Hâkimiyet-i Milliye (23 Nisan 1920)/Lordlar Kamarası'nda Türk Meselesi

Vikikaynak, özgür kütüphane

LORDLAR KAMARASI'NDA TÜRK MESELESİ

Lordlar Kamarası'nda İstanbul'un istikbali Ermeni katliamları ve Türkiye meseleleri hakkında cereyan eden müzakerelerdir ki aynen Tayms'dan naklediyoruz:

"Vikont Brays" söylediği bir nutukta, hazır bulunanların dikkatli bakışlarını Anadolu'daki vaziyetlere çekerek son Ermeni katliamlarından bahsetmiştir. Zat-ı Şahane'nin hakimiyeti altında kalacak arazi hudutlarının İran ile Irak'a temas etmemesi lazım geldiğini, İstanbul meselesinin halli, bütün Türk arazisinin taksim edilmesi meselesinden daha mühim olduğunu söyleyerek bu hususa dair İngiltere hükûmeti tarafından verilen kararın onaya yaraşır olmadığını beyan etmiştir.

İstanbul'un Türklerde kalacağına dair olan kararın Avam Kamarası'na tebliğ edilmeden evvel Hintlilerle Türklere tebliğ edilmesinin tenkide ve azarlamaya layık olduğunu ileri sürerek bu gibi bir kararın kabulü bugün Hindistan'da ortaya çıkan kargaşaya boyun eğmek manasını içerdiğini ve Hindistan'da cereyan etmekte olan olayların sırf tahriklerden ibaret olduğuna inanmış bulunduğunu söylemiştir.

Hiçbir hakkı, vazifesi olmayan birkaç kişinin Hindistan'da bütün Müslüman ahali nâmına söz söylemek arzusunda bulunduğunu izah ederek İngiltere hükûmetinin bu tahriklere ehemmiyet vermekle şöhret ve haysiyetinden kaybetmekte olduğunu iddia etmiştir.

Adı geçen kişi bundan sonra sözü 1918 tarihli mütarekenâmeye getirerek bunun büyük bir siyasi hata teşkil ettiğini, Türk askerleri terhis edilmiş ise de silahlarını bırakma işleminin layıkıyla icra kılınmaması bugünkü karışık durumun ortaya çıkmasına sebebiyet verdiğini, mütarekenin imzası esnasında Türkler mağlup bir vaziyette ve aleyhlerinde konulacak en ağır hüküm ve kararı kabule boyun eğecek çaresiz bir halde bulunuyorlar ve hatta İstanbul'u kaybetmeyi bekliyorlarken aylar geçtikçe fikir değiştirmeye başladıklarını söylemiş ve Mustafa Kemal'in karargâhını Anadolu'ya nakil ile orada hüküm icra eylemeye ve Fransızlara hücum ile gayr-ı müslim unsurları katlettirtmeye başladığını ilave eylemiştir.

Adı geçen kişi sözüne devam ile Türkler tarafından takip edilen maksadın, Kilikya'da sakin bütün Hristiyanları imha etmekten ve müttefiklerin üzerine düşen vazife ise bu katliamların önünü almaktan ibaret olduğunu, mahallî halkın yardımdan mahrum bir vaziyette olduğunu ve Fransız kuvvetlerinin Mustafa Kemal'in ordusuna karşı hareket edebilecek bir kuvvette bulunmadıklarını beyan etmiştir.

Silâh dağıtıldığı takdirde ahalinin kendi kendilerini müdafaa edebileceklerine inandığını söylerken "İstanbul'daki Türk hükûmetinin nüfuz ve idaresi altında olan bu ordunun dağılmasını ve geri çekilmesini talep etmeliyiz. Bu gibi hallerin cereyanına mani olmak için Dersaadet'teki Osmanlı hükûmeti nezdinde baskı yapılması ve Türklere karşı şiddetli tedbirlerin alınması katiyyetle mecbûri ve elzemdir. Ciddiyetle ve hatta cebirle iş yapmak niyetinde bulunduğumuzu Türklere anlatmalıyız" dedikten sonra Türkiye'nin istiklâli meselesinden bahsetmiş ve Türklerin uyruğu altında bulunan gayr-i müslim unsurlara reva gördükleri çirkin muamelenin birçok harplere sebep vermiş olduğunu iddia ve son asırdaki Türk tarihinin katliamlarla dolu olduğunu izah eylemiştir.

