik devrimlerden yararlanamamış ülkelerin resmi istihbarat örgütlerinin 21.yüzyılda kendilerinden üstün olan devletlerin istihbarat örgütlerine karşı koyamayarak işlevlerini tümüyle yitirecekleri…,…Bu şekilde geri kalmış ülkelerin hükümetlerinin geniş halk kitlelerine ulaşmak yerine halk kitlelerini kontrol altına almayı başarabilen çeşitli güç odaklarıyla işbirliği yapmayı seçtikleri, çünkü politikada ayakta kalmanın ilk koşulunun istihbaratçıların hışmına uğramamak olduğu, bu nedenle istihbarat dünyasında olup bitenlerle ilgilenmedikleri, 21.yüzyılda hükümetlerin ve politik liderlerin bu aymazlığının gelişmekte olan yada geri kalmış ülkelerin felaketini hazırladığı…,… Hiçbir politik lider ya da hükümetin, istihbarat örgütlerinin onaylamadığı ve destek vermediği proje ve kararları uygulamasının mümkün olmadığı, hiçbir güç hiçbir grup ve hiçbir örgütün istihbarat arenasında yer alan servisler kadar etkin bir güce sahip olmadığı, 21.yüzyılın istihbarat servislerinin denetimi ve yönlendirmesiyle düzenleneceği, bunun önüne geçilmesinin olanaksız olduğu…”

“…Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmelerin, devlet mekanizmasının en yaşamsal ve kilit noktalarındaki görevleri rejim karşıtlarının işgal edebildiği ve cumhuriyet devrimi ilkelerinin askıya alınabildiği, Türkiye’nin geçmişte genç nesillerin üretime katılımını sağlayamadığı gibi bugünde ulusal gençliğini yitirme noktasına geldiği…, …Ayrıca çeşitli çevrelerin Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde kadrolaşma planıyla komuta kademelerini ele geçirme girişimlerinin Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik tehdidin boyutlarını göstermeye yeterli olduğu, Türkiye’nin ulusal güvenliğini doğrudan ilgilendiren konularda gerçekleri görebilmesinin yüzyıl gecikmeyle mümkün olduğu…”

“…MİT’in son 20 yılda uluslararası arenada elde ettiği başarıların diğer ülkelerin istihbarat örgütlerine göre oldukça mahcubiyet verici olduğu, MİT’in son 30 yıldaki faaliyetlerinin %80’nini ulusal gençlik üzerinde yoğunlaştırdığı ve ulusal gençliğin paramparça olmasının tek ve gerçek nedeni olmayı başardığı, MİT’in son 50 yıldır faaliyetlerinin %20’sini de Türk aydınları üzerinde yoğunlaştırdığı, ne kadar yazar varsa fişleyerek karalama kampanyaları uyguladığı ve Türkiye’yi aydınlatacak Cumhuriyet devrimlerine gönülden bağlı tek bir Kemalist aydın bırakmadığı, Milli İstihbarat Örgütü (MİT) nün tarihsel süreç içerisinde misyonu ve işlevini tümüyle yitirdiği…”

“…Özet bir ifadeyle, Türkiye’nin istihbarat faaliyetlerinde sağlıklı ve başarılı çalışmalara ihtiyaç olduğu, bunun gerçekleşebilmesi içinde yepyeni bir istihbarat mekanizması oluşturulması gerektiği…” belirtilmiştir.

Sanat-Sanatçı-Entelektüel Ve İletişim Dünyasında İstihbarat Faaliyetleri, Arenadaki Sanat, Gladyo Sanatçılar, Türk Toplum Yapısında Değişim, İstanbul–10 Nisan 2000[değiştir]

33 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN’ dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“Giriş, amaç, kapsam” başlığı altında; Ele alınan konunun Türkiye’nin ulusal çıkarları ile doğrudan ilişkili olduğu, böylesine önemli bir konunun şimdiye kadar göz ardı edilmiş olmasının MİT’in üzerine düşen görev ve sorumluluk alanlarındaki ciddiyeti ile doğrudan ilintili bulunduğundan bahsedilerek “… Türkiye’nin sanat kültür ve bilim alanında geri kalmış olmasının nedenleri, Türk sanatçısının neden dünya platformunda Türkiye’yi, Türk insanını ve Kemalizm’i gerektiği gibi temsil edememiş oluşu, kuruluş aşamasında demokrasi, insan ve kadın haklarında dünya öncüsü olmayı başaran Türkiye’nin günümüzde demokrasi ve insan hakları sınavında başarısız ilan edilmesinin nereden kaynaklandığı gibi konularda bu dokümanın yararlı olacağı, ayrıca psikolojik savaşın açtığı yaraları ve bunda istihbarat örgütlerinin payını, hedeflenen sanat ve sanatçı olgusunun araç kılınarak nasıl başarı elde edildiğinin gözler önüne serilmesinin amaçlandığı...”

“İletişim organları ve gazetecilerin toplum ile dünya üzerindeki etkileri” başlığı altında;

“…Türk siyasetçisinin yazıdan korktuğu, çünkü kendisinin iktidardan kopartacak tek gücün yazı olduğunu bildiği, örneğin yazılı bir muhtıranın en güçlü siyasinin işini bitirivermeye yeterli olduğu, siyasilerin yaşamlarını idam sehpasında son noktayı koyanın alın yazısı değil mahkemelerin karar yazısı olduğu, bu nedenle yazıdan en çok iktidar tahtında oturanların korktuğu…,.. ABD, İngiltere, Rusya, Fransa gibi ülkelerin istihbarat kuruluşlarının medyayı kontrol altına aldıkları, dış istihbarat faaliyet ve operasyonların perdelenmesinde gazeteci kimlikli ajanları kullandıkları…”

“İstihbarat örgütleri sanatçı ilişkileri” başlığı altında; “…Sanatçının yaratıcılığının gücü ve insanlar üzerindeki etkisinden istihbaratçıların yararlandığı, ülkede uygulanmak istenilen ideolojik ve siyası amaçlar doğrultusunda sanatçılara eserler yazdırıp pek çok kitap yayınlatıldığı, bu amaçla çeşitli ülkelerle doğrudan istihbarat örgütlerince kurulmuş, yayınevlerinin bulunduğu, bu yöntemle toplumların düşüncelerinin değiştirilerek kendi ideolojileri karşıtı düşüncelerin yok edildiği…”

“Medya sanatçıları” başlığı altında; “…İstihbarat örgütleri ile uzlaşma sonucu kurulan Medyanın sahiplerinin örgütün bağlı bulunduğu ülkenin ekonomik ve siyasi güç odakları ile ilişkiye geçirildiği ve böylece istenilen doğrultuda yayın yapıldığı, ülkede kültür erozyonu yaratılması için, içi boş, vitrini güzel insanların sanatçı adı altında topluma sunulduğu, bu nedenle insanların da sanatçıya saygı duymadığı…”

“Sonuç ve öneriler” başlığı altında; “…İstihbarat örgütlerinin sanat, sanatçı, medya, gazeteci, eğlence, gösteri ve fuhuş sektöründen büyük ölçüde yararlandığı, dış istihbarat güçleri ve MİT’in sanatçılar üzerindeki negatif etkilerinin derhal ortadan kaldırılması gerektiği, kültür, sanat ve bilimin gelip geçici hükümet uygulamalarına teslim edilemeyeceği, ulusal önem açısından bu alanda uygulanacak politikaların Hükümet üstü kurumlarca belirlenmesi gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti toprakları, halkı ve rejiminin korunması ve kollanması görevi Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olduğu gibi, kültür, sanat ve bilimin korunup kollanması görevini de Türk Silahlı Kuvvetlerinin üstlenmesi ve bu amaçla alınan kararlar ile uygulanışını denetim altına alması gerektiği…” belirtilmiştir.

MİT&Medya Ve Ajan Gazeteciler, İstanbul, Aralık- 2000[değiştir]

43 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN ve Hikmet ÇİÇEK’ten ele geçirilmiştir.

“Sunuş” başlıklı bölümde; “…“Kontr/terör Dairesi eski Başkanı Mehmet EYMÜR’ün Türkiye’yi terk ederek gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde, internette kiraladığı “atin” kodlu sitede yer verdiği bilgilere göre; MİT’in en önemli haber ve bilgi kaynağı Türk Medyası idi. Eymür’ün iddiaları arasında MİT elde ettiği istihbarat verilerinin %85’ini Medya’dan elde ediyordu (!) Bu çok hayret verici bir bilgiydi ve internet üzerinden dünya kamuoyuna duyuruluyordu...” yazdığı, devamında ise “MİT’çi Gazeteciler" hakkında basında çıkan haberlerden bahsedilerek… “…Günümüz Türkiye'sinde, MİT'in onaylamadığı hiçbir kimsenin medya patronu olması ve ayakta kalabilmesi mümkün değildir. MİT'in onaylamadığı hiçbir basılı yayının – mevcut yasalara karşın – ülke çapında dağıtımı gerçekleşmemektedir. Ve yine MİT'in onaylamadığı hiçbir yazarın kitabı yayınevlerince basılamamakta, basılmış olsa bile dağıtımı gerçekleştirilmemektedir…,…Haber ve gazetecilik 1990 yılında tümüyle ceset haline dönüştürülmüştür. Medyada piyasa ekonomisi kararlar vermeye başlamış ve haber tüm özelliklerini yitirerek ürün haline dönüştürülerek pazarlamaya başlanmıştır. Medya organları ustalıkla habercilikten kopartılarak kitlesel terapiye koşullandırılarak, toplumdan gerçeklerin gizlenebilmesi amaçlanmış, böylelikle ulusal basın-yayın organları bir anlamda kitlesel imha silahı haline getirilerek, toplum çökertilmiştir. Saygılarımızla" yazdığı,

"Medya" başlığı altında; “…Doğan Holding, Uzan Grubu, Bilgin Grubu, Ciner Grubu, Çukurova Grubu vb. başlıklar altında çeşitli kanal ve gazete sahipleri hakkında ayrıntılı bilgilerin verildiği…”

"Sonuç" başlığı altında ; “…Hazırlanan bu çalışma Türk medyasının bugününü gözler önüne sermeyi amaçladığı gibi ulusal çıkarların korunması için gerekli önemlerin ivedilikle alınmasının nedenli gerekli bir zorunluluk olduğunu da işaret etmektedir. Gazetecilik mesleğini, meslek ilkeleri ve oluruna yakışır hale getirmek öncelikle gazetecilerin görevi olmalıdır. Ancak, ulusal güvenlik sorunu haline gelen medya yapılanması ve gazeteciler hakkında gerekli işlemlerin yapılması, Kemalist Cumhuriyet Devrimlerinin korunabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti ulusal güvenliğinin sağlanabilmesi ve toplumsal huzurun korunabilmesi açısından müdahaleyi zorunlu ve kaçınılmaz kılmaktadır. Türkiye'nin 21. yüzyıl dünyasında şuan sahip olduğu Ulusal medya kuruşları içinde yer alan ajan gazeteci protipleri ile dış dünyada sorunlarının üstesinden gelebilmesi olanaksız olduğu gibi, kendi içinde de ekonomik, soysal, kültürel ve toplumsal istikrarı koruyabilmesi gerçekçilikle bağdaşmayacak bir beklentidir…" yazdığı görülmüştür.

Jitem’ci ve Mit’çi Gazeteciler ( İstanbul: 14/06/00 )[değiştir]

6 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN’dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“...Amerika’da kaçak olarak bulunan CİA’nın danışman kadrosu içinde görevli Mehmet EYMÜR’ün “www.atin.org” adlı sitesindeki kara kalem ve çift meslekliler olarak tanımladığı, MİT ve JİTEM elemanlarını kod adlarını vererek deşifre etme yöntemine gittiği…,...Mehmet EYMÜR’ün internet aracılığıyla gerçekleştirdiği yayında, “Tunca” kod adlı JİTEM ajanı gazeteci üzerinden öncelikli hedefinin; kendisinin bugünkü konumuna sürüklenmesine neden olan görevliler olduğu…”

“…Jitem’ci gazetecilerin Mesut YILMAZ ile Abdullah ÇATLI’nın birlikte olduğu fotoğrafı DYP’li bir milletvekiline ve ayrıca Akın BİRDAL suikastının azmettiricisi Semih Tufan GÜLALTAY ile Mesut YILMAZ’ın birlikte çekilmiş fotoğrafları Denizli milletvekili Kemal AYKURT’a sattıklarının…” belirtilerek, bu satış ile ilgili Tunca ve Baha isimli kişiler arasında geçen; “TUNCA: Son günlerde basında JİTEM ile ilgili haberlerden dolayı sıkıntıdayım. Biliyorsun ben de oraya bağlı çalışıyorum. Hanefi Avcı’nın ifadesi ile JİTEM zor durumda kaldı. Yapılanlar ortaya çıkarsa Cem Ersever’in öldürülmesi olayı da açığa çıkacak.” şeklindeki diyaloga yer verildiği, Mehmet EYMÜR’ün bu deşifrasyonları yapmasının Türkiye’nin ulusal çıkarlarına vereceği zararın küçümsenemeyeceğinin…” belirtildiği,

“Çözüm” başlığı altında; “…Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Ulusal istihbarat mekanizmasını yeniden ve sıfırdan kurmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu, ancak bu girişimin son derece gizli tutulması ve siyasi, bürokrat, teknokrat ve hükümet kadrolarından habersiz yapılması, mevcut MİT kadrolarının yeni yapılanma içerisinde bulunmaması gerektiği, Türkiye’nin mevcut istihbarat örgütünü tümüyle ortadan kaldırıp, yeni üniteleri devreye sokmakla ülke içindeki ayrılıkçı/etnik/ fundamentalist / yıkıcı faaliyetlerin kaynağını da kurutacağı…” belirtilmiş, yazı sonunda “Saygılarımızla, İstanbul:14/06/00” yazdığı görülmüştür.

Kemalist Hareket / İstanbul, Eylül–2000[değiştir]

18 sayfadan oluşan bu doküman Ümit OĞUZTAN’dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

Türkiye Cumhuriyeti devletinin en büyük ihanet çemberi içine çekildiği, ihanet ve çıkar çeteleri fundamentalist örgütler, Mafia grupları, Gladiyo yapılanması ve uzantılarının devlet içinde kadrolaşabildikleri, bu nedenle ülkenin kurtulması için Türk gençliğinin “Kemalist hareket”ine ihtiyaç doğduğu,

Türkiye Cumhuriyeti’nde içte yer alan ihanet şebekelerinin dış ülkelerin istihbarat örgütleriyle doğrudan bağlantılı olduğu, bu nedenle “Kemalist Hareket”in çeşitli ülkelerin istihbarat örgütleri ve bunların yerli işbirlikçilerini doğrudan gözetim altında bulundurması gerektiği, Kemalist hareket üyeleri içinden seçilecek olan uygun gençlerin çeşitli ülkelerin istihbarat örgütlerine sızması gerektiği,

Kemalist hareketin kurulacak yasal bir dernek çatısı altında evrensel sivil toplum örgütü olarak faaliyete geçirilmesi, bu çerçevede ülke içinde olduğu gibi tüm dünya ülkelerinde örgütlenmesi gerektiği, Kemalist hareket derneğinin Kemalizm’i uluslar arası platforma taşımak zorunda olduğu,

Milli mücadele yıllarında Türk kadınlarının çok önemli ve özel bir yeri olduğu, Kemalizm ideolojisinin kadınlara büyük önem ve değer verdiği, bu nedenle bu hareketin liderinin erkek değil kadın olmasında büyük yarar olduğu, bu durumun uluslar arası platformda da dikkat çekici bir başarı sağlayacağı, belirtilmiştir.

“Yönetim sevk ve idare” başlığı altında; “…Kemalist hareket derneği merkezinin İstanbul’da olması gerektiği, Kemalist hareket derneği merkezinin, üretilen ve üretilecek olan “teorik, stratejik ve doktriner” argümanların yaşama geçirilmesi için propaganda merkezi olarak faaliyet göstereceği, Kemalist hareket derneği yönetiminin üretilecek “teorik, stratejik ve doktriner” argümanlar ile sağlanacağı, bu türden üretimlerin dernek dışında oluşturulacak 5 kişilik “gizli” bir komite tarafından yapılacağı, söz konusu gizli komite üyelerinin birbirlerini tanımasında herhangi bir sakınca olmadığı, fakat müşterek toplantılar düzenlenmesinin gizlilik prensibine aykırı olduğu, komite üyeleri ile dernek başkanı arasında iletişimi sağlayacak olan bir “köprü personel” olacağı, dernek başkanının talimatları köprü personelden alarak uygulamaya koyacağı, Dernek faaliyet ve girişimlerinin mevcut yasalara uygun olarak düzenleneceği, hukuka aykırı faaliyetlerin meşruluğa gölge düşüreceği, bu nedenle dernek çatısı altında yer alacak yöneticilerin hukuk platformundaki sicillerinin önemli olduğu, Günümüzde hemen hemen dünyanın her ülkesinde Türk nüfusunun bulunduğu, bu nedenle yurt dışında dernekler kurularak faaliyete geçirilmesi ayrıca dünyanın çeşitli ülkelerinde Türk’lerin kurduğu çeşitli dernek ve lobilerden azami ölçüde yararlanılması gerektiği, Kemalist hareket derneğinin sıradan bir sivil toplum örgütü olmadığı, meşru direnme hakkının en geniş biçimde hayata geçirileceği bir direniş hareketi olduğu, Kemalist hareketi derneğini oluşturacak yönetim kadrolarının gizli komite üyeleri tarafından seçilmesi gerektiği, Kemalist hareket derneği liderliğini üstlenecek kişinin süreç içinde çeşitli vesileler ile gizli komite üyeleri ile görüştürülmesi gerektiği, gizli komite üyelerinin çeşitli alanlarda Kemalist hareket derneği liderine “danışman” kadrosu olarak görevlendirilmesinin çok daha uygun olacağı…”

“Sonuç” bölümünde; “…Dış güçlere kendilerini satmayı içlerine sindirebilmiş olanlar haricinde tüm Türk sanatçı, aydın ve bilim insanlarının Kemalist hareket derneği çatısı altında yer almalarının sağlanması gerektiği, çünkü kitleleri kolaylıkla etki altına alıp peşinden koşturmayı başarabilen yalnızca sanatçı ve entelektüel çevreler olduğu, Kemalist hareket derneğinin ivedilikle kurulup hayata geçirilmesi, bu hareketin finans kaynağını Türk işadamı, esnaf ve tüccarın yapması gerektiği…” belirtilmiştir.

Kemalist Model Ulusal Gençlik Hareketi, Dinamik Ulusal Güç Birliği & Kuvayı Milliye Cephesi, Araştırma Gözlem Analiz Teori / İstanbul -29 EKİM 2000[değiştir]

61 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Doğu PERİNÇEK ve Tuncay GÜNEY’den ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“…Laikliğin ayaklar altına alındığı ve devlet eliyle “münevver yobaz” yetiştirildiği…,…totaliterlik merdiveni ile demokrasiye ulaşmaya yeltenenlerin önce faşizmin ardından Nazizmin ve sonuçta emperyalizmin kucağında kendilerini buldukları, bazılarının darağacında can verdiği, bazılarının zincir bozan günleri yaşadıkları, bazılarının da kalp krizi kuşkuları ile arkalarında “Ben zengini severim(!)” sloganını bırakarak bu dünyadan göçüp gittikleri…”

“…Türkiye’nin bugünkü durumunun 1919 koşullarından daha vahim olduğu, gençliğin siyaset ve inançla birleşmesi durumunda ise; unsurlar ve koşullar gereği Türkiye’nin ve buna bağlı olarak dünyanın mutlak değişime gebe olduğu…,…Dinamik adı verilen bu çalışmada Türkiye Ulusal Güç Birliği Gençlik; Dinamik unsur olarak değerlendirildiği ve Türkiye’nin “ulusal güvenlik” çıkarlarına uygun doğrultuda değişim sürecinin başlatılmasını amaç edindiği…,…Aynı düşünceden yola çıkarak “Kuvayı Milliye Cephesi” adıyla sokaklardaki başı boş, amaçsız, işsiz ve umutsuz (lümpen) gençler ile tarikat okullarında rejim düşmanı haline dönüştürülen ve Ülkü Ocakları’nın etkisindeki gençliğin eğitilerek bilinçlendirilmesi hedeflendiği…,…Ayrıca Ulusal Güç Birliği’ne bağlı olarak Milli Mücadele yıllarında kurulan örgütlerin günümüzde yeniden kurulması ve faaliyete geçirilmesinin uygun görüldüğü…”

“…Ulusal Güç Birliği’nin liderliğini Kemalist ideolojiye gönül vermiş ve liderlik yeteneklerine sahip bir Türk kızının üstlenmesinin uygun görüldüğü…”

“…Atatürk’ün kurduğu ve ebedi başkanı olduğu C.H.P.’nin ne yazık ki işlevini yitirdiği, bu nedenle Türk siyasal platformunda yeni bir Atatürkçü partinin yer alma zamanının geldiği…”

“Milli mücadele örgütleri” başlığı altında; “…Türkiye Cumhuriyeti devrimlerinin gerçekleştirilmesi ve tam bağımsız bir ülke yaratılması için, “Kemalist Örgütler” in oluşturulması ve ulusal gençliğin bu Kemalist ideoloji içersinde toplanması gerektiği…”

“Üniversite gençliği” başlığı altında; “…Üniversite gençliğinin doğrudan “Ulusal Güç Birliği”ni oluşturması gerektiği, günümüzde üniversite gençliğinin köktendinci akımlar ve sol ideolojiler tarafından kontrol altına alınmaya çalışıldığı, Türkiye’de 1950’lerden itibaren Atatürk devrimlerinden çok önemli ödünler verildiği, emperyalizmin ve gericiliğin birçok alanda güç kazandığı, 28 Şubat 1997 günü yapılan MGK toplantısının Türkiye için bir dönüm noktası olduğu, YÖK’ün kısmen de olsa fundamentalizme karşı tavır alması ve türban genelgesini uygulamaya koymasının olumlu gelişmeler olduğu, bunların yanı sıra hızla açılan taşra üniversitelerinin irticanın kalelerine dönüştüğü, oysaki üniversitelerin cumhuriyet devrim yasalarının uygulandığı kültür ve bilim kaleleri olması gerektiği, üniversitelerde mescit bulunmasının Anayasaya aykırı olduğu…”

“Sonuç” başlığı altında; “…Bu çalışmada “Ulusal Güç Birliği” merkezli Kemalist örgütlerin sağlıklı bir şekilde oluşturulmasının önemi ve gerekliliğinin dile getirildiği, 21.yüzyılda Cumhuriyet devrimlerinin ulusal gençliğe Milli Mücadele döneminden daha çok gereksinimi olduğu, özetle ulusal çapta Kuvayı Milliye ruhunun canlandırılması, örgütlendirilerek hayata geçirilmesi gerektiği…” belirtilmiştir.

Dinamik Anti/Tez / İstanbul, Aralık–2000[değiştir]

6 sayfadan oluşan bu doküman Ümit OĞUZTAN ve Tuncay GÜNEY’den ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“Ebedi Başkan Mustafa Kemal Atatürk”ün strateji dehasının örnek alarak hazırladığımız, Kemalist Model: “Ulusal Gençlik Hareketi” çalışmayı Dinamik adıyla tanımlamayı uygun görmüş, Ulusal Güç Birliği”ne ulaşmanın yolu olarak “Kuvayı Milliye” örneğinden yola çıkılması gerektiğini vurgulamaya özen gösterdiğimiz, 29 ekim 2000 tarihli tez Doğu Perinçek’ e iletilmiştir. Perinçek tarafından kaleme alınan “Ulusal Gençlik Birliği Üzerine Görüşler” adıyla ileri sürülen düşünceler, objektif olarak entelektüel birikim süzgecinden geçirildiğinde, örtülü anti/tez niteliği taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.” dendiği,

“…Perinçek’in Dinamik’te net olarak dile getirilen konuları, kavram kargaşası varmışçasına eleştirdiği, Perinçek’in ulusal gençliği tekeli altına aldığı ve yıllarca kendi istemleri ve görüşleri doğrultusunda örgütleyerek politika ürettiği, eylemler gerçekleştirdiği ve böylece bugünlere gelebildiği, ulusal gençliğin örgütlenmesi Perinçek’in kontrolü dışında gelişir ise Perinçek efsanesinin son bulacağı, bunu bildiği içinde “dinamik” adı verilen projenin hayata geçirilmesinden endişe ettiği, bu nedenle “dinamik” çalışmasını eleştirdiği…”

“…Doğu PERİNÇEK’ in “Cumhuriyet Devrimi İktidarı Projesi” ve “Devletin Yeniden Yapılandırılması” projeleri ile hedeflerine ulaşmayı amaçladığı…” belirtilerek Doğu PERİNÇEK hakkında eleştiriler dile getirilmiştir.

Genel Yapı[değiştir]

5 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK’ten ele geçirilmiştir. Kemal ÖZDEN tarafından hazırlanan, Atatürkçü Düşünce Derneğinin (ADD) içinde bulunduğu durumu belirtir bir rapor mahiyetindeki bu dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“…Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) nin Türkiye’nin en büyük demokratik kitle örgütü olduğu, büyük kentlerin tamamında şubelerinin olduğu, Cumhuriyetin temel değerlerinin savunulması ve irtica ile mücadelede ‘Halk evleri’ tarzı bir misyon yüklenen tek mekanizma olduğu…”

“Durum” başlığı altında; “…Derneğin bu misyonunu kuruluşunun ilk zamanlarında layıkıyla yerine getirdiği, ancak; irtica ile mücadelede Anıtkabir’e milyonları yönlendirebilen, mitingler düzenleyen ADD’nin son iki yıl içerisinde üzerine bir şal örtüldüğü…,…Özellikle son genel kurul toplantısı sonucu yönetime geçen kadronun bulunmuş olduğu görevin işlevini anlamadığı ya da farklı bir şekilde anladığı…”

“Ne yapılabilir, ne yapmalı” başlığı altında; “…ADD’nin bugünkü yönetimden kurtulması gerektiği, Kemalist bir yönetime kavuşturulmasının hayati önem taşıdığı, 28 Şubat çizgisinin kamuoyunda güçlü kılınmasında ADD’nin başarılı ve etkin yegâne güç olduğu, Cumhuriyeti ayakta tutmak için “TSK’nın masanın bir ayağı, diğer ayağının ise güçlü ve etkin ADD yönetimi” olacağı, çünkü TSK bünyesiyle anlaşmazlık halinde olan bir ekibin ADD’de başarılı olmasının beklenemeyeceği…” yazdığı anlaşılmıştır.

“ÜSİAD-Sayın Kemal ÖZDEN-Rumeli CD. No:5/2 Şişli/Nişantaşı/İSTANBUL” başlığı altındaki yazının bir önceki “genel yapı” isimli dokümana cevap niteliğini taşıdığı ve “Sayın Kemal ÖZDEN” hitabıyla başlayarak, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin faaliyetlerinin özellikle dış istihbarat örgütleri ile mevcut rejime karşı yıkıcı/bölücü grupların dikkatini çektiği, bu nedenle emperyalist güç odaklarının hedefi haline getirildiği…,… psikolojik savaşın en ucuz, en etkin ve başarıya ulaştıran en kısa yolunun sivil toplum örgütleri olduğu, bu nedenle Türk kamuoyundaki Kemalist prensip ve düşüncelerine sahip kişilerin ADD çatısı altında yoğunlaştığı, bu durumun son derece sevindirici ve onur verici olduğu…,…bu nedenle ADD yönetim kademelerindeki şahsiyetlerin, vizyona yansıyan değil gerçek portrelerinin önem arz ettiği ve bu yapı içerisinde provokatör yapılanmalara asla izin verilemeyeceği…,…ADD’nin kuruluş aşamasından günümüze kadar tüm faaliyetlerinin sanıldığının ötesine büyük bir dikkat ve ciddiyetle izlendiği, bundan sonraki çalışma, yöntem ve amaçlananların kaçınılmaz olarak izleneceği ve gereğinin yerine getirileceğinin…” belirtildiği anlaşılmıştır.

USİAD, Ulusal Sanayici ve İş Adamları Derneği / İstanbul–12 Nisan 2000[değiştir]

6 sayfadan oluşan bu doküman Ümit OĞUZTAN ve İşçi Partisi İstanbul İl Örgütü binasında yapılan aramada ele geçirilmiştir.

Amaç” başlığı altında; “…USİAD’ın, global finans kaynaklarının, ulusal üretimi önce kilitleyip ardından da tümden işlemez ve başarısız kılma hedefinin karşısında, yeni bir güç olarak çıkartılmaya çalışıldığı…,…Henüz kuruluş sorunlarını tam anlamıyla aşamamış olmasına rağmen USİAD’ın “yerli malı” üretimi ve kullanımı mesajından yola çıkarak girişimlerde bulunmuş olmasının ayrı bir önem ifade ettiği…,…Tüm bu olumsuz gelişmeler karşısında USİAD’ın yerinde ve gerekli bir adım attığı, bu anlamda desteklenmesi, teşvik edilmesi, rota belirlenmesinde yardımcı olunması gerektiği…”

“Sorunlar” başlığı altında; “…USİAD’ın en önemli ve en büyük sorununun, mevcut ekonomik yapı içinde diğer sanayici ve işadamları örgütlerine karşı sergilediği farklı söylem ve ideallerinden dolayı girişimlerinde karşılaştığı engeller olduğu…”

“Sonuç” başlığı altında; “…USİAD’ın faaliyetlerinin ulusal çıkarlara uygun alanlarda desteklenmesi, sorunlarına çözüm yollarının tespit edilmesi, aynı alandaki karşı sivil toplum örgütlerinin desteği ve işbirliğinin sağlanması gerektiği…,…ilişkinin “örtülü” bir biçimde sürdürülerek geliştirilmesi ve desteklenmesinin ülke çıkarları adına yararlı olduğu görülen USİAD’ın göstereceği performansın aynı zamanda ekonomik alandaki aksiyonlar karşısında reaksiyon odağı olarak değerlendirilmesi gerektiği…,…USİAD’ın Türkiye’deki fundamentalist ekonomik açılımlar karşısında ekonomik alanda operasyonal faaliyetlerin etkisiz kılınmasında önemli rol üstlenmesinin uygun görüldüğü…” belirtilmiştir.

Panzehir, Etnik/Bölücü Operasyonların Tasfiyesi, Kürt Hareketi ve Türk-Kürt Kardeşliği / İstanbul– 27 Mart 2000[değiştir]

15 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN’ dan ele geçirilmiştir. Bu doküman Ergenekon Pkk/Kongra-Gel Terör Örgütü bağlantısının anlatıldığı bölümde özetlenmiştir.

Fabrikatör, Gözlem&Analiz / İstanbul-Şubat 2000[değiştir]

27 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN’ dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde;

“…Bu çalışma, “fabrikatör” tanımlaması uygun görülen hukuk doktoru Doğu Perinçek ve Aydınlık Grubu’nun toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanlarda “açık faaliyetleri” gözlemlenerek elde edilen veriler ışığında; objektif değerlendirme prensiplerine sadık kalınarak hazırlanmış bir analizdir…”

“… Marksist ideolojiyi ve Mao Zedung’un yolunu benimseyip savunan Perinçek ve Grubu, uyguladıkları siyasette çok açık bir biçimde Kemalizm’in Sancaktarı ve Kalesi durumunda görülmektedir. Mao Zedung siyaseti, yöntemleri yerine, Kemalist yöntemler sergilemeye özel bir çaba göstermektedir. Ki; sergilenen bu siyasi yöntemin bir benzeri dünyanın hiçbir ülkesinde eşine rastlanılmamış bir “Sol” hareket örneği ortaya koymaktadır. Bu türden siyaset örneği, yalnızca siyasal “fundamentalizm” de vardır. Bilindiği üzere siyasal fundamentalizm literatüründe bu yöntem: “takiyye” olarak tanımlanmaktadır ve Türkiye için, yaşanan bir gerçektir…”

“…Perinçek’in yöntemleri ise; “uzun yürüyüş” olarak tanımlanan, uzun vadeye yayılmış, belirlenen hedeflerin örtülü stratejik plânlamaları olarak özetlenebilir. Nihaî hedefin belirlenebilmesini engelleyici olan bu yöntem, her türden örtülü faaliyete zemin hazırlayıcı çok özel bir metottur…”

“…Toplumun duyarlı olduğu her konuda provakasyonların oluşumuna zemin hazırlanmasının sağlanması, her şey olup bittikten sonra da provokasyonu gerçekleştirenlerin deşifre edilmesi yöntemi ana prensipler arasındaki değişmez bir biçimde her dönemde yerini korumuştur. Provokasyon amaçlı faaliyetlerin tümünde “skandal” örtü işlevi görmektedir. Eylemlerde sergilenen skandallar, gerçekte seçilen hedefi ve belirlenen amacı örtmekte, böylece eylemlerin çözümlenmesi engellenebilmektedir…”

“…Perinçek ve Grubu, her konuda olduğu gibi istihbarat verileri toplanmasında da çok titiz bir ihtiyat sergilemektedir. Yapılan çalışmaların hukuk normlarına uygunluğu sağlanabilmesi için, her dönemde yayın şirketi faal tutulmuştur. Gazete ve dergi yayıncılığının doğal gereği olarak kişi ve kurumlardan bilgi akışı sağlanmış, elde edilen veriler stratejik materyallere dönüştürülerek yayıncılık ve hukuk prensiplerinin sınırları zorlanarak ideolojik amaçlar doğrultusunda, yüksek tahrip gücüne sahip bir silah gibi kullanılmıştır…,… Perinçek ve Grubu’nun yayın faaliyetleri içinde yer alan istihbarat toplama çalışmaları, gazeteciliğin doğal sınırları içinde varsayılamaz. Çünkü, disiplinli bir biçimde sürdürülen arşiv çalışmaları içinde MİT ve Genelkurmay Başkanlığı’nın “çok gizli” belgeleri de yer almaktadır…, …Özellikle kişilere yönelik ciddi bir arşiv bulunmaktadır. Bu arşivde yer alan bilgi ve belgeler, genellikle skandal içerikli provokasyonlara yönelik faaliyetler için bitimsiz bir kaynak durumundadır….”

