Sayfa:Günümüz Toplumunda Mitler Anadolu Halk Efsaneleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme.pdf/18

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış

folklor / edebiyat


Kıbrıs, Balkan ve Orta Asya coğrafyasında anlatılması yayılmacılık kuramı gereği bu efsanelerin bir şekilde o bölgelerde de görülmesi, toplumlar arasında ortak bir kültür bağının olduğuna yönelik önemli bir işaret olarak kabul edilebilir.

Ayakbastı Mevkii: Tokat ili Erbaa ilçesinde… Ayakbastı Taşı adı verilen bir kaya parçası vardır. Horasan erlerinden Keçeci Baba bir gün… Keçeci köyüne gelir. Buraya yaklaşınca bir ermeni köyüne uğrar. Kadınların birinden abdest almak için su ister. Bunun üzerine kadın kızgınlıkla, ırmağı gösterir… Keçeci baba, elindeki asasını vurduğu yerden su fışkırır… Allah’a dua eder… Bugün keçeci babanın namaz kıldığı köy mevcut değildir, onun yeri baştan sona mezarlıktır. Üzerine çıkıp ezan okuduğu taşın üzerinde ayak izleri vardır. Oraya ayak bastığı içinde o bölgeye Ayakbastı Mevkii adı verilmiştir (Sakaoğlu, 2003: 93-94).


Toplumsal işlevi gereği Ayakbastı Mevkii bulunduğu yere anlam kazandırmış ve bu alana farklı bakılmasını sağlamıştır. Erbaa halkının ayak basılan yeri halk anlatmasıyla efsane haline getirmesi o yeri; aynı zamanda kendilerinden bir parça olarak görmelerini sağlamıştır.


Abdurrahman Gazi: İran Şahı Abbas, Van kalesini almak için ordusu ile hücum eder. Ancak… adamlarından biri Şeyh Abdurrahman Gazi adında ermiş bir kişinin o kalede olduğunu, onu alt etmeden kalenin alınamayacağını söyler. Abbas, zatın ermiş olup olmadığını anlamak için, bir kuzu bir de kuzunun büyüklüğünde köpek kesip pişirterek tepsi içinde kaleye gönderir. Elçi, tepsi içinde hediye getirdiği etleri Abdurrahman Gazi’ye sunar. Gazi, tepsi üzerinde duran iki parça etten kuzuya ait olanı alır… Tepsinin üzerinde duran köpek etine, oştt’ der. Köpek eski haline gelir ve havlayarak uzaklaşır. Elçi, memleketine dönerek olanları Şah Abbas’a anlatır. Bunun üzerine Şah kaleyi almaktan vazgeçer (Sakaoğlu, 2003: 133-134).

Deve Taşı: Halkın anlattığına göre, Seydişehir’in kurucusu Seyyid Harun-ı Veli’dir. Bu eren, cami yaptırırken, Beyşehir’de hüküm süren Eşrefoğlu Beyi, caminin yapımına yardım etmek için adamlarıyla birlikte çuvallar dolusu kerpici Harun-ı Veli’ye gönderir. Veli de bütün çuvallara tükürür ve teşekkürleriyle birlikte Eşrefoğlu Beyine gönderir. Beyin adamları Beyşehir’e vardıkları zaman getirdikleri çuvalların balla dolu olduğunu görürler… Bey, Veliyi ziyaret etmek için Seydişehir’e yola çıkar… ve bir aslana biner. Harun-ı Veli de bir taşa biner… Bey, Harun-ı Veliyi bir taşa binmiş halde görünce hayretler içinde kalır. Bunun üzerine bey… “asıl olan, cansıza binip onu yürütmek daha büyük olmanın işaretidir” diye söyler. Seydişehir’in Beyşehir yönünde halkın Deve Taşı adını verdiği taş bulunmaktaydı. Ancak alüminyum tesisleri o bölgede kurulduğu için taş kaldırıldı (Sakaoğlu, 2003:120-121).

Hızır: Bu anlatı, Yozgat ili Paşa köy kasabasında yaşanan bir olayı konu alır… Günlerden bir gün yaşlı bir amca ailenin birine konuk olur. Gelen konuk, hane halkı tarafından çok iyi ağırlanır… Döndüklerinde ise odada kimseyi bulamazlar. Kadın misafirin yatağını toplarken yastığın altında bir kese altın bulur.

Halk arasında Hızır’ın genellikle evlere, yoksul ve yaşlı görünümünde girdiği, ev halkı tarafından iyi karşılandığı evlere bolluk ve bereket getirdiğine yönelik genel bir halk inanışı vardır. Bu şekilde, Anadolu’da misafir gelen yoksul ve ihtiyar görünümündeki kişilerin Hızır olabileceği ihtimaliyle yardım ve iyilik görmeleri sağlanır. Dolayı-
 
72