İki çingene kanısı birbiriyle çingenece bir şeyler konuştuktan sonra yaşlısı bana döndü:
— Siz olmiyasınız bir hükûmat memuru?...
— Ne münasebet?
— Eh...olur a... Belki ararsınız bizim ağzımızı?
— Ne arayacağım sizin ağzınızı?...
— Kim bilsin? Zere bizim çingeneler içinde Nazlı'nın sevdalısı çoktur, Belki kaçırdı herhangi birisi kadını çadırından... Ona sebep...
— Yok canım, ben Nazlı'yı başka şey için arıyorum.
— Ne için arıyorsun?
Hemen kemanı kutusundan çıkarıp bir iki hafif akorttan sonra,
— İşte -dedim-, bunun için arıyorum!...
Ve meşhur, yanık çingene ninnisini çalmaya başladım. Kadınlar büsbütün şaşırdılar ve ninniyi, tatlı gülümsemeler içinde sonuna kadar dinlediler.
— Şimdi anladınız mı ne için aradığımı?...
— Abe, sen bunu nereden, kimden öğrendin!...
— Ben bunu Topçular'da Nazlı'dan öğrendim!...
— Abe sen nerelisin?...
— İstanbulluyum!
— Abe çalasın onu bir daha dinleyelim!...
Ninniyi bir daha çaldıktan sonra kendilerinden Nazlı hakkında fazla bir şey öğrenemeyeceğimi anladığım için kemanı kutuya koyup kalktım:
— Eh... artık, sımarladık Odele (Allaha ısmarladık) müsaadenizle...
— Paçala (git) güle güle amma, bizi sen şinci saldın meraklara... Bari görürsen Gâvur Etem'i, Nazlı'yı, Ceylân tizeyi ve daha bizi toptan soranların
hepsine birden sepet sepet selâmlar!