“…PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalan ile dr. Doğu Perinçek, Bekaa vadisindeki PKK kampında görüşmüşlerdir. Ayrıca, Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi ve İmralı Cezaevi’ne kapatılması ile başlayan süreç içinde Öcalan’ın avukatları ile Dr. Doğu Perinçek arasında başlayan teori ve düşünce alış verişi dikkat çekicidir…”

“…Doğu Perinçek ve Grubu iktidar olmaya yönelik bir siyasi çizgi oluşturmak yerine, sistem içinde “örgütlenmeye” yönelmiş, bu yöntemi ideolojilerine ve iktidara gelebilmeye uygun olabilecek tek yol olarak benimsemişlerdir…,……Perinçek’in uyguladığı muhalefet siyasi anlamda mevcut rejim karşıtıdır. Mevcut rejime “karşı devrim”den yana olduklarını açıklıkla ortaya koyan Perinçek, sisteme entegre olmak, aksayan yönlerinin olumlu gelişmeler doğrultusunda yeniden düzenlenmesi doğrultusunda değil; sistemin artık işlemez bir duruma girdiğini, ömrünü tamamladığı görüşünü benimsetmeye çalışacak anlamda muhalefet eylemleri uygulamaktadır…”

“…Perinçek, uyguladığı siyasi çizgi ile geniş halk kitleleri ile rejimin kurumları için, “antipatiktir”. Bu antipatinin sempatiye değilse bile hoşgörüye dönüşebilmesinin sağlanması için uygun görülen yöntem Kemalizm’e sahip çıkmak olarak saptanmıştır…”

“…Kaynak yaratılması girişimlerinin tümü gizlidir. Siyasi parti içinde yer alan hiçbir üye partinin kaynaklarını bilememektedir. Görünürde üyelerin aidatları, yayıncılık faaliyetleri dışında hiçbir finansal kaynağa sahip görünmemekle birlikte bir çok ticari şirket faaliyete geçirilmiş, yurt içi ve yurt dışında ticari girişimler sürdürülmektedir. Çin ve Federal Almanya gibi ülkeler ile ticari ilişkiler içinde olan şirketlerden pek çok gelir elde edilmektedir…”

“Genel değerlendirme ve öneriler” başlığı altında; “…Objektif olmaya özen gösterilerek özetle ifadeye çalıştığımız veriler ışığında, 21. Yüzyıl Türkiye’sindeki Türk siyaset yelpazesi içinde Dr. Perinçek ve Grubu ulusal çıkarlar göz önüne alındığında olumlu bir siyasetçi olarak tanımlanamamaktadır. Varlığını provokasyon eylemleri ile kendi görüşüne sahip etkin kadroların tasfiyesine bağlı olarak sürdürebilen Perinçek, bugüne değin aydınlatılamamış ve aydınlatılmış pek çok olumsuz gelişmenin içinde görülmüştür. Perinçek’in gelişen ve değişen dünya ve ülke koşulları içinde hangi yönden eseceği belirsiz rüzgârlara göre yelken açan, varlığını sürdürebilmek adına her türden güç odağı ile işbirliğine yönelebilen yapısı ile Türk siyasetinde ne gibi gelişme ve sonuçlara neden olabileceği geçmiş dönemlerindeki eylem ve girişimleri ile belirgindir. Perinçek, net olarak gazeteci portresi değildir. Yine net olarak bir alışılagelmiş bir siyasetçi portresi çizmemektedir. Perinçek’in, ticaretten, teoriye, dış güç odaklarından, provakasyona ve illegaliteye açılımlar yapabilen çok geniş bir yelpaze içinde yer aldığı gözlemlenmiştir. Ayrıca, Perinçek’in yolun başındaki yandaşlarının bugün yanında bulunmayışları da ayrı ve çok önemli bir konudur. Perinçek’in önemle üzerinde durması sonucu, günümüzde her yayın organında üst düzeyde bir elemanının bulunuyor oluşu ise; başlı başına üzerinde düşünülmesi ve araştırma yapılması gereğini işaret eder niteliktedir.”

“Saygılarımızla” yazmaktadır.

İşçi Partisinin Türk ve Kürdü Birlikte Örgütleme Tasarımı, Analiz / İstanbul–7 Nisan 2000[değiştir]

8 sayfadan oluşan bu doküman Doğu PERİNÇEK, Tuncay GÜNEY ve Ümit OĞUZTAN’dan ele geçirilmiştir. İşçi Partisinin Türk ve Kürdü birlikte örgütleme tasarımı çalışmasına cevap niteliğindeki bir analiz olduğu anlaşılan bu dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“İki Karşıt Program Ve İki Karşıt Örgütlenme Modeli” başlığı altında; “…Batı devletleri ve işbirlikçileri, Kürdistan Teali Cemiyeti – PKK örgütlenme modelini dayatıyorlar. Bu anlayışa göre Kürt halk kitleleri Türklerle aynı partide örgütlenemez. PKK şu veya bu biçimde yasallaştırılmalı ve tepeden denetim altında tutulmalıdır. Kürt halkı ayrı siyasal partide örgütlenerek batının denetiminde kalmalıdır…,…Türkiye’nin ulusal güçlerinin Türk Kürt kardeşliğini esas alan örgütlenme modeli ise milliyetlere göre örgütlenmeyi reddediyor, Türk ve Kürdü Kurtuluş Savaşı yıllarındaki Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti deneyiminde ve bugün İşçi Partisi önderliğinde olduğu gibi birlikte örgütlenmeyi savunuyor. ..,…Aynı örgütlenme bugün Türk ve Kürdün siyasal partisini birbirinden ayırmaktadır; böylece yarın devlet olarak birbirinden ayırmanın zeminini korunmaktadır. Aynı örgütlenme modelinin hiçbir ilerici ve özgürlükçü mantığı yoktur. Bu modelin doğal sonucu ayrı devlettir….” yazdığı,

Bu yazıların altında “…Doğu PERİNÇEK’in bu görüşlerinin yerinde olduğu…” belirtilmiştir.

“Birlikte Örgütlenme Eğilimini Güçlendiren Etkenler” başlığı altında; “…Apo’nun Kemalist Devrimi, Atatürk’ü ve Türk-Kürt birliğini savunan açıklamaları halk içinde olumlu etkide bulundu savu ve görüşünün gerçekle hiç örtüşmediği” belirtilmiştir. “…Öcalan’ın yakalanışı ve güvenlik güçleri karşısındaki tavrının görüntülü bir biçimde kamuoyuna yansıması ile birlikte ortaya garip bir “paradoks” çıktığı, o tarihten itibaren de Abdullah ÖCALAN’ın hiçbir sözünün öneminin ve etkisinin kalmadığı, bu ve benzer söylemlerin Abdullah ÖCALAN’ın bir lider olarak kullanılmasında direnç göstermeyi amaçladığı…” belirtilmiştir.

“Birlikte örgütlenme için politika ve önlemler” başlığı altında; “…Halk önderleri ve halk Kürt sorununda çözümün Ankara’dan geleceğini gördüğü gün, yüzünü Ankara’ya çevirecek ve çözümü Türk kardeşleriyle birleşmekte görecektir….” yazdığı,

Bu yazının altında “…PERİNÇEK’in bu görüşünün doğru olduğu, Kürt sorunun çözümünün Ankara’da olduğu, fakat bu soruna Türk-Kürt tanımlamalarıyla yaklaşarak çözüm bulunamayacağı, yaranın daha da büyüyeceği…” belirtilmiştir.

“… Türk ve Kürtleri birlikte örgütleme görevinin yerine getirilmesinde motor rolünü Türkiye’nin batısı oynayacaktır.”

Bu yazının altında “…21. yüzyılda halen Türkiye’nin batısı ile doğusu tanımlamalarının kullanılmasının çok acı olduğu, bu ifadenin bile Türkiye’nin bölünmesine yol gösteren bir anlam taşıdığı…” belirtilmiştir.

“…Türk ve Kürdü birlikte örgütlemede en önemli etken, Kurtuluş Savaşımızın ortak iktidar ilkesini hayata geçirmektir.”

Bu yazının altında “…Bu ifadelerin Kurtuluş Savaşı prensipleri, Atatürk ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti üzerinde kurulmuş tuzak olduğu, Atatürk’ün Cumhuriyet Devrim rejimini “ortaklıklar” ile kurmadığı…” belirtilmiştir.

“Sonuç ” başlığı altında; “Doğu PERİNÇEK’ in “Türk ve Kürdü birlikte örgütleme tasarımı” projesinin Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde yaşanan acılara son verecek bir reçete olmadığı, daha çok kendisini ve partisini iktidara taşıyabilecek çözüm arayışları çalışması olduğu, Fakat ortaya attığı çözüm yollarının Türkiye’nin mevcut rejimini tehlikeli bir biçimde sıkıntıya sokabileceği, soruna baştan itibaren Türk-Kürt tanımlamaları ile ele alınarak ayrımcılık yapıldığı, diğer taraftan her iki taraf arasında kurulması planlanan, düşlenen ve gerçekleştirilebileceği vaat edilen “ortaklık” tan söz edilmesinin “etnik bölünmeyi” kabullenmek demek olduğu, bu tuzağı kuran siyasi partinin Güneydoğu bölgesinde PKK-HADEP-DEP tarafından sırtı sıvazlanarak destekleneceği, ayrıca dış ülkelerin istihbarat örgütleri ve siyasetçilerinin de destekleyeceği, çünkü Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde yeşerecek “etnik bölünmenin” öteden beri arzulanan bir oyun olduğu…” belirtilmiştir.

Reaksiyon, Etnik/Fundamentalist/Bölücü/Yıkıcı Unsurlar, Analiz ve Tasfiye Projesi / İstanbul-Kasım 1999[değiştir]

35 sayfadan oluşan bu doküman Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN’dan ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle;

“Analiz amacı” başlığı altında; “…Reaksiyon adlı bu analiz/projenin amacı Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon’un milli mücadele girişimlerinden günümüze Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını tehdit etmekte olan etnik, fundamentalist, bölücü ve yıkıcı unsurların kaynak ve hedeflerini belirlemesiyle tasfiye edilmesine katkıda bulunabilmektir...”

“İstihbarat ve analizin önemi” başlığı altında; “… aynı resmi istihbarat kadroları, sözde devlet içine sızmış ve devleti ele geçirmeyi başarmış “çeteler” hakkında kendi aralarında dahi traji/komik gelişmeler sergileyip devletin resmi birimlerinin raporlarında yer almışlar, Devlet Güvenlik Mahkemelerindeki “sanık” ve “tanık” sandalyelerine oturarak kamuoyu ve tarihe malolmuşlardır…,…Ülke dışından ulusal varlığı dinamitleme girişim ve faaliyetleri hakkında, gereken çok önemli istihbarat verileri MİT’e akmamış olmalıdır ki; bugün Türkiye Cumhuriyeti ekonomik bağımsızlığını yitirebilmiş, siyasal bağımsızlığı tartışılır duruma düşmüş, ülke topraklarının bir bölümü kopartılma aşamasına gelinmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne etnik/fundamentalist/bölücü/yıkıcı unsurların militanları milletin vekili olarak girebilmiştir…”

“Günümüz Türkiye’si” başlığı altında; “…seçimlerle çeşitli baskı gruplarının oluşturulduğu ve bu baskı grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisine yön verildiği, Türkiye’de fundamentalizmin hükümet olabildiği, ayrıca etnik/fundamentalist/bölücü/yıkıcı unsurların örgütlenmesine sivil toplum örgütlenmesi adının verildiği…”

“Siyasi partiler” başlığı altında; “…Türk siyasal yaşamında etnik/fundamentalist/ bölücü/yıkıcı gruplar tarafından organize edilen siyasi partiler oluşturulabildiği ve bu partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmelerinin sağlandığı, Hangi görüşü savunurlarsa savunsunlar siyasi liderlerin eğitimlerini ülke içindeki dış ülke okullarında ya da dış ülkelerde emperyalizmin güç odaklarının sağladığı burslarla tamamlamış oldukları…”

“Eğitim” başlığı altında; “ …Türkiye’de eğitimin fundamentalist grupların legal kurumları olan bazı vakıfların kontrol ve denetimine geçtiği, bu çalışmaların uygulamaya konduğu dönemlerde, istihbarat organı MİT tarafından fark edilmemiş olmasının düşündürücü olduğu…”

“Çözüm” başlığı altında; “…1924 Anayasasının değiştirilmesiyle başlayan süreçte Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerin uygun zemin bulmalarına kapı açıldığı, 1924 Anayasası yeniden yürürlüğe konmadıkça Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel sorunlardan kurtulamayacağı, Etnik bölücü unsur olarak Türkiye’nin önündeki en büyük sorunlardan birisinin Kürt sorunu olduğu, Türkiye’nin mevcut siyasal otorite ile bu sorunun üstesinden gelebilmesinin mümkün olmadığı, milli mücadele yıllarında Türk/Kürt kardeşliğini en iyi silahlı kuvvetlerin düzenlediği, bugün için de şartların bunu gerektirdiği, askeri müdahalelerin demokrasinin askıya alınması olarak savunulabileceğini fakat her ülkenin silahlı gücünün varlık nedeninin ülke bağımsızlığını ve bütünlüğünü korumak olduğu…” belirtilmiş,

Yazının sonunda ise “Saygılarımızla Strateji Grubu” yazdığı, “Strateji Grubu” yazısının üzerinin karalandığı görülmüştür.

ÖRGÜT DOKÜMANLARI DEĞERLENDİRMESİ[değiştir]

Şekil olarak, tamamına yakın kısmı kapak tasarımlarının, seçilen yazı karakterlerinin benzerlik gösterdiği, yine tamamına yakınının üzerinde hazırlanma tarihi olabileceği değerlendirilen belirli bir tarih yazdığı, birçok dokümanın giriş gelişme ve sonuç bölümü şeklinde belirli bir akademik düzende yazıldıkları ve yazı metinlerinin sonunda “Saygılarımla” veya “Saygılarımızla” , “Strateji grubu” ibarelerinin bulunduğu, kapak tasarımlana “Analiz/Strateji/ Gözlem/Operasyon projesi/Teori/Araştırma” gibi başlıklar eklenilerek çalışmaların sınıflandırıldığı görülmüştür.

İçerik olarak; anlatım üsluplarının benzerlik gösterdiği, birçok dokümanın üst makama hitaben yazılmış araştırma, gözlem ve analizleri içeren, bilgi birikimi yüksek kişilerce hazırlanabilecek resmi çalışma raporu şeklinde olduğu anlaşılmıştır.

Dokümanların, üzerlerinde yazılı tarihlere göre tamamına yakınının 1999 ve 2000 yılları içersinde hazırlandığı, ilk olarak metni içerisinde “Ergenekon’un re-organizasyonuna katkıda bulunmak amacıyla hazırlandığı” yazılı Ergenekon dokümanının yazıldığı, diğerlerinin ise Ergenekon dokümanında belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda hazırlandığı,

Örneğin, Ergenekon dokümanında, sivil açılımlardan bahsedildiğinden “Lobi”, kimyasal ve biyolojik silah üretimi yapılmasından bahsedildiğinden “NBC Silahları Üretim Analizi”, Medya kuruluşlarının kontrol altına alınması ve örgütün kendi medya kuruluşlarını oluşturmasından bahsedildiğinden “Ulusal Medya 2001”, “Kanal 6 Analiz”, “Televizyon Analiz”, “Dergi” çalışmalarının yapıldığı, bu tespitin diğer dokümanların önemli bir kısmı için de geçerli bulunduğu,

Veli KÜÇÜK’ten ele geçirilen dokümanların genel olarak orijinal ciltli, bir kısmının mavi ve yeşil kâğıt üzerine yazılı, diğer kişilerden ele geçirilen dokümanların ise fotokopi ya da dijital ortamda oldukları, Veli KÜÇÜK’ ten ele geçirilen bir kısım dokümanlar üzerinde el yazısı ve karalamaların olduğu, diğer kişilerden ele geçirilen fotokopiler üzerinde de bu işaretlerin aynısı ile bulunduğu görülmüştür. Buna göre örgütün oluşumunu gösteren bu dokümanların orijinallerini Veli KÜÇÜK’ün sakladığı, diğer kişilerin ise Veli KÜÇÜK’ ten temin ettikleri anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak, dokümanların örgütsel yapının almış olduğu kararların deklare edilmesi, örgüt amaçlarının güncellenmesi, alınan kararların hayata geçirilmesi ve örgütün stratejilerinin üyelerine duyurulması için hazırlandığı, en önemlisinin Ergenekon dokümanı olduğu, diğerlerinin bu dokümanda belirlenen örgütün amaç ve stratejilerine uygun olarak ve birbirlerinin devamı şeklinde hazırlandığı anlaşılmıştır.

Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta evinde yapılan aramada da bulunan bir kısım dokümanlar ile ilgili olarak özetle; Bu belgelerin Ergenekon Örgütünün yeniden yapılanmasının bir tasarımı olduğunu, Doğu PERİNÇEK in “Yeniden Yapılanma” diye bir teorisinin olduğunu, Veli KÜÇÜK’ün onu genişleterek tasarı haline getirdiğini, Lobi çalışmalarını Doğu PERİNÇEK, Ümit OĞUZTAN, Adnan AKFIRAT ve kendisinin de katıldığı bir ekibin yaptığını, son şeklini ise Veli KÜÇÜK’ün verdiğini, Ergenekon’un yeniden yapılanmasıyla ilgili tezi Doğu PERİNÇEK, Hasan YALÇIN, Deniz BİLGE, Emekli Albay Suphi KARAMAN ile birlikte hazırladıklarını, Mafyanın yeniden örgütlenmesi konulu çalışmayı da Doğu PERİNÇEK ve Ümit OĞUZTAN’ın hazırladığını söylemiştir.

ELE GEÇİRİLEN SİLAHLAR[değiştir]

Oktay YILDIRIM’dan 27, Fikret EMEK’ten 12 adet olmak üzere; toplam 39 adet el bombası ele geçirilmiştir.

Oktay YILDIRIM’dan elde edilen, üzerinde “Raptiye 1920” ve “Mühimmat İstif Kartı”, “Stok No:87, MEA”, “Kapsül Kutusu 50’lik” ibreleri yazılı, her iki tarafında taşıma halatları bulunan yeşil renk kapaklı ahşap sandık içindeki 27 adet el bombası ve Fikret EMEK’ten ele geçirilen 12 adet el bombası için verilen ekspertiz raporlarında özetle ; “… El bombalarının askeri amaçlar için üretilen mühimmatlardan olup, piyasada temininin mümkün olmadığı, bu tür mühimmatları çeşitli yollarla ele geçiren şahısların terör amaçlı ve şahsi menfaatler doğrultusunda kullanmakta oldukları, el bombalarının piminin çekilerek ilgili hedeflere atılmasından sonra meydana gelen patlamalardan dolayı canlılar üzerinde öldürücü yaralayıcı, cansızlar üzerinde ise yakıcı yıkıcı tahrip edici özelliğe sahip olacağı fakat söz konusu el bombaların kullanılmadan operasyon sonucu elde edildiğinden dolayı TCK’nun 174 ve TCK’nun 6136 kanuna 2478 sayılı kanun ile eklenen Ek-5 maddesinde mütalaa edileceği…” yine parmak izi araştırması sonucu verilen ekspertiz raporunda özetle “…olay yerinde elde edilen şeffaf bant yapışkan yüzeyinde Oktay YILDIRIM’ın sağ el işaret ve sol el işaret 2 parmak izlerinin aynısı olduğu…” belirtilmektedir.

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Mühimmat Fabrikası Müdürlüğü özetle; Sorulan el bombalarının değişik tarihlerde Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’na verildiğini belirtmiştir.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı 1.Ordu Komutanlığından alınan yazıda; Oktay YILDIRIM’ın Astsb.Lv.Kd.Bşçvş. rütbesiyle görev yaptığı 6’ıncı Mot.P.A.K.lığı (Hasdal/İstanbul)’dan 01 Nisan 2005 tarihinde malulen emekliye ayrıldığı, halen Türk Silahlı Kuvvetleri Bünyesinde görevli olmadığı, bu nedenle kendisine herhangi bir görev verilmesinin söz konusu olmadığı, mühimmat istif kartının, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kullanılan (Stok No:918) standart mühimmat istif kartı olduğu, 15.06.1997 tarihinde sayım maksatlı olarak işlem gördüğü, Mühimmat istif kartı üzerinde en son işlem yapan şahsın kimliğine ilişkin bir ibare bulunmadığı, mühimmat istif kartının üzerine takılı olduğu ve ele geçirilen mühimmatın taşınmasında kullanıldığı anlaşılan sandığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinde el bombalarının taşınmasında ve depolanmasında kullanılan orijinal mühimmat sandıkları ile benzer özelliklere sahip olduğu, ele geçirilen mühimmatın TSK’dan çalınıp çalınmadığı ile ilgili olarak herhangi bir belge ve soruşturma evrakına rastlanılmadığı, bu kapsamda (E) .Lv.Kd.Bşçvş.Oktay YILDIRIM’ın görev yaptığı Hasdal Kışlasında mühimmat sayımları yapıldığı ve envanterde bulunan mühimmatın tam olduğunun anlaşıldığı, el bombalarının iki adedinin, Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde de bulunan MKE (Askeri fabrika) yapımı savunma el bombası olduğu, 4 adedinin Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde de bulunan DM 41 el bombası, 3 adedinin ise ABD menşeli içten dilimli savunma el bombası olduğu, iki adedinin Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde de bulunan ABD menşeli dıştan dilimli savunma el bombası olduğu, bu malzemelerin ordu malı olup olmadığı konusunun ayrıca ve ayrıntılı olarak incelenmesinin gerektiği bildirilmiştir.

Fikret EMEK’ ten; 11 kg. C–3 patlayıcı, 1160 gr. tahrip kalıbı, 1 adet gaz bombası, 10 adet fünye, 5 adet işaret fişeği, 3 adet sis bombası, 21 adet TNT kalıbı, 1 adet yangın bombası, 84 adet kapsül, 24 adet ateşleme çakmağı, 50 metre infilak fitili, 35 adet çeşitli boylarda infilak fitili, 1 adet eğitim bombası, 2 adet demir çubuk içerisinde patlayıcı, 18 gr. Emolite marka patlayıcı, 13 cm uzunluğunda infilak kapsülü için irtibat fitili, 3 adet Golden ibareli plastik tüp içerisinde hidrolik asit, ele geçirilmiştir.

Fikret EMEK’ ten elde edilen patlayıcı ve ilgili malzemeler konusunda verilen ekspertiz raporunda; “…Organize suç örgütleri ve terör örgütlerinin illegal yollarla bu tip malzemeleri ele geçirerek çıkar grupları üzerinde yıldırma, şantaj ve baskı kurma eldeki mevcut patlayıcı malzemelerle kişinin niyetine bağlı olarak istenilen güçte fabrikasyon ve el yapımı, bombanın yapılabileceği, bu tür patlayıcı maddelerin emanet ve uygun olmayan depolama şartlarında bulundurulması ve saklanması sakıncalı olduğundan imha edilmesi gerektiği eldeki mevcut patlayıcıların kullanılması halinde canlılar üzerinde öldürücü ve yaralayıcı, cansızlar üzerinde maddi hasarlara sebep vereceği 6136 sayılı kanuna 2478 sayılı kanunla eklenen EK-5 maddesi kapsamında mütalaa edileceği.” belirtilmektedir.

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Mühimmat Fabrikası Müdürlüğü özetle; Sorulan el bombalarının 10.03.1978 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’na verildiğini belirtmiştir.

Kara Kuvvetleri 1. Ordu Komutanlığından alınan yazıda; Ele geçirilen 5 adet taarruz tipi, 5 adet savuma tipi, 2 adet tapası üzerinde takılı bomba ve 10 adet çinko kutu içerisinde bulunan MKE yapımı ateşleme tapası ile 12 adet TNT kalıbı, 1 adet uçaksavar makineli tüfek mermisi, 1 adet G–3 piyade tüfeği mermisi ile 21 adet boş kovanın askeri mühimmat ve malzeme olduğu ve 1. Ordu Komutanlığına teslim edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Buna göre malzemelerin askeri mühimmat olması sebebi ile askeri görevlilere teslim edilmiştir.

Muzaffer ŞENOCAK’ tan, 3 adet Golden ibareli plastik tüp içerisinde hidrolik asit, 13 cm uzunluğunda infilak kapsülü için irtibatlık fitili, 18 gr. gri renkli madde, ele geçirilmiştir.

Muzaffer ŞENOACAK’ tan elde maddeler için aldırılan ekspertiz raporunda; “…Elde edilen bulgu ve delillerin belli bir düzenek içersinde bir araya getirilerek el yapısı bir bomba yapılabileceği ateşleme sisteminin fitil ateşlemeli el yapımı bomba yapılabileceği söz konusu metaryallerin belli bir düzenek içersinde hazırlanıp kullanıldığında canlılar üzerinde öldürücü yaralayıcı cansızlar üzerinde ise yakıcı yıkıcı ve tahrip edici özelliğe sahip olduğu TCK 174. Maddesi kapsamında mütalaa edilebileceği…” belirtilmiştir.

Fikret EMEK’ten 2, Vedat YENERER’den 1 adet olmak üzere; toplam 3 adet uzun namlulu tüfek ele geçirilmiştir.

Fikret EMEK ve Vedat YENERER’den elde edilen silahlar için aldırılan ekspertiz raporunda; “…Silahların 6136 Sayılı Kanunun 12/4 maddesi kapsamında vahim nitelikli yasak silahlardan oldukları…” belirtilmiştir.

Ali YİĞİT, Emin Caner YİĞİT, Yusuf GÖRÜM, Tanju OKAN, Hüseyin Gazi OĞUZ, Mahir Çayan GÜNGÖR, Aydın GERGİN, Yusuf TUNCER, Asım DEMİR, Mehmet Murat YÜCEL, Aydın YÜKSEK ve Ergün POYRAZ’ dan 1 er adet, Hayrettin ERTEKİN’ den 4, Sami HOŞTAN’ dan 3, Fikret EMEK’ ten 2 adet olmak üzere; toplam 21 adet ruhsatsız tabanca ve toplam 1074 adet dolu fişek ele geçirilmiştir.

Bu silahlar konusunda aldırılan ekspertiz raporlarında “…Silahların 6136 Sayılı Kanun kapsamında oldukları, ancak aynı kanunun 12/4 maddesi kapsamındaki vahim nitelikli yasak silahlardan olmadıkları…” belirtilmiştir.

Oktay YILDIRIM ve Fikret EMEK’ ten 4, Hayrettin ERTEKİN’ den 5, Yaşar ARSLANKÖYLÜ’ den 1 adet olmak üzere; toplam 10 adet bıçak, ele geçirilmiştir.

Bıçaklar konusunda aldırılan ekspertiz raporlarında “…Bıçakların 6136 Sayılı Kanun kapsamında yasak bıçaklardan oldukları…” belirtilmiştir.

Hayrettin ERTEKİN’den, 1 adet muşta, ele geçirilmiştir.

Aldırılan ekspertiz raporlarında “…Muştanın 6136 Sayılı Kanun kapsamında yasak niteliğe sahip bulunduğu …” belirtilmiştir.

İstanbul Ümraniye ve Eskişehir ilinde ele geçirilen toplam 39 adet el bombası hakkında Kriminal Polis laboratuarları Bomba İmha ve İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi tarafından düzenlenen Bomba İrtibat Raporlarında özetle; bu el bombaları ile aynı/yakın kafile ve stok numaralı bombaların kullanıldığı 18 olayın tespit edildiği, bunlardan 7 sinin şiddet içerikli eylemlerde kullanıldığı belirtilmiştir. Bu olaylardan bazıları aşağıda özetlenmiştir.

İstanbul Şişli ilçesindeki Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 10.05.2006 günü 1 adet el bombası atılmış, el bombası patlamamıştır. Bu olayda elde edilen 1 adet el bombasının fünye grubunda M 204 A2 MKE 173–9–85 seri numarası yazdığı, Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından 2 adedinin fünye grubunda M 204 A2 MKE 169-5–85 seri numarası yazdığı, her iki olayda elde edilen el bombalarının numaralarının benzerlik gösterdiği bildirilmiştir.

Şırnak ilinde 18.03.1999 tarihinde il genelinde Hizbullah/İlim Terör Örgütüne yönelik yapılan operasyonlar neticesinde İhsan TEKİN, İsmail TEKİN ve Haci DEMİR isimli şahsın ikametinde yapılan aramada toplam 6 adet el bombası elde edilmiştir. Bu olayda elde edilen (6) adet el bombasından(1) adedinin MKE MOD 45 KF MKE 1–23 10–92 seri numaralı olduğu, Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından 1 adedinin MKE MOD 45 KF MKE 1–23 10–92 seri numaralı olduğu belirtilmiştir.

Trabzon ili Of ilçesindeki bir işyerine Romanya uyruklu Nicu PORTASE isimli şahıs tarafından 26.05.1999 günü el bombası atılmış el bombasının patlaması neticesinde 2 şahıs yaralanmıştır. Turgut SARIALİOĞLU vatandaşın el bombasını atan şahsı kovaladığı sırada Nicu PORTASE isimli şahıs tarafından tabanca ile vurulmuş bilahare kaldırıldığı hastanede ölmüştür. Bu olayda elde edilen 1 adet el bombasını MKE MOD 45 MKE 1–25 10–92 seri numaralı olduğu, Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından 1 adedin MKE MOD 45 MKE 1–25 10–92 seri numaralı olduğu belirtilmiştir.

İstanbul Şişli ilçesindeki Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 05.05.2006 günü (1) adet el bombası atılmış, el bombası patlamamıştır. Bu olayda elde edilen 1 adet el bombasının, TAPA M 204 A2 KF-MKE–91 12–77 seri numaralı olduğu, Eskişehir’de elde edilen el bombalarından 1 adedin TAPA M 204 A2 KF-MKE–91 12–77 seri numaralı olduğu belirtilmiştir.

İstanbul Şişli ilçesindeki Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 11.05.2006 günü (1) adet el bombası atılmış, el bombasının patlaması neticesinde maddi hasar meydana gelmiştir. Bu olayda elde edilen 1 adet el bombasının TAPA M 204 A2 KF-MKE–91 12–77 seri numaralı olduğu, Eskişehir’ de elde edilen el bombalarından 1 adedin TAPA M 204 A2 KF-MKE–91 12–77 seri numaralı olduğu belirtilmiştir.

İzmir Konak ilçesinde İbrahim ÇİFTÇİ’ye ait Alsancak Cafe isimli işyerine 02.10.2006 tarihinde Erdinç UTAŞ tarafından iki adet el bombası atılmış, el bombalarının patlaması neticesinde 2 si ağır olmak üzere 11 kişi yaralanmış, yaralılardan İbrahim ÇİFTÇİ bilahare ölmüştür. Gizli tanık C ifadesinde soruşturma kapsamındaki Sami HOŞTAN’ın İbrahim ÇİFTÇİ’ ye kumarda 3 milyon dolar kaybettiğini bu paranın ödenmesi konusunda aralarında husumet çıktığını beyan etmiştir. Bu olayda kullanılan el bombalarından 1 adedinin TAPA M 204 A KF-MKE–151–6–83 seri numaralı olduğu, Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından 4 adedinin de TAPA M 204 A KF-MKE–152–6–83 seri numaralı oldukları belirtilmiştir. Soruşturma kapsamında bu olaya ilişkin olarak elde edilen deliller İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ[değiştir]

Soruşturma kapsamında ele geçen Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999 isimli örgüt dokümanı içeriği ve soruşturma evrakı genelinden ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün bu dokümanın yazım tarihi olan 1999 yılından da öncesine dayanan gizli örgütlü faaliyet içerisinde bulunduğu, yönetici ve üyelerinin örgütü “Derin Devlet” kabul edip dışa karşı da bu şekilde gösterdikleri, 1999 yılında örgütün re-organizasyonuna ihtiyaç duyulup özellikle sivil unsurların örgüt içinde yer alması gereğinin saptanarak örgüt yapılanması, faaliyet alanı ve yöntemleri ile benzeri hususların yazılı hale getirildiği, bu şekilde örgütün özellikle 1999 yılından sonra sivil açılımlar sağladığı anlaşılmıştır.

Bu husus Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999 isimli temel örgüt dokümanının “Kapsam” başlığı altında “…Ergenekon içinde yer alan TSK mensupları ile Kemalizm’e ve ülkesine bağlı her meslekten sivillerin organizasyonu ile ortaya çıkacak olan yeni yapılanmaya ihtiyaç duyulduğu…” , “Genel değerlendirme” başlığı altında “… Türk Silahlı Kuvvetli bünyesinde faaliyet göstermekte olan ‘Ergenekon’un yeni bir yapılanmaya yönelme zorunluluğu ve gereksinimi vardır. Bunların yanı sıra yeni çalışma yöntemleri geliştirilmesi esastır. Ayrıca Ergenekon'un kamuoyundaki imaj ve düşünce değişiminin sağlanması zorunluluğu vardır. Kamuoyu kafasının karıştığı, içinden çıkamadığı, mantıklı ve tatmin edici açıklamalar alamadığı zamanlarda gelişen her olay karşısında Ergenekon (derin devlet) sözcüğünü anımsayıp, dehşete kapılarak içten içe Ergenekon sözcüğünü yinelemektedir. Bu durum kamuoyunda moral çöküntüsüne neden olmakta, toplumda gelecek endişeleri belirmektedir. Bu gerçeği gören kötü niyetli çevreler ise; Medya kuruluşları içindeki yandaşlarından yararlanarak Ergenekon aleyhinde 'Kara Propaganda' yürütebilmektedirler…” şeklinde ifade edilmiştir. Burada Ergenekon kelimesinin yanında dikkat çekici şekilde (Derin Devlet) vurgusu yapılmış olduğu da görülmektedir.

Hukuk devleti olan ülkemizin kurumları içerisinde bilgi dâhilinde Ergenekon türü bir yapılanma kurulamayacağı açık ise de, bazı örgüt dokümanlarında ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde faaliyet gösterdiği açıklıkla ifade edildiğinden konu Genelkurmay Başkanlığı’na sorulmuş, alınan cevapta özetle “…Böyle bir oluşumun Türk Silahlı Kuvvetleri ve Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde bulunmadığı, bazı dokümanlarda Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olduğu görüntüsü verecek emarelere rastlanıldığı, bu tür uygulama ve çalışmaların Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya yönelik planlı ve kasıtlı işlemler olduğu, söz konusu belgelerin; Türk Silahlı Kuvvetlerine ait belgelerin yazım teknikleri taklit edilerek veya bilgisayar teknikleriyle kurgulanarak oluşturulduğu, son zamanlarda bu tip olaylarla sıklıkla karşılaşıldığı, yapılan adli soruşturmalarda kendisine rütbeli şahıs görüntüsü veren kişilerin çeşitli oluşumlarda ve ticari kuruluşlarda Türk Silahlı Kuvvetleri ile yakın ilişki içinde olduğu yönünde izlenim yaratarak illegal yollarla menfaat temin etmeye çalıştıkları, bunlardan bazılarının geçmişte üniforma giymiş olmalarının Türk Silahlı Kuvvetleri ile halen bir ilişkileri olduğunu göstermeyeceği, bu tip faaliyetlerin gerek kamuoyunda gerekse Türk Silahlı Kuvvetlerinde esefle karşılanacağı…” bildirilmiştir.

“Derin devlet” tabiri Türk Dil Kurumunca “Devletin çıkarlarını gözetip kolladığı öne sürülen, göz önünde olmayan örtülü güç” olarak tanımlanmıştır. Oysa “Derin devlet” olduğunu kabul eden ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün devletin yüksek çıkar ve menfaatlerini gözetmekten çok, örgütün ideolojik görüşlerinin hâkim olması ve demokrasi dışı yollardan baskı, sindirme ve gereğinde terör yöntemleri ile devleti yönetmeyi veya yönetimleri baskı/kontrol altında tutmayı, bunu sağlamak için de Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Teşkilatı, Yargı ve diğer devlet kurumları ile birlikte Siyasi Partiler ve Sivil Toplum Örgütlerine sızmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün yapılanması temel belgesi olan Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999 isimli örgüt dokümanında açıklıkla yer almıştır.

