rinden şehre asker çıkarmak isteyecekleri biliniyordu. Son zamanlarda okuduğum Fransız gazetelerinden Le Temps, Le Journal, İngilizlerin İstanbul'u işgal etmek istediklerini sert bir dille eleştiriyordu. Hatta Le Journal, 8 Mart 1920 tarihli sayısında şöyle diyordu:
«İstanbul’un İngiliz askerleriyle işgali lüzumunden bahseden İngiliz gazeteleri halkın saflığını kötüye kullanıyorlar. Osmanlı hükümet merkezinin aylardan beri askerî işgal altında bulunduğu Londra’da bilinmiyor mu? Fransa’nın İstanbul’da bir tümen ile bir tugaydan oluşan bir kuvveti vardır. Bu kıtanın kumandanı ise pek tabii olarak General Franchet d'Esperey’dir. İstanbul’da asayiş mükemmel biçimde temin edildiğine göre bu işgal için başka sebepler aramak gerekir.
Versailles, ya da Sen Gérmen antlaşmaları tarzında bir antlaşma Türklere verildiği gün, çıkacak olan zorluklar böyle mi bir yana itilmek isteniyor? Doğu’nun durumuna uygun bir antlaşma yapılması daha doğru olmaz mı? Mesele pek basittir. 1918 bozgununda Türk meselesini Müttefikler istedikleri gibi hal edebilirlerdi. Harbin tek sorumlusu olan İttihat ve Terakki çetesini fırtına ortadan kaldırmıştı. Bu fırsattan istifade edilemediği gibi Mütarekeyi yalnızca yapan İngilizler Türklerin silahlarını kasden bıraktılar.
Diğer yandan, Müttefikler Mütareke şartlarını iki kez bozdular. Mütarekeye birinci darbe İtalyanları Antalya’ya, İkincisi Yunanlıları İzmir’e göndermekle oldu. Bunun sonucu olarak harekete gelen Türk millî hissi, Mustafa Kemal başta olmak üzere İngilizler tarafından bırakılan silahlarla bir ordu vücuda getirdi. Trakya’nın, Ermenistan’ın, Kürdistan’ın, kısacası topraklarının dörtte üçü alınacağı söylendiği bir sırada Türklerin de böyle hareket etmesi çok olağandır.
Maraş meselesi etrafında da çok gürültü yapılıyor. Halbuki bu mesele pek basittir. Adana’yı ve cıvarını askerleri-