Sayfa:Fethullah-Gülen-Davası-İddianamesi.pdf/28

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış

daha sonra münasebetini bulup anlatmanız da artık fayda vermez. (Başlangıçta amaç gizlenmekte, takiyye uygulanmaktadır.)

Üçüncüsü, muhatabınızın itimadını kazanmanız da şarttır. O size öyle itimat etmeli ve öyle bağlanmalı ki, bütün sevdikleri ile tartışsanız orada siz ağır basmalısınız...bu ağır basma o denli olmalıdır ki, sizin yanınızda olmakla yüklendiği ağır mükellefiyetleri diğer tarafın zevk ve sefasına tercih edebilmelidir... işte mürşid muhatabının gönlüne böyle girmeli ve ona her dediğini yaptırabilmelidir.

Dördüncüsü, Müslümanlığa ait meseleler çok iyi bilinmelidir. Herkes aklına gelen şeyleri söylememeli ve felsefe yapmamalıdır. İşin diyalektiğine ve izan tarafına katiyen meyledilmemelidir... yine büyük mütefekkirlerin ifadesi ile bizler birer koyun gibi olmalıyız. Alıp öğrendiğimiz şeyleri hazmederek süt haline getirmeli ve muhtaç görünenlere süt gibi bir şifa kaynağı olarak takdim etmeliyiz. Cihanı aydınlatacak ve nazarları aydınlık kapıya çevirecek, aydınlık dönemin ışık ordusu, inşallah her bakımdan ilim ile mücehhez olacak. Çırak olarak kapılarına müracaat eden herkesin eteklerini Muhammedi cevherler ile dolduracak ve onları doyuracaktır.

Beşincisi, yapılan bütün işler, ihlas ve samimiyet içinde yapılmalıdır...Allah'ın Resulü, Allah yolunda olan cihadı, sadece Allah’ın dinini yüceltmek için yapılacak olan cihad olarak sınırlandırıyor. Demek oluyor ki Cenab-ı Hakk’ın yüce isminin İ’lası istikametinde kavga veriliyorsa bu Allah içindir. Yoksa konuşmamızda yazmamızda sadece kendimizi anlatmış oluruz ki böyle bir durumda ne samimiyet kalır ne de sevap, ihlasın bu kadar darbe yediği bir yerde ne Allah rızasından ne de gönülleri esir etmesinden bahsedilebilir.

Altıncısı, mürşit ve mebelliğ hangi seviyede olursa olsun kalbi dini ilimlerle, aklı medeni fenlerle mücehhez olmalı, bu ikisi ile pervaz eden istidat ve kabiliyetlerini işleterek, iç muhasebesine derinleşmeli ve çapına yapısına göre bu mevzuda ne kadar ladünileşebilirse ladünileşmelidir. Bu da bir bakıma yukarıda temas ettiğimiz husus ile alakalıdır. Yani ihlas ve samimiyet ile buudlaşma demektir.

Yedincisi, eğer bir meseleyi bizim anlatmamız bazı vicdanlarda reaksiyon ve tepkiye sebep olacaksa "Hakk’ın hatırı alidir" diyerek o meseleyi bir başkasına anlattırmak hoşunuza gitmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken bir incelik var. Başkasının anlatmasına razı olmak başkadır, ondan hoşlanmak daha başkadır. İşte bizler ikinci durum çerçevesine göre ondan hoşlanmalıyız. Nefsin hiç hoşlanmadığı durumlardan birisi de budur ve bu civan mertliktir.

Sekizincisi, karşımıza bilmediğimiz meseleler çıktığında rahatlıkla bilmediğimizi itiraf etmeli ve bilmiyorum diyebilmeliyiz. Bizler de bilmediğimizi itiraf edelim, ama işin arkasını bırakmayalım. Muhatabımızı o meseleleri bizden daha iyi bildiğini kabul ettiğimiz gibi, öğrenelim, onlara da öğrenme zeminini hazırlayalım.

Dokuzuncusu, irşat ve tebliğ adamı civan mert olmalıdır. O, neyi var, neyi yok, hepsini davası uğruna feda etmesini bilmelidir. Gönülleri fethetme yolunda civan mertliğini edinmeli ve o yolda öyle gitmelidir... cennete ilk defa alimler, vaizler, hocalar değil, hak ve hakikati neşr uğruna malını ve canını hak yolunda bezleden esnaf, tüccar, kazanç seviyesi ne olursa olsun bütün cömertler, hakka dilbeste civan mertler girecektir.

Onuncusu, burada biraz hususiyet arz eden bir noktaya temas etmek istiyorum. 15-20 sene öncesinde bizim rüyalarda dahi görmemiz mümkün olmayan bir manzarayı bugün apaçık görmekteyiz ve bu da bizlere Cenab-ı Hakk’ın sonsuz lütfunun ifadesidir.

Bir lise talebesine Hakk’ı ve hakikati anlatabilmek için aylara ve haftalara ihtiyaç duyulan dönemi artık aşmış bulunuyoruz. Evet ben ve emsalim öyle günler hatırlıyoruz ki, namaz kılan bir üniversite talebesi gördüğümüzde Hızır’la görüşmüş veya Cebrail’i görmüş gibi sevinir, kendimizden geçerdik. Arkadaşlarımız kendi gönül dünyalarında duran o nurlu mesajları sunabilmek için, bir talebenin arkasında bazen aylarca koşar, koşar ama hiçbir şey elde edemezlerdi. Halbuki bugün durum değişmiştir. Artık bugün bu gibi meselelere sahip çıkan fertler değil, kitlelerdir. En mütemerrid insanların bile yumuşadığı ve İslami meselelere olabilirlik ihtimali ile baktığı bir devreyi idrak etmiş bulunuyoruz. Bu durumda bize düşen vazife işin

-28-