Bu dokümanın “Organizasyon planı” yazılı başlığı altındaki “Merkez Yönetim” alt başlığında aynısı ile “…Ergenekon, örgütün Başkanına doğrudan bağlı olan 4 Daire Komutanlığı ile iki sivil Başkanlıktan oluşmalıdır. Toplam 6 ünitenin komutan ve başkanlarının bir asistanı ile bir de bölüm uzmanından oluşan iki yardımcısı olmalıdır. Ünitelerin komutan ve başkanlarının yanında görev alacak bölüm uzmanı, illegal faaliyetlerin yurtiçi ve yurtdışı hukuk plâtformunda legal gibi gösterilebilmesi düzenlemelerinden sorumlu olacaklardır. Şöyle ki:

1 -:Ergenekon Başkanlığı

2-:İstihbarat Dairesi Komutanlığı

3-:İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Dairesi Komutanlığı

4-:Operasyon Dairesi Komutanlığı

5-:Finansman Daire Başkanlığı (Sivil)

6-:Örgüt İçi Araştırma Dairesi Komutanlığı

7-:Teori Tasarım ve Plânlama Dairesi Başkanlığı (Sivil)”

Bu ünitelerin komutan ve başkanları birbirlerini tanımalarında hiç bir sakınca olmamakla birlikte, birbirlerinin görev ve sorumluluk alanlarını bilmemeleri esası, Ergenekon'a istihbarat örgütleri içinde ayrıcalıklı bir özellik ve güvenlik kazandıracaktır.” , “…Bu 6 ünitede görev alacak ajanlar, kendi bölümlerinin komutan ve başkan asistanları dışında diğer üniteler ve personel ile hiç bir şekilde irtibat kuramamalıdır...”

Aynı bölümün devamında “…Örgütün üst düzey yöneticileri ile personel ve ajanlar arasında mutlak mesafe olmalıdır. Aksi halde başarısız bir operasyon sonucunda üst düzey yöneticilerinin korunması sağlanamayacağı gibi, örgütün kendisi riske atılmış olur ve örgütün imajı korunamaz. Üniteler arasında enformasyon değerlendirmesinde ayrıcalık tanınabilecek tek bölüm "Operasyon Dairesi Komutanlığı"dır. Çünkü elde edilen enformasyon analiz ve değerlendirilmesinde gerektiği hallerde katkısı olabilir.” denilmektedir.

Bu şekilde örgütün “hücre” denilen yapılanma şeklini benimsediği anlaşılmaktadır.

Dokümanın “Kontrol Dairesi” başlıklı bölümünde; “…Bu dairenin varlığından Ergenekon Örgütü Başkanı/Komutanından başkaca hiç kimsenin bilgisi olmaması kesin bir gerekliliktir. Operasyonlarda yer alması zorunlu olan bu dairede yer alan ajanların ilk görevi; operasyon alanı içinde bulunmak, operasyon esnasında temizleme ve ortadan kaldırma gibi işlemlerde doğabilecek sorunları çözümlemektir. İkinci bir görevleri, karşı istihbarat örgütlerine geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykırı hareket eden herhangi bir ajanı öldürmektir. Bir ajanın sonu başlangıcında olduğunun ilk işareti, örgüte ve ajanlarına karşı sorumluluk alanında yarar sağlamamaya başladığı süreçtir. Kontrol Dairesinde görevlendirilecek ajanlar, mutlaka Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinden ve özel operasyon ünitelerinden çok dürüst, güvenilir kişilerden seçilmelidir. Bu ajanlar merhametsiz olmalı ve bağımsız görev yapabilmelidirler. Emirleri doğrudan Ergenekon Komutan'ından almalıdırlar, üst yöneticiler ve örgüt personeli ile ajanları tarafından bilinmemelidirler…” denilmiştir.

Buradaki saptamalar ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün ayrıca yoruma yer vermeyecek şekilde gizlilik, katı hiyerarşik kural ve uygulamalarını göstermektedir.

Soruşturma evrakı içeriğine göre, kendisinden el bombaları, patlayıcı ve suikast silahı ele geçirilen Özel Kuvvetler Komutanlığından emekli Fikret EMEK’ in örgütün yukarıda anlatılan “Kontrol Dairesinde” görevli bir üyesi olduğu anlaşılmıştır.

Ergenekon dokümanında belirtilen organizasyon planında, 4 örgüt biriminin başında asker, 2 örgüt biriminin başında sivil şahısların yer alacağı, yine bu iki sivil şahsın yanında bir asistan ve bölüm uzmanı adı altında yardımcılarının bulunacağı belirtilmiş, bu ayrım ile örgütün askeri ve sivil olarak iki temel yapılanması sistematik olarak ortaya konulmuştur.

Soruşturma kapsamında ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün yukarıda belirtilen askeri yapılanmasının bütün daireleri deşifre edilememiş ise de sivil yapılanması olan “Lobi” birçok birimi ile birlikte deşifre edilmiştir.

Soruşturmada elde edilen Lobi - Aralık 1999 İstanbul isimli örgüt dokümanın Organizasyon planı” başlığı altında; Lobi’nin organizasyon planının anlatılarak bu yapının,

1-Merkez

2-Araştırma ve bilgi toplama

3-Analiz ve değerlendirme

4-Finans ve ticaret

5-Kültür ve bilim

6-Teori ve senaryo

7-İletişim ve propaganda

8-Hukuk

9-Uluslar arası ilişkiler,

Şeklinde oluşturulduğu, “Merkez” başlığı altında; “…Lobinin merkezinde görev alması için Ergenekon tarafından atanmış güvenilir beş sivil yönetici bulunacağı…” belirtilmiştir.

Soruşturma kapsamında elde edilen deliller, örgütsel ilişkiler, emir komuta zincirindeki yerleri ve tüm soruşturma geneline göre İlhan SELÇUK, Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, Muzaffer TEKİN, Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU, Sevgi ERENEROL ve Mehmet Fikri KARADAĞ’ın örgütün yöneticilerinden oldukları anlaşılmıştır.

İlhan SELÇUK’ un ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün Teori Tasarım ve Plânlama Dairesi Başkanlığı (Sivil) olarak adlandırılan bölümünden sorumlu yöneticisi, Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU ve Doğu PERİNÇEK’in de aynı bölümde sorumlu düzeyde yönetici konumunda oldukları, Veli KÜÇÜK ve Muzaffer TEKİN’ in, ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ üst yapılanması ile bağlantıyı sağladıkları, bunun yanı sıra ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün sivil yapılanması “LOBİ” ile ilişkilerde köprü eleman görevi yaptıkları, Mehmet Fikri KARADAĞ’ın ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinden olarak bu kişilere yardımcı konumda görev yaptığı, Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN ve Mehmet Fikri KARADAĞ’ın aynı zamanda Mafya ve Sivil Toplum Örgütleri ile bağlantıyı sağladıkları, Sevgi ERENEROL’ un ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün “LOBİ” yapılanmasının Sivil Toplum Örgütlerinden sorumlu yöneticisi olduğu anlaşılmıştır.

Örgüt yönetici ve üyelerinin zaman zaman açık ve gizli ortamlarda bir araya gelerek toplantılar yaptıkları, ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün yöneticilerinden olan Sevgi EERENEROL’ un basın sözcülüğünü yaptığı Türk Ortodoks Patrikhanesine bağlı bir kilisenin bir kısım açık ve gizli örgüt toplantılarının mekânı olduğu anlaşılmıştır.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ üyesi Emin GÜRSES’in, VELİ KÜÇÜK ile birlikte birçok kişinin gözaltına alınmasından bahsedildiği bir telefon görüşmesindeki “Bir şey var, mesela Güler KÖMÜRCÜ var gazeteci, onu da almışlar, hiç bunlarla bir ilişkisi yok, demek ki mesela benim bildiğim bir ilişkisi yok, birçok toplantıya ben gittim, hiçbir zaman Güler KÖMÜRCÜ’yü orda görmedim, bunlar gizli toplanıyorlar diyor, gizli toplantılarda bile görmedim Güler KÖMÜRCÜ’yü. Demek ki bunun haricinde benim gitmediğim bunlar ayrı bir iş çeviriyorlar” sözleri, bu tespiti doğrulamaktadır.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN DEVLET İÇİNDEKİ YAPILANMASI[değiştir]

Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999 isimli temel örgüt dokümanı ve diğer bazı örgüt dokümanlarında ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde faaliyet gösterdiği açıklıkla ifade edilmiştir.

Genelkurmay Başkanlığı’nın buna dair cevabına ise yukarıda yer verilmiştir.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün yapılanması, temel belge olan bu örgüt dokümanında açıklıkla yer almış Ergenekon Başkanlığı’ na bağlı İstihbarat Dairesi Komutanlığı, İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Dairesi Komutanlığı, Operasyon Dairesi Komutanlığı, Örgüt İçi Araştırma Dairesi Komutanlığı olarak belirtilen birimlerin yöneticilerinin asker kişilerden oluşacağı belirtilmiştir. Bu bilgiler ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün kurucu ve önemli yöneticilerinin asker kökenli olduğunu göstermektedir.

Sevgi ERENEROL’dan ele geçirilen “Derin Ergenekon” başlıklı, tarihi/mitolojik kavramlar ile Ergenekon’ un anlatıldığı dokümanın bazı bölümlerinde özetle “…Kurtlar Vadisinin bulunduğu yerin özel adı Ergenekon’ dur. Ergenekon Türk’ün milli duruşudur…,…Agartanın Bilgi İşlem ve uygulama Merkezi olan Ergenekon’un işlevi çok özel zamanlarda ortaya çıkar…,… Ergenekon’un görev alanlarının içinde Türk Ordusu’nun çok önemli yeri vardır. Türk Ordusu içinde bu görevler ve görevliler Alpler ve Erenler olmak üzere iki misyona ayrılırlar. Her birim Türk Ordusunun o kült birimlerini oluşturur. Alpler, Özel Harp Dairesinin faaliyetlerini devam ettirir. Erenler ise işin Parapsikolojik spiritüel ya da başka bir anlatımla ilâhi yönünün sergilemesini yapar. Bu sistemin idarecileri çok özeldir. Sistemin başında görülmezler. Ve asla deşifre olmazlar…” denilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ için önemine vurgu yapılmaktadır.

Ele geçen örgüt dokümanlarından ve diğer delillerden, ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün Türk Silahlı Kuvvetlerine sızma çalışmalarına ayrı bir önem verdiği, bu yöndeki bazı faaliyetlerini “Karargâh Evleri” projesi şeklinde adlandırarak, özellikle Harp Okullarında bulunan Subay ve Askeri Öğrencilerle ilgilendikleri, bunların yanı sıra halen görevde olan bazı Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile ilişki içerisinde oldukları anlaşılmaktadır.

Soruşturma kapsamındaki Veli KÜÇÜK (Emekli Tuğgeneral), Mehmet Fikri KARADAĞ (Emekli Kurmay Kıdemli Albay), Muzaffer TEKİN (Piyade Kd. Yüzbaşı-Disiplinsizlik), Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK (Yüzbaşı -istifa), Fikret EMEK (Emekli Piyade Kıdemli Binbaşı-Malulen), Oktay YILDIRIM (Emekli Levazım Kademeli Başçavuş- Malulen), Muhammet YÜCE (Hava Uzman Çavuş- sözleşme feshi), Mahmut ÖZTÜRK (Emekli Levazım Başçavuş), Orhan TUNÇ (Emekli Kademeli Kıdemli Başçavuş), Rafet ARSLAN (Emekli Topçu Yüzbaşı- Malulen) ve Gazi GÜDER (Deniz Yüzbaşı - İstifa)’ ün geçmiş dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yaptıkları anlaşılmıştır.

Veli KÜÇÜK, İlhan SELÇUK, Doğu PERİNÇEK, Muzaffer TEKİN, Mehmet Fikri KARADAĞ, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Sevgi ERENEROL, Erkut ERSOY, Habip Ümit SAYIN, Hayrettin ERTEKİN, Güler KÖMÜRCÜ ve Hikmet ÇİÇEK’ in doğrudan askeri yapılanma ile irtibatlarının bulunduğu anlaşılmaktadır.

İşçi Partisi Genel Merkez binasında bulunan “Çok gizli” ibareli 5 sayfa “Konu: İP / Karargâh Evleri” başlıklı yazının bazı bölümlerinde; “…İşçi Partisi (İP) ve Alevi kesimin yanı sıra bazı TSK mensupları ve memurların da katılımıyla emperyalistlerle, Cumhuriyet karşıtları/yıkıcıları ile mücadele amacıyla bir hareket başlatıldığı yönünde hassas kaynaktan bilgiler intikal etmiştir, Yürütülecek bu çalışmalarda, hiçbir kurum ve oluşumun zarar görmemesi için Karargâh evleri adı altında çekirdek kadroların oluşturulmasının öngörüldüğü alınan bilgilerdendir…”… , … “İP’nin sözde Ermeni soykırımına karşı kamuoyundan aldığı olumlu tepkiyi arttırmak gayesiyle katıldığı Karargâh Evleri projesi ile ilgili olarak gerçekleştirilen toplantılarda; …kadroların birbirleriyle iletişimde kesinlikle telefon kullanmaması, haberleşmenin canlı kuryelerle gerçekleştirilmesi, İP’ne zarar vermemesi ve partinin kapatılmasına neden olmaması için bu örgütlenmenin parti dışı bir oluşumu zaruri kıldığı hususlarının dile getirildiği intikal eden bilgilerdendir…”… , … “…Doğu ve Güneydoğu’da ağa/aşiret ve korucu olgusu ile Alevi kesimini hedefe ulaşana kadar olan süreçte kullanma/istifade arayışlarını boyutlandırma planlamaları konusunda İşçi Partisinin girişimlerde bulunduğuna dair bazı bilgiler intikal etmiştir…”… , … “ TSK bünyesinde daha ziyade Havacı Kesimin Karargâh Evleri projesinin bir parçası olduğu hassas kaynak bilgilerindendir. Özellikle Hava Harp Akademisi ve Hava Harp Okulu bünyesinde sürdürülen faaliyetlerde bazı üst rütbeli subayların da yer aldığı istihbar olunmuştur. Bu arada lojmanda muhteviyatı belirlenemeyen mühimmatın kasa içerisinde muhafaza edildiğinin belirtilmesi dikkati çekmiştir. Hava Harp Akademisi’ndeki aynı görüşü benimseyen subayların kurmaylık sınavında yüksek notlar alması konusunda girişimlerde bulunulduğu alınan bilgilerdendir…”… , …“…Askeri kesimin İşçi Partisi ile arasındaki bağlantı ise Alb.C. tarafından sağlanmaktadır…”… , … “…Söz konusu yapılanmaya ilişkin elde edilen bilgilerden hareketle hazırlanan şema ve açıklaması ek’te sunulmuştur…” denilip faaliyet içerisinde yer alan Hikmet ÇİÇEK ve diğer kişilerin değişik başlıklar altında listelendiği karargâh evleri başlıklı bir şema yapılmıştır.

Milli İstihbarat Teşkilatından alınan yazıda Karargâh Evleri belgesinin Müsteşarlık tarafından hazırlandığı, elde edilen belgenin Genelkurmay Başkanlığına sunulan nüshanın sureti olduğu belirtilmiştir.

Genelkurmay Başkanlığından alınan yazıda ise Karargâh Evleri belgesindeki iddialar nedeni ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığına soruşturma talimatı verildiği belirtilmiştir.

“Çok Gizli” olan bu belgenin, belgede muhatap alınan kişilerin eline geçmesi ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün gizli kadrolaşma faaliyetlerinin boyutunu göstermektedir.

Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Veli KÜÇÜK’ ün tayinle bir yere gideceği zaman kendi ekibini kaydırdığını, fakat bu olayı çok dikkatli yaptığını, bu nedenle hiç kimsenin fark etmediğini, mesela İzmit Alayından Giresun’ a giderken İzmit Alaydaki adamlarını değil de Kars’taki ya da Ankara’daki adamlarını kaydırdığını, söylemiştir.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün eylemlerde kullanacağı patlayıcı maddeler, suikast silahları, el bombaları gibi mühimmatın bir kısmının askeri yapılanma içinde bulunan örgüt üyelerince temin edilebildiği, kendilerinden bu tür mühimmat ele geçen asker kökenli Oktay YILDIRIM ve Fikret EMEK’in görevli oldukları dönemde bu tür mühimmatı gizlemek veya sarf göstermek suretiyle karargâh dışına çıkartmış olabilecekleri anlaşılmış, soruşturma kapsamında ele geçirilen askeri silah mühimmat ve benzeri malzemelerden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olanları askeri kurumlara teslim edilmiştir.

Gizli Tanık İsmet ifadesinin konu ile ilgili bölümünde özetle; “…Geçmiş dönemde kendilerine silah ve patlayıcılar ile suikast yapılacak kişilere ilişkin istihbarat bilgilerinin görevli askeri şahıslarca bizzat verildiğini…” söylemiştir.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün asker kökenli ve sivil birçok yönetici ve üyesinde bazıları devletlerarasında husumete yol açacak derecede gizli askeri belgeler ele geçirilmiştir. Bunlardan bazılarının örgüt üyelerince ve örgüt amaçları doğrultusunda yayınladığı görülmüştür. Sivil olan örgüt mensuplarının askeri gizli belgelere ulaşması ancak Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki asker kişiler ile bağlantıları ile mümkün görülmektedir. Örneğin Muzaffer TEKİN, Mete YALAZANGİL, Fikret EMEK ve Kemal KERİNÇSİZ’ den ele geçirilen CD’de; Milli Güvenlik Kurulu toplantılarından önce Kuvvet Komutanlarının yaptığı gizli toplantı notları yer aldığı görülmüştür.

Emin GÜRSES “…Ergün POYRAZ’a gizli askeri bilgi ve belgelerin Şener ERUYGUR tarafından verildiğini…” söylemiştir. Yine Ergün POYRAZ’dan elde edilen ve korumaları tarafından yazıldığı anlaşılan günlük notlarında dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener ERUYGUR, İstihbarat Başkanı Levent ERSÖZ, Teknik ve Mali Daire Başkanı Hasan Atilla UĞUR, MGK Genel Sekreteri Org.Tuncer KILIÇ’la birçok defa makamlarında görüştüğü yazılıdır.

Doğu PERİNÇEK ve İlhan SELÇUK’tan ele geçen “Doğu PERİNÇEK, Kuşatma Nerden ve Nasıl Yarılır, 16 Kasım 2003” başlıklı yazının bazı bölümlerinde özetle; Milli Hükümetin kurulması gereğinden bahsedilerek “…Kuşatma iç cepheden ve Tayyip Erdoğan hükümetinin düşürülmesi ile yarılır…,… Tayyip Erdoğan hükümeti nasıl bertaraf edilebilir ve Milli Hükümet nasıl kurulabilir, Tayyip ERDOĞAN iktidarı, Millet-Ordu işbirliği ile bertaraf edilebilir. Millet-Ordu işbirliği, hiçbir zaman saray darbesi anlamını taşımamaktadır. Millet-Ordu işbirliğinin unsurları Milli Kuvvetler olarak adlandırılacaktır. Milli Kuvvetler şöyle sıralanabilir: Halk Hareketi, Milli Güçbirliği, Meclisteki milli kuvvetler, Ulusal Medya (Ulusal Kanal vb.), Türk Ordusu…” yazdığı görülmüş, mevcut yönetimin düşürülmesi için Türk Silahlı Kuvvetlerinin de içerisinde bulunduğu bir yapılanmaya gidilerek, “Milli Kuvvetler” in oluşturulmasının önerildiği görülmüştür.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ taban kazanmak amacı Türk Milletinin Ordusuna duyduğu sevgi, saygı ve bağımlılığı istismar ederek Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyette bulunduğunu örgüt dokümanlarında ve üyelerinin söylemlerinde dile getirmiş ise de, Genelkurmay Başkanlığının yukarıda anlatılan ve tabii olarak, yapılanmanın Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgisinin bulunmadığı içeriğindeki cevabi yazısı ile Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgisinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Buna aykırı olarak ayrı bir emir komuta zinciri içinde hareket eden bir kısım asker kişilerin bu yapılanma ile bağlantılı olmasının Türk Silahlı Kuvvetlerini bağlamayacağı da açıktır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle bölücü PKK/KONGRA-GEL Terör Örgütüne karşı kararlı mücadelesi tüm dünya tarafından bilinmektedir. Buna karşılık Emekli General Veli KÜÇÜK’ten de ele geçen Panzehir, Etnik/Bölücü Operasyonların Tasfiyesi, Kürt Hareketi ve Türk-Kürt Kardeşliği / İstanbul– 27 Mart 2000 isimli örgüt dokümanında ise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genç ve yetenekli subaylarının PKK üst yönetim kademesine yerleştirilmesinden bahsedilmektedir. ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün yazılı belgelerinde geçen terör örgütü kurup yönetmek prensibini Türk Silahlı Kuvvetleri’nin manevi şahsiyetini de alet edip kullanmak suretiyle kendi ideolojik ve örgütsel faaliyetlerini gerçekleştirmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.

Devletin yeniden yapılanması için öneriler (Mastır plan ön çalışması) başlıklı örgüt dokümanının “Sızma stratejileri geliştirmek” alt başlığında “Yargı, Emniyet, Eğitim, Sağlık, İstihbarat, Ordu, Sivil yeraltı Örgütleri (Mafya), Sivil toplum örgütleri, Meslek odaları, Kooperatifler ve Birlikler, Medya, Camiler ve tarikatlara sızmak ve denetim mekanizmaları oluşturmak…”

Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine–25 Kasım 1999 başlıklı örgüt dokümanının “ Durum ve amaç” başlığı altında; “…Türkiye’nin son 50 yıl içinde Kemalist Devrim yapısından çıkartıldığı, Cumhuriyetin kurumları ve ilişkilerinin büyük ölçüde yıkıma uğratıldığı, Cumhuriyetin yeniden kazanılması için Atatürk’ün altı ok programıyla yeniden örgütlenmesi gerektiği, Cumhuriyet’in yeniden yapılanması için silahlı gücünün olduğu, bütün meselenin, yeniden yapılanmanın diğer ayaklarını teşkil eden Meclis, Hükümet, Yargı ve Halk örgütlenmesi olduğu…” yazmaktadır.

Soruşturma kapsamında yapılan aramalarda elde edilen deliller ve iletişim tespit tutanakları içeriğinden ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün örgüt belgelerinde de belirtildiği şekli ile Yargı, İstihbarat, Emniyet, Üniversite ve diğer kurumlar ve kamu görevlileri hakkında istihbari araştırmalar yaparak fişlemeler yaptığını, bazı kurumlara sızdığını, bu kurumlar içinden bazı görevliler ile örgüt amaçları doğrultusunda bağlantı kurduklarını göstermektedir.

Örneğin, Veli KÜÇÜK’ ün evinde yapılan aramada, 2001 yılında Tuncay GÜNEY’in anlatımları doğrultusunda İstanbul Emniyet Müdürlüğünün İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığından 4422 sayılı yasa kapsamında aldığı projeli çalışma izni yazısı ve dönemin Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar SAÇAN hakkında görevi sırasındaki çıkar ilişkileri ile ilgili istihbari bilgi notları ele geçirilmiştir. Söz konusu resmi yazının Veli KÜÇÜK ya da başka birinin eline geçmesi mümkün olmadığı halde Veli KÜÇÜK’ün Emniyet içerisindeki bağlantıları ile bu belgeye ulaştığı ve derhal çalışmayı başlatan dönemin Şube Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar SAÇAN hakkında istihbari bilgiler topladığı anlaşılmıştır. Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce alınan bu projeli çalışma izninin de soruşturmaya dönüştürülmediği ve sonuçlandırılmadan kapatıldığı tespit edilmiştir.

İşçi Partisi Genel Merkezi binasında yapılan aramada elde edilen bir bilgisayarda, Emniyet Genel Müdürlüğünün 2006 yılında Cumhuriyet Savcısına hitaben düzenlenmiş bilgi notu şeklindeki resmi yazısı ve ekinde 57 rütbeli Emniyet personeli ile ilgili görevlerinin ve dini görüşlerinin yazıldığı belge bulunmuş, bu belgenin iki emniyet müdürü tarafından paraf edilmiş suret olduğu anlaşılmıştır. Yazışma kurallarına göre paraflı suretin yazıyı yazan kurumun arşivinde saklanması gerektiği halde üçüncü şahısların eline geçmesi örgütün Emniyet Teşkilatı içerisinde bağlantıları olduğunu göstermektedir.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN SİVİL YAPILANMASI[değiştir]

Soruşturma kapsamında ele geçirilen örgüt dokümanları ve diğer delillere göre ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün sivil yapılanmasının 4 ana bölümden oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu bölüm hakkındaki açıklamalara iddianamede de yer verildiğinden başlıklar halinde belirtilmekle yetinilecektir.

1-Teori Tasarım ve Planlama Daire Başkanlığı, Bu birimde örgütün sivil yapılanmasının temellerini oluşturan Lobi-Ergenekon dokümanında gösterilen hedef ve prensiplerin uygulanmasını ve kontrolünün sağlandığı,

2-Finansman Daire Başkanlığı, Bu birimde örgüt dokümanlarında gösterilen hedef ve prensiplere göre örgüte gelir getirici işlerin organize edildiği,

3-Sivil Toplum Kuruluşları Yapılanması, Örgüt bünyesinde kurulan sivil toplum örgütleri ve etki/kontrol altında tutulması amaçlanan diğer sivil toplum örgütlerinden oluştuğu,

4-Medya ve İletişim Yapılanması, Ulusal Kanal, Cumhuriyet Gazetesi, Aydınlık Dergisi ve bağlı birleşik kuruluşlar ile diğer medya kuruluşlarının da yönlendirilerek tek merkezden yönetilmesini sağlamak amacı ile sızdırılmış örgüt üyelerinden oluştuğu, anlaşılmıştır.

ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTLERİ (MAFYA) BAĞLANTISI[değiştir]

Ergenekon yapılanmasının temel belgesi olan, Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999 isimli dokümanda “21. yüzyılda yepyeni bir yapılanma ile değerli TSK mensuplarının yanı sıra sivillerden de sonuna değin yararlanılması gerektiği”, “…illegal çevrelerden seçilecek elemanların teknik ve siyasal ideoloji açısından örgüt ideolojisi ve amaçlarına en yakın uygunluk gösterenlerin tercih edilmesi gerektiği…”, yine Ergenekon’un sivil yapılanma alanındaki temel belgesi olan Lobi - Aralık 1999 İstanbul isimli dokümanda “ … Mafya gruplarının tümüyle yeniden gözden geçirilmesi, deneyimli mevcut grupların karşısına yeni ve güçlü bir grup oluşturularak denetim ve kontrol altına alınmasının sağlanması gerektiği…” saptamalarına yer verilerek, çıkar amaçlı suç örgütleri ile ilişki içerisinde bulunulması, bunların yeniden yapılandırılması, kontrol altında tutulması, hatta güçlü bir grup oluşturulması anlayışı benimsenmiştir.

Ergenekon ve Lobi dokümanlarında gösterilen bu hedef doğrultusunda hazırlandığı anlaşılan Octobus (State organized crime) Mafia (La Cosa Nostra) İstanbul-Eylül 2000 isimli örgüt dokümanının bazı bölümlerinde ise özetle;

“Sunuş” başlığı altında; “…Tüm ülkelerdeki organize suç örgütlerinin state organized crime yani devletçe örgütlenmiş suç örgütleri olarak anılması gerektiği… , … Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorununun Mafia oluşumlarının kökünün kazınması olmadığı, asıl sorunun emperyalizm karşısında Kurtuluş savaşıyla başlayan ve halen sürmekte olan entrika savaşları olduğu, bu savaşı sürdürürken Türkiye’deki mevcut tüm oluşumların teker teker ele alınarak yeniden değerlendirilmesi, deneyimli grup ve liderlerinin tasfiye edilirken onlardan azami ölçüde yararlanılması ve narko/ekonomi/politik yapının 21.yüzyıla uygun ve sağlıklı bir biçimde yeniden yapılandırılarak şifrelendirilmesi gerektiği…”

“Ezilmiş ve horlanmış insanların ortak gücü: Mafia !” başlığı altında; “…Bu gün Türkiye Cumhuriyeti mevcut rejimi ve Kemalist ideoloji etnik ve fundamentalist terör örgütleriyle çepeçevre sarmalanmış ise bunun nedenleri arasında Türk Mafia yapılaşmasının önemli bir faktör olduğu…”

“Yeni dünya düzeni” başlığı altında; “…Şu halde Türk Mafia’sının çökertilmesi, yok edilmesi yerine re-organize edilebilmesinin Türkiye’nin çıkarları için gerekli olduğu…,…bu nedenle öncelikle bir zamanlar Pentagon’un yaptığı gibi Türk Genelkurmay’ının denetiminde yepyeni bir Mafia örgütlenmesinin yapılması gerektiği…”

“Mafia’nın yeniden yapılandırılması” başlığı altında; “…Türkiye’de Mafia’nın yeniden yapılandırılmasının mutlaka askeri bir girişim olarak ele alınması gerektiği, Türk Mafia’sının dağılan Sovyet Rusya örneğinde görüldüğü gibi istihbaratçılardan oluşturulmasının Türkiye’ye zarar vereceği, Türkiye’de istihbarat birimlerince kurulan tüm örgütlerin başarısız olduğu…, …Türkiye’de doğrudan Genelkurmay’a bağlı sivil bir kurul tarafından Mafia yapılanmasının oluşturulması, bu sivil kurul üyelerine yasalar önünde kaldırılması olanaksız bir dokunulmazlık zırhı verilmesi, oluşturulacak sivil kurul üye sayısının 3 kişi olması, bu üyelerden birisinin kurye, birisinin teorisyen, diğerinin ise ulusal mafya liderliği rolünü üstlenecek kişi olması, bu kişinin kısa zamanda uluslararası Mafia ailesinde yer alabilmesi gerektiği…” belirtilmiştir.

Soruşturmada Ergenekon yöneticilerinden olan Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN ve Mehmet Fikri KARADAĞ’ın çıkar amaçlı suç örgütleri ile ilişki içerisinde olduklarına dair deliller elde edilmiştir.

Tanık Hanefi AVCI ifadesinde özetle; 1992 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü yaptığını, bu dönem içerisinde görev gereği birçok şahsın irtibatlarının takip edildiğini, o dönemde mafyacı olarak bilinen, bu suçlardan çeşitli defalar yargılanan Sami HOŞTAN, Ali Fevzi BİR, Mehmet ÖZBAY (Abdullah ÇATLI), Sedat PEKER, Mehmet Hadi ÖZCAN, Yaşar ÖZ’ ün birebir o dönemde Kocaeli İl Jandarma Komutanı olarak görevli Veli KÜÇÜK ile irtibatlı olduğunu tespit edildiğini, takip edilen kişilerin sürekli "Veli Abinin yanına uğradık" şeklinde konuştuklarını, kendisinin o dönem TBMM Susurluk Komisyonuna verdiğini ifadede VELİ KÜÇÜK’ ün arabasının tamiratından, kullandığı cep telefonları parasına kadar Sedat PEKER' in ödediğini, bu hususun araştırılması gerektiğini söylediğini, ancak o dönemde araştırılmadığını, daha sonraki görevlerinde de bu irtibatları çok sık duyduğunu ve bu isimlerden bazılarının Susurluk Davasında yargılandığını, bunların arasında Yaşar ÖZ, Sami HOŞTAN, Ali Fevzi BİR, Korkut EKEN ve diğer polis memurlarının olduğunu, söylemiştir.

Gizli tanık 6 ifadesinde özetle; Askerliğini Veli KÜÇÜK’ün Alay Komutanı olduğu dönemde İzmit İl Jandarma Komutanlığında yaptığını, Sami HOŞTAN’ın Veli KÜÇÜK’ü sık sık ziyaret ettiğini, hatta Veli KÜÇÜK’ün başka bir birliğe tayini çıktığında düzenlenen uğurlama partisine bile geldiğini, o dönemde Hadi ÖZCAN ve Sedat PEKER ile telefonla görüştüğünü duyduğunu, beyan etmiştir.

Gizli Tanık Dilovası ifadelerinde özetle; 1975 yılından itibaren Dev Genç, Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütleri içerisinde aktif olarak sorumlu düzeyde faaliyetleri olduğunu, 1992 yılında Dev –Sol örgütünce kendisine Gebze-Dilovası’nda Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi isimli firmada bulunması talimatı verildiğini, burada eski Dev-Yol örgütü mensupları, Mafya tabir edilen gruplar, Dev-Sol’la ilgili şahıslar, Jandarma görevlileri gibi aslında bir arada bulunmaları mümkün olmayan kişilerin birlikte aynı firmaya ortak olarak iş yapıyor olmalarının dikkatini çektiğini, Veli KÜÇÜK’ ün yanında istihbarat subaylarıyla birlikte Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi’ne gelip gittiğini, o dönem Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olan Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların firmadan belli bir pay aldıklarını, burada yapılan kaçakçılık işlemlerinden de Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bilgileri olduğunu, kooperatifte o dönemde Veli KÜÇÜK, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Ahmet Tekin BAYKAL, Dev-Yolcu Mehmet TERZİOĞLU, Dev-Yolcu Emin ALKILIÇ, Dev-Yolcu Ali ATEŞ, Dev-Yolcu Engin, şirket ortağı Cemil ATA, Cem ERSEVER’in itiraflarında JİTEM’in kurucuları arasında geçen ve şirket ortağı Cemil ATA’nın abisi Jandarma istihbarat binbaşısı Nurettin ATA, Gebze’de Başkomiser Hasan TORLAK ve Dev-Sol örgütünü temsilen kendisinin bulunduğunu, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Ali ATEŞ, Cemil ATA’ nın civarda bulunan benzer şirketlere baskı yaparak nakliye imkânlarını ellerinde aldıkları, şirket sahip ve çalışanlarını darp ettikleri halde jandarma tarafından korunduklarından gözaltı yaşamadıklarını, silahı ile birlikte alınıp yine silahı ile bırakılan kişilerin bile bulunduğunu…,… Ahmet Tekin BAYKAL’ı Dev-Yolcu olarak bildiğini, 1990’lı yılların başından itibaren İzmit, Derince, Hereke civarında gayri meşru âlemde tanındığını, o dönemde bu şahsın arkasında Polis ve Jandarma’nın olduğuna dair söylentiler çıktığını, bu şahsın Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifini ele geçirmeye yönelik girişimleri olduğundan aralarında silahlı çatışmaya varan tartışmalar olduğunu, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Cemil ATA ve Mehmet EYMÜR’ün hazırladığı söylenen MİT raporunda adı geçen Süleyman ve daha sonra öğrendiği kadarıyla Veli KÜÇÜK’ün araya girmesi ile Tekin BAYKAL ile olan ilişkilerinin normale döndüğünü, söylemiştir.

