da alırlar onun yağını... yaparlar bunlarla birtakım kocakarı ilâçlar...
Çingene benden aldığı ikinci cıgarayı yakıp tüttürmeğe başlarken gülümseyerek,
— Affedersiniz ama -dedi-, siz ne için ararsınız o terlayni karıyı?
— Terlayni karı da kim?
— Hani gideriz şinci bulmaya!...
— Onun adı Terlayni mi, Nazlı değil mi?
— Nazlılığına nazlı ama, terlayni demek bizim çingenecede, yaniya ki, sizin anlayacağınız, akılcığı birazacık oynak demek...
— Yani yarım deli demek mi?
— Haha! Ona yakın bir şey demek!...
— Peki ama, ben o kadında hiç böyle bir hâl görmedim. Pekâlâ kendi halinde, sessiz sedasız, yalnız biraz durgun ve mahzunca bir kadın!
— Sen bakma ona, o bazı bazı üyledir; bazı tefalarda tutarsa onun bir damarı, yıkar adamın başına çadırı!
— Bu kadın eskiden de böyle mi idi, yoksa sonradan mı oldu?
— Sonradan olmuş, sonradan... Ben zati kendisini çok eskiden tanamam... Ben duymuşum ki, bunun kocası hasta olmuş, uzun zaman kalmış yatakta, bu da o vakit olmuş büyle!...
— Galiba kocasını çok seviyormuş!...
— Kim bilsin; belki üyle, belki büyle! Derler onun için bizim kadınlar, daima mangaputtur.
— Mangaput da ne demek?
— Karasevdalı, karasevdalı!...
Ormandan çıkıncaya kadar ondan, Nazlı için