Sayfa:ATTİLÂ İLHAN’IN ÖZGÜN TOPLUMCU-GERÇEKÇİLİK ANLAYIŞI “SOSYAL REALİZM”.pdf/6

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

bilimsel yasalara dayanarak müdahalelerde bulunamaz mı? Bulunur, elbet! Bu müdahaleler de çözümlemeleri kovalayan köklü bir eleştirme ve ardısıra gerçekleştirilmesi gereken ciddi bir bileşim (sentez) şeklinde belirir.” (İlhan, 1996: 64).

Şüphesiz böyle bir gerçekçilik algısındaki “müdahale” veya “reçete” olgusunun hangi yön çerçevesinde olabileceği konusunda suskun kalır Attila İlhân; ancak söz konusu yönün yer yer Atatürkçülüğe meyilli bir sosyalizm olduğu, özellikle kaleme aldığı siyasi yazılar göz önünde bulundurulduğunda anlam kazanır.[1] İşte bütün bunları göz önünde bulundurarak denilebilir ki, Attilâ İlhan’ın gerçekçilik hususundaki ilkesi, toplumsal durum ve olaylara salt bilimsel bir bakışla bakmamaya, aynı zamanda toplumun ileri bir aşamaya gelmesine yardımcı olacak bir reçete sunmaya dayalı gerçekçiliktir. Nitekim gerçekçiliğin aşamaları konusundaki ayrımının, Marksist eleştirmen/estetikçi Georg Lukàcs’ın yukarıda da kısaca değinilen natüralizm-eleştirel gerçekçilik-toplumcu gerçekçilik ayrımının hemen hemen aynısı olduğunu ve bunu daha sonrasında kendisinin de ifade ettiğini[2] düşünürsek, Attilâ İlhan’ın gerçekçilik ilkesinde –elbette kendisine özgü yanları bulunan- sosyalizm reçetesine yöneldiği konusundaki şüphelerimiz ortadan kalkar.

2.2. “Mekteb”in Gerçekliğinden “Memleket”in Gerçekliğine

Peki, bilimsel ve reçeteci bir tutumla kendisine “meyil edilen” gerçeklik, nasıl bir gerçeklik olacaktır? Attilâ İlhan’a göre böyle bir gerçeklik, ulusal gerçeklik; yani Türkiye’nin kendi özgün şartlarıyla somutlaşan bir gerçeklik olacaktır. İşte bu, Attilâ İlhan’ın sosyal realizminin bir başka ilkesidir. Attilâ İlhan, Türk edebiyatındaki pek çok şair ve yazarın aksine evrensel ve soyut sınıf çatışmaları şemalarına başvurmaktan yana değildir; o, her şeyden evvel, Türkiye’nin gerçeklerine yönelen ve bu gerçeklerin “olumlu” yönde değişmesi için estetiğini halkın hizmetine veren bir tutum sergilemeyi görev bilir. Böyle bir tutum, şüphesiz, Yahya Kemal’in “mektepten memlekete” formülasyonunu (Beyatlı, 2017: 143) akla getirir. Yahya Kemal, bilindiği üzere Batı etkisindeki Türk edebiyatının öncülerinin artık Batılı sanat kuramlarına, akımlarına saplanıp kalmamalarını, bunları memleketin realitesine dönük bir uygulama ile somutlaştırmalarını, dolayısıyla da Batı “mekteb”inden ayrılıp “memleket”e

dönmesi gerektiğini dile getirir. Attilâ İlhan da gerçeklik konusunda Batılı


  1. Bu hususta detaylı bilgi için bk. (Kahraman, 2016). }}
  2. ‘İkinci Yeni’ Savaşı’nın “Meraklısına Notlar” kısmında Attilâ İlhan, söz konusu yazıyla ilgili şu notu düşer: “Açıklamaya gerek var mı? Bugünkü genç okur ve yazarlar, artık o zamankiler gibi, sorunun kuramsal kökenlerinden habersiz sayılamaz. Hepsi de, yazıda adı geçen konaktan ilkinin naturalisme, ikincisinin Çernişevski/Dobroluyibov ikilisinin önerdiği réalisme critique (eleştirici gerçekçilik), üçüncüsünün ise toplumsal gerçekçilik olduğunu, dakikasında anlamıştır. 1950’lerde, bunları anlatabilmek hayli zordu. Hele alfrangalık ve yenilik çalımıyla, Türk şiirini hızla toplumsallıktan kaçırıp, soyut bir biçimciliğe götüren İkinci Yeni takımına!” (İlhan, 1996: s.201-202).
193