Octobus (State organized crime) Mafia (La Cosa Nostra) İstanbul-Eylül 2000 isimli örgüt dokümanının “Mafia’nın yeniden yapılandırılması” başlığı altında, mafya yapılanmasını oluşturacak “sivil kurul” üyelerinden birisinin “ulusal mafya liderliği” rolünü üstlenecek kişi olması gerektiği ve bu kişinin kısa zamanda uluslararası mafia ailesinde yer alabilmesi gerektiği belirtilmiştir. Soruşturma kapsamında toplanan delillerden Ergenekon yapılanmasının Sami HOŞTAN’ın ulusal mafya lideri olmasını öngönrüğü, Veli KÜÇÜK’ün bu nedenle birçok mafya grubunu Sami HOŞTAN üzerinden kontrol ettiği anlaşılmıştır.

Veli KÜÇÜK, Sami HOŞTAN’ı 1983 yılından itibaren tanıdığını, kumarcılık yaptığını öğrendikten sonra uzaklaştığını, sadece birkaç telefon görüşmesi yaptığını söyleyerek Sami HOŞTAN ile ilişkisinin asgari düzeyde bulunduğunu, ayrıca Susurluk kazasını Sami HOŞTAN’ın telefon ile kendisine bildirdiğini söylemiştir. Soruşturma kapsamındaki iletişim tespitleri ise 2007 yılında da bağlantılarının devam ettiğini, Sami HOŞTAN’ın yaşadığı sıkıntıları Veli KÜÇÜK ile paylaşacak samimiyette olduğunu göstermektedir. Kutlu SAVAŞ’ın hazırladığı Susurluk raporunda Sami HOŞTAN’ın 1996’da yedi ay içinde Veli KÜÇÜK ile 34 kez görüştüğünün tespit edildiği belirtilmiştir.

Soruşturma kapsamına, iletişim tespiti içeriklerine göre birçok organize suç örgütü liderinin Sami HOŞTAN’a “Abi” şeklinde hitap ettikleri, saygı duydukları, organize suç örgütlerinin aralarındaki anlaşmazlıkların Sami HOŞTAN’ a getirilerek hakemlik yapmasının istendiği anlaşılmaktadır.

Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Veli KÜÇÜK’ün Giresun’ da görevli olduğu dönemde oranın Kurmay Başkanı, bir Albayın ve kendisinin birlikte olduğu ortamda televizyonda Veli KÜÇÜK’le ilgili bir haber dinlediklerini, Veli KÜÇÜK’ün burada “…Mehmet AĞAR’ da ölecekti biliyorsun, o gün onlar oteldeydiler, bunların aslında hep beraber gitmeleri, o kazada olmaları gerekiyordu, bizimkiler öbür arkadaki arabadaydılar, Allah’tan o çantayı Drej Ali aldı, bunu ben kendi başıma mı yapmışım, bu kadar işi Veli KÜÇÜK olarak tek başına mı yapmışım, yani eğer beni gönderirlerse, ben de konuşacağımı konuşurum…” dediğini, sonrasında da Mehmet AĞAR’ı Sami HOŞTAN’ın uyarmış olabileceğini söylediğini, Kuzey Irak’ta yaşayan Hüsamettin TÜRKMEN’in Veli KÜÇÜK’e çalışan bir adam olduğunu, geçmişte Veli KÜÇÜK’ün bu şahıs ve grubunu istihbarat amaçlı kullandığını, bir gün Hüsamettin TÜRKMEN ile yaptığı sohbette kendisine, Kuzey Irak’tan toplanan uyuşturucuyu İskenderun’ da serbest bölge limanına götürdükleri sırada polis tarafından durdurulduğunu, bunun üzerine Veli KÜÇÜK’ü aradığını, onun da Diyarbakır’ dan bazı subayları göndererek malı aldırıp İskenderun’a götürttüğünü, uyuşturucunun miktarını bilmediğini, ancak Sami HOŞTAN’a ait olduğunu, Doğu PERİNÇEK’den Sami HOŞTAN’ın hap işi yaptığını öğrendiğini, Doğu PERİNÇEK’in isteği üzerine bu konuyu Veli KÜÇÜK’e anlattığını, onun da “ben her zaman bunun dosyasını temizleyemem, Sami’yi Ömer Lütfü TOPAL’ın yerine koyarak biz hata yaptık’ dediğini, Veli KÜÇÜK’ün bilgisi dahilinde, Sami HOŞTAN’la ilgili olarak, Fransız İstihbaratı (OJD) Türkiye sorumlusu ile görüştüğünü, görüşme talebinin OJD'den geldiğini, Doğu PERİNÇEK, Doğan DUYAR (Hasan YALÇIN’ın yardımcısı ve Paris muhabiri) vasıtası ile Palas Otelinde bir görüşme yaptıklarını, Fransız İstihbarat sorumlusunun, “Sami HOŞTAN’ın uyuşturucu işi yaptığını, Veli KÜÇÜK’ün de uzun zamandır buna sahip çıktığını, askerlerin uyuşturucu işine yıllardır yol verdiğini, JİTEM’in uyuşturucu trafiğinde yer aldığını anlatarak Sami HOŞTAN ile görüşmek istediğini, kendisinin de Sami HOŞTAN’ın telefonundan aradığını, fakat Sami HOŞTAN’ın kendisine kızarak “Veli abiye sor eğer bir şey varsa Veli abi açıklasın’ dediğini, bu görüşmeden sonra şahısların yanından ayrılarak Drej Ali’nin Bakırköydeki bürosunda Sami HOŞTAN ile buluştuklarını ve konuyu anlattığını, bu arada Veli KÜÇÜK’e bilgi verdiğini Veli KÜÇÜK’ün de “Sami HOŞTAN’a görüşme yapmamasını’ söylediğini, kendisine de “Doğu’ ya söyle Fransız istihbaratından gelenleri yönlendirsin, askerler yapmıyor desin’ dediğini, söylemiştir.

Veli KÜÇÜK, Hüsamettin TÜRKMEN’i 1976 yılından buyana tanıdığını, bu şahsın İskenderun’dan evli olduğunu, Irak kökenli olduğu için, Irak’a gidip geldiğini, kendisinin de bu şahıstan istihbari faaliyetler için bilgi aldığını, halen de Irak’la irtibatının devam ettiğini, İstanbul’a geldiğinde kendisini aradığını, bu şahsın uyuşturucuyla ilgisi olduğunu hiç duymadığını, Tuncay GÜNEY’in iddialarının hayal mahsulü olduğunu, beyan etmiştir.

Sedat PEKER çıkar amaçlı suç örgütü lideri olduğundan bahisle yargılanıp hüküm giymiştir ve halen bu suçtan tutuklu bulunmaktadır. Soruşturmada toplanan delillerden Ergenekon yöneticilerinden olan Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN ve Mehmet Fikri KARADAĞ ile bağlantılı olduğu anlaşılmıştır. Yine soruşturma kapsamında tespit edilen iletişim tespitlerinde Sedat PEKER ile Veli KÜÇÜK arasında “Veli Abi”, “Sedat’ım” hitapları bulunduğu, Sedat PEKER’in her zaman Veli KÜÇÜK’ün emrinde olduğunu söylediği, Veli KÜÇÜK’e şoförlük yapan Emin Caner YİĞİT’i temin ederek maaşını verdiği, Veli KÜÇÜK’ün vereceği konferansa katılacak adam bularak kalabalık görünmesiyle dahi ilgilendiği, Veli KÜÇÜK’ün yurtdışına gidiş gelişlerini Sedat PEKER anlattığı, Veli KÜÇÜK’ün Sedat PEKER’e Orta Asyadaki Türk Cumhuriyetlerinde örgütlenmeye ilişkin görevler verdiği, Veli KÜÇÜK’ün şöförünün maaşını Sedat PEKER’in ödediği anlaşılmaktadır. Bu tespitlere karşın Veli KÜÇÜK Sedat PEKER’i babasından dolayı tanıdığını, babası rahmetli olduktan sonra birkaç kez görüştüğünü 5 - 6 yıldır da görüşmediğini söyleyerek ilişkilerinin asgari düzeyde olduğunu belirtmiştir. Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk raporunda “Çeteler” başlığı altında “... Sedat PEKER, Veli KÜÇÜK’ü pek çok kere arıyor. Telefon ayrıntı faturalarının toplamının ise, bu kişilerin legal gelirlerini aştığı görülecektir…” şeklindeki tespitlere yer verilmiştir.

Mehmet Fikri KARADAĞ, Sedat PEKER’le kendisini Muzaffer TEKİN’in tanıştırdığını, Muzaffer TEKİN’in, Sedat PEKER’i kendisine “Türkçü, vatansever birisi” olarak tanıttığını, Muzaffer TEKİN ile birlikte hapisten yeni çıktığı dönemde hastanede ziyaretine gittiklerini, daha sonra Sedat PEKER’in kendisi ve Muzaffer TEKİN’i Beylerbeyi sahilinde yalıdan bozma bir yere davet ettiğini, orada sohbet ettiklerini, ilerleyen dönem içersinde Sedat PEKER’in kendilerini tekrar yemeğe çağırdığını, Muzaffer TEKİN’ in bürosunda oturmakta iken sonradan adını Boğaç olarak öğrendiği bir şahsın gelerek kendilerini aldığını, birlikte Beykoz’da bulunan büyük bir bahçe içerisindeki eve gittiklerini, bu şekilde görüşmelerinin olduğunu söylemiş, Sedat PEKER’in adamlarından biri olduğu iddia edilen kişiyle yaptığı bir telefon görüşmesinde Sedat PEKER hakkında “Reis nasıl, iyi mi, selam söyle” dediği tespit edilmiştir.

Muzaffer TEKİN, Sedat PEKER ile İstanbul Hilton Otelinde düzenlenen Öztürkler gecesinde tanıştığını, o dönemde kendisini iş adamı olarak bildiğini, birkaç kez görüştüklerini söylemiştir.

Soruşturma kapsamında yetkili murakıplarca yapılan malvarlığı çalışmasına göre, Veli KÜÇÜK’ün hesabına para yatırdığı tespit edilen Mehmet isimli şahsın Sedat PEKER liderliğindeki suç örgütüne üye olmaktan ceza aldığı anlaşılmıştır.

Veli KÜÇÜK’e ait ajandanın 03 Kasım Perşembe tarihli sayfasında “Sedat’ın Dosyası Yargıtay 6. Dairede” notu yazdığı tespit edilmiş, Veli KÜÇÜK bu notla ilgili olarak, Avukat Hakkı KURTULUŞ’un kendisini ziyaret için yanına geldiğinde Sedat’ın dosyasının Yargıtay 6. Dairede olduğunu söylediğini, kendisinin de alışkanlık olduğundan ajandasına yazdığını, fakat Hakkı KURTULUŞ’un söylediği Sedat’ın Sedat BUCAK mı yoksa Sedat PEKER mi olduğunu tam olarak hatırlamadığını, söylemiştir.

Sedat PEKER tarafından 22 Mayıs 2002 tarihinde İstanbul Hilton Otelinde düzenlenen “Turan Gecesi” ne 1500 davetlinin katıldığı, gecede Kızıl Elma ülküsünün anıldığı, öztürkler.com. isimli internet sitesinin diğer Türk devletleriyle birleştirici bir amaç taşıyacağı mesajı verildiği, gecede yaşayan Türk’çüler olarak Korkut EKEN, Veli KÜÇÜK, Muhittin FİSUNOĞLU ve Abdulhaluk ÇAY’a plaket verildiği anlaşılmıştır.

Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Sedat PEKER’in 23 yaşından itibaren Veli KÜÇÜK’ün yanında olduğunu, Veli KÜÇÜK’le tanışmasından sonra örgütlenmeye başladığını, örgütlenme tarzının diğer mafya gruplarına benzemediğini, her kurumda ve farklı konumlarda adamlarının olduğunu ve çevreye yüklü miktarlarda para dağıttığını, Veli KÜÇÜK’ün mafya yapılanması olarak ilk sıraya Sedat PEKER’i koyduğunu, çünkü Sedat PEKER’in laftan çıkmayıp söz dinleyen, bir dediğini iki yapmayan, oğlu gibi sevdiği bir kişi olduğunu, Sedat PEKER’in depremzedelere yardım etmesi ve halka bazı yardımlarda bulunmasının Veli KÜÇÜK’ün teorisi olduğunu, Sedat PEKER’in de bu teori üzerinden hareket ettiğini, söylemiştir.

Semih Tufan GÜLALTAY halen çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve bağlı suçlardan dolayı tutuklu olarak yargılanmaktadır. Soruşturmada elde edilen delilere göre Ergenekon yöneticilerinden olan Muzaffer TEKİN, Mehmet Fikri KARADAĞ, Sevgi ERENEROL ve Veli KÜÇÜK’ün ilişki içersinde olduğu anlaşılmaktadır. Semih Tufan GÜLALTAY ifadesinde özetle, 1998 yılında Akın BİRDAL’a yapılan saldırıyı azmettirmekten dolayı 4,5 yıl ceza yattığını, tahliye olduktan sonra bir dönem Ulusal Birlik Partisi’nin genel başkanlığını yaptığını, ancak daha sonra sabıkası nedeni ile bu partiden ayrılarak Ulusal Birlik Platformunu kurduğunu, istihbaratçı olarak tanıdığı Yeşil (Kod) Mahmut YILDIRIM ile henüz aranmadığı dönemde bir iki kez görüştüğünü, Mete YALAZANGİL'in tutuklu olduğu dönemde Yozgat ve Kastamonu Cezaevinde ziyaretine geldiğini, Muzaffer TEKİN’i Akın BİRDAL olayından dolayı tutuklanan devre arkadaşı Emekli Binbaşı Namık OZANSOY’u cezaevinde ziyarete geldiğinde tanıdığını, tahliye olduktan sonra Muzaffer TEKİN ile görüştüklerini, ara sıra kendisinin Küçükyalı’daki bürosuna çay içmeye geldiğini, Mehmet Fikri KARADAĞ'ın da Muzaffer TEKİN ile birlikte iş yerine geldiğini, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı olan Şener ERUYGUR’un aynı zamanda Ulusal Birlik Platformunun Ankara başkanı olduğunu, Sevgi ERENEROL'u, Muzaffer TEKİN aracılığı ile tanıdığını, birlikte Türk Solu Dergisinin bir toplantısına katıldıklarını ayrıca daveti üzerine Türk Ortodoks Patrikhanesindeki Paskalya yemeğine katıldığını, Veli KÜÇÜK ile tanışmadıklarını, kardeşi Emre GÜLAYTAY'ın Veli KÜÇÜK ile bir tanışıklığı olduğunu bilmediğini, Tuncay GÜNEY'in Yozgat Cezaevinde iken kendisini ziyarete gelerek kendisini Veli KÜÇÜK'ün emrinde çalışan Özel Harp Dairesinde istihbarat görevlisi binbaşı olarak tanıttığını, bu görüşmede Tuncay GÜNEY'in kendisinde bazı işler yaptırabilecek türde insanlar aradığı izlenimi bıraktığını, söylemiştir.

Semih Tufan GÜLALTAY’ın 25.02.2007 tarihinde Taksim meydanında düzenlenen mitinge Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN, Sevgi ERENEROL ve Kemal KERİNÇSİZ ile birlikte katıldığı tespit edilmiştir.

Semih Tufan GÜLALTAY’ın lideri olduğu iddia edilen çıkar amaçlı suç örgütüne yönelik soruşturma kapsamında tespit edilen iletişimlerde, Semih Tufan GÜLALTAY’ın kardeşi Emre GÜLALTAY’ın kendisinin bir yakınını yasadışı olduğu anlaşılan bir tahsilât girişiminden dolayı mağdur ettiğini söyleyen kişinin “…Şimdi bizim yeğene biz derin devletiz hesabına bazı hareketler yapmış…”, “…Muzaffer Abiye gidiyorum, Tekin'e, oraya gelecekler hepsi…”, “Benim yeğenime böyle tahsilat olur mu ya. Muzaffer TEKİN'e çağıracam Emre’yi…” dediği, tespit edilmiştir. Yine aynı soruşturmada şikayetçi konumunda bulunan Esra Feride GÖKÇİMEN’in özetle, Danıştay saldırısından iki gün önce Muzaffer TEKİN’in yanında 4-5 kişilik bir grup ile Semih Tufan GÜLALTAY’ın ofisine gelerek saatlerce toplantı yaptıklarını, Muzaffer TEKİN’in bu binaya sık sık geldiğini, yine Danıştay saldırısı tetikçisi Alparslan ARSLAN’ın da olaydan önce bu binaya kalabalık bir grupla geldiğini gördüğünü, Danıştay Saldırısının gerçekleştiği günün gecesi Veli Kılıç ve Sami Alper Eren’in ayrı ayrı kendisini arayıp Semih Tufan GÜLALTAY’ın talimatı olduğunu söyleyip Muzaffer TEKİN, Savaşhan TOSUNOĞLU, Mahmut AYDIN ve soyadını hatırlayamadığı Mahmut’un isimlerini ulusalbirlikkomitesi.com sitesinde bulunan kurucu üyeler listesinden silmesini istediklerini, söylemiştir.

Mehmet Fikri KARADAĞ, Semih Tufan GÜLALTAY hapisteyken kardeşi Emre GÜLALTAY’ı Muzaffer TEKİN’in bürosunda tanıdığını, cezaevinden çıktıktan sonra Muzaffer TEKİN veya tek başına en az 10 defa görüştüğünü, bu görüşmelerin bazılarında kendisinin resmi kıyafetli olduğunu, Semih Tufan’la Ulusal Birlik Partisinin kurulması aşamasında görüş alışverişlerinde bulunduklarını hatta partinin ismini birlikte koyduklarını, birlikte Ankara’ya giderek bazı şahıslarla görüşme yaptıklarını, söylemiştir. Muzaffer TEKİN, Akın BİRDAL suikastından dolayı aranan Semih Tufan GÜLALTAY’ı evinde saklamadığını, ancak bu kişiyi saklayan Emekli Binbaşı Mahmut Zihni OZANSOY’un kendisinin arkadaşı olduğunu, Semih Semih Tufan GÜLALTAY’ın cezaevi döneminde ailesi ile ilgilendiğini, 2003 yılında tahliye olduktan sonra tekrar irtibat kurduklarını ancak yaklaşık üç senedir görüşmediklerini, söylemiştir.

Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Akın BİRDAL’ın Kuzey Irak’ takı uyuşturucu anlaşmazlığından dolayı Yeşil (Kod) Mahmut YILDIRIM’ın emri ile vurulduğunu, Yeşil’in Veli KÜÇÜK’ün adamı olduğunu, Yeşil’in adamının da Cengiz Astsubay olduğunu, Semih Tufan GÜLALTAY’ın Akın BİRAL’ı vurmaktan yakalanıp ceza evine konulduğunu, Semih Tufan’ın kardeşi Emre GÜLALTAY’ın Korkmaz YİĞİT’i sıkıştırdığını, bunun üzerine Veli KÜÇÜK’ün Emre yi yanına çağırdığını, Emre GÜLALTAY’ın Veli KÜÇÜK’ün karşısında “iki büklüm oturarak” bir emri olup olmadığını sorduğunu beyan, etmiştir.

“Drej” lakaplı Ali YASAK Çıkar amaçlı silahlı suç örgütü kurmak, gasp, adam öldürmeye tam teşebbüs, tehdit suçlarından hüküm giymiştir. Soruşturmada elde edilen delilere göre Ali YASAK ile Ergenekon yöneticilerinden olan Veli KÜÇÜK’ ün ilişki içersinde olduğu anlaşılmaktadır. Ali YASAK 1999 yılında tesadüfen Veli KÜÇÜK’le tanıştığını, 1–2 sene sonra yine tesadüfen Avcılık Kulübünde karşılaşıp selamlaştıklarını, bunun haricinde Veli KÜÇÜK ile ne telefonla ne de yüzyüze görüşme yapmadığını, Sami HOŞTAN'ı kardeşinin düğününe geldiği için tanıdığını, ara sıra telefonla görüştüklerini, Tuncay GÜNEY’i ise tanımadığını, Susurluk kazasının olduğu dönemde henüz Veli KÜÇÜK ile tanışmadıklarını, kazayı hatırlamadığı birisinin haber vermesi üzerine olay yerine gittiğini, Abdullah ÇATLI’yı kendisinin Ülkü Ocaklarında faaliyet gösterdiği dönemden tanıdığını, 1979 yılından sonra ise görüşmediklerini, kazada ölenlerin Susurluk adliyesine götürüldüğünü duyduğundan Adliyeye gittiğini, burada Sami HOŞTAN, Ayhan ÇARKIN ve isimlerini hatırlayamadığı kalabalık bir grubun olduğunu gördüğünü, bu grup ile birlikte Abdullah ÇATLI'nın cenazesini alarak Nevşehir'e götürdüklerini, kaza yapan araç içerisinde olduğu söylenen çantadan haberi olmadığını, Tuncay GÜNEY’in bu konudaki beyanlarının yalan olduğunu söylemiştir. Veli KÜÇÜK, Ali YASAK ile sadece iki kez karşılaştığını, Sami HOŞTAN Ali YASAK ile kardeşi Mehmet YASAK’ın düğününde tanıştıklarını, kendisi ile herhangi bir işi olmadığını, Susurluk davasından olayı yattığı cezaevinden 2002 yılında çıktıktan sonra Bakırköy' deki ofisine geçmiş olsuna geldiğini söylemişlerdir.

Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Veli KÜÇÜK’ün Giresun’da görevli olduğu dönemde oranın Kurmay Başkanı, bir Albayın ve kendisinin birlikte olduğu ortamda televizyonda Veli KÜÇÜK’le ilgili bir haber dinlediklerini, Veli KÜÇÜK’ün burada “…Mehmet AĞAR’ da ölecekti biliyorsun, o gün onlar oteldeydiler, bunların aslında hep beraber gitmeleri, o kazada olmaları gerekiyordu, bizimkiler öbür arkadaki arabadaydılar, Allah’ tan o çantayı Drej Ali aldı, bunu ben kendi başıma mı yapmışım, bu kadar işi Veli KÜÇÜK olarak tek başına mı yapmışım, yani eğer beni gönderirlerse, ben de konuşacağımı konuşurum…” dediğini, Susurluk’taki kaza yerine ilk gidenin Drej Ali olduğunu, Veli KÜÇÜK’ ün orada bulunan görevlileri arayarak, cenazenin Drej’e teslim edilmesini söylediğini, Veli KÜÇÜK’ün olay sonrasında “Allahtan biz o çantayı şey yaptık, eğer çanta başkalarının eline geçseydi mahvolurduk, bizi bertaraf ederlerdi” dediğini, Drej Ali’nin kendisine “Abdullah ÇATLI yemek yediğimiz faturalardan harcadığımız fişlere kadar notlarını tutardı” diyerek bütün belgelerinin çanta içersinde olduğunu, “Çantayı yukarıya abiye gönderdim” diyerek Veli KÜÇÜK’e gönderdiğini ima ettiğini, ayrıca Sami HOŞTAN’ ın uyuşturucu meselesi ile ilgili Drej Ali’nin Bakırköy’ deki bürosunda Sami HOŞTAN ile buluşarak görüşme yaptıklarını, söylemiştir.

Soruşturmada elde edilen Birleşik Komün Girişim, İstanbul–27 Haziran 2000 isimli örgüt dokümanının son sayfasında; “Sayın Ali YASAK” hitabı altında “…Öncelikle son derece memnuniyet verici içten yaklaşıklarınızın titiz ve ciddi bir dikkatle değerlendirmeye alındığını bilmenizi isteriz. Ticari şirket girişim önerileriniz kurumumuza bir rapor olarak sunulmuştur. Raporlarda yer alan öneriler dayanışma prensipleriyle değerlendirilmiştir. Özetle ifade edilen hususların dikkate alınması önemle rica edilir. Başarılı çalışmalarınızın devamlılığını dileriz. Ekte bilgilerinize sunulan Lobi kodlu doküman Birleşik Komün’ün amaçlarını açıklıkla ortaya koymaktadır. Saygılarımızla. Birleşik Komün…” yazdığı görülmüştür. Yine soruşturmada Protokol A.Ş. Uluslararası Halkla İlişkiler Şirketi Projesi ve Securıty A.Ş. Uluslararası Güvenlik Şirketi Projesi, İstanbul–26 Haziran 2000 isimli örgüt dokümanları ele geçirilmiş, içeriklerinin incelenmelerinden bu iki dokümanın Ali YASAK tarafından hazırlanıp Ergenekon’a sunulduğu, örgütün de bir değerlendirme yaparak Birleşik Komün Girişim, İstanbul–27 Haziran 2000 dokümanı içerisinde Ali YASAK’a cevap verdiği anlaşılmıştır.

Ergenekon’a bağlı veya kontrolü altındaki çıkar amaçlı suç örgütleri yönetici ve üyelerinin, Ergenekon’un derin devlet olduğunu, kendilerinin de derin devlete çalıştıklarını dile getirerek bir taraftan çevrelerine korku salıp çıkar sağlamaya, diğer taraftan da kendilerini güçlü göstermeye çalıştıkları, örneğin Sedat PEKER’in Güler KÖMÜRCÜ ile yaptığı bir telefon görüşmesinde söylediği gibi, geçmişte kahvehane tarama gibi eylemleri derin devlet adına yaptıklarına inandıkları, yine Cumhuriyet başsavcılığımıza ihbar yolu ile gelen CD deki; 2000 yılında Uşak Cezaevi isyanı sırasında Nuri ERGİN’in kiremit renkli bir binanın penceresinden çıkarak sağ elini yukarı doğru kaldırıp işaret parmağını sallayarak “Bu devlet bana Mustafa DUYAR’ı öldürttü, ben öldürttüm, şimdi canlı söylüyorum”, Vedat ERGİN’in de “Biz bu devlet için mermi sıktık, Hem de sizin için, Hem de asker için” dedikleri, devamında Vedat ERGİN’ in “Bak bak” sözleri ile birine seslendikten sonra “Veli Abi’yi ara, Veli Küçük’ü ara. Bizi sor, Başka bir şey söylemiyorum. Allah’a emanet olun...” sözlerinden de anlaşılacağı gibi Sabancı Suikastı faili Mustafa DUYAR’ı devlet adına öldürdüklerine inandıkları anlaşılmaktadır.

Ergenekon yapılanmasının bazı silahlı eylemleri mafya gruplarına havale ederek olayın gerçek azmettirticisi olan örgüt ve yöneticilerinin deşifre olmasını önlemek, uyuşturucu, çek senet tahsilâtı, haraç alma gibi birçok illegal faaliyet ile yüksek miktarda haksız kazanç elde eden mafya gruplarının kazancından örgüt adına yararlanmak, legal görünümlü gösteri, yürüyüş ve benzer faaliyetlerde örgüt amaçları doğrultusunda ve gerektiğinde toplumda huzursuzluk, kargaşa çıkartmak amacında olduğu anlaşılmaktadır.

TERÖR ÖRGÜTLERİ BAĞLANTISI[değiştir]

Ergenekon yapılanmasının temel belgesi olan, Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999 isimli dokümanın “Terör” başlığı altında; “… 21. yüzyılda en önemli sorunlardan birisinin terör olacağı, Türkiye için terörün yalnızca toprak bütünlüğünün ortadan kaldırılması ve bölgesel istikrarsızlaştırma amacı taşımadığı, bunların yanı sıra Türkiye’nin ticaret ortaklarına yönelik terör ile Türkiye’nin dış ticaretine büyük darbe vurarak önünün kesilmesinin sağlanmaya çalışıldığı, bu nedenle terör gruplarının kontrol altında tutulması gerektiği, gereğinde naylon terör grupları oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınması gerektiği…” belirtilerek terör gruplarının kontrol altında tutulması, gereğinde naylon terör grupları oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi anlayışı benimsenmiştir.

Soruşturma kapsamında elde edilen delillerden Ergenekon’ un Pkk/Kongra-Gel, DHKP/C ve Hizbullah isimli terör örgütleri ile bağlantılı olduğu, bu terör örgütlerini amaçları doğrultusunda kontrol altında tuttuğu, yönlendirdiği veya kullandığı şüphesi doğuracak deliller elde edilmek ile, zaten örgütün temel belgesinde belirlenen hedefin uygulamaya konduğu anlaşılmış, bu şüpheyi doğuran delil, olay ve değerlendirmeler aşağıda anlatılmıştır.

PKK/KONGRA-GEL[değiştir]

Panzehir, Etnik/Bölücü Operasyonların Tasfiyesi, Kürt Hareketi ve Türk-Kürt Kardeşliği / İstanbul– 27 Mart 2000 isimli örgüt dokümanının,

“Abdullah ÖCALAN faktörü” başlığı altında; “… Şu halde İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan ve yargı süreci devam eden Abdullah Öcalan, hakkında bağımsız Türk Mahkemeleri’nin vereceği karar ve buna bağlı gelişmeler etnik ayrılıkçı terör ve buna bağlı Kürt hareketinin siyasallaştırılması çabaları üzerinde önemli etkisi olacağı çok açıktır. Yargı süreci devam ederken Abdullah Öcalan’ın PKK ve HADEP’e yönelik talimatlarının medya aracılığı ile kamuoyuna sıkça yansıtılıyor oluşu, kamu vicdanında yaralar açmasının yanısıra, dış dünya kamuoyunda da hâlâ önemli bir gücün lideri konumunun korunmasına da olanak sağlamaktadır. Şu halde Öcalan’ın medya aracılığı ile mesaj iletmesine imkân verilmesi yerine, bu anlamdaki çalışmalarda Öcalan’ın yazılı mesajlarının güvenilir kuryeler aracılığı ile iletilmesinin sağlanması çok daha akılcı bir yöntem olacaktır…”

“…Abdullah Öcalan’ın tutukluluk sürecinden yararlanılması ve PKK Başkanlık Konseyi kadroları süratle tasfiye edilerek yerleri elde edilmelidir. Bunun gerçekleştirilme olanağı vardır. Ve bunu Abdullah Öcalan gerçekleştirebilir…,…Abdullah Öcalan, beyanlarında HADEP’in çalışmalarını yeterli bulmadığını ifade etmiştir. Buradan yola çıkarak, PKK Başkanlık Konseyi’ni tasfiye ederek yerlerine önereceği yeni isimlerin görev almasını sağlayabilir. Bu HADEP kadroları için de geçerlidir. Çünkü, kendisini halen PKK’nın vazgeçilmez tek lideri olarak görmekte bu psikolojik duygu ve düşünceden kendisini kurtaramamaktadır. Aynı duygu ve düşünceler PKK ve HADEP tabanı için de geçerlidir. Özetle Abdullah Öcalan, henüz emekli olmamıştır. Ve emekliliğe de kendisini hazır hissetmemektedir...”

“Operasyon” başlığı altında; “…Abdullah Öcalan’ın yargı süreci içinde gerçekleşebilecek olan bu operasyonun temel hareket noktası: PKK yönetim kadrolarının başarısızlık nedeniyle tasfiye edilerek, yerlerine Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından seçilecek olan genç, donanımlı ve uygun subayların atanmasından ibarettir. Böylece Pentagon merkezli AB destekli PKK Terör Örgütü tümüyle dış güç odaklarının kontrol ve yönetiminden arındırılmış olacaktır…,…Kontrol altına alınmış PKK terör örgütünün yanısıra aynı uygulama HADEP kadroları için de gerçekleştirilmelidir…,……TBMM’ne Pentagon emrinde ve AB güç odaklarının desteğinde girecek olan PKK uzantısı HADEP’in Türk Silahlı Kuvvetleri eliyle girmesinde milli egemenlik ve ulusal çıkarlar adına yarar vardır…”

“Yayın organlarının denetimi” başlığı altında “…Operasyon sonucu yayın organlarının denetim ve kontrolü de ele geçirilmiş olacağından etnik ayrılıkçı Kürt hareketi, dünya kamuoyunda sesini duyurmaya çalışırken Pentagon talimatlarına uygun yayın politikası yürütemeyecektir…” şeklinde ibarelerin bulunduğu görülmüştür.

Fabrikatör, Gözlem&Analiz / İstanbul-Şubat 2000 isimli örgüt dokümanının bir bölümünde “…PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalan ile Dr. Doğu Perinçek, Bekaa vadisindeki PKK kampında görüşmüşlerdir. Ayrıca, Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi ve İmralı Cezaevi’ne kapatılması ile başlayan süreç içinde Öcalan’ın avukatları ile Dr. Doğu Perinçek arasında başlayan teori ve düşünce alış verişi dikkat çekicidir…” denilmektedir.

Ulusal medya 2001, İstanbul-Aralık 2000 isimli örgüt dokümanının bir bölümünde “…Bilinen bir gerçektir ki; Perinçek grubu tarafından kurulan Ulusal TV’nin gerçekte gizli tutulan kuruluş amacı, PKK’nın yayın organı Medya TV (MEDTV)’ye alternatif bir televizyon yayıncılığının Avrupa, Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasına hâkim olabilmesidir. Bu yöntemle Türkiye’deki Kürt kökenliler İşçi Partisi ekseninde toplanacak, Kuzey Irak ve Kafkas bölgelerinde dağınık halde bulunan Kürt kökenliler ise; Batı karşıtı terör grupları olarak Kuzey Irak topraklarında (Türkiye’ye sınır bölgelerde) konuşlandırılacaktır. Böylece Asya’ya açılan kapı eşiğinde ABD’nin önünde Ortadoğu eksenli bir terör seti oluşturulacaktır. Arzulanan hedefe varılabilmesi için ise; en güçlü ve yasal propaganda silahı olan televizyon yayıncılığıdır...” denilmektedir.

Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; PKK ile DHKP/C’nin ittifak yaptığı dönemde Giresun’da görev yapan Veli KÜÇÜK’ ün cezaevinde yatan Meral KIDIR’a “Meral, Dursun’ a söyle, benim bölgemde PKK ile yapmış olduğu ittifakı bozsunlar” haberi gönderdiğini, sonrasında Veli KÜÇÜK’ ün kendisine Meral’in Dursun KARATAŞ’ a gönderdiği mektupta “Dursun, Veli Paşa’nın olduğu bölgede ben eylem yapmam. Siz bu hatayı Bedri YAĞAN ile beraber yapmıştınız, ben örgütümün helak olmasını istemiyorum” yazdığını anlattığını,

Kendisinin bir dönem gittiği Suriye’den dönerken Kilis Öncüpınar kapısında polislerin çantasını arayarak Doğu PERİNÇEK ile Abdullah ÖCALAN’ın birlikte çekilmiş fotoğraflarını bulup aldıklarını, bunları Hanefi AVCI’nın gazetelere verdiğini, Veli KÜÇÜK’ün hiçbir zaman Hanefi AVCI’yı sevmediğini,

Bir dönem Kuzey Irak’a gitmek üzere Ayşe ÖNAL, Bengüç, Aydınlık Dergisi Paris Muhabiri Doğan DUYAR ile Habur’a gittiklerini, altlarında BMV 5.20 İ marka bir araba olduğunu, Habur’ da Gümrük Baş Muhafaza Müdürü Cemal’in adamlarının kendilerini karşıladığını, burada daha öne Jitem’de çalışan Veli KÜÇÜK’ün adamı Ali Balkan METE’nin bulunduğunu, Veli KÜÇÜK’ün Cemal’i de tanıdığını, arkalarında içinde silah olan konteynırlı iki arabanın daha olduğunu Habur Hac Konaklama tesislerinde Yaşar isimli şahıstan öğrendiğini, Jitem’den gelen elemanların da yanlarında olduğunu, araçlara Arap plakası takıldığını, sınırı gece vakti geçtiklerini ancak Cemal’in öncesinden pasaport işlemlerini hallettiğini, Kuzey Irak’a geçtikten sonra Zaho’ya, daha sonro Duhok’a giderek bir hafta kadar kaldıklarını ve Erbil’e geçtiklerini, orada altlarında bulunan BMW’nin alınarak başka bir araç verildiğini, Kürdistan Başkanı Kosret RESUL ile görüştüklerini, orada kaldığı dönemde Jitem Subayları ile silahlardan 12.000 adedinin Barzani’ye, 12.000 adedinin de Talabani’ye verildiğini, ancak Kosret RESUL’un kendilerine 6.000 adet silah verildiğini söyleyerek “Tamer hep bize böyle şeyler yapıyor” dediğini, geriye kalan 6.000 silahı ise Talabani’nin adamları, Binbaşı Tamer ve diğer subayların Kale Dizar denilen Komünist Parti binasında PKK’lı Cemil BAYIK’a teslim ettiklerini, Cemil BAYIK’ın bu silahların Doğu PERİNÇEK’in organizesinde yani üst kadro içindeki cunta hareketinden geldiğini bildiğini, Kuzey Irak’ ta a muhatap olduğu şahısların kendisini Doğu PERİNÇEK’in referansıyla Ankara’dan Aydınlık Dergisinden geliyor şeklinde tanıdıklarını, zaten yanında da Aydınlık Dergisi Paris Muhabiri Doğan DUYAR’ın da bulunduğunu,

Doğu PERİNÇEK’in kendisine, Abdullah ÖCALAN Suriye’den çıktıktan sonra Avukatı Doğan ERBAŞ’ın gelerek Abdullah ÖCALAN’ın teslim olacağını ve Türk Askerleriyle işbirliği yapmak istediğini söylediğini, kendisinin de bunu Veli KÜÇÜK’e ilettiğini, Veli KÜÇÜK’ün talimatı Doğu PERİNÇEK’in odasında Doğan ERBAŞ’la görüşme yaptıklarını, bu görüşmede Mehmet Adnan AKFIRAT’ın da bulunduğunu, Abdullah ÖCALAN’ın hangi şartlarda teslim olacağının konuşulduğunu, avukatla üç kez görüşme yaptıklarını, hatta teslim olduktan sonra sorgusuna kimin gireceğinin, sorguda Doğu PERİNÇEK ve diğer birçok ilişkisi konusunda temkinli davranılması gerektiğinin konuşulduğunu ve arkasına basılmış vaziyette Veli KÜÇÜK’e bir mektup olduğu söylenen Abdullah ÖCALAN a ait “Bir muhatap arıyorum” isimli kitabın verildiğini, Abdullah ÖCALAN’ın teslim olma şartları arasında; Avrupa’dan gelecek barış heyetlerinin kabul edilmesi, Kuzey Irak’tan bir kısmı itirafçı olarak gelecek gerillanın köylerine dönmesine göz yumulması, Murat KARAYILAN, Cemil BAYIK gibi üst düzey örgüt yöneticilerin yurt dışına gitmeleri, yurt dışında teröre, silahlı propagandaya karışmamış kişilerin Türkiye’ye barış gönüllüleri adı altında teslim olması, örgüt kamplarının kısıtlanması, İran’da bir kampın kalması, Suriye’deki kampı Filistin Kurtuluş Örgütü’ne verilmesi, PKK’nın Kuzey Irak’ta kalarak Türkiye’nin üçüncü kol gücü olarak faaliyetine devam etmesi, Talabani ve Barzani’ye kurulan seyyar karakollara silahlı gerillaların yerleşmesi, silahlı gerilla sayısının 3000’e düşürülmesi olduğunu, kendisinin bu görüşmeleri Veli KÜÇÜK’e ilettiğini, onun da yukarı ile konuyu görüşeceğini söylediğini, ilerleyen dönemde Veli KÜÇÜK’ün bu işi Doğu PERİNÇEK’in takip etmesini istediğini, Doğan ERBAŞ’ın MİT ve Özel Kuvvetler tarafından takip edildiğini anlattığını,

Veli KÜÇÜK’ün Mit’in adamı diyerek Abdullah ÖCALAN’ın avukatı Ahmet Zeki OKÇU’yu istemediğini, Doğu PERİNÇEK’in kendisinin de bulunduğu ortamda Doğan ERBAŞ’a “…Ahmet Zeki OKÇU’yu istemiyor, çıkartalım…” dediğini, sonrasında da Ahmet Zeki OKÇU’nun Abdullah ÖCALAN’ın avukatlığından çıkartıldığını, söylemiştir.

Veli KÜÇÜK, Tuncay GÜNEY’in bahsettiği Gümrük Muhafaza müdürü Cemal KARAHAN’ı 1983 yılında Edirne Gümrük Muhafaza Müdürü iken tanıdığını, yine Ali Balkan METE’yi de tanıdığını, bir dönem Habur sınır kapısında gümrük görevlisi olarak çalıştığını bildiğini, Tuncay GÜNEY’in Kuzey Irak’a gittiğini bildiğini, hatta Kuzey Irak’ tan kendisini telefonla arayarak Mesut BARZANİ ile görüştürmek istediğini, kendisinin görüşmek istemeyerek 15-20 dakika sonra aramasını söylediğini, bu arada Milli İstihbarat Teşkilatında görevli Mehmet EYMÜR’ü arayarak konuyu istihbari bilgi açısından kaydedip takip etmelerini söylediğini, bir süre sonra Tuncay GÜNEY’in tekrar aradığını ve kendisini bir şahısla görüştürdüğünü, ancak görüştüğü kişinin Barzani olduğunu tahmin etmediğini, Tuncay GÜNEY’in o bölgede kendisini havalı göstermek için böyle davrandığını tahmin ettiğini, Tuncay GÜNEY’in konu Kuzey Irak’a silah götürülmesi ile ilgili diğer sözlerinin yalan olduğunu beyan etmiştir.

Doğu PERİNÇEK, Tuncay GÜNEY’in bahsettiği gibi kendisinin odasında Doğan ERBAŞ ile görüşme yapmadığını, bu görüşmeyi Mehmet Adnan AKFIRAT’ın bilebileceğini, Abdullah ÖCALAN’ın İmralı’da Atatürk devrimini savunan açıklamalar yaptığını, hatta PKK yayınlarında da Abdullah ÖCALAN’ın Türkiye’nin birliği içinde Atatürkçü bir çözüm savunduğu hususunun yer aldığını, Mehmet Adnan AKFIRAT’ın Aydınlık Dergisi Haber Müdürü olarak yanlış haber yapmamak için Abdullah ÖCALAN’ın avukatı Doğan ERBAŞ’tan bu konuyu sorduğunu, ismi geçen Mehmet Adnan AKFIRAT da, Doğan ERBAŞ ve Doğu PERİNÇEK ile Abdullah ÖCALAN”ın yakalanmasından önce teslim olacağına ilişkin bir görüşme yapmadığını, daha sonra Doğan ERBAŞ ile görüştüğünü, ancak bu konuyla ilgili olmadığını, söylemişlerdir.

Konu ile ilgili kolluk değerlendirme raporunda özetle; Abdullah ÖCALAN’ın Avukatı İrfan DÜNDAR 26.10.1999 tarihli dilekçesinde Abdullah ÖCALAN’ın çağrısı üzerine Avrupa’dan 8 kişilik bir grubun 29.10.1999 tarihinde teslim olacağını belirtmesinden sonra 29.10.1999 tarihinde kendilerini barış heyeti olarak kabul eden Haydar ERGÜL, Dilek KURT, Aysel DOĞUN, Yusuf KIYAK, Ali Şükran AKTAŞ, Aygül BİDAV, Hacı ÇELİK ve İmam CANPOLAT’ın İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne teslim oldukları, ifadelerinde özetle PKK/KONGRA-GEL terör örgütü mensubu olduklarını ve bundan dolayı pişman olmadıklarını, Abdullah ÖCALAN’ın çağrısı gereği barış heyeti olarak teslim olduklarını söyledikleri, PKK/KONGRA-GEL Terör Örgütünün 1 Eylül 1999 tarihinde tek taraflı olarak ateşkes ilan ettiği, örgütün kırsal alanından ve yurtdışından iki grubun iyi niyet göstergesi olarak Türkiye’ye geldiği, Abdullah ÖCALAN’ın sözde barış için gereken koşulları kamuoyuna açıkladığı, örgütün üst düzey yöneticileri olan Murat KARAYILAN ve Cemil BAYIK’ın yurt dışına çıktıklarının tespit edildiği, Abdullah ÖCALAN yakalandıktan sonra gerçekleştirilen ilk kongre olan örgütünün 7. Kongresinde kapsamlı bir barış projesinin hazırlanması, Abdullah ÖCALAN’a siyasal çalışma özgürlüğü ve sözde Kürdistan’a barış şiarıyla genel bir kampanya başlatılması kararlarının alındığı, 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’da yakalanarak Türkiye getirilen Abdullah ÖCALAN’ın İmralı Cezaevine konmasına rağmen bugüne kadar avukatları aracılığıyla örgütü yönetmeye devam ettiğinin anlaşıldığı,

Veli KÜÇÜK’ün Tuncay GÜNEY’in kendisini Barzani diye takdim ettiği bir kişi ile görüştürdüğü beyanı, Tuncay GÜNEY’in ikametinde yapılan aramalarda Barzani ile yan yana çekilmiş fotoğraflarının ele geçmesi, Veli KÜÇÜK’ ün Tuncay GÜNEY’in bahsettiği gümrük görevlilerini tanıdığı beyanı, içeriği yalanlansa da Abdullah ÖCALAN’ın Avukatı Doğan ERBAŞ ile yapıldığı iddia edilen toplantının Mehmet Adnan AKFIRAT tarafından doğrulanması, bu toplantılarda gündeme geldiği iddia edilen şartların bir kısmının gerçekleşmiş olması hususlarının Tuncay GÜNEY’ in anlatımlarının en azından bir kısmının gelişen olaylar ile uyumlu bulunduğunu gösterdiği belirtilmiştir.

Cumhuriyet başsavcılığımıza ihbar yolu ile gelen mektup ekinde; tanınmış birçok gazeteci ve diğer kişiler ile Yalçın KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK ve Ferit İLSEVER’in PKK kamplarında Abdullah ÖCALAN ile çekilen fotoğrafları bulunduğu görülmüş, özellikle Doğu PERİNÇEK’in PKK terör örgütü kampını ziyaretinde çekilmiş, askeri bir düzene göre sıralanmış PKK teröristlerince karşılandığı, PKK’lı teröristlerin tek tek ellerini sıktığı, PKK terör örgütü elebaşı Abdullah ÖCALAN’ın kendisine çiçek verdiği ve birlikte PKK’lı teröristlere hitap ettikleri fotoğraflar olduğu görülmüş, bu fotoğraflarda Doğu PERİNÇEK’in bir gazetecilik faaliyetinden ziyade PKK terör örgütünü denetliyor edası içerisinde bulunduğu anlaşılmıştır.

İşçi Partisi Genel Merkez binasında yapılan aramada disket içersinde 26 Mayıs 2000 günlü Doğu PERİNÇEK tarafından Abdullah ÖCALAN’a yazılan bir mektup ele geçirilmiştir. “Sayın Abdullah ÖCALAN, Avukatlarınız selamlarınızı getirdi ve önümüzdeki süreçle ilgili görüşlerimi sordular. Onlara anlattıklarımı Türkiye’nin bağımsızlık ve birliği için duyduğum sorumluluk gereği ayrıca size yazmayı yararlı gördüm.” sözleri ile başlayan mektupta Doğu PERİNÇEK’in, Avrupa Birliğine girme süreciyle ilgili görüşlerini, Kürt sorununa çözüm önerilerini, PKK ve HADEP hakkında yapılması gerekenleri anlattığı, mektubun sonundaki notta ise “…Bu mektubun bir örneği Genelkurmay Başkanlığının bilgisine sunulmuştur...” yazdığı görülmüştür.

Hikmet ÇİÇEK’ten elde edilen flash diskte ve İşçi Partisi binasındaki basın bürosunda bulunan bilgisayarda “Provakasyon Mektubu” başlıklı, Avukat ve Oğuz olarak belirtilen iki kişinin konuşma çözümü olduğu anlaşılan bir yazı bulunmuştur. Metin içeriğinden “Avukat” olarak konuştuğu belirtilen kişinin Abdullah ÖCALAN’ın avukatı olduğu, “Oğuz” ismi verilen kişinin Özel Kuvvetler görevlisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu çözümün “…Oğuz: Böyle bir girişimin neden bir yıl sonra başlatıldığını sorabilirsiniz. Daha önce görüşmeler oldu. Protokollar da imzalandı. 1995-96’da Şam’da, Öcalan’ın bilgisinde bir protokol imzalandı. Ben bu girişimde kendim bulundum. Daha sonra 1997’de Brüksel’de görüşme oldu... , …Avukat: Bu girişimi çok olumlu buluyoruz. Baştan belirteyim. Ben PKK’yi değil Öcalan’ı temsil ediyorum. Öcalan avukatlarına kendi adına her türlü girişimde bulunma yetkisi verdi. Hatta bizi yeni açılımlar yapmadığımız için eleştiriyor. Öcalan PKK’dir. Önce Öcalan benimser, PKK ona uyar. Açılımları, Öcalan yapar. Kürt halkı da onu kabul eder. Bugün söylediğinin yarın 180 derece tersini söylese, yine PKK onun arkasından gider. Öcalan’ın kabul etmesi sorunu çözer. Biz, Öcalan’ın adına ilişkiye geçiyoruz, Oğuz: … Öcalan’ın avukatlarının çoğunun çift hatta üç taraflı çalıştığını biliyoruz. MİT bağlantılılarının Ahmet Zeki Okçuoğlu’ndan ibaret olmadığını biliyoruz. Siz de bilin….” şeklinde devam ettiği görülmüştür.

Hikmet ÇİÇEK’ten elde edilen flash diskte ve İşçi Partisi binasındaki basın bürosunda bulunan bilgisayarda “Protokol Önerisi – 06 Haziran 2000” başlıklı, Abdullah ÖCALAN’ın avukatı ile Özel Kuvvetlerde görevli olduğu ileri sürülen Oğuz’un yukarıdaki paragrafta anlatılan görüşmeleri doğrultusunda hazırlandığı anlaşılan 5 sayfadan oluşan bir protokol olduğu görülmüştür.

Gizli Tanık Deniz ifadelerinde özetle; Doğu PERİNÇEK’in 1986–1987 yıllarında Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampına geldiğinde Abdullah ÖCALAN tarafından bizzat ve askeri törenle karşılandığını, 10 gün kadar kaldığı kampta kendisine bir oda tahsis edildiğini, Abdullah ÖCALAN’ın hiçbir misafiri ile bir defadan fazla yemek yemediği halde bütün yemeklerde Doğu PERİNÇEK ile birlikte olduğunu, Abdullah ÖCALAN’ın kendisi ile görüşenlerin arkasından ajan, işbirlikçi, benden yararlanmaya geldi şeklinde sözler söylediği halde Doğu PERİNÇEK hakkında övücü sözler söylediğini, Doğu PERİNÇEK’in Abdullah ÖCALAN’la görüşmesini yayınlamasının o dönemde varlığı yokluğu hissedilmeyen Abdullah ÖCALAN ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündeme gelmesini ve örgütün taban bulmasını sağladığını, örgütün 15 Ağustos 1984 olayları ile adını duyurmuş ise de daha sonra yapılan operasyonlarla ağır darbeler aldığını, o dönemde siyasi olarak da sıkışmış durumda olan örgüt için yayınlanan bu röportajın adeta bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu PERİNÇEK’in adeta örgütün ikinci lideri konumuna geldiğini,

1990’lı yılların başlarından itibaren PKK - Hizbullah çatışması olduğunu, hatta bundan dolayı PKK’nın şehirlerde barınamaz hale geldiğini, Hizbullah’ın yapmış olduğu eylemlerin çok sayıda ve profesyonelce olduğunu, o dönemde kendisinin örgüt içerisinde aktif olarak faaliyet yürüttüğünü, yurtdışında bulunan birçok örgüt kampını gezdiğini ve yerlerini bildiğini, Türkiye’de faaliyet yürüten örgütlerin de yurtdışında eğitim aldıkları kamplar bulunduğunu, Hizbullah örgütü mensuplarını bu kamplarda hiç görmediğini, eğitimsiz örgüt mensuplarının yukarıda bahsettiği tarzda eylem yapmalarının mümkün olmadığını,

1993 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK militanlarına karşı Diyarbakır kırsalında büyük çaplı bir operasyon başlattığını, kendisinin de o bölgede PKK militanı olduğunu, bu operasyonlarda PKK militanlarının imha sürecinde olduğu anda Türk askerlerinin telsiz konuşmalarında geri çekiliyoruz, paşa vuruldu sözlerini duyduğunu, paşanın örgüt mensupları tarafından vurulup vurulmadığı konusunda o bölgede bulunan PKK militanları ile görüşmeler yaptığını, Lice’de PKK’nın büyük bir baskını olduğu söylenerek paşanın Lice’ye gelmesinin sağlanıp helikopterden iner inmez bir asker tarafından vurulduğunu, vuran askerin de başka bir asker tarafından vurularak ikisinin birlikte helikopter ile Diyarbakır’a getirildiğini öğrendiğini, bu olayı PKK’nın yapmadığını en üst düzey örgüt mensuplarından bizzat öğrendiğini, Aydın BAHTİYAR isimli paşanın ne amaçla ve kim tarafından öldürüldüğünü bilmediğini, örgütün en önemli birimlerinin bu kadar sıkıştırıldığı ve hatta örgütün en üst düzey mensuplarından bazılarının da imha edilmesi aşamasına gelindiği bir esnada böyle bir hadise olmasının karanlık bir nokta olarak kaldığını, söylemiştir.

Gizli tanık Galip ifadesinde özetle; Örgütün 1980 ihtilali öncesi bülten yayınlayarak adeta ihtilali haber vererek örgüt üyelerine silahları sığınak diye tabir edilen yerlere saklamaları talimatını da gönderdiğini, bugün dahi örgütün ihtilali nasıl öğrenmiş olduğunu bilmediğini, İhtilal öncesi Abdullah ÖCALAN ve örgüt üyelerinin gruplar halinde yurt dışına çıktıklarını, Abdullah ÖCALAN’ın kendisine Pilot Necati’nin kendisini kontrol etmek üzere görevlendirilen devletin bir adamı olduğunu, bu kişinin kendisine üstü kapalı olarak “Sen bir kuşsun istediğimiz zaman seni pişirip yeriz” dediğini, Ankara’da iken kendisine para yardımı yaptığını, fakat kendisini kontrol edemediğini, tam tersine kendisinin bir takım bilgileri alarak onu kullandığını, bundan dolayı devletin üzerine gelemediğini, Uğur MUMCU suikastından sonra Uğur MUMCU’nun kendisinin Pilot Necati ve Kesire YILDIRIM ile olan ilişkisini ortaya çıkartacağı için öldürüldüğünü söylediğini, 1993 yılında Abdullah ÖCALAN’ın Suriye Şam şehri Kızılay hastanesi yakınlarında (Hilalahmer) denilen bölgedeki binanın Hasan BİNDAL tarafından kiralanmış onuncu katında kaldığını, asansörde karşılaştıkları ve dokuzuncu katta inen kişinin o katta oturan Türkiye Askeri Ataşesi olduğunu yanındakilere söylediğini bildiğini, 1993 yılında dönemin Cumhurbaşkanı olan Turgut ÖZAL’ın Güneydoğu Anadolu’daki problemler konusundaki projelerinin örgütte olumlu karşılandığını, Abdullah ÖCALAN’ın Lübnan’da bulunan Bekaa kampında basın açıklaması yaparak tek taraflı ateşkes ilan ettiğini, Turgut ÖZAL’ın ölümü ve Bingöl’de 33 askerin Doktor Süleyman (Kod) Sait ÇÜRÜKKAYA’ kontrolündeki PKK örgütü mensuplarınca vurularak öldürülmesi ile yeşeren umutların tamamen kaybolduğunu, PKK’nın tek taraflı ateşkes sürecinde olduğu, devletin de çözüm arayışlarına girdiği bu dönemde PKK içerisindeki bir grubun bu eylemi gerçekleştirmesine, bu askerlerin de korumasız, silahsız olarak tehlikeli bir bölge üzerinden gönderilmesine hiçbir zaman anlam veremediğini, bu eylemi gerçekleştiren Doktor Süleyman (Kod) Sait ÇÜRÜKKAYA’nın halen Almanya’da olduğunu,

Örgüt içerisinde, Abdullah ÖCALAN’ın avukatları olan Mahmut ŞAKAR ve İrfan DÜNDAR’ın her söylediklerinin Abdullah ÖCALAN’ın talimatı olduğunun bilindiğini, bu kişilerin sürekli olarak örgütün kamplarına gelerek Abdullah ÖCALAN’dan almış oldukları talimatları aktardıklarını, kendisinin örgüt tarafından Süleymaniye’de infaz edilen örgütün üst düzey yöneticisi Kani YILMAZ ile messenger üzerinden bir görüşme yaptığını, bu görüşmede Kani YILMAZ’ın kendisine, Mayıs 2004 tarihinde Şehit Harun Kampındaki Kongra-Gel’in ikinci kongresine Mahmut ŞAKAR ve İrfan DÜNDAR’ın da katıldığını, Mahmut ŞAKAR’ın bütün kameraları kapattırarak “…Başkan adına konuşuyorum, bu kongreden savaş kararı çıkacak…” sözleri üzerine kongrede savaş kararının alındığını” söylediğini, Meral KIDIR’ın PKK örgütünün eski mensuplarından olduğunu, bu kişinin Muharrem KARABULUT ve yanında bulunan bazı örgüt üyeleri ile PKK içinde Türkiye Devrim Partisini kurduklarını, genellikle Türk kökenli olup, PKK’ya bağlı ve sosyalist ideolojileri bulunan bu kişilerin diğer sol örgütlerin ülkede devrim yapabilecek bir güce sahip olamayacaklarını savunarak PKK ile birlikte bu devrimin gerçekleşmesini mümkün gördüklerini, amaçlarının gerilla savaşını batı illerinde taşımak olduğunu, Ankara ve İstanbul’da örgütlendiklerini, beyan etmiştir.

Pkk/Kongra-Gel isimli bölücü terör örgütü, nihai hedefi olan Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı kurabilme amacıyla kurulduğu günden itibaren bölge halkına ayrı bir etnik kökenden geldikleri aşılaması yapıp ülke genelinde Türk-Kürt çatışması meydana getirerek sonuca ulaşmaya çalışmıştır. Soruşturma kapsamında toplanan delillerden bazı yönetici ve üyelerinin Pkk/Kongra-Gel Terör Örgütü ile ilişkide oldukları tespit edilen Ergenekon yapılanmasının da kendi örgüt amaçları doğrultusunda kullanılacak kaos ve çatışma ortamı oluşturmak, yönetimi baskı altında tutabilmek amacı ile aynı şekilde ülkede Türk –Kürt kavgası çıkartmak istediği, bu amaç ile Pkk/Kongra-Gel Terör Örgütünü kontrol altında tutarak gerektiğinde de amaç ve hedefleri doğrultusunda kullandıkları anlaşılmaktadır.

DHKP/C[değiştir]

Veli KÜÇÜK’ün evinde yapılan aramada elde edilen ajandanın 25 Haziran/Cumartesi tarihli sayfasında; “…Behiç AŞÇI- Avukat, F Tiplerinin kalkması için ölüm orucunda, 45 kg düştü, Devreye girilirse vazgeçecek…” notu olduğu görülmüştür. Veli KÜÇÜK konu ile ilgili olarak özetle “…Avukat Behiç AŞÇI’nın DHKP/C örgütünün baskısıyla ölüm orucuna sokulduğu yolunda bilgileri Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Turan YAZGAN’dan öğrendiğini, bu kişinin kendisine eğer Behiç AŞÇI ölürse örgütsel bazı faaliyetlerin olabileceğini değerlendirdiğini, devreye birisi girer ise ölüm orucunu bırakabileceğini, ancak böyle birisinin bulunması gerektiğini bulmamız gerektiğini söyledi. Kendisinin de aynı endişeleri bulunduğunu ve Adalet Bakanlığındaki bazı tanıdıklarına konuyu ilettiğini, onların haklı olarak konuyla ilgilenmediklerini, kendisi konuyu önemli gördüğü için tanıdığı Avukatları aracı kılarak Behiç AŞÇI’yı ikna etmeye çalıştığını, müessif bir olay olmadığını…” söylemiştir. Burada ismi geçen Avukat Behiç AŞÇI hakkında DHKP/C Terör Örgütü üyeliği iddiası ile hakkında soruşturma başlatılan, tutuklanarak cezaevine konulan ve halen DHKP/C terör örgütü üyeliği sebebiyle soruşturması devam kişidir.

Bu olayla ilgili kolluk değerlendirme raporunda özetle; “…DHKP/C Terör Örgütünün F Tipi Cezaevlerine karşı ölüm orucu eylemine girmesinin altında; örgüt içi disiplin ve hiyerarşinin kaybedilmesinden korkulması, toplu eylemlerle cezaevi idaresinden taviz koparılamayacak olması, cezaevlerinin okul ve karargâh gibi kullanılamayacak olması gibi sebepler yatmakta olduğu, örgütün daha önceki eylemlerin (1984 ve 1996) aksine son sürecin zorlu geçeceğini düşünmekle birlikte sonuç itibariyle devletin geri adım atacağını ve F tipi uygulamasından vazgeçeceğini hesap ederek ölüm orucuna başladığı, geçen sürede birçok örgüt mensubunun hayatını kaybettiği, bunun yanında sakat kalanlarla birlikte çok sayıda kişinin ölüm oruçlarını bıraktığı için örgüt tarafından hain ilan edildiği, bu nedenle örgütün ölüm orucu eyleminden bir şekilde kurtulmanın planlarını yapmaya başladığı, F tipi cezaevi uygulaması gerekçesiyle DHKP/C terör örgütü tarafından canlı bombalı eylemleri dahil birçok silahlı ve bombalı eylem gerçekleştirildiği, bu eylemler içerisinde en dikkat çekenlerinin Adalet Bakanlığına yönelik olarak gerçekleştirilmek istenen canlı bombalı saldırılar olduğu, DHKP/C terör örgütü ölüm orucu eyleminden gerekçesiz vazgeçmesi durumunda, diğer örgütler ve kendi mensupları tarafından “Bu kadar bedel boşuna mı verildi” eleştirisi ve sorgulamasıyla karşılaşacağından makul olmasa da bir bahane ile düştüğü ölüm orucu eylemi girdabından kurtulmak istediği, tam da bu noktada Veli KÜÇÜK’ün de kabul ettiği gibi, devreye girmesiyle eylemini sonlandırdığını, bu durumun terör örgütünde büyük bir zafer olarak karşılandığı, DHKP/C adlı silahlı terör örgütünün hatalı bir karar alarak düştüğü ölüm orucu eylemi girdabından Veli KÜÇÜK’ün devreye girmesiyle kurtulmuş olduğu….” belirtilmiştir.

Gizli Tanık Dilovası ifadelerinde özetle; “…Dev-Sol Örgütün atılım yılları olan 1990–92 yılları arasında eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşalar İsmail SELEN, Memduh ÜNLÜTÜRK ve Kemal KAYACAN, Adana Jandarma Bölge Komutanı Temel CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ gibi birçok sansasyonel hedefe yönelik eylemler yapıldığını, bu eylemlerin yapıldığı dönemde örgütte sorumlu düzeyde faaliyet yürüten, örgütün her şeyine hakim olan arkadaşları ile yaptığı görüşmelerde örgütün eylem amaçlı böyle bir istihbarat çalışmasının olmadığının konuşulduğunu bildiğini, çok ciddi ve gizli nokta eylem istihbaratlarının örgütün merkezi tarafından ekiplere ulaştırılmasında derin bağlantıların olduğunu ve adeta eylemlerin servis edildiğini düşünüğünü...” söylemiştir.

Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral TEMEL CİNGÖZ suikastı faili Adnan TEMİZ 16.06.1991 tarihli ifadesinde özetle; “…Temel CİNGÖZ suikastının (Kalmış olduğu Jandarma Lojmanlarının giriş-çıkış yolları krokisi ve her sabah evden çıkışının saat saat belirtildiği) istihbaratının THKP-C Dev-Sol örgütünün Merkez Komite Üyesi ve aynı zamanda Askeri Komite sorumlusu Haluk (Kod) Niyazi AYDIN tarafından kendisine kapalı zarf içerisinde hazır olarak gönderildiğini, yine Adana’da gerçekleştirilecek başka eylem istihbaratlarının da örgütün merkezi tarafından kendisine hazır olarak geldiğini…” beyan etmiştir.

Gizli Tanık İsmet ifadelerinde özetle; “…Temel CİNGÖZ’ ün görevli olduğu dönemde Adana’da Adnan TEMİZ isimli Dev-Sol militanının ekip komutanlığını yaptığı SDB ekibince taranarak öldürüldüğünü, kendisine bu suikastın karanlık geldiğini, Adnan TEMİZ’ in Jandarma A Tipi Özel Kuvvetlerdeki bir görevlinin akrabası olduğunu, yine Adnan TEMİZ’in Adana’da Amerikalı Mozelle isimli çavuşun öldürülmesi eylemine karıştığını, daha sonra yakalanarak tutuklandığını, Malatya cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada örgüte ihanet ettiği gerekçesiyle yine örgüt mensupları tarafından öldürüldüğünü, ihanet gerekçesinin ise yakalandığında poliste ifade vermiş olması olarak gösterildiğini, oysa poliste yakalanıp da ifade vermeyen örgütçü sayısının yok denecek kadar az olduğunu, hatta Adnan TEMİZ’in ifadesinde önemli olarak anlattığı örgüte zarar verecek bir şey olmadığını, yani ifade vermiş olması bahane edilerek Adnan TEMİZ’ in öldürülerek susturulmuş olduğunu…” , “…1988–1989 yıllarında Jandarma A Tipi Özel Kuvvet Birlikleri kurulduğunu, bu birliklerde subay olarak görev yapan görevlilerle örgütün talimatıyla silah, patlayıcı ve istihbarat konularında bilgi alış verişi yaptıkları görüşmeleri olduğunu…,…1989 yılında Dursun KARATAŞ’ın cezaevinden firarı ile birlikte örgütte atılım yılları yani örgütün silahlı ve bombalı saldırı eylemlerinin, suikastlarının yapıldığı sürece geçildiğini, örgütün eylem yapmak için silah ve patlayıcı ile ciddi bir istihbarat desteğine ihtiyacı bulunduğunu, o dönemde Jandarma A tipi Özel Kuvvetlerinde görevli bir yüzbaşı vasıtası ile örgütün eylem için ihtiyaç duyduğu patlayıcı, silah ve eylem istihbaratlarını tedarik ettiğini…” , “…1979 yılında Paşa GÜVEN’in yurtdışı sorumlusu olduğunu, Türkiye’de Dursun KARATAŞ ve yönetici kadrosunun yakalanmasıyla Paşa GÜVEN’in çağrılmasına rağmen Türkiye’ ye gelmediğini, yurtdışında gayri meşru işlerle uğraşıp, mafya, eroin kaçakçıları ve devlet görevlileri ile içli dışlı olduğunu, 1982–1990 yılları arası Avrupa’dan eroin ve kirli işlere bulaşmış mafya tipli insanları Türkiye’ye sorumlu olarak gönderip banka soygunları ile beraber kara para trafiğini idare ettiğini…” söylemiştir.

Bu suikastler ile ilgili kolluk değerlendirme raporunda özetle; Örgütün Adana’da Adnan TEMİZ’in sorumlulusu olduğu tek bir ekibi bulunduğu, Adnan TEMİZ’ in eylem istihbaratının merkezden hazır olarak geldiğini beyan etmesinin cezaevinde öldürülme sebebi olduğu, çünkü terör örgütünde eylem için yapılan istihbaratın ya silahlı faaliyet yürüten ekipler marifetiyle ya da ilişkilerden gelen bilgi ve duyumlar ile sağlandığı, her halükarda alanda yapılan bir istihbarat çalışması bulunduğu ve bunun raporlar halinde örgütün merkezine iletildiği, tabandan gelen istihbarat raporlarının eylem için ekiplere intikal ettirildiği, yukarıda sıralanan suikast eylemlerinde istihbaratların örgütün merkezi tarafından ekiplere bildirildiğinin görüldüğü, Terör örgütü içerisinde her kademede sorumlu düzeyde faaliyet yürütmüş ve örgütün her şeyine hâkim olan kişilerin kendilerinin yapmış olduğu herhangi bir istihbarat çalışması olmadığını söylemiş olmalarına rağmen örgütün merkezinden nokta istihbaratların gelmiş olmasının eylemlerde terör örgütünün tetikçi olarak kullanıldığını gösterdiği, belirtilmiştir.

Serhan BOLLUK’ un genel yayın yönetmeni olduğu Aydınlık Dergisinde yapılan aramada elde edilen 1995 yılı ajandasının 01.01.1996 tarihli “Ocak. January 1.1.Pazartesi Monday Yılbaşı” ibareli sayfasında el yazısı ile “Fahriye Erdal, İsmail Akkol _xxx Mustafa…” isimlerinin not alındığı görülmüştür. Burada adı geçenlerin isimlerinin not alındığı tarihten 8 gün sonra 09.01.1996 tarihinde Sabancı Center İş Merkezinde, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Üyesi Özdemir SABANCI, Toyota-Sa Genel Müdürü Haluk GÖRGÜN ve sekreter Nilgün HASEFE’ nin öldürülmesi olayına karıştıkları bilinmektedir. Sabancı Suikastı eyleminden sekiz gün önceki bir tarihe eyleme katıldıkları tespit edilenlerin isimlerinin yazılmış olması örgütsel bağlantı yönünde şüphe oluşturmaktadır. Diğer taraftan Sabancı suikastı faili olarak aranan Mustafa DUYAR kendiliğinden teslim olmuş, tutuklu bulunduğu Afyon cezaevinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmüştür. Mustafa DUYAR’ın öldürülmesini azmettirdikleri iddia edilen Nuri ve Vedat ERGİN’ in bu suçtan dolayı yargılanarak cezaya cezalara çarptırıldıkları bilinmektedir.

Yine Serhan BOLLUK’ un ajandasında kriminal raporu ile kendi el yazısı olduğu anlaşılan Hakan SARAYLIOĞLU’nun DHKP/C örgütünce öldürülmeden önceki sorgulanma notlarının olduğu, eylemin DHKP/C tarafından internette üstlenildiği, söz konusu ajanda notlarında ise öldürülen kişinin cep telefonu numarasına kadar eylemin üstlenildiği metinde bulunmayan bilgilerinin de bulunduğu anlaşılmıştır. Buna göre Serhan BOLLUK’un sorgulamaya katılıp not aldığı, ya da bağlantılı olduğu örgüt militanlarından bu bilgileri elde ettiği şüphesi doğmuş, bu deliler Hakan SARAYLIOĞLU’nun öldürülmesi olayına ilişkin soruşturma evrakına gönderilmiştir.

Gizli Tanık Yüksel ifadesinde özetle; “…Mustafa DUYAR’ın bir hastane sevki sonrası cezaevindeki odasına getirildiğinde yatağının üzerinde “Sana senden olur her ne olursa, başın rahat olur dilin durursa” diye notu bulduğunu, yalnız kaldığı ve odasına kimsenin girmesinin mümkün olmadığı bir ortamda yatağına böyle bir not konulunca öldürüleceği fikrine vardığını ve bu not konulduktan çok kısa süre sonra öldürüldüğünü, Kırklareli Cezaevinde bulunduğu sırada Adil YANIK’ın Mustafa DUYAR’ın öldürüleceğini bu eylem için üçyüzbin dolar gibi bir paranın döndüğünü, eylemi de Nuri ERGİN’in adamları olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER isimli kişilerin yapacağını idareye bildirdiğini, Mustafa DUYAR’ın sol müşahedede kalırken Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER’ in sağ müşahedede kaldıklarını, Mustafa DUYAR’ın bu olaydan haberi olunca Muğla cezaevine sevkini istediğini, Cezaevi birinci müdürü Mustafa BEKDEMİR’in “Bakanlık teminatı var, Afyon cezaevinde bir tane bile örgütçü yok, oraya git” diyerek dilekçesini değiştirtiğini, oysaki Afyon Cezaevinde bulunanların çoğunun örgütçü olduğunu, Afyon Cezaevine gittiğinde ise haberlere de yansıyan itirafçı istemiyoruz bahanesi ile isyan başladığını, Mustafa DUYAR’ın öldürüleceğini Adil YANIK ihbar ettiği için cezaevinde Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER tarafından gözünün kör edildiğini, Mustafa DUYAR’ın Afyon cezaevine sevk edildikten üç-beş ay sonra kendisini öldüreceği önceden ihbar edilmiş olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER’ in Afyon Cezaevine sevk edildiklerini, bu iki kişinin Mustafa DUYAR’ ın kaldığı koğuşun tam karşısındaki yere yerleştirilildiklerini, eylemi de bu ikilinin silah kullanılarak gerçekleştirildiğini, eylemde kullanılan mermilerin Nuri ERGİN’in avukatı Tuncay KÜTÜKOĞLU’nun sigara paketi içinde getirdiğini, Mustafa DUYAR’ı öldüren Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER’ın Nuri ERGİN’in adamlarıdır. Mustafa DUYAR’ı öldüren Ahmet YARGÜDER’in eylemden kısa süre sonra mahkemeye gittiği zaman sevk esnasında firar ettiğini, bir yıl sonra ise yakalandığını, DHKP/C Terör Örgütünün gerçekleştirdiği Sabancı eylemi örgüte nasıl prestij kazandırdıysa, Mustafa DUYAR’ın teslim olup pişmanlığını dillendirmesinin örgütte bomba etkisi yaptığını ve prestij kaybettirdiğini, Nuriş çetesinin Mustafa DUYAR nereye gidiyorsa peşinden gittiği cezaevine sevk edildiklerini, cinayet işleyecekleri ortaya çıkan kişilerin öldürecekleri kişinin peşinden dolaşıyor olmalarının normal mantıkla açıklanamayacağını, DHKP/C Terör Örgütünün hedefindeki Mustafa DUYAR’ın Karagümrük Çetesi olarak bilinen örgüt mensuplerince öldürüldüğünü…” söylemiştir.

Cumhuriyet başsavcılığımıza ihbar yolu ile gelen CD de; 2000 yılında Uşak Cezaevi isyanı sırasında Nuri ERGİN’in kiremit renkli bir binanın penceresinden çıkarak sağ elini yukarı doğru kaldırıp işaret parmağını sallayarak “Bu devlet bana Mustafa DUYAR’ı öldürttü, ben öldürttüm, şimdi canlı söylüyorum”, Vedat ERGİN’in de “Biz bu devlet için mermi sıktık, Hem de sizin için, Hem de asker için” dedikleri, devamında Vedat ERGİN’ in “Bak bak” sözleri ile birine seslendikten sonra “Veli Abi’yi ara, Veli Küçük’ü ara. Bizi sor, Başka bir şey söylemiyorum. Allah’a emanet olun...” dediği görülmüştür.

Tanık Semih GENÇ ifadesinde özetle; “Ben Romanyada bulunduğu dönemde Sedat PEKER’in Romanya’ya gelip gittiğini bildiğini, kendisinin DHKP/C örgütünün hedefleri arasında olduğunu, Sedat PEKER’in Türkiye’de arandığı dönemde Romanya’ya kaçtığını ve Golden Falcon isimli restaurantın sahibi Cemil isimli şahıs tarafından saklandığını, bu kişinin ayarladığı villada uzun süre kaldığını öğrendiğini, Cemil’ in Romanya Bükreş’te hem Golden Falcon isimli restorantın hem de Golden Falcon isimli kuyumcu dükkânının sahibi olduğunu, bu kişiden PKK ve DHKP/C örgütlerinin haraç aldıklarını, bu kişinin Bükreş’te herkes tarafından bilinen lüks bir restorantı olduğunu, yine büyük çapta uyuşturucu kaçakçılığı yapan Fırat lakaplı Tunceli’li gerçek ismini bilmediği bir şahın da Romanya’ya geldiğinde mutlaka bu şahsın yanına geldiğini, Cemil’in Fırat lakaplı bu kişiyi misafir ettiğini, çok iyi dostlukları bulunduğunu, Fırat’ ın o dönemde Bakırköy’de bulunan Sivas’lı uyuşturucu kaçakçısı Hasan ERKUŞ ile ortak olduklarını, Star Gazinosunda bir dönem Müdürlük yapan Ateş isimli kişi Romanya’ya geldiğinde Cemil’in işyerinde görüştüklerini, bu kişinin anlatımları nedeni ile Abdullah ÇATLI’nın Star Gazinosuna hissedar olduğunu öğrendiğini, Türkiye’de Abdullah ÇATLI ile eroin işini yapan Fırat’ın yurt dışında da DHKP/C ve PKK örgütü mensupları ile uyuşturucu kaçakçılığını devam ettirdiğini, Fırat’ın Romanya’da bulundukları yerin ileri gelen işadamları ile oturduğu sırada kendisi ve bir dönem yurtdışında DHKP/C örgütü adına Hollanda ve Bulgaristan’ da sorumlu düzeyde faaliyette bulunan daha sonra Türkiye’ye gönderilmek üzere Bulgaristan’daki Alaydan silahları çıkarttığı sırada yakalanarak tutuklanan Şemsi Şafak BAHŞİ’nin bulundukları yere gittiklerini, Fırat’ın ayağa kalkarak Şemşi Şafak BAHŞİ’ye hürmet gösterisinde bulunduğunu, kendisinin “Bu şahıs kelli felli insan, uyuşturucu kaçakçısı sana bu şekilde saygılı davranmasının sebebi nedir” diye sorduğunu, Şemşi Şafak BAHŞİ’ nin ise “Bu kim ki, Hollanda’da bizim denetimimiz ve emrimizde olan birisidir. Bunun gibi daha niceleri bizim kontrolümüzdedir” dediğini, sonrasında Şemsi Şafak BAHŞİ ile Fırat’ın birlikte dışarı çıkarak lokanta sahibi Cemil’ in beyaz Choreke Jeepi ile yaklaşık iki saat dolaşıp geri geldiklerini, Abdullah ÇATLI ile Fırat’ın DHKP/C örgütü denetiminde, yani maddi olanak karşılığında yol vermesi ile yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığını devam ettiriyor olmasının, yine Sedat PEKER’e barınacak yer ayarlayan kişinin DHKP/C örgütüne yardımda bulunuyor olmasının kendisine göre normal mantıkla izah edilemeyecğini, pazarlanan uyuşturucudan Abdullah ÇATLI ile DHKP/C örgütünün ortak rant elde etmekte olduklarını, DHKP/C örgütünün kendisine kitle temin etme maksadıyla Türkiye’de fuhuşa ve uyuşturucuya hayır kampanyası düzenleyip uyuşturucu kullananlara yönelik eylemler yaparken yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığı üzerinden büyük rantlar elde etmekte olduğunu, yurtdışında Mafya, PKK ve DHKP/C örgütlerinin denetimi dışında uyuşturucu işinin dönmesinin olanaksız olduğunu…” söylemiştir.

Gizli Tanık Dilovası ifadelerinde özetle; 1975 yılından itibaren Dev Genç, Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütleri içerisinde aktif olarak sorumlu düzeyde faaliyetleri olduğunu, terör örgütü içerisindeki faaliyetleri sırasında zaman içerisinde yakalanmaları ve tutuklanmaları olduğunu, uzun süre cezaevi hayatı yaşadığını, 1992 yılında Dev–Sol örgütünce kendisine Gebze-Dilovası’nda Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi isimli firmada bulunması talimatı verildiğini, bu firmanın Dilovası Diliskelesi limanlarından gemiden karaya-karadan gemiye yük taşımacılığı yaptığını, örgütün burada bulunan kişiler hakkında kendisine bilgi vermediğini, 1992–1995 yıllarında burada bulunduğunu, burada eski Dev-Yol örgütü mensupları, Mafya tabir edilen gruplar, Dev-Sol’la ilgili şahıslar, Jandarma görevlileri gibi aslında bir arada bulunmaları mümkün olmayan kişilerin birlikte aynı firmaya ortak olarak iş yapıyor olmalarının dikkatini çektiğini, Veli KÜÇÜK’ün yanında istihbarat subaylarıyla birlikte Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi’ne gelip gittiğini, o dönem Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olan Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların firmadan belli bir pay aldıklarını, burada yapılan kaçakçılık işlemlerinden de Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bilgileri olduğunu, kooperatifte o dönemde Veli KÜÇÜK, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Ahmet Tekin BAYKAL, Dev-Yolcu Mehmet TERZİOĞLU, Dev-Yolcu Emin ALKILIÇ, Dev-Yolcu Ali ATEŞ, Dev-Yolcu Engin, şirket ortağı Cemil ATA, Cem ERSEVER’in itiraflarında JİTEM’in kurucuları arasında geçen ve şirket ortağı Cemil ATA’nın abisi Jandarma istihbarat binbaşısı Nurettin ATA, Gebze’de Başkomiser Hasan TORLAK ve Dev-Sol örgütünü temsilen kendisinin bulunduğunu, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Ali ATEŞ, Cemil ATA’nın civarda bulunan benzer şirketlere baskı yaparak nakliye imkânlarını ellerinde aldıkları, şirket sahip ve çalışanlarını darp ettikleri halde jandarma tarafından korunduklarından gözaltı yaşamadıklarını, silahı ile birlikte alınıp yine silahı ile bırakılan kişilerin bile bulunduğunu, Dev-Sol örgütünün Veli KÜÇÜK’le bağlantılı olan bu kooperatifle ilişkisini ilk kuran kişinin DHKP/C örgütünün Karadeniz Kırsal Sorumlusu Hüseyin ÖZARSLAN’ın abisi Zeynel ÖZARSLAN olduğunu, Mehmet TERZİOĞLU ve Emin ALKILIÇ’ ın Zeynel ÖZARSLAN’ı tanıdıklarından Dev-Sol örgütünün de kooperatife katılmasını istediklerini, örgüt onayladıktan sonra kooperatifte faaliyetlerinin başladığını, ancak Zeynel ÖZARSLAN’ın resmi olarak hiçbir yerde kaydının olmadığını, Mehmet TERZİOĞLU’nun eski Dev-Yolcu Gürbüz ÇAPAN’ın Esenyurt Belediye Başkanı olduğu dönemde belediyenin büyük inşaat işlerini aldığını, Gürbüz ÇAPAN’ın da daha sonra zengin olduğunu, Cumhuriyet gazetesinin ortağı olduğunun bilindiğini, Ali AYDEMİR’in isimli 1993 veya 1994 yılında Dev-Sol örgütünce çalışmak üzere limana gönderilen kişilerden birisi olduğunu, halen Ulusal Kanalda çalıştığı noktasında bilgisi olduğunu, buraya ise nasıl girdiğini bilmediğini, Ahmet Tekin BAYKAL’ı Dev-Yolcu olarak bildiğini, 1990’lı yılların başından itibaren İzmit, Derince, Hereke civarında gayri meşru âlemde tanındığını, o dönemde bu şahsın arkasında Polis ve Jandarma’nın olduğuna dair söylentiler çıktığını, bu şahsın Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifini ele geçirmeye yönelik girişimleri olduğundan aralarında silahlı çatışmaya varan tartışmalar olduğunu, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Cemil ATA ve Mehmet EYMÜR’ün hazırladığı söylenen MİT raporunda adı geçen Süleyman ve daha sonra öğrendiği kadarıyla Veli KÜÇÜK’ün araya girmesi ile Tekin BAYKAL ile olan ilişkilerinin normale döndüğünü,

Veli KÜÇÜK’ün gerek resmi gerekse sivil olarak yanında rütbeli askerler olduğu halde kooperatife gelip giderek uzunca bir zaman geçirdiklerini, DHKP/C örgütünün eylemsel faaliyetlerinin hız kazandığı, atılım yılları olarak tabir edilen bu dönemde Veli KÜÇÜK ve yanında bulunan askerleri kaçırıp sorgulayabilecekleri veya onlara yönelik eylem yapabilecekleri istihbaratını örgüte göndererek talimat beklemeye başladığını, aradan bir ay gibi bir zaman geçtikten sonra şu anda böyle bir eyleme gerek yok, ancak bu bilgiyi elimizde canlı tutalım talimatı geldiğini, örgütün yeni yapılanması döneminde hazır önüne gelmiş olan ve yapıldığında da örgütün reklamı açısından büyük sansasyon uyandıracak, örgüte sempatizan kazandıracak böyle bir eylemin yaptırılmaması ve sonrasında böyle bir eylemden bilgi sahibi olanların da 1994 yılında polisin yaptığı bir operasyonla yakalanarak devre dışı bırakılmasını yukarıda anlattığı ilişkiler açısından dikkat çekici bulduğunu ve örgütün bu bilgileri hedef olan şahıslara ulaştırması sonucu operasyon yiyerek yakalandıklarını değerlendirdiğini,

Dev-Sol örgütünün üst düzey yöneticisi ve halen Merkez Komite üyesi olan Faruk EREREN’in takip edildiğinin anlaşıldığını, Faruk EREREN’i takipten Veli KÜÇÜK’le ailece görüşüşen Emin ALKILIÇ’ın kurtardığını, Emin ALKILIÇ’ın tekneyle Dilovasından alıp Yalova’da bulunan örgüt mensuplarına teslim edilmesini organize Faruk EREREN’ i polis takibinden kaçırarak kurtardığını, Veli KÜÇÜK’le içli dışlı olan, her türlü işlerini halleden Emin ALKILIÇ ve Mehmet TERZİOĞLU’nun Dursun KARATAŞ’la görüşen kişiler olduğunu,

Dev-Sol örgütü olarak Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifinde bulunma sebebinin kendilerini oraya davet eden kişilerin örgütün gücünden faydalanma istekleri olduğunu, örgütün de buradan büyük maddi çıkar elde ederek temel ihtiyaçlar olan silah ve mühimmat gibi malzemeleri karşılamak istediğini, buranın asıl öneminin yurt dışından silah getirmek için güvenilir bir yer olması olduğunu, sonuçta bugüne kadar karşısında durduğu bazı çevreler ile örgütün birbirini karşılıklı olarak kullandığını anladığını, söylemiştir.

Yukarıdaki Gizli Tanık ifadesinde ismi geçen Emin ALKILIÇ’ın 19.10.2000 tarihinde Organize Suçlar ve Sil. Kaç. Şb. Müdürlüğündeki ifadesinde özetle; 1992 yılında DİLKOP’u kendisinin kurduğunu, başkanlığını Mehmet TERZİOĞLU’nun yaptığını, o tarihlerde Gebze Jandarma Komutanı olan Yüzbaşı Hasan AVŞAR’ın emekli olduktan sonra DİLKOP’da personel müdürü olarak çalışmaya başladığını, yine emekli Jandarma binbaşı Adnan isimli kişinin de bir dönem personel müdürü olarak çalıştığını, bu şekilde emekli Jandarma subaylarının çevrelerinden ve sıfatlarından faydalandıklarını, Dilovası bölgesinde bulunan limanlarda gelen giden yüklerin taşınmasında büyük rant olduğu için terör örgütleri ve mafya gruplarının barınarak bu yerlerden menfaat sağladıklarını beyan ettiği anlaşılmıştır.

Hikmet ÇİÇEK’den ele geçirilen dijital malzemelerde; “…Çatlı ile Dursun Karataş birbirleriyle görüşürlerdi, Abdullah Çatlı ile Dursun Karataş, taa Paşa Güven döneminden tanışıyorlar, görüşüyorlar. Son dönemde Çatlı ile Karataş arada bir yüz yüze görüşüyorlardı. Paşa Güven Erzincanlıdır. Karısı ve iki çocuğu hâlâ Fransa’da…” , “…ÖHD’nin soldaki adamı Paşa Güven, sağdaki adamı Çatlı idi, 12 Eylül öncesinde Paşa Güven de Çatlı da CIA’nın denetiminde ÖHD’ye bağlı olarak çalışıyorlardı. Ülkücülerin ellerindeki silahlarla Dev Sol’un elindekilerin seri numaraları birbirini takip eder. Aynı kaynaktan silah geliyordu. Bir gün, randevular karışmış, Paşa Güven ile Çatlı karşılaşacaklar diye büyük panik olmuş…” , “…Çatlı ile Karataş yüzyüze görüşüyordu, B..’ın uyuşturucuları Karataş’ın aracılığıyla Fransa’ya satıldı. Çatlı bu işi örgütledi. Çatlı başka kimlikle Karataş’la uyuşturucu için görüştükten sonra Fransa istihbaratı, Çatlı’nın kimliği hakkında Karataş’ı bilgilendirdi. Çatlı’nın CIA ile bağını bile bile, Karataş ilişkiyi sürdürdü…” yazılarına rastlanılmıştır.

HİZBULLAH[değiştir]

Şırnak ilinde 18.03.1999 tarihinde il genelinde Hizbullah/İlim Terör Örgütüne yönelik yapılan operasyonlar neticesinde İhsan TEKİN, İsmail TEKİN ve Haci DEMİR isimli şahsın ikametinde yapılan aramada toplam 6 adet el bombası elde edilmiştir. Bu olayda elde edilen (6) adet el bombasından 1 adedinin MKE MOD 45 KF MKE 1–23 10–92 seri numaralı olduğu, Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından 1 adedinin MKE MOD 45 KF MKE 1–23 10–92 seri numaralı olduğu belirtilmiştir.

Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Doğu PERİNÇEK’in kendisine Hizbullah’ın askerlerin kontrolü altında olduğunu söylediğini, bunu aktardığında Veli KÜÇÜK’ün kendisine “...Doğrudur, o zaman yapılan hatalardan biriydi…” dediğini, yine Veli KÜÇÜK’ün “…Hizbullah’ı T.K Paşanın başa bela ettiğini…” söyleyerek, kendisinin Hizbullah’ın dışarıda ayrı bir statüde eğitilmesinden yana olmasına karşın sözünü dinletemediğini, Hizbullah’ın PKK'ya karşı kullanılmak üzere askeri birliklerde eğitildiklerini, Hizbullah ve İrfan ÇAĞRICI’yı Türkiye, İran ve İsrail’in ortak kullandıklarını anlattığını, 2000’e Doğru Dergisinin Diyarbakır muhabiri Halit GÜNGEN’in Diyarbakır Jandarmada Hizbullah üyelerinin eğitildiklerini fotoğraflayıp Hizbulkontrayı açığa çıkarttığını ve yayınlanması için gönderdiğini, ancak bunların yayınlanmadan öldürüldüğünü, bu nedenle o dönemde Veli KÜÇÜK ile Doğu PERİNÇEK’in aralarının açık olduğunu bildiğini, bunu da kendisine Veli KÜÇÜK’ün söylediğini, Mehmet Adnan AKFIRAT’ın konu ile ilgili olarak kendisine “…Bunu Türk Gladiosu öldürdü, biz bunu biliyoruz, ama tekrar ittifak yaptık, Kemalist Sosyalist ittifakı derler…“ dediği anlaşılmaktadır.

Tanık Bülent ORAKOĞLU ifadesinde özetle; “…Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı görevinden önce Hatay İl Emniyet Müdürü iken Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Temel CİNGÖZ ve İl Jandarma Alay Komutanı Vicdan BAŞARAN ile şehir kulübünde bir yemek yediklerini, bu yemekte bölge komutanının yanında bulunan ve önceleri emir eri olduğunu zannettiği sivil giyimli şahsın daha sonra İstanbul'da Hizbullah operasyonunda ölü ele geçirilen Hizbullah lideri Hüseyin VELİOĞLU olduğunu öğrendiğini, Hüseyin VELİOĞLU’nun kendisinde devlet görevlilerine çok saygılı, bir bekçi önünde dahi önünü ilikleyerek konuşan bir kişi intibaı uyandırdığını…” söylemiştir.

Gizli Tanık Ahmet ifadesinde özetle; “…Kendisinin uzun yıllar Hizbullah Terör Örgütü içerisinde yer aldığını, Hüseyin VELİOĞLU’nun 1979 tarihinde Petrol İş Sendikasının başkanlığı seçimlerine katıldığını, o dönemde Batman’da Komanda Taburunda Yüzbaşı olarak görev yapan Temel CİNGÖZ ile görüştüğünü bildiğini, bu görüşmenin olduğunu Hüseyin VELİOĞLU ve İsa ALTSOY’un söylediklerini, Temel CİNGÖZ’ün Hüseyin VELİOĞLU’na “bizim onayımız olmadan hiç kimse sendika başkanlığını kazanamaz” dediğini, sonraki süreçte Temel CİNGÖZ ile Hüseyin VELİOĞLU’nun ilişkisinin nasıl geliştiği hakkında bilgisinin olmadığını, Hüseyin VELİOĞLU ve arkadaşlarının 1981 yılında Diyarbakır’da Edip GÜMÜŞ ve İsa ALTSOY ile birlikte İlim Kitapevini kurduklarını, Kitapevini 12 Eylül sonrası oluşturmayı çalıştıkları örgütsel yapının merkezi olarak belirlemiş olduklarını, cemaatleşmek için yoğun çalışmaların yapıldığı bu dönemde Hüseyin VELİOĞLU’nun ayda bir ortadan kaybolduğunu, bir hafta sonra geri geldiğini, soranlara da İstanbul’a İranlılarla görüşmeye gittim dediğini, 1994 yıllarında Hizbullah İlim-Menzil çatışmalarının olduğu dönemde bölgede Molla Mansur GÜZELSOY olarak bilinen kişinin sohbet ettiği 10-15 kişilik gruba “…kendisinin öğrenci olduğu dönemde Ankara’ da Hüseyin VELİOĞLU ile aynı evde kaldıklarını, Hüseyin VELİOĞLU’ nu sürekli olarak MİT’den diye bahsettiği iki istihbaratçının ziyarete geldiklerini, bu şahıslarla sürekli ilişki içerisinde olduğunu…” anlattığını, Molla Mansur GÜZELSOY’un bu anlatımlarından yaklaşık 15 gün sonra Diyarbakır’da bir sabah namazı çıkışı Hüseyin VELİOĞLU’na bağlı İlim grubu mensuplarınca sopalarla dövülerek öldürüldüğünü, Örgütün İranlılarla ilişki içerisinde olduğu 1990’lı yıllara kadar İranlılar tarafından yönlendirildiğini, bu dönemde İranlıların dışında bir gücün Hüseyin VELİOĞLU üzerinden İran’da faaliyet gösteren Türkler hakkında bilgi toplamaya çalıştığını fark ettiğini, Çünkü HÜSEYİN VELİOĞLU’nun İran’da iken mesaisinin çoğunu o bölgeye gelip giden Türklerin kim olduğunu tespite harcadığını, 1991 yılında PKK – Hizbullah çatışmaları başladıktan sonra örgütün İran ile ilişkisini keserek Sünni anlayışa tekrar döndüğünü, kendisinin bu değişimin normal bir süreç olarak gerçekleştiğini zannetmediğini, PKK-Hizbullah çatışmasında birçok PKK’lı ve Hizbullah İlim grubu mensubunun öldüğünü, 1995 yılında Hizbullah’ı temsilen İsa ALTSOY’un Irak’da PKK temsilcileri ile görüşerek karşılıklı ateşkes kararı aldıklarını, nasıl bir araya geldiklerinin örgütte daima soru işareti olarak kaldığını, Örgütün kendi mensuplarını zaman zaman devlete çalışıyor diyerek kaçırıp sığınakta sorgulayıp kendince suçlu bulduklarını öldürdüğünü, devletin örgüt için bir düşman olduğunu, ancak kendisinin örgütün devlet kurumlarına karşı bir eylem yaptığına veya planladığına şahit olmadığını, Hüseyin VELİOĞLU’nun öldürülmesinden sonra polisle çatışmaya girdiklerini, bu çatışmaların sebebinin ise Hüseyin VELİOĞLU’nun öcünü alma düşüncesi ile gerçekleşmiş olabileceğini, Hüseyin VELİOĞLU’nun kendisine çok yakın üst düzey örgüt mensupların bir arada olduğu ortamda devlet görevlilerinden bazılarının kendilerine ajanlık teklif edebileceğini beyan ettiğini, bundan birkaç hafta sonra bu toplantıda olan kişilerden bazılarına görev teklif edildiğinin bilindiğini, burada anlaşılmaz olanın Hüseyin VELİOĞLU’nun bu durumu nasıl bildiği ve o söyledikten kısa süre sonra o tekliflerin nasıl geldiği olduğunu, bu teklifin yapıldığı şahısların çok sıkı bir şekilde saklanan Hüseyin VELİOĞLU ile düzenli olarak bir araya gelen kişiler olduğunu, kendisinin bu kişilerin örgüt içerisindeki durumlarının bilindiğini varsaydığını, dolayısıyla düzenli olarak Hüseyin VELİOĞLU ile görüşen bu kişilerden örgütün liderine ulaşılmasının hiç zor olmayacağını değerlendirdiğini, Çocukluğundan itibaren tanıdığı ve 10 yılı aşkın birlikte faaliyette bulunduğu Hüseyin VELİOĞLU’nun Hizbullah gibi büyük bir örgütü kurarak idare edebilecek yapı, karakter ve eğitime sahip olmadığını…” söylemiştir.

ÖRGÜT EYLEMLERİ[değiştir]

  • Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek
  • Halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı bir isyana tahrik etmek
  • Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması ve Danıştay saldırısı eylemleri

Ergenekon’un, yasama ve yürütme organlarının örgüt amaçları doğrultusunda yönlendirilmesi/kontrol altında tutulmasını öncelikle temel belgelerinde yazılı olan örgütsel metotlarla sağlamayı, bu yolun sonuçsuz kalması halinde ise toplumsal barışı bozacak nitelikteki eylemler ile ülkede kaos ortamı oluşturarak halkı ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde var olduğunu düşündükleri resmi hiyerarşiye uymayan bir grubu tahrik edip hukuk dışı müdahaleyi temin ve sonuçta yasama ve yürütme organlarını feshederek yönetimi ele geçirmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.

Yönetimin örgüt amaçlarına aykırı görülmesi, örgüt için Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde kendileri gibi düşündüklerini varsaydıkları grubun hukuk dışı bir müdahalesi ile devrilmesi için yeterli bir neden olsa da, bu müdahalenin başarılı olabilmesi, ülke içinde ve uluslar arası kamuoyunda haklı görülebilmesi için, halkın Ergenekon’a bağlı veya etki alanındaki sivil toplum örgütleri ve basın yayın organlarının legal görünüşlü veya illegal faaliyetleri ve sansasyonel suikastlar sonucu kışkırtılarak yönetim aleyhine ayaklanması, ülkede ekonomik kriz çıkması, kaos ortamı oluşması amaçlandığı anlaşılmaktadır.

Ergenekon yöneticilerinden Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU’nun 25 Ekim 2003 tarihinde ve henüz İstanbul Üniversitesi Rektörü olarak görev yapmakta iken asistan ve öğrencileri ile birlikte katıldığı Ankara’ da düzenlenen Cumhuriyetin 80. yılı kutlamaları çerçevesinde düzenlenen gösteri yürüyüş ve mitinginde “Ordu göreve” yazılı dev bir pankartın ve aynı mahiyetindeki dövizlerin Türk Silahlı Kuvvetlerini mevcut yönetim aleyhine hukuk dışı bir müdahaleye tahrik etmek dışında başka bir anlam taşımadığı ve bu faaliyetlerin de geçmişten itibaren süregeldiği açıktır.

Ergenekon yöneticisi İlhan SELÇUK’un başyazarı olduğu Cumhuriyet Gazetesinde “… Domuz’un başında türban örtüsü ile resmedildiği karikatür…” yayınlaması ardından 05, 10 ve 11 Mayıs 2006 tarihlerinde gazete binasına el bombası atılması eylemleri ile ülkedeki değişik inanç ve görüş farkı olan kesimler arasında kavga ortamı oluşturulması, 17 Mayıs 2006 tarihinde de önüne gelen bir davada türban örtüsü ile ilgili bir karar veren Danıştay 2. Dairesinde görevli Yüksek Yargıçlara silahlı saldırıda bulunulması eyleminin yine aynı örgüt amacı ile birlikte, halkı ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde var olduğunu düşündükleri resmi hiyerarşiye uymayan bir grubun yönetim aleyhine tahrik edilmesi amacı taşımaktadır.

Ergenekon’un Üniversite yapılanmasındaki bir akademisyen olan ve aynı zamanda Harp Akademilerinde ders verdiğini söyleyen Emin GÜRSES’in 23.01.2008 günlü telefon görüşmesinde söylediği, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulunan çalışmalar konusundaki “…Şimdi ben Komutanlara Harp Akademisinde söyledim. Ben olsam başörtüsü maşörtüsü serbest. İster g…açın, ister a… açın, başınızı ne ederseniz edin serbest. Ondan sonra derim ki ekiplere, kardeşim kavgayı başlatın. Millet birbirini yesin. Bir bunu yaparım. Bak tam zamanıdır. Bırakacaksın birbirini yesin millet. Ondan sonra Tayyip oradan çıksın altından…” sözleri yukarıdan itibaren anlatılan, örgütün ülkemiz insanları arasındaki görüş ve inanç farklarını tartışma ortamından kavga zeminine çekerek yönetim aleyhine kullanılacak bir istikrarsızlık oluşturma amacı ile tam örtüşmektedir.

Ergenekon’un stratejilerini belirleyen yöneticilerinden olan İlhan SELÇUK’un, örgüt amaçlarına aykırı gördüğü yönetim ile demokratik yöntemler ile mücadele etmek yerine, 07.02.2008 günlü telefon görüşmesinde dile getirdiği ve birçok kez de tekrar ettiği; “…Eğer kapatma davası açılırsa, bir de üstüne ekonomik kriz gelirse, Türkiye biraz karışırsa, belki bir umutlar doğabilir, çünkü normal yollardan bunları mümkün değil yani…”, yine Ergenekon yöneticilerinden Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU’nun 11.01.2008 günlü telefon görüşmesinde dile getirdiği aynı paraleldeki “…Ben gerçi her ortamda söylüyorum ya artık herhalde bu iş bu demokrasiyle olmaz. Bu olacaksa bir devrimdir. Bu da ulusal bir devrim olmalıdır…” görüşleri, aynı zamanda örgütün izlediği ve izleyeceği stratejiyi de ortaya koymaktadır.

İlhan SELÇUK’un, yönetimdeki siyasi partiye kapatma davası açılmasını, yönetimdeki partinin kapatılarak yerine başka bir yönetimin gelmesi amacını taşımaktan çok örgüt amaçları doğrultusunda arzu ettiği kaos ortamını oluşturacak nedenlerden birisi olarak gördüğü yukarıda verilen telefon görüşmesinden anlaşılmaktadır. 23 Ocak 2008 tarihinde başyazarı olduğu Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan “İktidar partisi zanlı” başlıklı yazısı ve yazı içinde geçen “…Savcı kırmızıçizgiyi çiğneyip bölücülük ya da dincilik yapan siyasi partiye dava açmasın görür gününü…” sözleri ile bu beklentisinin gerçekleşmesini temin için baskı ortamı oluşturmanın adımını attığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde aynı gazetede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının dedesinin bir tarikat şeyhi olduğu içerikli bir haber yayınlandığı da bilinmektedir.

Ergenekon’un diğer yöneticilerinden birisi olan Doğu PERİNÇEK’in 13.02.2008 tarihli bir telefon görüşmesinden; örgütün, etki alanlarındaki sivil toplum örgütleri yöneticilerinden bir heyet oluşturup Yüksek Yargı görevlilerini ziyaret ederek baskı ortamı oluşturulmasına katkı sağlamayı amaçladıkları anlaşılmaktadır.

İşçi Partisi Genel Merkez binasında yapılan aramada elde edilen ELBA marka bir CD’ de “Yargı-Nusret Senem’den” klasöründe “Yargıtay” isimli PDF belgesi içerisinde Yargıtay binasının elle çizilmiş krokisi, “Krokinin açılımı” isimli Word belgesi içerisinde de krokinin açılımının yazılı bulunduğu görülmüştür. Bunlarda Yargıtay binasına bir sabotaj veya Yargıtay görevlilerine bir suikast hazırlığı yapıldığı izlenimi verecek şekilde, Yargıtay Başkanlığı binasındaki güvenlik kameralarının, güvenlik görevlilerinin, blokların birbirleriyle bağlantı noktaları ve geçiş güzergâhlarının, hangi kapılardan daha rahat giriş yapılacağının, binadaki kör noktaların belirtildiği anlaşılmaktadır. Aynı CD içerisindeki “Yargıtay ile ilgili notlarım” isimli word belgesi içinde de Yüksek Yargı dâhil birçok yargı görevlisinin isimlerinin karşısında siyasi, dini görüşleri ve ırki kökenleri belirtilerek fişleme yapıldığı, bazı yargı mensuplarının aileleri ve özel hayatları, bir kısmının da aileleri ile ilgili araştırma yapılması içerikli notlar yazıldığı görülmüş, bunların içerisinden özellikle “Başsavcı A. Y. babasının durumuna bakılsın. Acil” notu dikkati çekmiştir.

