Sayfa:Fethullah-Gülen-Davası-İddianamesi.pdf/51

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış
  1. İslam’ın ilk dönemlerinde vahiy-hayat ilişkisi çok daha somut biçimde kurulmuş, fonksiyonel akla önem verilmiştir.
  2. Son zamanlarda İslam dünyasında kavgaya sebep olan kurumlardan birisi de hakimiyet kurumudur. Kur’an açısından bakıldığında, alem üzerinde bilgisi, iradesi, rahmeti, adalet ve kudreti ile mutlak hakim hiç kuşkusuz Allah’tır. Bütün varlıklar da bu külli hakimiyetin altındadır. Müminler için Allah, ahlakın ve sosyal değerlerin öğreticisi ve yol göstericisidir. Fakat bu hakimiyet ile “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinde yer alan hakimiyet kavramı birbirlerine karıştırılmamalıdır. “Hakimiyet milletindir” ifadesi, hakimiyet bir ferdin, sınıfın, zümrenin tabii veya ilahi hakkı değildir. Siyasi manada milli iradeyi esas almak ve onun üstünde bir güç tanımamak demektir.
  3. Devlet, metafizik veya siyasi anlamda kutsallığı bulunmayan beşeri bir kurumdur. Devlet, bireylerin doğal, insani ilgi ve ihtiyaçlarını yerine getirmek için var olup, ereğini ve işlevini bu ilgi ve ihtiyaçlarda bulur. Yaşama, güvenlik, adalet, özgürlük, bilgi ve ihtiyaçların en temel ve doğal olanlarıdır. Devletin her türlü ideolojiye, inanç ve felsefi görüşe eşit mesafede bulunması gerekir. Devletin totaliter, otoriter, sert, dayatmacı bir resmi ideolojisi olamaz. Yukarıda zikredilen devletin ana görevlerini ifa etmekle sorumlu, tüm devlet görevlileri bu görevlerini milletin emrinde oldukları bilinci ile ve yetki gaspına neden olmadan yapmak zorundadırlar. Demokrasi, insan hakları, özgürlük ve barış içinde yaşama gibi değer ve talepleri bir ideolojinin unsurları olarak görmüyoruz. Devlet, bütün dinlerin, inançların, dini yorumların önündeki engelleri kaldırır. Din ve vicdan özgürlüğünün, dini inançların gereklerinin serbestçe yerine getirilmesini herkes için güvence altına alır.
  4. İslam’ın, demokratik hukuk devletinin evrensel ve temel değer ve ilkeleri dışında, siyasi rejimin ayrıntılarının düzenlenmesini topluma bıraktığı görüşündeyiz.
  5. Devlet, hukuk devleti çerçevesi içerisinde dini inanışlar ve felsefi kanaatleri konusunda tarafsız bir konumda olmalıdır. Vatandaşların inanma ve inanmama hakkını korumalı ve inançlarını hayata geçirmeleri karşısında duran engelleri ortadan kaldırmalıdır. Laiklik esas itibariyle bir devlet tutumudur. Laik devlet, dini tanımlamaz, bir din siyaseti de gütmez. Temel hak ve özgürlüklerin tanımı ve sayımında laikliğin kısıtlayıcı bir ilke olarak yer almaması gerekir.
  6. Türkiye’nin bir kısım güncel sıkıntılarının kaynağında, vatandaşlarının yaşam tarzlarına müdahale ve bu konudaki hassasiyetleri yatmaktadır. Laiklik din karşıtlığı değildir. Yaşam tarzına müdahale edilemez biçiminde anlaşılmalıdır. Laiklik bireylerin özgürlük alanını genişletmeli, özellikle kadına karşı ayrımcılık şeklinde sonuç doğurmamalı, onu kamu alanındaki haklarından mahrum etmemelidir.
  7. Türkiye'nin sıkıntılarının aşılması için özgürlükçü demokrasinin kökleşmesi ve sınıf toplumunun güçlendirilmesinin önündeki engellerin kaldırılması sağlanmalıdır. Vatandaşlar her şeyi devletten bekleme alışkanlığından vazgeçmeli, devlet de vatandaşını vesayetine muhtaç görmeyi terk etmelidir.
-51--