Ankara hayatından, mesken münasebetsizliğinden başka sebeplerle de sıkıldığım için 12 sene önce kışının şiddetinden dolayı terk ettiğim Sivas’a gitmeye razı oldum. Çünkü, müfettişlik olmasa bile bir müddet lüzum görülürse havası yumuşak bir yere nakletmek mümkündü.
Üç gün sonra Sivas Vilayetine tayin olunduğum resmen tebliğ edildi. Çankaya Köşkünde Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşayı ziyaret ettim. Ayrılırken bana dedi ki:
— Bilmem, kendisini tanır mısınız? Merkez Ordusu Kumandanlığıyla o yörede bir Nurettin Paşa vardır. Azametli, mazametli bir şeydir. Mamafih sizin için, kendisine ve azametine ehemmiyet verilecek bir şey değildir.
— Tanırım, dedim; Sultan Hamit’in yaverlerinden iken mahut mühtedi (İslam dinini kabul etmiş) İngiliz Abdullah'ın refakatine memur olarak Manastır’a gelmişti. Galiba yüzbaşı rütbesindeydi. P aşa olunca azam et derdine müptela olacağı o zamandan anlaşılmıyordu. Fakat, Kûtulamare seferinden sonra Aydın’da Kolordu Kumandanı iken bir kere daha gör düm. Mutasarrıf, Nurettin Paşanın bu huyundan pek haklı olarak tedirgindi.
1921 yılı Mayısının 7. günü Ankara’dan hareket ettim. Niğde’de 15 gün kadar kalarak Mayısın 31. günü Sivas’a vardım . Nurettin Paşayı, Ordunun merkezi olan Amasya’da zannediyordum. Sivas’ta bulunduğunu bir münasebetle bir gün sonra öğrendim.
Hayli eski olan bir tanışıklığımız olan Paşa Dahiliye Nezareti’ne tayinimde tebrik vesilesiyle gelen kişilerin ilk kafilesi arasındaydı. Sivas'a gelişimde umumi ve samimi bir surette yapılan karşılama törenine; şehir haricine kadar olsun, katılması gerekmez miydi? Sivas’a varışımdan sonra hükümet dairesine, yahut da misafir olduğum Temyiz Mahkemesi Reisi akrabamdan Haşan Fehmi Bey'in evine bir «hoş geldiniz»e bile gelmedi. Bir mazeret uydurarak kendisi tarafın-
56