İlhan SELÇUK’un, örgüt amaçlarına uygun bir kamuoyu oluşturulması için etkin kişilerin bir araya getirildiği, bir kısmına kendisinin de katıldığı toplantılar organize ettiği, bazı yabancı misyon temsilcileri ile uluslar arası kamuoyunun da nabzını tutup, amaçlanan hukuk dışı müdahale sonucu oluşacak yeni yönetim için destek bulma çalışmaları yaptığı anlaşılmaktadır.

Cumhuriyet Gazetesinin İstanbul Şişli ilçesindeki binasına 05.05.2006, 10.05.2006 ve 11.05.2006 tarihlerinde el bombası atılması eylemlerinin failleri Danıştay saldırısı eyleminden hemen sonra yapılan kolluk araştırması ve şüphelilerin suçu ikrarları ile tespit edilmiştir.

17.05.2006 tarihinde Avukat Alparslan ARSLAN tarafından Danıştay binasında toplantı halindeki yargı görevlilerine silahlı saldırıda bulunularak, Danıştay 2. Dairesi Üyesi Mustafa Yücel ÖZBİLGİN öldürülmüş, aynı Dairenin Başkanı Mustafa BİRDEN, üyeleri Ayfer ÖZDEMİR ve Ayla GÖNENÇ ile Tetkik Hâkimi Ahmet ÇOBANOĞLU öldürülmeye teşebbüs edilmiştir.
Danıştay Saldırısı hakkındaki bazı haber ve yazılar aşağıya alınmıştır
18 Mayıs 2006 tarihli MİLLİYET Gazetesi olayı “Laikliğe Kurşun” manşeti ile duyurmuştur. Gazete Danıştay Saldırısını gerçekleştiren Av. Alparslan ASLAN’ın dindar ve ülkücü olduğunu belirterek “Allahın askeriyiz” diye bağırıp ateş ettiği, babasının “Namazında niyazındadır” açıklamalarına yer vermiştir. 20. sayfasında ise “Danıştay ile hükümet bugüne nasıl geldi?” başlıklı haberle Danıştay Başkanlığı ve Hükümetin bir kavga içinde oldukları anlatılmıştır.
18 Mayıs 2006 tarihli HÜRRİYET Gazetesi olayı “Kaşıya Kaşıya” manşeti ile duyurmuştur. Gazete türbanın her fırsatta toplumun gündemine sokulduğunu, Danıştay’ın türbanla ilgili aldığı bir karardan sonra hedef gösterildiğini belirtilerek, saldırganın “Allahın askeriyim” diyerek ateş açtığı ve “Türbanın cezasını verdim” dediğini yazarak, “Danıştay’ı suçlamıştı” başlığı ile Başbakan’ın Danıştay’ı hedef gösterdiği izlenimini vermiştir.
18 Mayıs 2006 tarihli RADİKAL Gazetesi olayı “Yargıya Türk-İslam Sentezci Saldırı” manşeti ile duyurmuştur. Gazete manşetin altında “Saldırı rejimin temeline” ve “Çörtoğlu: En yetkililer saldırıya cesaret verdi” başlıklarını kullanmıştır.
18 Mayıs 2006 tarihli CUMHURİYET Gazetesi olayı “Bu Kez De Aynı El” manşeti ile duyurmuştur. Gazetede “Tehlikenin Farkında mısınız?” ve “Danıştay hükümeti suçladı: Yetkililer cesaret verdi, Hükümete tavır” şeklinde başlıklar atılarak saldırılardan hükümetin sorumlu olduğu izlenimini vermiştir.
18 Mayıs 2006 tarihli GÜNEŞ Gazetesi olayı “O Üyeler Vuruldu” manşeti ile duyurmuştur. Gazetede manşetin altında “Türban hakkındaki kararlarından dolayı yobazların diş bilediği, dinci Vakit’in de hedef gösterdiği 5 Danıştay üyesi suikasta uğradı” yazılarına yer verilmiştir.
18 Mayıs 2006 tarihli POSTA Gazetesi olayı “Türkiye’ye Kurşun” manşeti ile duyurmuştur. Gazetede Alparslan ARSLAN’ın Türk-İslam sentezci olduğuna vurgu yapılarak “Allahın askeriyiz, türban yüzünden cezalandırılacaksınız, Allahın gazabı üzerinize olsun” şeklinde bağırdığı yazılmıştır.
18 Mayıs 2006 tarihli TAKVİM Gazetesi olayı “Laik Cumhuriyete Savaş Açtılar” manşeti ile duyurmuştur. Gazetede saldırgan Alparslan ARSLAN “Mürteci, aşırı dinci” olarak tanımlanmıştır.
19 Mayıs 2006 tarihli AKŞAM Gazetesi “Öfke” manşeti ile çıkmıştır. Gazetede Öfke manşeti ile verilen haberde “Yüksek Yargı temsilcileri, hukukçular, rektörler ve onbinlerce kişinin Anıtkabir’e akın ettiği, cenaze törenine katılan Çevre Bakanı’nın Polis kaskıyla kaçırıldığı” haberlerine yer verilmiştir.
19 Mayıs 2006 tarihli CUMHURİYET Gazetesi “Hükümete Öfke” manşeti ile çıkmıştır.
Akşam gazetesinin 20 Mayıs 2006 tarihli nüshasının ilk sayfasında Hilmi ÖZKÖK’ün fotoğrafının yanında “Protestolara destek verdi” başlığının yer aldığı görülmüştür.
Dokuz Sütun gazetesinin 20 Mayıs 2006 tarihli nüshasında “Takipçisi Olacağız” manşetinin yer aldığı, manşetin hemen altında Genelkurmay Başkanı Org. Özkök, “Saldırının, tamamen gerici, terörist ve silahlı bir eylem” olduğunu belirterek “Bu eylemi gerek yapanları, gerekse bu eylemi yapan kişiyi yaratan zihniyeti tamamen kınıyoruz dedi” yazdığı tespit edilmiştir.
Güneş gazetesinin 20 Mayıs 2006 tarihli nüshasında “Paşadan Tarihi Çağrı” manşetinin yer aldığı, manşetin hemen altında Org. Özkök Danıştay saldırısına halkın gösterdiği tepki için “Daimilik kazanmalı dedi” yazdığı, tespit edilmiştir.
Radikal gazetesinin 20 Mayıs 2006 tarihli nüshasının ilk sayfasında “Bir Günle Kalmasın” yazısının yer aldığı, yazının hemen altında Özkök: Tepki devam etmeli yazısının yer aldığı, tespit edilmiştir.
Sabah gazetesinin 20 Mayıs 2006 tarihli nüshasında Alparslan ARSLAN ile ilgili olarak Ankara’nın bütün kimyasını bozdu manşetinin yer aldığı, manşetin altında Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi ÖZKÖK’ün fotoğrafının altında “Reaksiyon Sürmeli” yazısının yer aldığı görülmüştür.
Vatan gazetesinin 20 Mayıs 2006 tarihli nüshasında “Halkın Tepkisi Devamlı Olmalı” manşetinin yer aldığı, manşetin altında Özkök “Danıştay saldırısına halkın tepkisi ümit verici ama devamlılık göstermeli” dedi, yazdığı görülmüştür.
18 Mayıs 2006 tarihli KENT HABER isimli internet sitesinde “Muhtıra Gibi” Başlığı altındaki haberde; Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER’in özetle “Danıştay'a yapılan saldırının aslında laik Cumhuriyet'e yapıldığını, saldırıya neden olanların tutum ve davranışlarını yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini” belirtip, “Laikliği çeşitli biçimlerde yorumlayarak, için boşaltıp demokrasiyi, dolayısıyla devlet rejimini yıkmaya kimsenin gücü yetmeyecektir, Türkiye Devleti, laik, demokratik bir Cumhuriyet'tir. Laikliği çeşitli biçimlerde yorumlayarak, içini boşaltıp demokrasiyi, dolayısıyla devlet rejimini yıkmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti, yöneltilen tehditler ve saldırılar karşısında kendisini koruyacak kurum ve kuruluşları ile dimdik ayaktadır ve sonsuza kadar da öyle kalacaktır. Bundan kimse kuşku duymamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, laik ve demokratik ilkelere bağlı kalarak, sağduyulu yaklaşımlarla, ülkeyi karanlığa sürüklemek isteyenlere hak ettikleri yanıtı verecektir. Aydınlık Türkiye'yi kimse yolundan döndüremeyecektir. Cumhuriyet'in temel değerlerine ve anayasal ilkelere inanmayanların, aydınlanmayı ve çağdaşlaşmayı içine sindiremeyenlerin, ülkenin geleceğine ilişkin art niyet besleyenlerin, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ne ve kurumlarına yönelik saldırıları, ulusumuzu ve devletimizi yıldıramayacaktır.” şeklinde olduğu belirtilen açıklamasına yer verilmiştir.
Soruşturma kapsamında Muzaffer TEKİN, Veli KÜÇÜK gibi isimlerin geçmeye başlaması üzerine, Ergenekon yöneticilerinden olan Doğu PERİNÇEK ile bağlantılı basın yayın kuruluşlarında saldırının ulusalcı kesim ile ilgisinin olmadığı içeriğinde ve dezenformasyon amaçlı yayınlar yapıldığı bir kısmı soruşturma evrakına da ekli yayınlardan tespit edilmiştir.
Ankara C. başsavcılığı (CMK.250.Maddesiyle Yetkili Bölümü), Danıştay Saldırısı olayının soruşturmasını terör örgütü eylemi kapsamında yürütmüş, Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması olaylarını da aynı terör örgütünün eylemleri kapsamında olduğundan bahisle soruşturmaya dâhil etmiştir.
Ankara C. başsavcılığı (CMK.250.Maddesiyle Yetkili Bölümü), Danıştay saldırısı olayının soruşturmasını Terör Örgütü eylemi kapsamında yürütmüş, Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması olaylarını da aynı Terör Örgütünün eylemleri kapsamında olduğundan bahisle soruşturmaya dâhil etmiştir. Soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Hüseyin GÖRÜM, Zeki Yurdakul ÇAĞMAN, Mahmut ÖZTÜRK, Teoman EKŞİOĞLU, Atilla ERER, Nihat GÜRKAN, Sinan BERBEROĞLU, Orhan KADI, Saim ÖZDEN, Mehmet ATMACA, Nusret ARAS ve Osman MUTLU hakkında delil yetersizliğinden bahisle Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş, Alparslan ARSLAN, Osman YILDIRIM, Süleyman ESEN, Tekin IRŞI, Erhan TİMUROĞLU, İsmail SAĞIR, Salih KURTER, Ayhan PARLAK ve Aykut Metin ŞÜKRE hakkında dava açılmıştır. Dava, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK.250. Maddesiyle Görevli) 2006/158 Esas No sayılı dosyasında görülmeye başlanılmıştır.

Bu aşamadan sonra, kollukça alınan bir telefon ihbarı değerlendirilerek 12.06.2007 tarihinde İstanbul Ümraniye ilçesindeki bir evde 27 adet el bombası, sonrasında da Eskişehir’ de 12 adet el bombası ele geçirilmiştir. Kapsamı genişletilerek sürdürülen soruşturmada Ergenekon Terör Örgütüne ulaşılmış, toplam 39 adet el bombasının da Ergenekon Terör Örgütüne ait olduğu tespit edilmiştir. Soruşturmada Cumhuriyet Gazetesi ve Danıştay saldırıları olaylarının da Ergenekon Terör Örgütünün eylemleri olduğuna dair deliller elde edilmiştir. Soruşturmanın bu aşamasına kadar elde edilen deliller henüz derdest aşamadaki davaya bakan Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

Soruşturma ve bu kapsamda delil toplama çalışmaları devam etmekte iken Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi “…Yargılama aşamasında İstanbul CMK 250.Maddesi ile Yetkili C. başsavcılığınca 2007/1536 sayısı ile yürütülen soruşturma ile ilgili olarak sanıklar ile ilgili suçlamalara ilişkin iddianame ve bir kısım evrak suretlerinin istenildiği, Mahkeme tarafından da ilgili savcılıktan adı geçen soruşturma ile ilgili bilgi istenildiği, yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucu sanıklar ve sanıklara isnat edilen eylemler ile yürütülen soruşturma arasında suç vasfını, sanıkların hukuki durumunu ve sübutu etkileyecek şekilde bir bağlantı tespit edilemediği, dolayısı ile hazırlık soruşturması sonucunun beklenilmesine gerek duyulmadığı, tüm deliller toplanıldığından bir kısım sanık ve sanık müdafilerince de talep edilen tevsii tahkikat taleplerinin reddedildiği…” gerekçesi ile 13.02.2008 tarih ve 2006/158–2008/45 sayılı kararla davayı hükme bağlamıştır.
Mahkeme gerekçeli kararındaki oluşun kabulü ve verilen hüküm aşağıda özetlenmiştir.
Sanıkların, türban örtüsü ile ilgili olarak kendi görüşlerine göre türban aleyhine karar veren ya da davranan kurumlara ders vermek, toplum üzerinde baskı kurarak ses getirecek eylemler yapmak için Alparslan ARSLAN liderliğinde bir araya gelerek örgütlü bir yapı oluşturdukları, Osman YILDIRIM, İsmail SAĞIR, Tekin IRŞİ ve Erhan TİMUROĞLU’nun bu örgüte üye olarak katıldıkları, bu şekilde oluştuğu kabul edilen silahlı örgütün, amacına uygun olarak baskı, şiddet ve tehdit metotlarını kullanıp, toplumda değişik şekillerde kullanılan türban örtüsü ile ilgili karikatür yayınlayan bir basın kuruluşuna ve türbanla ilgili Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlarına göre karar veren yargı mensuplarına karşı silahlı ve bombalı eylemler yaptığı, bu eylemlerin kişisel bir husumetten kaynaklanmadığı, sanıkların türban örtüsünü kendi bildikleri ve istedikleri şekilde yorumlamayan ve karara bağlamayan kurum ve kişilere yönelik cebir ve şiddet yöntemlerine başvurarak cezalandırma amacı taşıdığı, bu amaç doğrultusunda yapılan Danıştay’a saldırı eyleminin ise mevcut anayasal sisteme yönelik bir tehlike yarattığı ve Türkiye Cumhuriyeti anayasasında yazılı ve bu anayasanın öngördüğü düzeni cebir ve şiddet kullanarak kaldırmaya ve bu düzenin yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek şeklinde olduğu,
Bu değerlendirmelere göre önce Cumhuriyet Gazetesine Alparslan ARSLAN, Osman YILDIRIM, Erhan TİMUROĞLU, İsmail SAĞIR ve Tekin IRŞİ’nin fikir ve eylem birliği içersinde 3 kez el bombası attıkları, bu el bombalarını Alparslan ARSLAN’ a Süleyman ESEN’ in hangi amaçla ve nerede kullanılacağını bilerek temin ettiği, 4 gün sonra bu kez de Alparslan ARSLAN’ın Aykut Metin ŞÜKRE marifetiyle satın aldığı 2 adet Glock marka tabanca ve daha önceden bulundurduğu ruhsatsız Browning marka tabancayı da aracına alarak eylemden haberleri olan Osman YILDIRIM, Erhan TİMUROĞULU, İsmail SAĞIR olduğu halde Ankara’ya geldikleri ve Danıştay 2. Daire Başkan ve üyelerine yönelik silahlı saldırıda bulundukları, bu saldırı sonucu Danıştay 2. Daire üyesi bir hakimin öldürüldüğü, 3 Danıştay üyesi ile bir Tetkik Hakiminin de yaralandığı,
Gerek Cumhuriyet Gazetesine gerekse Danıştay’a yapılan türban örtüsüyle ilgili her iki eylemin, özellikle Danıştay’a yapılan saldırının çok ses getirerek toplumda büyük infial uyandırdığı, halk üzerinde büyük bir korku ve paniğe yol açtığı gerekçeleri ile
Alparslan ARSLAN’ın TCK 309/1 - TCK 82/a,g - TCK 82/a,g,35 ( 4 kez) - TCK 174/1,2 TCK 170/1,c- TCK 151/1–6136 S.K. 13/1, Süleyman ESEN’in TCK 314/2, 62 – 3713 S.K. 5 - TCK 174/1, 2,62, Osman YILDIRIM’ın TCK 309/1,62 - TCK 174/1,2,62 - TCK 170/1,c,62 - TCK 82/a-g,39,62 - TCK 82/a,g,35,39,62 ( 4 kez) - TCK 151/1,62, Erhan TİMUROĞLU’nun TCK 309/1,62 - TCK 174/1,2,62- TCK 170/1-c,62 - TCK 82/a,g,39,62-TCK 82/a,g,35,39,62 (4 kez), İsmail SAĞIR’ın, TCK 309/1,62 - TCK 174/1,2,62 - TCK 170/1-c,62 - TCK 82/a,g,39,62 - TCK 82/a,g,35,39,62 (4 kez), Tekin İRŞİ’nin TCK 314/2,62, 3713 S.K. 5-TCK 174/1,2,62 maddeleri uygulanarak cezalandırılmalarına, Aykut Metin ŞÜKRE, Ayhan PARLAK ve Salih KURTER’ in ise beraatlarına karar verilmiştir.

Cumhuriyet Gazetesi ve Danıştay Saldırıları eylemlerinin failleri olarak yargılanıp hüküm giyen, ancak cezaları henüz kesinleşmeyen Alparslan ARSLAN, Osman YILDIRIM, Erhan TİMUROĞLU, İsmail SAĞIR, Tekin İRŞİ ve Süleyman ESEN C. başsavcılığımızca yürütülen soruşturma kapsamında bilgilerine başvurulmak amacı ile hükmen tutuklu bulundukları Ankara 2 Nolu F Tipi Cezaevinde CMK 48 maddesi hükmü hatırlatılarak tanık sıfatı ile dinlenilmişlerdir.

Osman YILDIRIM özetle; Veli KÜÇÜK’ü 1993 yılından itibaren tanıdığını, kendisini İbrahim GENÇ’in Sirkeci ve Mecidiyeköy semtindeki yazıhanelerine gidip gelirken gördüğünü, Veli KÜÇÜK ile Alparslan ARSLAN’ın Üsküdar ilçesinde bulunan Kâtibim Restoran’ın yanındaki çay bahçesinde buluştuklarını bildiğini, zaman zaman kendisinin de yanlarında bulunduğunu, :29.04.2006 tarihinden sonra Ümraniye semtinde Alparslan ARSLAN ile buluştuğunu, Alparslan ARSLAN’ın kendisine “Harekete geçeceğiz. Yarın buluşalım. Ataşehir’de Migros’un tam önüne gel. Bir arkadaş gelip seni alacak” dediğini, bunun üzerine bir gün sonra akşam vakti Ataşehir semtindeki Migros’un önüne gittiğini, kendisini buradan Alparslan ARSLAN’ın arabasıyla ismini bilmediği bir şahsın aldığını, Ataşehir semtindeki Migros’a yaklaşık 500 metre mesafede dubleks villalardan oluşan bir site içersindeki villaya gittiklerini, Alparslan ARSLAN’ın bekar arkadaşlarının kaldığı bu evde Muzaffer TEKİN, Alparslan ASLAN, Oktay YILDIRIM ile birlikte kendisinin tanımadığı 10-15 şahsın daha olduğunu, Muzaffer TEKİN’in burada 3 adet el bombasını yanında koruması gibi duran bir kişiye yan odadan getirterek kendisine “Bunlar Cumhuriyet Gazetesine atılacak. Rahat ol kimse ölmeyecek. O şekilde olsun. İş bitince sana beşyüz bin dolar para vereceğiz. Senin, attırdığın kişilere vereceğin paraya karışmayız.” dediğini, kendisinin 2 iki adet el bombasını alıp cebine koyduğunu, bir 1 tanesini de Alparslan ARSLAN’ın alıp çantasına koyduğunu, daha sonraki tarihlerde, ilk bombanın olaydan bir gün önce bir arkadaşının arabasıyla götürüp yerini gösterdiği Tekin İRŞİ tarafından pimi çekilmeksizin atıldığını, Tekin İRŞİ ye harçlık olarak kendisinin 50 YTL verdiğini, Tekin İRŞİ’ye el bombasını gece atmasını ve Alparslan ARSLAN istediği için de demir parmaklıklara türban asmasını söylediğini, ikinci bombayı Tekin İRŞİ’nin yer göstermesi ile İsmail SAĞIR’ın attığını, İsmail SAĞIR’ın el bombasını pimini çekerek attığını, ancak bombanın patlamadığını, bu olaydan sonra COCO Bar’da buluştuklarını, üçüncü bombanın atılmasından önce Alparslan ARSLAN ile Üsküdar’da görüştüğünü, yapmaması için ısrar ettiğini, ancak kendisini dinlemediğini, Alparslan ARSLAN’ın İsmail SAĞIR, Erhan TİMUROĞLU ve Tekin İRŞİ ile birlikte gündüz vakti giderek kendisindeki bir adet el bombasını Cumhuriyet Gazetesinin bahçesine attığını, kendisinin Danıştay saldırısına katılmadığını, bu konu hakkında bilgisi de olmadığını, sadece Alparslan ARSLAN’ın olay hakkında üstü kapalı olarak bir şeyler anlattığını, kendisine Cumhuriyet Gazetesi saldırıları karşılığı vaat edilen beş yüz bin dolar paranın Ankara’da verileceğini düşündüğünden Ankara’ya geldiğini, ancak vaat edilen parayı da alamadığını, Alparslan ARSLAN’ın kimyasal bir madde almış olabileceğini düşündüğünü, çünkü Cumhuriyet Gazetesine ilk el bombasının atıldığı 04/05/2006 tarihinden 16/05/2006 tarihi gecesine kadar hiçbir şey yiyip içmediğini bildiğini, Cumhuriyet Gazetesi saldırılarında, anlaştıkları şekilde kimse zarar görmediğinden az bir ceza alacağını bildiğini, Muzaffer TEKİN tarafından kendisine Cumhuriyet Gazetesine el bombaları atılması karşılığında 500.000 Dolar verileceği vaat edildiği için duruşmalarda el bombalarının Muzaffer TEKİN’in, Oktay YILDIRIM’ın da bulunduğu ortamda Ataşehir semtinde kendilerine verdiğini söylemediğini, kendisinin, katılmadığı Danıştay saldırısı olayı ile ilgili olarak haksız yere ceza aldığını, son duruşmada Avukat Mehmet ENER’in kendisi ile ilgili tevsii tahkikat talebinde bulunduğunu, tevsii tahkikat talebinin reddine karar verilmesi, kendisine de soru sorulmaması nedeni ile gerçekleri anlatamadığını, adaletin yerini bulması için şimdi gerçekleri anlattığını beyan etmiştir.

Osman YILDIRIM Ankara C. başsavcılığında alınan ifadesinde ise özetle; Bombaların kendisine teslim edildiği ve bir öncesinde yapılan Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması teklifinde bulunulduğu toplantıya Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Mehmet Fikri KARADAĞ, Kuddusi OKKIR ve Oktay YILDIRIM’ın katıldığını, Veli KÜÇÜK’ün bombaların teslim edildiği toplantıda olmadığını, ancak kendisine 500.000 dolar karşılığı Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması eylemini teklif ettiğini, kendisinin zaten Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN ve Oktay YILDIRIM ile zaten geçmişe dayanan tanışıklığının olduğunu beyan etmiştir.

Gizli Tanık, kayda da alınan ifadesinde özetle; Alparslan ARSLAN’ı tanıdığını, Veli KÜÇÜK ile bizzat görüştüklerini gördüğünü, samimi ilişkiler içerisinde bulunduklarını bildiğini, Kuddusi OKKIR'ın Alpaslan ARSLAN'ın dostu olduğunu, Alpaslan ARSLAN'ın 2003 yılından itibaren Veli KÜÇÜK ve Muzaffer TEKİN'e danışmadan hareket etmediğini, Muzaffer TEKİN’in azmettirmesi, para vaadi ve bombaları getirmesi ile Cumhuriyet Gazetesine bombalı saldırıların yapıldığını, Alparslan ARSLAN’ın Danıştay Saldırısı öncesinde Veli KÜÇÜK ve Muzaffer TEKİN’den talimat aldığını bildiğini beyan etmiştir.

Yürütülen soruşturma sonucu özetle;[değiştir]

Parmak izi tespiti ve Fikret EMEK’in bombaların kendisine ait olduğu beyanına göre 39 adet el bombası ve bunlar ile benzer/aynı kafile numarasını taşıdığı tespit edilen Cumhuriyet Gazetesine atılan el bombasının Oktay YILDIRIM ve Fikret EMEK ile bağlantısının maddi delili bulunmuştur. Oktay YILDIRIM ve Fikret EMEK hakkında yeterli delil elde edilmekle Ergenekon Terör Örgütü Üyesi olmak suçu nedeni ile dava açılmıştır. Oktay YILDIRIM ve Fikret EMEK’in Ergenekon Terör Örgütü Yöneticileri Muzaffer TEKİN, Veli KÜÇÜK ve örgüt üyesi bulunan diğer şüpheliler ile hiyerarşik bağlantısı tespit edilmiştir, her iki eylem faili Alparslan ARSLAN’ın Ergenekon Terör Örgütü yöneticilerinden Muzaffer TEKİN ile bağlantısı telefon görüşmeleri maddi delili ve diğer deliller ile sabittir. Alparslan ARSLAN’ın Ergenekon Terör Örgütünün diğer üyeleri ve VKGB gibi bağlı sivil toplum örgütü ile bağlantısı telefon görüşmeleri, aramalarda elde edilen doküman maddi delilleri ve diğer deliller ile sabittir. Alparslan ARSLAN ve diğer şüphelilerin kişisel yaşamları hakkındaki tespitlere göre, söz konusu eylemlerin iddia edildiği şekli ile türban örtüsü ile ilgili olarak, kendi görüşlerine göre türban aleyhine karar veren ya da davranan kurumlara ders vermek amacını taşımadıklarını göstermektedir. Alparslan ARSLAN’ın kendisine verilen Ergenekon Terör Örgütünce verilen görev ve görevi yerine getirmesi ile önemli yerlere geleceği, çalışmasına gerek kalmayacağı şekilde maddi rahata kavuşacağı vaadi ile eylemlere katıldığı, Osman YILDIRIM, Erhan TİMUROĞLU, Tekin İRŞİ ve İsmail SAĞIR’ın münhasıran maddi çıkar vaadi ve beklentisi için eylemlere katıldıkları açıkça anlaşılmaktadır.
Osman YILDIRIM, yukarıda anlatılan nedenlerle Cumhuriyet Gazetesi saldırıları konusunda itibar edilen beyanlarında, kendisinin Veli KÜÇÜK ve Ergenekon Terör Örgütü ile bağlantısını kabul etmiş, Cumhuriyet Gazetesi saldırılarının Veli KÜÇÜK ve Muzaffer TEKİN’in talimatı ve Muzaffer TEKİN’in verdiği bombalar ile gerçekleştirildiğini beyan etmiştir. Sıralanan tespitler ile, Cumhuriyet Gazetesi saldırılarının Ergenekon Terör Örgütü Yöneticilerinden Veli KÜÇÜK ve Muzaffer TEKİN’in talimatı ile gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Danıştay Saldırısının ise, Cumhuriyet Gazetesi saldırılarından hemen sonra olması, her iki eylemin de yukarıda açıklanan deliller ile aynı amacı gerçekleştirmeye yönelik olması, eylemlerde de aynı kişilerin istihdam edilmesi bu eylemin de Ergenekon Terör Örgütü Yöneticisi Muzaffer TEKİN ve Veli KÜÇÜK’ ün talimatı ve azmettirmesi ile gerçekleştirildiğini göstermektedir. Gizli Tanık da görüntü ve ses kayıtlı ifadesinde bu tespiti doğrulamıştır.
Ergenekon Terör Örgütünün her iki eylemdeki amacının, TCK 313/1 maddesine uyan Halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyana Tahrik Etmek ve TCK 312/1 maddesine uyan Cebir ve Şiddet Kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya Veya Görevlerini Yapmasını Kısmen Veya Tamamen Engellemek olduğu, TCK 314 maddesi kapsamındaki Ergenekon Terör Örgütü yöneticilerinin, TCK 314/3 maddesinin TCK 220/5 maddesine göndermesi ve bu maddedeki örgüt yöneticilerinin örgütün bütün eylemlerinden sorumlu tutulması hükmüne göre her iki eylemden de yasal sorumlulukları bulunduğu anlaşılmaktadır.

Tüm soruşturma evrakı ve ekleri incelenmesinde eylemlerin;[değiştir]

İlk eylemde İstanbul Şişli’ de bulunan Cumhuriyet Gazetesi binasına birinci olarak 05.05.2006, ikinci olarak 10.05.2006 tarihlerinde el bombaları atılmış, bunlar patlamamış, üçüncü ve son kez 11.05.2006 tarihinde atılan el bombası patlamıştır. Bu bombalama eylemlerini yapanların Alparslan ARSLAN, Osman YILDIRIM, Erhan TİMUROĞLU, Tekin IRŞI ve İsmail SAĞIR olduğu,

  1. bombalama olayında Osman YILDIRIM’ın Muzaffer TEKİN’den aldığı el bombasını Tekin IRŞI’ye verdiği, Tekin IRŞİ’nin attığı bombanın patlamadığı, olay yerinde Erhan TİMUROĞLU’nun da bulunduğu, Tekin IRŞİ’nin önce bombayı atamadığı, Osman YILDIRIM ısrar edince Osman YILDIRIM, Erhan TİMUROĞLU ve Tekin IRŞİ’nin bina civarına giderek Tekin IRŞİ’nin diğer ikisinden ayrılıp bombayı atmasından sonra her üçünün kaçtığı
  2. bombalama olayında yine Osman YILDIRIM’ın Muzaffer TEKİN’den aldığı bombayı kullandığı, Osman YILDIRIM’ın yanına Tekin IRŞİ ve İsmail SAĞIR’ı aldığı, İsmail SAĞIR’ın bombayı gazete binasına attığı, ancak yine patlamadığı, hemen olay yerinden kaçtıkları, Erhan TİMUROĞLU’nun da olay yerinde olduğu ancak bomba atılmadan önce ayrıldığı,
  3. bombalama eyleminde bizzat Alparslan ARSLAN’ın Muzaffer TEKİN’den aldığı 3. bombayı alarak yanında İsmail SAĞIR ve Erhan TİMUROĞLU olduğu halde Cumhuriyet Gazetesi’ne gelerek bombayı attığı ve patlattığı,

Ankara’ya beraber gelen Alparslan ARSLAN, Osman YILDIRIM, Erhan TİMUROĞLU ve İsmail SAĞIR’ın bir gün önce Danıştay binası etrafına gelerek diğerleri arabada beklerken Alparslan ARSLAN’ın 5. katta bulunan 2. Daire Başkanlığı’na çıkarak keşif yaptığı, olay tarihi olan 17.05.2006 günü, saat 10.00 civarında Danıştay binasına Alparslan ARSLAN’ın olayda kullandığı Glock marka ruhsatsız silah olduğu halde gelerek bir önceki gün keşif yapıp öğrendiği, 2. Daire Başkanlığı katına çıktığı, bir görevliyi takip ederek toplantı halinde bulunan 2. Daire Başkan ve üyelerini bir gazetede yer alan resimlerinden de teşhise çalışarak 10-15 saniye gözetleyip belirlediği ve öldürmek kastıyla birkaç metre mesafeden maktül ve müştekilerin hayati bölgelerini hedef alarak ateş ettiği, bu eylem sonucu maktül Mustafa Yücel ÖZBİLGİN’ in kafasından ve sağ bileğinden kurşunla yaralandığı, müşteki Mustafa BİRDEN’ in göğsünden yaralandığı olay sonucu dalağının alınıp 25 gün hayati tehlike geçirecek ve uzuv tatili olacak şekilde müşteki Alper ÖZDEMİR’in sağ göğüs ve kolundan TCK 86/3 maddesi kapsamında, müşteki Ayla GÖNENÇ’ in sağ dirseğinden TCK 83/3 maddesi kapsamında, müşteki Ahmet ÇOBANOĞLU’nun yanağından üst solda 1-2-3-4 nolu dişler ile alt solda 1-2-3-4 nolu dişlerde hasar olacak ve sol el birinci parmağından parmağı kırılıp diş kaybı, fonksiyon kaybı olacak şekilde ateşli silahla yaralandığı, yaralılardan maktül Mustafa Yücel ÖZBİLGİN’in kaldırıldığı hastanede ateşli silahla yaralanması sonucu kurtarılamayarak öldüğü, burada Alparslan ARSLAN 4 kez tabanca ile ateş etse de mesafenin az oluşu ve maktül ve müştekilerin aynı masa etrafında toplantı halinde bulunması sebebiyle bir maktül ve 4 müştekinin belirtilen şekilde yaralandıkları, Alparslan ARSLAN’ın olay yerinde bir kez tavana muhtemelen kaçmasını kolaylaştırmak amacıyla korku vermek için ateş ettiği panikten yararlanıp kaçmak için çıkış noktasına gelirken güvenlik görevlilerini görünce bir kez de burada tavana ateş ettiği ancak görevlilerce yakalanarak etkisiz hale getirildiği, Alparslan ARSLAN’ın bu arada “Osmanlının torunlarıyız Allah’ın askerleriyiz” şeklinde bağırdığı, şeklinde geliştiği anlaşılmaktadır.

  • Devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge veya vesikaları tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanmak, hileyle almak veya çalmak,
  • Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri temin etmek,
  • Yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri temin etmek,
  • Yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıklamak

Ergenekon’ un ana dokümanı olan Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999 isimli belgede örgüt yapılanma şeması verilmiştir. Bu şemada İstihbarat Dairesi Komutanlığı ve İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Dairesi Komutanlığı olarak belirtilen örgüt kısımlarının Merkez Yönetim içinde sayılması örgütün istihbarata verdiği önemi göstermektedir. Aynı dokümanda İstihbarat toplama hedefleri başlığı altında istihbarat toplama yöntemlerinden bahsedilerek “… bu çerçevede örgüt elemanlarından sağlanan bilgiler, yabancı örgütlerden elde edilen bilgiler, yabancı örgütlere sızdırılan ajanlar aracılığı ile elde edilen istihbaratlar olduğu, sonuç olarak Ergenekon’un gözlerinin her şeyi görmesi gerektiği, kulaklarının her şeyi duyması gerektiği…” belirtilmiştir.

Ergenekon’ un sivil toplum yapılanması alanındaki ana dokümanı olan Lobi - Aralık 1999 İstanbul isimli belgede Lobi yapılanma şeması verilmiştir. Bu şemada da Araştırma ve bilgi toplama departmanı ana organizasyon planı içerisinde sayılmıştır.