Türkler yapmış oldukları katliamlar için daima hafifletici ve gerekli sebepler bulmaktan geri kalmamışlardır. Türkiye'nin yalnız İslamlara kalması için gayr-i müslim unsurları imha etmek politikası öteden beri takip olunmaktadır. Katliamlar esnasında kadınlar ve çocuklar pek haşin ve çirkin ve tahammül edilemeyen muamelelere maruz kalmışlardır. Osmanlı hükûmeti bundan takriben altı ay evvel İstanbul'un ve Osmanlı'nın diğer memleketlerinin Osmanlı hakimiyeti altında devamına dair olan talebini İtilaf Devletlerine tebliğ ettiği zaman ona cevaben "Türklerin artık gayr-i müslim unsurlara üstünlük icra edemeyecekleri" cevabı verilmiş idi. Müttefiklerin yine bu esasa istinaden hareket edeceklerini ümit ederiz. İttifak Devletleri cereyan eden siyasî müzakereler hakkında şimdiye kadar gereğinden fazla bir ketumluk ortaya koymuşlardır. Bu tedbirin gittikçe yok olacağını ümit etmek isteriz. "Vikont Brays" sözlerine devam ile:

İtilaf Devletlerinin vermiş oldukları vaatlerden vazgeçmeyeceklerine inandığını ve Ermenilerle diğer gayr-i müslim unsurların vaziyetlerinin nazar-ı dikkate alınmağa münasip bulunduğunu, Kilikya'nın durumu incelemeye uygun olup Fransa'nın o çevrenin idaresini üzerine almaktan çekindiğini, birleşik toplulukların artık Türkiye mandasını kabul etmeyeceği hemen hemen gerçekleşmiş bir durum ise de iktisaden yardımda bulunacağının ümit edildiğini beyan etmiştir. Jöntürklerin Bolşeviklerle işbirliği yapıp propagandalarını ta Afganistan'a kadar yaydıklarını aylarca söyleyip ispat ederken: Bu propagandanın yayılmasının engellenmesi için lazım olan tedbirlerin alınmasının icap ettiğini, İngiltere'nin üzerine düşen vazife şarkta sakin olan Hristiyan kavimleri kurtarmak olup bu fırsat bugün mevcut iken onu kaçırmak doğru bir şey olmayacağını iddia eylemiş ve: "Çünkü adalet ile beşeriyet bunu büyük devletlerden talep ediyor" demiştir.

"Lord Kurzon"un Nutku

Lord Kurzon, Lord Brays'ın açıklama istediğine cevap verirken demiştir ki:

"İstanbul hakkında verilen karar müttefikler tarafından şimdiye kadar hal edilmiş ve düzenlenmiş olan meselelerin en mühimi ve en naziğidir. Bununla beraber bu hususta verilen kararlar müttefiklerimizin ilave oyu ve hükûmetimizin oy çokluğuyla kabul olunmuştur. Vikont Brays bu kararın aleni bir surette tebliğ olunmasını tenkit buyuruyorlar. Bunun neden ileri geldiğini arz edeyim:

Yüce Sulh Meclisi hakkında verilen geçici kararları saklı tutmak arzusunda bulunuyor ise de bu emeline ulaşamıyor. Kabul edilen geçici kararlar her nasılsa gizli kalmayıp kısa bir müddetten sonra herkesin ağzında dolaşmakta ve dedikoduya sebep olmaktadır. Onun için basınımızın da daha uyanık davranmasını arzu ederim."

İstanbul meselesine gelince:

"Fevkalade Komiserimize verilen bu mevzudaki kararın kendisine derhal tebliğ kılınmasını bizden tekrar be tekrar talep etmiştir. İstanbul hakkında verilen karar gazetelerde yayınlanmış bulunması vesilesiyle Dersaadet Fevkalade Komiserimiz bu gazeteleri inceleyerek verilen karara vakıf olacaktır. Bu itibar ile kendisine bu hususa dair resmi tebliğde bulunmakta hiçbir mahzur yok idi."

