Sayfa:Birdenbire sönen kandilin hikayesi.pdf/5

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa doğrulanmış

Sayfa:16
Sayı: 1
ATSIZ MECMUA

ğim - şeylerle doldursunlar... Ve ben... On­ları ilelebet okuyayım... Okuyayım...
  Fakat birdenbire kâğıtlar ve sakallarım görünmez oldu, odam ansızın kararı­vermişti. Başımı kaldırınca önümde senelerdenberi aynı intizamla yanan kandili­min sönmüş olduğunu gördüm.. Hiç bir rüzgâr ve hareket olmadığına göre yağı­nın bitmiş olması lâzımdı. Lâkin elime alıp bakınca yağının dolu ve kandilinin kusursuz olduğunu gördüm. Hazinesinde bir delik, buğazında bir sakatlık yoktu...
  Benim farkına varamadığım bir rüz­gâra hamlederek tekrar yakmak istedim, fakat hayret, yanmıyordu... Yaklaştırdığım alevler yalnız fitili kızartıyor ve oradan nahoş kokular çıkarıyordu. Alev, sene­lerdenberi devam eden kırmızımtırak alev artık yoktu...
  Hangi sebebin bu ihtiyar şamdanı kararttığını düşünürken kaybolan aleve benziyen bir ışığın kafamın içinde parla­mağa başladığını hissettim... Ve karşımda­ki kandilin arkasında ona benziyen da­ha namütenahi kandiller sıralandığını gör­düm. Kimisi benimki gibi sönmüştü, ve kimisi halâ kırmızı ve sabit bir alevle parlıyordu.
  Fakat arasıra bunlardan biri, hiç bir rüzgâr hiç bir üfleyiş olmadığı halde ya­vaşça kararıveriyorlardı. Ve bu sönük kandillerin bir daha aydınlanması da müm­kün değildi..
  Silkindim, bunu kendime ihtar telekki ettim; artık bulmak istediğim hakikati burada arıyacaktım.
  Yağları çok, fitilleri kusursuz, ve her şeyleri tamam olan kandillerin sebepsiz yere niçin söndüklerini ve kaybolan alev­lerin nereye çekilip gittiklerini bulmalı idim...
  Bunun için aynen kandilimin şeklinde bir bina yaptırarak oraya yerleştim, etra­fımda dolaştığım hissettiğim büyük haki­kate burada kavuşacağımı biliyordum. Şimdi en yakınlarımı bile sokmadığım bu odada, gözlerimi tepedeki camekândan geçirerek yukarılara bakıyor, orada, bir­denbire sönen kandillerin alevlerini arıyorum...»
  Kitabın gayrımuntazam fasılalarla yazılan diğer kısımları bir kazana hapse­dilen buhar gibi cidarlarını tazyik eden bir kafanın, görünmiyen, işitilmiyen ve lemsedilmiyen bir hayaleti takip ediyormuş gibi etrafıma nasıl hamleler yaptığım gös­teriyordu»
  Bataklık kenarlarındaki çürük sazların ratıp ve ekşi kokusunu neşreden kalın sahifeler parmaklarımın altından bahtiyar bir günün saatları gibi süratle geçiyorlardı»
  Ve sebepsiz yere sönen yağ kandille­rinin hazin hikâyelerini bir İbranî pey­gamber huşuuyla okuyordum:
  “Beraber yanmak için imal edilmiş iki tane kandil vardı.» Alevlerini birleş­mek istiyor gibi birbirlerine eğerlerdi» Ve birisinin yetişemediği yeri diğeri aydınla­tırdı.»
  Aralarında ipek kumaşlar gibi kıvrı­lan ve parlıyan ziya huzmeleri gidip gelirdi.
  Okadar müşabih ışıklarla yanarlardı ki etrafa dağıttıkları aydınlığın ayrı yer­lerden geldiğine ihtimal vermek imkân­sızdı»
  Fakat bir gün, yağı çok, fitili muntazam ve hâzinesi sağlam olan bu kandillerin biri, en ümit edilmedik zaman­da yavaşça kararıverdi»
  Titrek bir ışıkla matem etmek istiyen diğeri ise onu takipte gecikmedi.
  ... Ve ben, dört beş tanesi bir arada birçok kandiller daha gördüm, içlerinde harptan çıkmış bir kılıç gibi parlıyan yenileri olduğu gibi, mahzenlerdeki yosun­lu küplere benziyen eskileri de vardı.. Ve büyük kandillerin yanında civciv gibi duran küçükler oynak alevlerle çıtırdıyor­lardı».
  Ve bunlar, adeta ses çıkaran bir şetaretle beraberce yanarlarken aynı hissedilmiyen rüzgâr, hiç bir müşabehet silsi­lesine bakmıyarak hepsini birer birer söndürüverdi»
  Yağları daha bitmemişti yarabbi, da­ha uzun müddet yanabilirlerdi... Ben artık