Doğu PERİNÇEK ve grubunun örgüt amaçları doğrultusunda analizinin yapıldığı Fabrikatör, Gözlem&Analiz / İstanbul-Şubat 2000 isimli örgüt dokümanında “…Perinçek ve Grubu, her konuda olduğu gibi istihbarat verileri toplanmasında da çok titiz bir ihtiyat sergilemektedir. Yapılan çalışmaların hukuk normlarına uygunluğu sağlanabilmesi için, her dönemde yayın şirketi faal tutulmuştur. Gazete ve dergi yayıncılığının doğal gereği olarak kişi ve kurumlardan bilgi akışı sağlanmış, elde edilen veriler stratejik materyallere dönüştürülerek yayıncılık ve hukuk prensiplerinin sınırları zorlanarak ideolojik amaçlar doğrultusunda, yüksek tahrip gücüne sahip bir silah gibi kullanılmıştır…,… Perinçek ve Grubu’nun yayın faaliyetleri içinde yer alan istihbarat toplama çalışmaları, gazeteciliğin doğal sınırları içinde varsayılamaz. Çünkü, disiplinli bir biçimde sürdürülen arşiv çalışmaları içinde MİT ve Genelkurmay Başkanlığı’nın “çok gizli” belgeleri de yer almaktadır…, …Özellikle kişilere yönelik ciddi bir arşiv bulunmaktadır. Bu arşivde yer alan bilgi ve belgeler, genellikle skandal içerikli provokasyonlara yönelik faaliyetler için bitimsiz bir kaynak durumundadır….” denmektedir.

21. Yüzyılda Casusluk, İletişim ve bilgi çağında global istihbarat istasyonları ve değişen casusluk mesleği, (Action+Obligation=Integration!, Araştırma Gözlem Analiz Raporu İstanbul, Aralık-2000 ve diğer birçok örgüt dokümanında da istihbarat vurgusu bulunmaktadır.

Muzaffer TEKİN, Halil Behiç GÜRCİHAN, İsmail YILDIZ, Ergün POYRAZ, Aydın YÜKSEK, Muzaffer ŞENOCAK, Fikret EMEK, Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, Hikmet ÇİÇEK, Hayati ÖZCAN, Kemal KERİNÇSİZ ve Nusret SENEM isimli örgüt yönetici veya üyesi olan kişilerden Genelkurmay başkanlığı, değişik bakanlıklar ve diğer devlet kurumlarına ait gizli belgeler ele geçirilmiştir. Ait oldukları kurumlardan sorulup teyit edilen gizli belgeler için niteliklerine göre ilgilileri için ceza tayini istenilmiştir.

Bütün bu gizli belgelerin Ergenekon’ un istihbarat toplama hedefleri kapsamında ele geçirilip, yeri ve zamanı gelince örgüt amaçları doğrultusunda kullanılmaları için saklandığı anlaşılmaktadır. Ergün POYRAZ’ dan ele geçirilen bir CD içerisinde “Kara kuvvetleri istihbarat arşivi” başlıklı klasörde arşiv oluşturacak kadar birçok gizli askeri/istihbari belge ve bilginin bulunduğu anlaşılmıştır. Ergün POYRAZ’ ın gizli belge ve bilgileri yazdığı kitaplarda kullanarak, İsmail YILDIZ’ın sahibi olduğu SESAR isimli internet sitesinde yayınlayarak tahsis olundukları amaç dışında kullandıkları anlaşılmaktadır. Özellikle gizli askeri belgelerin geçmiş dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev almış örgüt yönetici ve üyeleri ile bağlantı halinde bulundukları diğer kamu görevlilerinden sağladıkları anlaşılmıştır.

Ergenekon dokümanında açıkça “…güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınması gerektiği…” belirtilerek, diğer bir kısım örgüt dokümanında da yabancı istihbarat örgütleri ile ilişkiler ve bunlardan da istihbarat sağlanabileceği anlatılmaktadır. Soruşturma kapsamında yabancı şahıslar ile iletişimleri bulunduğu anlaşılan bazı örgüt üyelerinin ellerinde bulundurdukları gizli belgeleri aktardıkları şüphesini de doğurmaktadır.

Kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydetmek[değiştir]

Yukarıda örgüt dokümanları bölümünde ve bir önceki başlık altında kısaca Ergenekon’un istihbarat toplama hedefleri anlatılmıştır. Öncelikle birçok örgüt belgesinde bu suç kapsamındaki çalışmalar yer almıştır. Örnek olarak;

Sanat, Gladyo Sanatçılar, Türk Toplum Yapısında Değişim, İstanbul–10 Nisan 2000 isimli örgüt dokümanının “İstihbarat örgütlerinin fuhuş ve eğlence sektörü bağlantıları” başlığı altında tanınmış birçok sanatçının suç kapsamındaki bilgiler ile fişlendiği,

MİT&Medya Ve Ajan Gazeteciler, İstanbul, Aralık- 2000 isimli örgüt dokümanının “Medya" başlığı altında; Doğan Holding, Uzan Grubu, Bilgin Grubu, Ciner Grubu, Çukurova Grubu vb. başlıklar altında çeşitli kanal ve gazete sahiplerinin, "Medya Patronları” başlığı altında Erol Aksoy ve Bekir Kutmangil isimli şahısların, “Can Dündar’ın fiyatı” başlığı altında; Mehmet Ali Birand, Yaşar Kemal, Ahmet Altan, Taha Kıvanç, Bülent ŞİRİN isimli şahısların, "Araştırmacı gazeteci prototipleri” başlığı altında kamuoyunca tanınan birçok televizyoncu, gazeteci ve yazarın suç kapsamında bilgiler ile fişlenerek, özellikle bazı gazetecilerin CİA, MOSSAD, MİT, Hiram ABBAS ekibinden, Sönmez KÖKSAL ekibinden, Mehmet EYMÜR ekibinden, Miktat ALPAY ekibinden şeklindeki yazılar ile tasnife tabi tutulduğu,

Oluşum isimli örgüt dokümanında Mesut YILMAZ, Güneş TANER, Alaattin ÇAKICI, Korkmaz YİĞİT isimli şahısların ve ilişkilerinin yazılarak suç kapsamındaki bilgiler ile fişlendiği,

Biyografi isimli örgüt dokümanında Kemal GÜLMAN isimli bir iş adamının suç kapsamındaki bilgiler ile fişlendiği,

Örtülü faaliyetler bir isimli örgüt dokümanında Orgeneral Çevik BİR’ in suç kapsamındaki bilgiler ile fişlendiği anlaşılmıştır.

Soruşturmada Ergenekon’un amaçları doğrultusunda binlerce vatandaş, siyasetçi, bürokrat, asker, emniyet ve yargı mensubu ve iş dünyası hakkındaki istihbari çalışmalar ile fişleme yaptıkları tespit edilmiştir. Örgüt yöneticilerinden Mehmet Fikri KARADAĞ’ ın hiyerarşisinde bulunan Erkut ERSOY yönetiminde istihbarat toplama özel amaçlı Özel Büro adlı internet sitesi ile istihbari bilgi toplama faaliyetleri yürütüldüğü, bunların yanı sıra sokakta da takip tarassut çalışmaları yapılarak istihbarat toplama faaliyetlerine hız verildiği anlaşılmaktadır.

Gazi GÜDER, Ayşe Asuman ÖZDEMİR, Halil Behiç GÜRCİHAN, İsmail YILDIZ, Kemal ŞAHİN, Mehmet Murat YÜCEL, Ferudun Refik NUHOĞLU, Ergün POYRAZ, Fikret EMEK, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Veli KÜÇÜK, Sevgi ERENEROL, Habip Ümit SAYIN, Doğu PERİNÇEK, Hikmet ÇİÇEK, Nusret SENEM, Mehmet Fikri KARADAĞ, Erkut ERSOY ve Murat ÇAĞLAR’ ın fişleme tabir edilen bu eylemi gerçekleştirdiği anlaşılmış ve kendileri hakkında bu suç nedeni ile ceza tayini istenilmiştir.

Bunlardan bazıları aşağıda özetlenmiştir.:

Veli KÜÇÜK’ te, DHMİ’nin bir kısım personeli hakkında “Tarikatçı, şeriatçı, beş vakit namaz, ailede türban, maddiyatçı, mali yönden araştırılması gerekir” yazılı belge, Adil Serdar SAÇAN hakkında ahlaki eğilimi ve cinsel yaşamına ilişkin iddiaların yazıldığı belge,

Doğu PERİNÇEK ve İşçi Partisi binasında, Fırat Üniversitesindeki 28 öğretim görevlisinin “Siyasi, dini görüşleri ve sivil toplum kuruluşları ile olan ilişkilerinin” yazıldığı belge, bunun dışında 220 öğretim görevlisi hakkında “Muhafazakâr, Nurcu, Süleymancı, Nakşî, F.G Grubu, Sağ görüş, Milli görüş, Ülkücü, Milliyetçi, BBP, Mason v.b.” yazıldığı belge, Başbakan’ın 4 danışmanın “ ailevi durumlarının, ilişkide oldukları kişilerin, etnik kökenlerinin…” yazıldığı belge, 56 rütbeli Emniyet görevlisinin “..Dini ve siyasi görüşlerinin..” yazıldığı belge, bunun dışında 22 Emniyet görevlisinin “..Memleketi, etnik kökeni ve dini görüşlerinin…” yazıldığı belge, ABD ülkesinde değişik üniversitelerde mastır ve doktora öğrenimi gören 89 Emniyet görevlisinin “…dini görüşlerinin…” yazıldığı belge, Yüksek yargıda görevli 18 kişinin “…Siyasi, dini görüşleri ve ırki kökenleri, aileleri ve özel hayatları ile ilgili notlar..” yazılı belge, 18 rütbeli Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun “… Siyasi görüşleri ve ırki kökenlerinin…” yazıldığı belge, Oslo Büyükelçiliği görevlileri, Mainz Başkonsolosu, Munster Başkonsolos Muavini, Azerbaycan Büyükelçiliği Müsteşarı, Dışişleri Bakanı Özel Müşaviri ve emekli bir Tuğgeneral’in “…aile bilgileri, dini inanışları, siyasi görüşlerinin…” yazılı olduğu belge, 100 den fazla Emniyet görevlisinin “..Fethullahçı..” olarak yazıldığı belge, 82 Milli Eğitim personelinin “…siyasi ve dini görüşlerinin…” yazıldığı belge,

Sevgi ERENEROL’ da, Konya Selçuk Üniversitesinde görevli 79 öğretim görevlisinin “…siyasî, dinî görüşler ve ırkî kökenlerinin…” yazılı olduğu belge, ayrıca Üniversitenin yönetim kadrosunu oluşturan 11 kişinin “…Üniversite içi ilişkilerinin, özel hayatındaki ilişkilerinin, kişisel özelliklerinin, siyasi ve dini görüşlerinin…” yazıldığı belge,

Ergün POYRAZ’ da, 5 ayrı Bürokrat ve Vali hakkında “…siyasi ve dinî görüşleri ile ırkî kökenleri ve görevlerinin…” yazıldığı belge, 3 Emniyet Müdürünün “…siyasi görüşleri ve aileleri ile ilgili istihbari bilgilerin…” yazıldığı belge, Jandarma Genel Komutanlığında Hâkim Albay olarak görevli bir rütbelinin “… Ailesinin etnik kimliği ve teröre verdiği destekten bahsedildiği…” yazılı olan belge, Özellik arz ettiği belirtilen bir dosyada 26 Bakan hakkında “…Dinî görüşleri ve ırkî kökenlerinin…” yazıldığı belge, 60 Milletvekilinin “…dini görüşlerinin…” yazıldığı belge, AKP hükümetinin bakanlarının “…etnik kökenlerinin…” yazılı bulunduğu belge, Elazığ Fırat Üniversitesindeki bazı öğretim görevlilerinin isimlerinin verilerek “…tarikatçı oldukları, ideolojik konumlarının…” yazılı olduğu belge, Elazığ Vali Yardımcılarının “…ideolojik görüşlerinin…” yazılı olduğu belge, 17 İl Valisinin “…İrtica eğilimli olduğunun…” yazıldığı belge, 294 Kaymakam hakkında “…İrtica eğilimli, eşinin türbanlı olduğu…” yazılı belge, 126 Belediye Başkanı hakkında “…irtica yapısına sahiptir, eşi türbanlıdır, haremlik selamlık uygular….” yazılı belge, 300 Doktor, Başhekim, Hemşire vb. görevlilerin “…türban takar, irticacıdır, türban takmaz, modern görünümlüdür, irtica eğilimlidir, şeriatçıdır…” yazılı belge, Başbakanlık ve Bakanlıklara bağlı görev yapan toplam 1763 kişinin isim listesinin listelendiği, bazılarının karşısına “…siyasi, dini görüşleri ve ırki kökenlerinin…” yazıldığı belge, Başbakanlık, Bakanlıklar ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda görev yapan 1054 kişinin listelendiği bazılarının karşısına “…siyasi ve dini görüşlerinin…” yazıldığı belge, Malatya Üniversitesinde görevli bir öğretim görevlisi hakkında “…ideolojik görüşlerinin…” yazılı olduğu belge, Van YY Üniversitesinin bir kısım öğretim görevlisi ve öğrenci hakkına “…ideolojik düşünce ve fikirlerinin…” yazıldığı belge, durumlarıyla ilgili istihbarı çalışmalar yapıldığı, 2113 kişinin isim listelenerek “…ulusalcılar..” yazdığı belge, 47 İl Emniyet Müdürünün “…siyasi ve dini görüşleri ile ırk kökenlerinin…” yazdığı belge, Hürriyet, Cumhuriyet, Yeni Çağ, Yeni Şafak, Referans, Dünden Bugüne Tercüman, Akşam, Zaman Gazetelerindeki bir kısım yazarlar hakkında “ ….Şeriatçı, İBDA-C sempatizanı, Amerikan şeriatçısı, Fettullahçı, Tetikçi, Kürtçü, Necip fazıl Ekolünden, Alman vakıflarının beslemesi, Demirelci, Nurcu, Ermeni milliyetçisi v.b.…” yazılı belge, İçişleri Bakanlığınca alınacak olan 25 Mülkiye Müfettişi hakkında “…istihbarat kaydı var, İHL mezunu, menfaat düşkünü…” yazılı belge, İçişleri Bakanlığında görevli 35 bürokrat hakkında “…Tarikat mensubu, Süleymancı, Fetullahçı, irticacı…” yazılı belge,

İsmail YILDIZ’ da, Hürriyet gazetesi yazarı 12, Sabah Gazetesi yazarı 8, Milliyet Gazetesi yazarı 11, Akşam Gazetesi yazarı 6, Vatan Gazetesi yazarı 4, Star Gazetesi yazarı 6, Radikal Gazetesi yazarı 3, Yeni Şafak 3, D.B. Tercüman Gazetesi yazarı 2, Zaman Gazetesi yazarı 3 kişi hakkında “…Özel hayatları, siyasi bağlantıları, iş hayatı ile ilgili bilgilerin yazdığı, ayrıca bir kısım gazeteciler için, yabancı ülke ismi verilerek etkisinde olduğu belirtildiği, yine bir kısım gazeteciler içinde yabancı istihbarat servisleriyle irtibatlı olduğu…” yazılı belge, 368 Milletvekili hakkında “…MİT, İran, CIA, Mossad, Almanya, AKP yönetiminin güvendiği isimlerden, Konjonktürel davranabilir, İlişkilerinde pragmatist, AKP den kopabilir, AKP den kopmaz v.b.…” yazılı belge,

Hayrettin ERTEKİN’ de TRT kurumu içinde bulunduğu iddia edilen “…Süryani ve Ermeni kökenli görevliler ile bunların zararlı faaliyetlerinin…” yazılı bulunduğu belge,

Mehmet Fikri KARADAĞ’ da İzmir ilinde bulunan bir müteahhit hakkında “…Etnik ve ideolojik kimliği…” ile yazıların bulunduğu belge,

Habib Ümit SAYIN’da, YÖK üyeleri ve YÖK Denetleme Kurulu Üyelerinden oluşan 27 kişinin listelendiği, bazıları hakkında “…Alman ajanı, İkinci Cumhuriyetçi, Tarikatçı, Fethullahçı, Atatürkçü, Teziç uşağı…” yazılı bulunduğu belge, elde edilmiştir.

Ergenekon’un istihbarat sonucu elde ettiği verileri, şantaj, yıpratma ve sindirme, bazen karalama, dezenformasyon amacıyla kullandığı anlaşılmıştır.

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama[değiştir]

Kuvayı Milliye Derneğinin Mersin ilinde bir düğün salonunda düzenlenen üyelik kabul töreninde, Kuran-ı Kerim ve (3) tabanca üstüne el basan bir gruba dernek başkanı emekli Albay Mehmet Fikri KARADAĞ tarafından “ Türk anadan ve Türk babadan doğmuş soyunda dönme olamayan Türkoğlu Türküm ben bu uğurda ölmek var öldürmek var” cümleleriyle başlayan bir yemin ettirdiği tespit edilmiştir. Yemin töreninden sonra kendisine soru soran gazetecilere 13.500 kişilik bir hainler listesi hazırladıklarını, bunu kamuoyuna açıklayacaklarını söylediği anlaşılmıştır.

Kuvayı Milliye Derneği Mersin temsilcisi Kemal CANAY’ ın 13 aralık 2006’da yaptığı basın açıklamasında ise; “Genel merkezimizin, hain olduğunu belirttiği 13.500 kişi ve kurum var. Genel başkanımız Mehmet Fikri KARADAĞ, yurtdışına para kaçıran bu hainlerin listesini onların en çok güvendiği kaynaklardan elde etti. Vatana ihanet kanunu kaldırıldı. Biz bu kanunun yeniden yürürlüğe girmesini istiyoruz. Adam ihanet ediyor elini kolunu sallaya sallaya geziyor. Mersin PKK ve Siyonistlerce işgal edildi. Türk çocukların elinden ekmekleri alınıyor Mersinde suç işleyenlerin %90 ı doğulu ve güneydoğuludur. Türk çocuğu suç işlemez.” dediği tespit edilmiştir.

Kuvayı Milliye Derneğinin kuruluş bildirgesinde ise “Devletimiz (d) (dinci, dönme) takımı tarafından yönetilmekte Türk milleti kendinden olan Türk soylu yöneticilere kavuşabilme özlemi duymaktadır. Hıyaneti vataniye kanunun zamanı geldiğinde yürürlüğü konulması için çalışılacaktır.11 Kasım 1938 den bugüne kadar ihanet eden her şahıs kurum ve kuruluş hesap verecektir, vatan mutlaka korunacak, millet daima büyüyerek sonsuza kadar yaşatılacaktır. Zira kendisinin bu uğurda feda edecek çok vatan evladı vardır.” denildiği tespit edilmiştir.

Örgüt üyesi Murat ÇAĞLAR daha önceki tarihlerde yakalandığında, Kuvayı Milliye Derneğinde kaldığı süre içerisinde dernek yöneticilerinin kendilerine, vatanın elden gittiğini, bir an evvel halkın ayaklandırılması gerektiğini, ayrıca Kuvayi Milliye Derneğinin mevcut orduya alternatif yeni bir ordu kurma yetkisinin olduğunu, mevcut ordunun içinde bölünmeler olduğunu, vatan hainlerinin olduğunu anlattıklarını beyan etmiştir. Daha sonra alınan C. savcılığı ifadesinde de bu beyanlarını teyit etmiştir.

Ergenekon Terör Örgütünün sivil toplum kuruluşlarındaki bir yapılanması olan Kuvayı Milliye derneğinin illegal yapılanmasında yer alan örgüt üyelerinin bir taraftan Gazeteci Yazar Fehmi KORU ve Orhan PAMUK gibi isimlere suikast yapmak için hazırlıklar yaptıkları görülürken, diğer taraftan da DTP li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR, DTP Genel Başkanı Ahmet TÜRK ve DTP milletvekili Sebahat TUNCEL gibi isimlere suikast hazırlıkları planladıkları da görülmektedir. Bu konuya ilişkin şüpheliler arasında oldukça açık telefon görüşmeleri mevcuttur. Bu konudaki telefon görüşmeleri Ergenekon Terör Örgütünün yapmayı tasarladığı eylemler bölümünde yazıldığından burada tekrar edilmemiştir.

Şüphelilerin görüşmelerinde haklarında suikast planları yapılanların etnik, siyasi, yazar ve gazeteci kişilik ve kimlikleri ile uluslar arası düzeyde dahi tanınan ve dile getirdikleri bazı söylemleri nedeni ile de yandaşları olduğu kadar halkın bir kısmının tepkisini de çeken kişiler olduğu, bu kişilere yapılacak bir suikastın asıl amacına uygun şekilde halkın bir kısmının tepkisini sağlayacak, hatta Muhammet YÜCE’nin ifadesinde “gerçekleştirmeyi düşündüğü eylemden sonra Türkiye’nin ikiye bölüneceği ve iç savaş çıkacağını düşünerek vazgeçtiği” şeklindeki kaçamaklı beyanına uygun bir tehlike oluşturacak nitelikte oldukları anlaşılmaktadır.

Diğer yandan Ergenekon’ un Cumhuriyet Gazetesi ve Danıştay Saldırıları eylemleri ile özellikle bu eylem tarihlerinde gündemde olan türban tartışması taraflarını, tartışma zemininden kamplaşmaya çekmeyi, toplumun farklı görüşe sahip kesimlerini birbirlerine ve nihayetinde yönetime karşı silahlı ayaklandırmayı, bu şekilde ülkede kargaşa ortamı oluşturup ordu içerisinden kendilerine destek olacaklarını umdukları kişiler ile yönetimi ele geçirmeyi amaçladıkları anlaşılmaktadır.

Gizli tanık 17, ifadesinde aynısı ile ; “Ali KUTLU, Mersin ilinden derneğe gelmişti. Kendisinin VKGB oluşumunun başlangıcında yer aldığını anlatıyordu. Bu kişinin Mersin’de VKGB tarafından organize edilen bayrak mitinginde yer aldığını, bu miting öncesi 2 adet Türk bayrağının VKGB tarafından halkın galeyana getirilmesi için özellikle yaktırıldığını, bundan dolayı da 10.000 kişinin tepki amaçlı Türk bayrağı açtığını bizzat kendisinden duydum.” şeklindeki beyanı, Ergenekon Terör Örgütünün sivil toplum alanındaki diğer bir kuruluşu olan VKGB’ nin bu amaca yönelik faaliyetlerini göstermesi açısından önemli görülmüştür.

Ergenekon yönetici ve üyelerinin dosyada mevcut onlarca telefon görüşmelerinden de, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama ile askeri müdahale beklentisi söylemleri bulunduğu anlaşılmaktadır.

ÖRGÜT’ÜN TASARLADIĞI EYLEMLER[değiştir]

Yargıtay binasına sabotaj veya Yargıtay görevlilerine suikast[değiştir]

İşçi Partisi Genel Merkez binasında yapılan aramada elde edilen ELBA marka bir CD’de “Yargı-Nusret Senem’den” klasöründe “Yargıtay” isimli PDF belgesi içerisinde Yargıtay binasının elle çizilmiş krokisi, “Krokinin açılımı” isimli Word belgesi içerisinde de krokinin açılımının yazılı bulunduğu, krokide binanın bölümlerinin, giriş çıkış noktalarının gösterilerek işaretleme, çizim ve numaralandırmalar yapıldığı,

“Krokinin açılımı” isimli Word belgesinde;

A: Yargıtay ana bina

B: Yargıtay bitişik ek bina

C:Yargıtay ek bina

1. Protokol kapısı (güvenlik çok sıkı)

2. Avukat giriş kapısı

3. Posta giriş kapısı

4. Vatandaş kapısı

5. Garaj kapısı (sürekli görevli bulunur, güvenlik yok)

6. Mutfak kapısı

7. A blok yan kapı

8. C blok yan kapı

9. C blok arka kapı

10. C blok ön yan kapı

11. C blok ana giriş kapı

12. C blok garaj kapısı

13. Başbakanlık güvenli girişi

14. A blok giriş

X Güvenlik var

X Polis var

X Ray cihazı var

P Polis noktası var

“Sarı ile işaretli bölgeler rahat, buralarda güvenlik, polis, görevli yok. 6 nolu kapı tünel gölgesinde kalıyor. Gece için uygun. 3 nolu kapı kilitli ancak açılabilir. Buradan A blok zemin altına inilir. Burası Milli Eğitim Bakanlığı ile A blok arasında kalıyor ve araba park yeri. Tenha. C blok 8 nolu kapı çok müsait. Girince bazen kapı arkasında bir güvenlik çıkabilir. Burada lavabolar var. Oraya geçilebilir. Her zaman yok. 9 nolu kapı kilitlidir. Ama açılabilir. Ön taraftaki ışıklar orayı görmüyor. 10 nolu kapı kullanılmaz, ön taraftaki ışıklar burayı iyi görüyor. Ön tarafta 2 kamera var. Ön taraftaki sarı alan ağaçların altında kalıyor. Işıktan da geriye kalıyor. Orayı güvenlik kulübesi görmüyor. Arkada camları yok. O nedenle kör bir nokta oluşuyor. Karargâh kameraları görse de karanlık olduğundan sıkıntı olmaz. Ancak fazla beklememeli. Karargâh önünden hemen ikaz gelebilir” yazıldığı,

Aynı CD içerisindeki “Yargıtay ile ilgili notlarım” isimli Word belgesi içinde de Yüksek Yargı dâhil birçok yargı görevlisinin isimlerinin karşısında siyasi, dini görüşleri ve ırki kökenleri belirtilerek fişleme yapıldığı, bazı yargı mensuplarının aileleri ve özel hayatları, bir kısmının da aileleri ile ilgili araştırma yapılması içerikli notlar yazıldığı görülmüştür.

Ankara Emniyet Müdürlüğü yazımıza verdiği cevapta; söz konusu CD içerisindeki krokinin Yargıtay binasına ait ve kroki açılımıyla ilgili yazıların da binaya uygun bulunduğunu bildirilmiştir. ( Başsavcının tehdit edilmesine ilişkin yazı bulunup buraya eklenecek)

Krokinin, özellikle açılım yazısı ile birlikte değerlendirildiğinde yasal bir amaçtan çok Yargıtay binasına sabotaj veya Yüksek Yargı görevlilerine suikast planı için hazırlandığı izlenimi vermektedir. Bu planın içinde bulunduğu CD birkaç üyesi Ergenekon üyesi veya yöneticisi olmakla suçlanan İşçi Partisinin Genel Merkez binasında ele geçirilmiştir. Ergenekon’ un amaçlarına ulaşabilmek için suikast dâhil birçok illegal yöntemi uygulayabileceği yukarıda anlatılan örgüt dokümanlarında yazılmıştır. Nitekim Cumhuriyet Gazetesi ve Danıştay saldırıları örgüt eylemleri arasında sayılmış ve ilgili kişiler hakkında ceza tayini istenilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının yönetimdeki siyasi partiye kapatma davası açması, karşıt görüşteki kişilerin tehdide varan tepkileri ve davaya destek veren kişiler arasındaki tartışmalar ile gergin bir ortam oluşturmuştur. Bundan sonra Yüksek Yargı görevlilerine veya Yargıtay binasına yapılacak bir saldırının şüphelileri olarak gösterilecek kişiler ile karşıt görüşteki kesim arasında zaten var olan gerilimin kavga ortamına dönüşmesi muhtemeldir ve Ergenekon’un amaçlarına uygun düşmektedir.

Bu açıklamalar ile söz konusu krokinin ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ tarafından ülkede karşıt görüşlü kesimler arasında kavga ortamı oluşturmak amacı ile Yargıtay binası veya Yüksek Yargı görevlilerine bir eylem için hazırlandığı şüphesi doğmuştur. Ancak bu eylem planının hazırlık hareketlerinin tamamlanıp teşebbüs aşamasına geçtiğine dair delil elde edilemediğinden veya bu aşamada haber alındığından örgüt faaliyetlerini gösterir bir delil olarak kabul edilmekle birlikte suç isnadına konu edilmemiştir.

NATO görevlilerine suikast ve NATO Karargâhına sabotaj[değiştir]

Ulusal Kanal İzmir Temsilcisi Hayati ÖZCAN’ın İzmir’deki işyeri ve ikametinden elde edilen müzik albümü görünümlü CD içerisinde, İzmir’de bulunan NATO Karargâhında çalışan tüm görevlilere ait kimlik bilgileri, kimlik kartlarının taranmış renkli suretleri, imzalarının dijital ortamda taranmış hali, NATO binalarının ve NATO üst düzey komutanlarından bazılarının aile fertlerinin fotoğrafları bulunmuştur. Aynı CD içerisinde NATO tesislerinin açık parkı önündeki daire kiralanacak ve altı aylık kirası peşin ödenecek yazıldığı, güvenlik kartlarının hangi tür yazıcı ile yazılacağı ve ne tür kartuş veya toner kullanılacağının, olası bir sabotajdaki patlama sonrası yangın musluklarının nasıl devre dışı bırakılacağının yazıldığı, plan kroki ve fotoğrafların bulunduğu, fotoğraflar üzerinde birçok işaretlemenin yapıldığı, ayrıca NATO personelinin başka yerlerdeki tesislere gidip gelirken kullandıkları yol güzergâhının işaretlenip güvenlik zafiyeti olan yerlerin belirtildiği anlaşılmış, CD ortamındaki bu belgelerin 2003 yılında oluşturulmakla birlikte üzerlerinde 2007 yılının Şubat-Mart aylarında değişiklikler yapıldığı tespit edilmiştir.

Genelkurmay Başkanlığından alınan cevapta İzmir’deki NATO Karargâhına ilişkin sabotaj ihbarının daha önce Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığınca bildirildiği, ilgili birimlerin uyarıldığı belirtilmiştir.

Uluslararası statüdeki NATO askeri birliğine ilişkin bu plan, kroki ve yazıların, uzman bir ekibin karargâh içinden de yardım alarak hazırlayabileceği sabotaj veya suikast çalışmasından başka bir anlam taşımadığı açıktır. Bunların NATO askeri birliği karşıtı söylemleri ile bilinen ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinden Doğu PERİNÇEK ile bağlantılı örgüt üyesi Hayati ÖZCAN’ dan ele geçirilmesi ise dikkat çekicidir.

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün yönetim aleyhine kullanılabilecek argümanlardan birisi olarak ülkede güvenlik zafiyeti oluşturacak, uluslar arası kamuoyunun tepkisini çekecek sansasyonel bir eylem olarak NATO Karargahına sabotaj veya NATO görevlilerine suikast planladığı yönünde şüphe oluşmuş ise de, bu eylemin hazırlık hareketlerinin tamamlanıp teşebbüs aşamasına geçtiğine dair delil elde edilemediğinden örgüt faaliyetlerini gösterir bir delil olarak kabul edilmekle birlikte suç isnadına konu edilmemiştir.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT’a suikast[değiştir]

İşçi Partisi Genel Merkez binasında yapılan aramada elde edilen VERSATİLE marka 411509A102B4 seri numaralı CD’de “Hikmet Çiçek’e ulaşanlar” klasörü içerisindeki “Koruma planı” isimli 08 ŞUBAT 2005 tarih ve “Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT’ ın koruma planı” başlıklı yazı bulunduğu ve yazının dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı olan Org. Yaşar BÜYÜKANIT’ın İzmir ve Balıkesir’e yapacağı ziyaretler sırasındaki koruma planı olduğu anlaşılmıştır.

Belirli tarihte ve yine belirli yerlere olan ziyaretlerindeki koruma planının yetkisiz sivil kişilerin elinde bulunması, soruşturma genelinden örgüt amaçlarına aykırı davrandığı düşünüldüğünden dolayı hedef haline getirildiği anlaşılan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar BÜYÜKANIT’a yönelik bir eylem hazırlığı yapıldığı şüphesini akla getirmekte ise de, bu eylemin hazırlık hareketlerinin tamamlanıp teşebbüs aşamasına geçtiğine dair delil elde edilemediğinden suç isnadına konu edilmemiştir.

Demokratik Toplum Partisinden İstanbul Milletvekili Sebahat TUNCEL ve Mardin Milletvekili Ahmet TÜRK, Demokratik Toplum Partisinden Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR, Yazar Orhan PAMUK ve Gazeteci Yazar Fehmi KORU’ ya suikast

Muhammet YÜCE’nin Ergenekon’a bağlı sivil toplum kuruluşları arasındaki Kuvayı Milliye Derneğinin Genel Başkanı ve aynı zamanda Ergenekon’un yöneticilerinden olan Mehmet Fikri KARADAĞ’ın kendisinden eleman temin etmesini istemesi üzerine iki ayrı cinayet suçundan yakalama emri ile aranan Selim AKKURT’ u tanıştırdığı, Mehmet Fikri KARADAĞ’ın en son iki ayrı ankesörlü telefondan Selim AKKURT’un kullanımındaki cep telefonunu aradığı ancak ulaşamadığı tespit edilmiştir.

Kuvayı Milliye Derneği yapılanması ile bağlantılı Muhammet YÜCE, Selim AKKURT, Coşkun ÇALIK ve Ayhan ÇELİK’in, başlıkta yazılı kişilere suikast yapmayı planladıkları aralarındaki iletişimlerin tespit edilen içeriğinden duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta anlaşılmaktadır.

Coşkun ÇALIK özetle “…Muhammet YÜCE’nin kendisine Orhan PAMUK’u Türk düşmanı bir yazar olarak tanıtıp öldürmeleri halinde Fikri Albay’ın 2 trilyon vereceğini söylediğini, paraya ihtiyacı olduğu için bu teklifi önce kabul ettiğini, Muhammet YÜCE’ye Albay’da bu kadar para ne geziyor diye sorduğunda paranın Albayın Derneğinden geleceğini söylediğini…” ifade etmiştir.

Bu aşamadan sonra planlanan eylemler için yapılan görüşme ve faaliyetlerin arttığı, hedefteki kişiler için göze alınamayacak derecede tehlikeli boyuta vardığı düşüncesi ile tasarlanan eylemlerde tetikçi olarak istihdam edilmesi düşünülen ve zaten yakalama emri ile aranan Selim AKKURT yakalanmıştır.

Haklarında suikast planları yapılanların etnik, siyasi, yazar ve gazeteci kimlikleri ile uluslar arası düzeyde dahi tanınan ve dile getirdikleri bazı söylemleri nedeni ile yandaşları olduğu kadar halkın bir kısmının tepkisini de çeken kişiler olduğu, maddi menfaat karşılığı bu eylemlerin havale edileceği kişilerden ayrı neredeyse gönüllü olarak bu eylemleri gerçekleştirebilecek pek çok kişinin bulunduğu, kamuoyundaki bu algılama nedeni ile olası bir suikastın Ergenekon’ca takdim edileceği görünürdeki sebeplerinin kamuoyunca doğru olarak algılanmasına yol açacağı anlaşılmıştır.

Tasarlanan eylemlerin asıl amacının ise, toplumun değişik görüş ve inançlara sahip kesimleri arasında ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün amaçladığı şekilde yönetim ve güvenlik zafiyeti oluşturacak derecede kavga ve çatışma ortamı oluşturulması olduğu anlaşılmıştır. Bu eylem planlarının hazırlık hareketlerinin tamamlanıp teşebbüs aşamasına geçtiğine dair delil elde edilemediğinden veya bu aşamada haber alınıp eylemlerde tetikçi olarak istihdam edilecek olan Selim AKKURT yakalandığından dolayı, örgüt faaliyetlerini gösterir bir delil olarak kabul edilmekle birlikte suç isnadına konu edilmemiştir.