Kilikya'nın durumundan bahsederken Lord Kurzon şu suretle beyanatta bulunmuştur:

"Mütarekeden sonra bahsi geçen çevrenin bir kısmı İngilizler tarafından işgal ve idare edilmekte idi. Fakat oradaki idaremizi idame ettirmek niyetinde olmadığımızdan oradan kuvvetlerimizi çekip Kilikya'nın idaresini Fransızlara teslim ettik kuvvetlerimizin Kilikya'da bulunduğu müddetçe oradaki Türk ordusunun (...) nezaret etmek vazifesi ile mükellef bulunmalarının icap ettiği iddia olunuyor ise de bu doğru değildir. Çünkü biz o zaman Türk ordusunun terhisi ile meşgul olabilecek bir vaziyette değildik! Kilikya olayları ocak ayında başladı. Bu vakaların ortaya çıkmasının Jöntürklerin programının gerekliliği olduğu şüpheden uzaktır. Takip olunan gaye dahi adı geçen çevrede sakin olan Ermenilerin katledilmesinden ibarettir. Fransızların kuvvetleri, sömürge askerleri tarafından yani Senegalli, Cezayirli gibi askerlerden oluşmaktaydı. Ocak ayında Maraş'ta, Zeytun'da ve Ayıntap'da ihtilal başladı. Fransız hükûmetiyle birlikte hareket edip Osmanlı hükûmeti huzurunda gerekli teşebbüslerde bulunduk. Zikredilen olaylar esnasında iki Amerikalı dahi katlolundu. Fransızlara karşı hücuma başlanmadan evvel Ermenilerin katlolunduğu anlaşılıyor. Fransızlar Maraş'ta üç hafta kuşatılmışlardı ve nihayet geri çekilme esnasında karlı fırtınalar birçok kişinin telef olmasına sebep olmuştur. Ölenlerin ehemmiyetli bir miktarı bu karlar içinde vefat etmiştir. Vefatların miktarı meçhuldür ve zannederim ki meçhul kalacaktır. Bundan dolayı on bin, on beş bin veya yirmi bin kişinin telef olduğundan bahsetmek abestir.

Zikredilen olayların ortaya çıkışını duyar duymaz Londra'da toplanmış Meclis-i Âli bu gibi zulümlerin ortaya çıkmasını engellemek için Dersaadet hükûmeti nezdinde şiddetle protesto etti. Gerekli tedbirlerin alınması için Dersaadet'teki Fevkalade Komiserimizle müzakereye girişildi. Oradan ayrıntılı durum açıklaması istendi. Dersaadet'te bulunan donanmamızı Mersin'e göndermek istedik. Fakat İstanbul Fevkalede Komiserimiz filomuzun Dersaadet'te kalmasının daha faydalı bulunduğunu bize bildirdiğinden donanmamızı Mersin'e göndermekten vazgeçtik. Fransızlar zikredilen yere deniz kuvvetlerini göndermeyi taahhüt eylediler. Aynı zamanda General Guru'nun ordusu yeni kuvvetler göndermesiyle takviye olundu, Adana'da ve Mersin'de bulunan muhacirlerin hâli teessüfe sebep ise de katliam tehlikesi mevcut değildir ve alınan askerî tedbirler dolayısıyla zikredilen çevrede asayişin muhafaza olunabileceğini ümit ederim.

Vikont Brays çoğunluğu Türklerle meskûn olmayan arazinin Türk idaresinden kurtarılmasının lüzumundan bahsetmiştir. Siyasetimizi bu düstura dayanarak yürütmek arzusundayız. Müttefik hükûmetler arzu etmedikleri ve edemeyecekleri askerî tedbirler almayı gereksiz kılabilmek için gelecekte ne yapmak imkanı mevcuttur?"

Lord Kurzon'un nutku bu hususta önemli bilgiler içerir.

Lord Kurzon altı ay sonra Anadolu'daki vaziyetin şimdikinden daha iyi veyahut daha fena olacağını kestirebilmek mümkün değildir, diyor. Esasen anlaşma metnini kaleme alanlar bile Kilikya ve Ermenistan'ın geleceği hakkında kesin bir fikre sahip değildirler.

Lord Kurzon Fransa'nın Kilikya'nın korunmasıyla meşgul olacağını ve hudutları tayin ettikten sonra Ermenilerin kendi kendilerini müdafaa edebileceklerini -bunları müdafaa için şimdiye kadar hiçbir hükûmet manda kabul etmeye yanaşmamıştır- ümit ediyor.

Görüldüğü biçimde İstanbul'a verilecek olan şekil bu kadar karışık meseleler arasında pek o kadar önem taşımaz. Sultan ister İstanbul'da kalsın isterse Bursa'ya çekilsin dikkate almayacağız anlaşma hükümlerinin tatbik yerini tespit etmek aynı derecede güçlüğe düşmek olacaktır.

Biz en iyi ne ise onu yapacağız, bizim için yapılacak olan en iyi şey böyle bir tuzakta adamlarımızı ve sancağımızı mümkün mertebe az tehlikeye maruz bırakmaktan ibarettir.