mor bir biçimde odaya girdi, titrediği hissolunan ellerile adetâ sımsıkı tuttuğu şu telgrafı bana uzattı;
Şimdi Tokattan Sivasa müteveccihen hareket olunduğunu ve zatı devletlerile teşerrüf imkânının takarrüp ve tahakkuk etmek üzere bulunmasından dolayı samimi surette mütehassıs bulunduğumu arzeylerim.
Üçüncü Ordu Müfettişi
Mustafa Kemal
Bu umulmayacak haberi alır almaz ilk düşündüğüm sey, ibrahim Tali Beyin Dahiliye Nazırı hakkında söylediği sözlerdi. Hâkim hekim, gazete muhabirliğinde yalan söylemeğe alışan Ali Kemal Beyin büyük bir siyasi dolap çevirmek hülyasile Nezaret sandalyasında da yalancılıktan çekinmiyeceğini ve «gayri vakii» vaki göstermeğe kalkışacağını söylemişti.
23 Haziranda azledildiği bize bildirilen Mustafa Kemal Paşanın 27 Haziranda (3 üncü Ordu Müfettişi) ünvanını kullanmakta devam etmesi ve müfettişlik mıntakası dahilinde seyyahata çıkması o hükmün doğruluğunu isbat ediyordu.
İkinci düşündüğüm şey de, Harput valisile Hürriyet ve İtilâfın Sıvas mümessili tarafından tevkif edilmesi istenilen zatın Sıvasa gelmek suretile nefsine karşı gösterdiği itimat idi. Ben bilhassa bu düşünceden aldığım şevkle telgrafı bir daha ve bir daha okuduktan sonra Ali Galip Beye uzattım:
— Buyrun, dedim, okuyun. Sonra kalkın, tertibat alın, 3 üncü Ordu Müfettişini yakalayın.
Ali Galip Beyin telgrafa kapanan gözlerinin nasıl bir değişiklikle açıldığını, renginin nasıl sarardığın, dudaklarının nasıl titrediğini tarif edemem. Teklifsizce, fakat telâşla telgrafı kaparak gözden geçiren Halit Beyin de vaziyeti onunkinin aynı olup gerçekten gülünçtü. Ben uzun bir zamandan beri canımı sıkan bu iki ayak politikacısından hınç çıkarmak için kaşlarımı çattım: