bütün iyi niyetlere rağmen, yaşlı ve yorgun iki san’atkârın ney ve sazından daha genç ve daha zinde bir şey dinlenilemediğine bakılırsa, musikîde de artık san’atkâr neslinin tükenmiş olduğuna hükmetmek lâzım geliyor.
Gerçi iyimserliği saflık derecesine vardıran bazı kalem sahipleri, hâlâ kısır çalı fidanları üzerinde taze güller görmekte ısrar etmektedir. Safdilliğin bu derecesi hakkında fikir beyan etmek, ancak tıbbın salâhiyetine girer.
Bahsi dağıtmadan edebiyata dönelim! On, on beş seneden beri aynı nağmeyi geveleyip durduğumuzun açık alâmetlerinden biri, okuyucunun yeni eserlere karşı gösterdiği hayretsizlik ve alışkanlıktır. Bu alışkanlık, ancak âdet şekline gelmiş bir hassasiyetin uysallığı değil midir?
Aksülâmeller, hiddetler, kinler ve gayzların durduğu bir fikir âlemi içinde, artık yeni hiç bir eserin ortaya çıkmadığında zerre kadar şüphemiz olmamalıdır.
Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı. Bazılarının bronşiti, bazılarının romatizması azmış. Baharın hastalıkları saymakla tükenmez ki... Mart güneşi, uzviyette çöreklenip yatan bütün yılanları uyandırıyor; toprağın yeniden gençliğe kavuştuğu bu mevsimde, hava kuş cıvıltılarıyle beraber insan iniltileri ve hırıltılariyle dolu. Dün neş’eli bir kır köşesinde baharın bu iki zıt levhasını yanyana gördüm: Bir tarafta genç hayvanlar oyna