dirse hânuñ hâtûnına kahır geldi kara kuyma gözleri kan yaş toldı eydür
hânum ne bendendür ne senden üstümüzde kâyim duran Allâhdandur deyüp dirse hânuñ hâtûnı burada soylamış görelüm hânum ne söylemiş
kalkubanı a dirse hân yerüñden örü turgıl
ala çadır yeryüzine dikdürgil
atdan aygır deveden bugra koyundan koç kırdurgıl
iç oguz taş oguz beglerin üstüñe yıgnak etgil
aç görseñ toyurgıl
yalıncak görseñ tonatgıl
borçluyı borcından kurtar
depe gibi et yıggıl
göl gibi kımız sagdur
ulu toy eyle hâcet dile du'â etdür
ola kim bir agzı du'âlınuñ alkışıyıla bize
tañrı bir yetmen 'ayâl vere
dedi dirse hân ehlinüñ söziyile ulu toy etdi el götürüp du'â dilediler allâh ta'âlâ bir du'âlınuñ alkışıyıla bir ogul verdi oglanı tayalara verdiler besletdiler at ayagı külüg ozan dili çevük olur aylar yıllar geçdi oglan böyüdi on beş yaşına girdi oglanuñ babası bir gün bogası ve bir bugrası varıdı ol boga katı taşa boynuzın ursa un ederdi bir yazın bir güzin bu bogayıla bugrayı savaşdururlar idi bayındır hân kalı oguz begleri ile temâşâya bakarlardı meger sultân gene yaz oldı bogayı sarâydan çıkardılar üç kişi sagından üç kişi solından demür zencir ile bogayı dutmışlardı